Saflığım ve telaşlı yanımla ruhunda bir sabah gülümseyişi 
olmak, kelimelerimle sana dokunmak istiyorum. Yüzünde 
sarışın bir huzur var. Gözlerindeki anlam bir yanıyla evcil, 
öbür yanıyla sanki aşkın ayaklarına kapanacak kadar derin. 
Sana teşekkür ederim gözlerindeki bahçe hep ışıldadığı için.
İçimin denizinde bir kayık yüzüyor bir de küskün kır çiçeği.
Seni düşünürken boynumun sokağından bir fayton geçiyor. 
Seni düşünürken parmaklarım yasak meyveye dokunuyor. 
Seni düşünürken bu şehirde kaybolmuş gibi oluyorum. Sanki 
kalbime yağmur yağıyor. İçimden ılık bir ürperti kopuyor 
ve ensemden başlayan sıcaklık hüznün buğusuna karışıyor.
Kulağıma deniz kokusunun o mavi sesi geliyor. İnsan bu 
masmavi sesle yıkanır da kurulanmak ister mi hiç?..
Oysa ben ne kadar çok çocuk kalmışım. Tenimi sıksam 
nehir fışkıracak. Ruhumu başa sarsam her yanımdan sokağa
dökülecek iflah olmaz bir yaz duygusu. Bak kırlangıçlar da
geldi. Birazdan haziran göz kırpacak aşk delisi kalbimize.
Martı yüzlü hayta bir çocuğum işte! Tatlı bir öpücüğün 
esintisinden, hevesli ve cilveli bir bakıştan, sıcacık bir kalbin 
fısıltısından, insanı incitmeyen masum günahlardan, incirin 
ve narın sohbetinden, ruhuma dokunan sahici bir aşkın 
inceliğinden başka ne isterim ki?..
Kedi gözlü, hercai güneş bakışlı, eflatun yürüyüşlü, hayatın 
balına koşan, dallarından sisli bir İstanbul manzarası taşıran, 
sevgisinde cömert, kuğu duruşlu göl çiçeği kadın! Sahi ben 
sana yazdan arta kalanları değil; üşüyen düşlerimi ve
mimozaları anlatacaktım. Kirpiklerinden öpülecek bir yer ayır 
bana. Issız ve bozkır yanım şımarsın. Yatışsın şu zalim hayat. 
Ve herkese akmayan ahşap şiirlerim uslansın. Ah benim 
lunapark şenliği çocukluğum ne kadar da dalgın ve konuşkan. 
İçimizdeki cesur kıpırtı rüyasız kalmasın, renkler denizinin 
sönmeyen ey mor feneri, hüzünlü bir şarkı akıyor ellerimizden 
ve neden hiç susmuyor gönlümüzün şakrak kuşları? Ben de 
akmak isterdim melekler deryası gözlerinden. 
Sen kımıldayan göğün ruhu, sıcak şarap, üzgün mektup, çılgın 
bir pınar olmalısın! Aşk denilen parkta sabahlasak da güneş 
ruhumuzu yalasa ve sen bir kez daha yanımda uyusan ve ben 
incelikler ülkesi kalbine sokulup oracıkta ölsem. Resim gibiydi 
gövdemizin uykusuzluğu ve gözlerimizdeki parıltı en tutkulu 
gecelerimizdi. 
Sevgilim gevezeliğimi bağışla ve beni içindeki avluya çıkar.
Engin Turgut
                
                                                                











