Alır başımızı gideriz seninle Yeşiller içinde kırık dökük bir otobüs Bizi bir kıyıdan bir kıyıya ulaştırır Büyümemiş iki çocuk gibi biz Bulanırız el değmemiş sevinçlere
Tırmandığımız kayalar İçimize işleyen karadeniz rüzgârı Az az ısıtan güneş Çocuk çığlıkları İkimize de aynı şeyi düşündürür
Benim bu düşlerim besbelli Hiç gerçekleşmeyecek dersin Ben boşuna kuruyorum deli gibi Böyle der gönlümü yaralarsın Ayrılırken yüzün yüzüme işler Ellerinin izi alır ellerimde
Ne zaman bir olmazı anlatsan Okyanuslar çöle döner içimde
Büyük yolları küçük adımlarla yürüyenlerin Sizden soracakları olacaktır Yollarınız nasıl da dikenliydi derlese çekinmeyin Sorarlarsa söylemeyin tabanlarınızdaki ağrıyı tanıyamazlar
Sizin içinizde olup bitti bütün kuşkuların kesinliği Sizin acılarınızda çiçeklendi çıkış vermeyen akşamlar Denizsiz kalan bütün gemiler yüreğinizin derinliğinde Büyük kayalıklarda bitmez yorgunluklar gibi durmaktadırlar
Geceleriniz çok karanlık mıydı derlerse ses vermeyin O karanlık geceleri onlar yaşamadılar Karanlıktan korktuğunuz büyük geceleri unutmayınız Değil mi ki sizinle başladı bütün aydınlıklar
Onlar kendilerini her başlangıcın nedeni sayacaklardır Amaç diye belirleyeceklerdir göz koyduklarını Yol başlarını tutacaklardır geçit vermemek için Korkaklar tarlalar boyunca dikeceklerdir korkuluklarını
Adınızı unutturmak isteyeceklerdir adınızı öne sürmeyin Gösterilere boğmayın bir çocuk çığlığı gibi başlayan başkaldırmanızı Ne olmuşsa bizimle olmuştur diyeceklerdir Bırakın desinler taşımaktan korkmuyorlarsa yüreklerindeki taşlaşmışı
Büyük yolları küçük adımlarla yürüyenlerin Karşınıza dikildiği akşamlar olacaktır Birlikte yürüyelim derlerse hayır deyin Adımları adımlarınıza uymayacaktır
Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin Radyo dinliyorsundur ya da susarak Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir
Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin
Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir Belki de kendini bağışlamıyorsundur Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır
Gitme hep burada kal Bizimle kal bu kıyıda Her yanına dokundum bakışının Her yerini tanıdım göklerinin Gün boyu sende uçtum Dinlendim dallarında Atlılar gibi yoruldum yanında Uyudum
Ölür kıyı ölür yazlar Alır götürür karakış Her bahar her umuda zorunlu mu Neden yolcusun bu kadar Gideceksen Al götür umudumu Al götür sonuna kadar
Açıklara çıkalım boğulmamak için Günün kuytu yerleri şimdi harap İçimizde bir ezgi inceden inceye Bizi kendimize bağlarken akşam olur Karanlığı gümüş rengine boyar mehtap
Oturup uzun uzun konuşsaydık Sevişmek nasıl olsa gene olur iyi kötü Bir ıhlamur sıcaklığı yayılırken odamıza Her şeyi ince ince düşünseydik Ölümü kırgınlığı inceliği en başta Bütün eksiklerimize gülüp geçerek
Belki de boşa geçti onca zaman Bu da bir tür geçip gitme duygusudur Ne güzel olurdu yeniden başlasak Ne yapsan en başa dönülemiyor Ne yapıp yapıp dalı unutmalı Rüzgârla yere düşen sarı yaprak
Benim bir canla sevip bin özlemle andığım, Bari gölgeni bırak bana Su çiçeklerinin en güzel yanları budur, Giderken gölgelerini verirler suya
Benim bir canla sevip bin özlemle andığım, Bari gölgeni bırak bana Su çiçeklerinin en güzel yanları budur, Giderken gölgelerini verirler suya. Güz akşamları dal kıpırdamazken, Suda halkalanan gözleridir Sen de gölgeni bırak bana. Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim, Güzelliğini burada ince ince aratma. Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi Birdenbire bir şeyler bırak. Birşeyleri soğut, birşeyleri yak, Dağıt birşeyleri, birşeyleri kur. Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim, Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa En azından bin yılda arayıp bulduğum, Bana aşk şiirleri yazdırma artık Beni burada gölgen gibi bırakma
Gecenin en kırılgan yerinde Özlem dağlardan iner Acımasız bir eşkiya sevinciyle Bir tutku olur eski zamanlardan Bazen yalnızca bir korkudur O varıp varıp bir türlü gidemediğimiz Uzun süre bizim sandığımız yabancı
Bir kuş sesinde bir kır çiçeğinde Bize neyi çağrıştırır kendiliğinden Yaşanmamış gibi duran bir acı Bir türlü tüketemez kaygıyı Öfkeyi de yokedemez kendinde Dönüp geldiğimiz yer bir anne sıcaklğı Ne zaman bizim desek yarım kalır
Belki de sarsılmaz tek doğru Masallardan bile kovulmuş sevdalardır
Derin denizleri gördüm gözünde Samanyolu mavisi – bir çarpıp geçen Sessizlikte bir çığlık gibi Gözlerinde uzayan bir an içinde Yüzünü gölgeledi alacakaranlık Bir kuş oldu eli avuçlarımda Geldi gizlerime kondu dağıldım kaldım Rüzgârda güz yaprağı kadar ürkek Benden bir parçaydı oracıkta Hoşçakal dedi gülerek
Benim şaştığım nasıl olur da insan Bir bakışta birinin dönülmezi olur Alır sırtına çarmıhını kendi kendine Benim anlamadığım işte bu Bu kadar yakınız demek ki sonsuza Nasıl olur da bir çırpıda koca dünya Yıkılır ve yeniden kurulur Sonra sökülür gibi köklerinden Nasıl hiç acımadan titremeden Görüşürüz belki bir zaman der Kendini bırakmadan giderken
Kır saçlı görgülü adamlar Akşam peynirle rakı içer Dünyayı yorumlardı Bazıları şiir bile yazardı Bazen de denk düşerdi takılınca Kitaplara bile geçti
Sessiz akardı sular Kalçalı gecelikli kadınlar Hem anlayışlı, hem titiz Gün boyu güzel yemekler yapar Durup durup bir kaygıyı anlatırdı Ben türkü söylerdim bu sesimle
Süslü kızlar düş kurardı geceleri Sabah adı konulmamış bir sevda için Erkenden sokaklara düşerdi Arkalarından seslenirdi anneleri Yitirilmiş bir şeylere ağlar gibi
Garip garip oğlanlar Anlaşılmaz sevdaların peşinde Koştururken sabah akşam Sözde kuşkulu, duygulu, sevecen Kimbilir hangi bozgundan kalma nineler Komşulara torunlarını anlatırken Kış gelir, alabildiğine yağmur yağardı Evlere çekilirdik erkenden