İç-dünyama İsviçre misâli
Yeşiller ve göller yarleşmedi. 
Hangi kalıtımın ürünüyse, 
İç-kentimde bir iki yaşlı kedi… 
Çamurlu kaldırımlarda; 
Dolaşır akşam üzeri. 
İnsanların paçaları çamurlu, 
İhtiyarların cebinde bir yumak sicim, 
Ve en fazla bir elli lira. 
Bir de paslanmış bir çakı. 
Kadınlar ne leydi ne de güzel 
Fakat ince ve saf yine de. 
Hafif kamburu çıkmış kazaklı kızlar 
Nemli ve kızarmış burun uçları 
Gelecek günlerin hayâlini kurar. 
Tek olağan dışı güzellik bu kentte 
Koca kafasıyla Hindistan’ı anan 
Bir fil bir de sükûti-devenin, 
Süpermarketlere girmesidir. 
Saygılı ve düşünceli her ikisi de. 
Sen varsan ey yâr, ümit de var 
Gözlerinde gizi güzelliğin, 
Aman saklı kalsın saklamalısın, 
Sarıp sarmalayıp sandıklamalısın. 
Bekle ki bekçiler ihtiyarlasın 
“Memlekete gettü” desinler de sen; 
O zaman sandık-lekeli gizler 
Bir de ben ve derinleşmiş izler, 
Sürülmüş tarla kokusu yüzümde, 
Sana doyasıya nazar edeyim. 
“Geç oldu artık ben de gideyim” 
Deyince ben, bu hikâye bitsin 
Ve yeni bekçiler de benim için 
Memlekete gitti diyeceklerdir 
Deve ve Fil hemen gözden silinir. 
Sen benim gözümde kalansın 
Yine de. 
Hüsrev Hatemi
 
                
                                                                











