boğazıma yutkunma resimleri çiziliyor durmadan 
bu tren şu çocuk mavide uzaklaşan o vapur 
ayıp ayıp gülümseyen 
memeleri çorak kızdan söz etmemi beklemeyin 
utanıyorum ötede mızıka çalan yaşlı adamdan 
(daha önce de yutkunmuştum 
martılar gülümserken) 
titrek bir yutkunmak gibi duruyor 
karşımda oturan yaşlı kadın 
seğiren sol gözüne bin yılların yazgısını saklamış sanki 
esaslı ve mahcup törelerden çıkıp gelmiş belli 
hâlâ seğiriyor sol gözü 
hâlâ mahcup ve hâlâ görücü usulü 
(anneme benzetmek istiyorum kadını.. 
göz seğirmesini) 
sarışını kirli çocuk yara bandı satıyor esrik sesiyle 
ekmek parası kazanacak; kaygılı 
her sattığı dipsiz bir yara açıyor ruhunda 
bense sevgilimin göğsünden emiyorum hayatı 
bir parazit gibi deviniyorum bu hengamede 
ve nerde mahzun bir çocuk görsem 
bir suç gibi üstleniyorum her çıkmazı 
sevdiğimin saçlarını kuşanıyorum çaresiz; 
(çocukların yaralarını kim saracak? 
telaştandır soruların bazısı) 
‘rayını sevmez ve terkedemez bir sürgündür’ 
demiştik tren için onu geçelim 
maviyi yardıkça yaralanan vapur yalnız bir adam hüznüdür 
en çok da bir kız çocuğu, ‘memeleri çorak’ 
çocuksa yetim ve işporta bir devinim 
(parantez içre yaşam dedik çocuğa 
parantezin içi dışından güzeldir bilirim) 
işte yutkunma resimlerinin hülasası; 
bu tren şu çocuk uzaklaşan o vapur 
anneme benzettiğim bir göz seğirmesi 
mızıka çalan adam, fakir ama vakur; 
ayıbına vurulduğum kızdan söz etmeyeceğim…
Hasan Tan
                
                                                                











