Meryem’in Dağınık Düşünceleri

Nasıl da yaşlandı ellerim
bir çift güvercindi
oğlumun omuzunda.
Oğlum öyle duyumsar hâlâ…

Oğlum,
o gözleri sonsuza bakan öküzün
önünde doğan çocuk.
Oğlum,
eşeğimin
ıslak soluğu ısınırken ensemde
kucakladığım mucize…
Oğlum,
yüreğimde büyüyen inanç:
“Dünya değişecek, değişmeli
bu çocuk büyüdükçe…”

Tanrım, ne oldu ellerime
biçimleri yitti sanki, lekeler, damarlar.
Filizlere değen yel gibiydi
değdiğinde toprak yeşerirdi
yıllar…

Oğlum,
nasıl da büyümüş…
Kim inanır onu doğurduğuma.
Oğlumu kucaklasam, bıraksalar ısıtsam
süt yürüse göğüslerime
doyursam aç bebekleri
oğlum… oğlum dirilir mi?

Sennur Sezer
Dilsiz Dengbej / Evrensel Basım Yayın 2001

Terci-i Bend

(Birinci Bend)

Ben kimem bir bî-kes ü bî-çâre vü bî-hânmân
Tâli’üm aşüfte ikbâlüm nigûn bahtum yaman

Nemlü eşkümden zemîn memlû ünümden âsmân
Âh ü nâlem nâvek ü peyveste ham kaddüm kemân

Tîr-i âhum bî-hatâ te’sîr-i nâlem bî-gümân
Mutassıl gam-hâne-i sînemde yüz gam mîhmân

Handa bir gam itse benden istesünler ben zamân
Yoh bana kayd-ı belâ vü dâm-ı mihnetden emân

Çıhdı can gönlümde endûh u gam ü mihnet hemân
Ey benüm cânum sen ü gönlüm senünle şâd-mân

Sensüz olman ayru mihnetden belâdan bir zemân
El-amân hicrân belâ vü mihnetinden el-amân

(İkinci bend)

Fâriğ idüm cümle âlemden bilür âlem beni
Ayb iderdi bî-haber sanub benî-Âdem beni

Koymadı devrân-ı çerh öz hâlüme hurrem beni
Şâd iken âlemde çerh itdi esîr-i gâm beni

Işk nâ-gâh oldı peydâ dutdı müstahkem beni
Saldı yüz sevdâya ol gîsû-yi ham-der-ham beni

Şimdü Mecnûn’dan gam-ı ışk içre sanman kem beni
Yâr hod kılmaz harîm-i vaslına mahrem beni

Sen ki mahremsen sabâ billâh anub her dem beni
Söyle ey gül kim sana baht eylemez hem-dem beni

Sensüz olman ayru mihnetden belâdan bir zemân
El-amân hicran belâ vü mihnetinden el-amân

Fuzûlî

Ruz-ı mahşerde sorarlarsa nemiz var denecek

Ruz-ı mahşerde sorarlarsa nemiz var denecek
Biz bu dünyada günah etmedik insancasına.

Yenişehirli Avnî

Tahmîs bâ-ıstılâhat-ı zenân der vâdî-i nush ü pend ez dehân-ı vâlide

TAHMÎS

(Tahmîs bâ-ıstılâhat-ı zenân der
vâdî-i nush ü pend ez dehân-ı vâlide)

(Bir annenin kızına öğütleri)

Kız dinle nush ü pendimi kavline sâdık ol
Gönle rızâ-yı kaynanayı kul halâyık ol
Kim der sana ki bir çamura var bulaşık ol
Ne kesret ile zâhide ne pek de açık ol
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Bir nev-civân kocaya varub et dediklerin
Beş altı parça kesdiregör yediliklerin
Eksiklilerin er düzer eksik gediklerin
Yarım papûşla giyüb a postal çediklerin
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Böyle kılıkla görse a kız oynaşın şaşar
Bir kez alan miyânını âguuşa bin yaşar
Hâsılsız olma ol hamarat evde iş başar
Fakîr börekci sonra seni her alan boşar
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Bak büyük ablan oldu Küçük Tevbe’de gelin
Siz de bacınla dâye dadı bir yere gelin
El birliğiyle yenge kadınlar tutub elin
Var bir kibâr-zâdeye sardıragör belin
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Görüb giyimli elleri yüksünme hey düdük
Elbet biçer sana da sağ olsun koca kütük
Huysuzluk etme gayri değilsin kızım küçük
Oldun şükür yetişdirene işte bösbüyük
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Oldu gelin bak Âtike darısı başına
Ta Kıztaşı’nda girdi birinin firâşına
Düşme pek öyle çengi çegâne telâşına
Girdin a dil-baz artık on üçüncü yaşına
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Baban vereydi seni bolay kim mevâliye
Sâyende biz de taşınıruz belki yalıya
Baldırı çıplak alıp oturtdurma halıya
Ne pırpırîye eyle meyil ne paşalıya
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Neymiş pateste telli pataküte yok deve
Sana sevâyi kesdireyim giy seve seve
Gîce yarısı gezme dönüb düzd-i şeb-reve
Koğlar babana komşu konu hayda gel eve
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Kız kaç yanımda vızlama sivrisinek gibi
Fink urma iki yanına kırnak köçek gibi
Yere geçer arından erin köstebek gibi
Ayak bağıyla sonra kalırsın eşek gibi
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Erlerle etme pencerelerden alış veriş
Dadına gâhi yardım edüb sen de gör ki iş
Yağ bağlasun yüreği ninenin karış karış
Dek dur küçükden evde oturmaklığa alış
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dik çocuğun başına çörekotu sarımsak
Sûsenle uyhu nüshası alub beşiğe tak
Söndür kömür ki kötü nazardan ola uzak
Gezmek senin nene keferet otur işe bak
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Çekdir çiçekli enterine telli bir şerit
Akrânlarına pâçe günü giy de körlük it
Kâküllerini bağla saçı düğününe git
Alur seni de belki bu günlerde bir yiğit
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Hay hây bâri yordamına güleyim biraz
Turp sıkayım zerâfetine fos çoğa bu naz
Gel tuzlayım da kokma seni vay zavallı kaz
Bin kerre sana etmedi mi süt ninen niyâz
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dik başlı kahbe yansılayıb gitme dikime
Pay verip öyle taş başına ninemin dime
Yazık değil mi âbo çekilen emeğime
Sonra seni herifler omuzlarsa kim kime
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dil dök yabana söylemeyüb durma hem-çü put
İçim sıkıldı hortlayası ma’tuhu uyut
Kimseden iylik umma da var gönlünü avut
Al elden örnek işle geçin kuut-i lâ-yemût
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Enderûnlu Vâsıf

Cevâb nâme-i pesendîde-eser ez dehân-ı duhter-i zîbende-güher

TAHMÎS

(Cevâb nâme-i pesendîde-eser
ez dehân-ı duhter-i zîbende-güher)

(Kızın anneye verdiği cevap)

Pend eyler ise bir daha ağaca sarayım
Yanmış odunla başını gözünü yarayım
Başlı başıma ben dahi bir iş başarayım
Bir âşinâya yalvarayım sonra varayım
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Çıkrık misâl dırlayacağına hey ozan
Gir dest-gâha doku bezin pârecik kazan
Bâzârı derler âbo hâram-zâdedir bozan
Satub savub da neyse sahan tencere kazan
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

İkide birde der sana kız görünür kocan
Çığlıklı olma hasba götüresi afacan
Kocam da sen de lâhi kuruyup olun koçan
Çıkıp sokağa tende iken hâsılı bu can
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Tırnağım oldu kör yumadan bulaşıkları
Babam başına çalsun o çemşîr kaşıkları
Evvel doyurub eve gelen alışıkları
Sonra düzeldüb odadaki karışıkları
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Dedikoduyla geçdi bütün yaz ile kışım
Da’vâcı gitdi Bursa’ya yok gayri hîç işim
Yapışdı kaldı birbirine iki apışım
Çıkmazdan evvel âbo a kız yirmi yaş dişim
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Gelse görücü kocayıcak elli kerecik
Der burnucuyla ağzı büyük dişi seyrecik
Yok yok yaşı da anlayışım kırkını geçik
Sarf eyleyib de varı yoğu bâri şimdicik
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Ben istedikçe bayrama ondan balakoza
Der bana kahbe sana yazık ekilen tuza
Yazık değil mi gençliğime bak şu yelloza
Girmezden evvel ablacağım yaşım otuza
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Almış parayla sanki halâyık gibi beni
Sokmaklık ister aşevine gidi külheni
Yağlı paçavra gibi atub ben dahi seni
Yarın alub alaca karanlıkda rûşenî
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Lâzım mıdır ki öğreneyim çamaşur yumak
Ben bu pamuk elimle a fos saramam yumak
Bana düşer mi iplik eğirüb de bez komak
Dursun musandırada nele öreke tarak
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Yufka makarna açmasını açmayın bana
Ben bilmem öyle hamur işi samsa baklava
Yapıp bir-iki türlü yemecik kaba saba
Da’vet için konağa çıkıp yarın ibtidâ
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Kendi keser göbeğini öksüz olan savul
Yanşak karışma dırdır edüb kalayım mı dul
İş edeyim ki sana görüb saçlarını yol
Komşu kapusın açub elimle usul usul
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Yazub yüzümü Esmâ Hanım kâkülümü kes
Bir âşinaya varacağım sen çıkarma ses
Pek pos bıyıklı pırpıriye eylemem heves
Dört kaşlı yosma şûh-i cihân tâze dalfes
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Satub yemekden oldu evin içi tam takır
Titrer görünce bir eri içim sakır sakır
Kalub da böyle olmadan altun adım bakır
Akşam olunca bâri gezip bayır ile kır
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Bir âfitâba geçdi ki hiç sorma sıcağım
Yandı eridi aşk ile sînede yağım
Geçdi soğuk su başıma bilmem solum sağım
Ahd eyledim bu şart ile ki geçmeden çağım
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Bildim tekin değildir ev içinde mezbele
Dedim tü tüü tü üç kez o birşeylere hele
Yok mu birisi ortalığı süpüre gele
Ben yine takub ardıma bir sürü hergele
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Gavgayı kessün eyle nine Vâsıf’a suâl
Gör imdi sen mi fâhişe yohısa ben mi mal
Ona kalırsa der ikiniz de kuru kaval
Yaz geldi gayrı evde oturma ne ihtimâl
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Enderûnlu Vâsıf

Uğurlama

Yavrusunu uçurmaya hazırlanan
kuşa sor,
yağmur olup
damla damla gökyüzünden kopan buluta…

Çiçeği meyveye ulanmadan
koparılan dala sor,
doluya tutulmuş kızılcığa
çitlenbiğe
zerdaliye
kiraza…

Tren yollarına sor
telefon seslerine
mektup zarflarına…

Korudaki ispinoza
isketeye, sakaya, ibibiğe,
yuvasına dal arayan kumruya sor,
bahçelere
bayırlara…

Sokağın bütün gürültüsünü silerken gece
hasretin bağrını ateşe veren
rüzgârın sesine sor,
derin gökyüzüne
hırçınlaşan uykuya…

Uzun, upuzun gecelerin
çınlayan, uğuldayan örsünde
daralıp genişlerken yüreğim
kalem uçlarına sor
gözyaşlarına…

Onaran, cesur kılan
incecik sırları olan
bir veda havasıdır bu,
yine de dudağı inciten sözleri var
ardın sıra söylenen şarkıların…

Nefesin titremesin,
avuçların terlemesin,
solmasın sağnaklarda topladığın çiçekler…

Yapraklardan başka çıtırtısı kalmadı şimdi
o mahzun koruların;
gün günü kovaladı, ay güneşi
ve buluştu ayrılık vaktiyle hazan;
kelebekler kadar hafif dudaklarınla
alnıma dağıttığın sıcaklık
ruhumu nasıl da yaraladı…

Usulca uzanırken otlara
derin derin soluyorken yeryüzü seni,
boynunu boynuma alıştırır
nabzını nabzımda kamaştırırken
omuzlarında dinlenirdi bağrımdan kalkan kuşlar…

Dağa, uçansuya, köpüğüne dalganın,
uzayıp giden yollara sor..

Yüreğimde
rüzgârların kopardığı kayalar kadar
yalçın izleri kaldı bakışlarının…

İster yıldızlara sor
ister uçurumlara…

Nihat Behram
1977
-Hayatı Tutuşturan Acılar-

Öpüldüğü Yerlerden Kanar Aşk

I.

öpüldüğü yerlerden kanar aşk
acı siyahtır oysa, kanar ve boyar gözleri
gülüşlerimi tahliye et ey Panos ..! Cezasını çekmedim mi..?

II.

yüzüme kapattım telefonu, sesimi duymak istemiyorum
zamanla kabulleniyor insan arızalı ümitleri,
meşgule düşen beklemeleri
kendimden kaçıyorum, beni saklayabilir misiniz..?

içinden taşan bir kadının dalgaları ıslattı aynayı
ayna..! Göstermiyor iç yıkımları
ağrıyan kırgınlıklarımın test sonucu geldi oysa
iyi huylu çıktı yüreğimdeki sevgi..kahrol ayrılık..!

III.

dikişleri kaynadı kesilen mavilerin
suya düştü öpüşüm, düpedüz intihar bu
dur! Ölme. Öpüş(me)lerim

ağzımla kuş tutsam yaranamam artık aşk’a
ben de alır kanatlarıyla lir çalarım
hadi uyan içimdeki kadın,
kır zincirlerini. Dört ikilik bu hüzün senin,
söyle şarkını, dillen..sahnedesin
sahne sensin
ağlayacaksan, başlamayalım

IV.

firar etti özlem, geceler tutuştu
hayatım uykuya daldı göğsümde, saçlarını okşadım
kim serdi üzerime bu sessizliği..? Terlemek kötü

bağışlasın beni çocukluğum, koruyamadım yumuk ellerini
dağınık sevgilerin ortasında kaldı yaptığım kumdan kaleler
hadi baba! Bir kez olsun yardım et
dikenli teller örelim anılarımın çevresine,
yaralanmasın sevişmelerim

V.

uçakların arkasından su döktüm bekleyenler için
gemilerin rotasına çiçekler ektim
suladım tren garlarında unutulan hüzünleri
halinize gülün, halime değil
blöfünüzü gördüm, artık çekiliyorum

son kez sigaramı yakar mısınız..?. Ateşime kar yağdı

VI.

siz hiç martılarla şiir içtiniz mi?
sızdınız mı bir yıldızın üzerinde dibe vurmuşken..?
bıçak kemiğinize dayandı mı, kemiğiniz dahi titrerken..?
çıldırmak içten değil, dışarısızlığımdan geliyor

VII.

kimlerin albümlerinde resmim varsa tozunu alsın lütfen,
öksürüyorum

Pelin Onay

Anneme Mektup

Sağ mısın henüz ihtiyarcığım?
Ben de sağım. Selam, selam!
Döksün çatısından yuvacığının
O betimsiz aydınlığını akşam.

Duyuyorum özenip tasanı gizlemeye,
Kederleniyormuşsun benim güç yazgıma,
Sık sık çıkıyormuşsun yolumu gözlemeye
Bürünüp eski moda harap urbana.

Ve akşamın mavi karanlığında sana
Sık sık görünüyormuş bir acıklı düş:
Meyhane kavgasında birisi güya
Fin işi bıçağını yüreğime gömmüş.

Değil anacığım! Dinsin gözünde yaş.
Başka şey değil bu, acı bir karabasan.
Olmadım daha öyle sefil bir ayyaş,
Hiç ölür müyüm sana kavuşmadan.

Eskisi gibiyim yine, öyle sevecen ve sıcak
Ve yalnızca bir düşte yanıyor yüreğim,
İçimde başkaldıran özlemle çabucak
Alçacık evimize döneceğim.

Döneceğim, baharın ak bahçemizde
Salınınca dallar dört bir yandan.
Ancak sen uyandırma beni sekiz yıl önce
Uykumu böldüğün gibi gün ağarmadan.

Uyandırma o düşler içinde gideni,
Dalgalandırma o gerçekleşmeyeni,
Çok erken bir bitkinliği ve yitimi
Çekmek beklermiş yaşamda beni.

Dua etmeyi de öğretme bana. Eksik olsun!
Eskiye dönüş hiç yok artık.
Sensin tek dayanağım ve avuntum,
Tek sensin bana betimsiz aydınlık.

Unut, son ver artık tasanı gizlemeye,
Kederlenme benim güç yazgıma.
Öyle sık çıkma yolumu gözlemeye,
Bürünüp eski moda harap urbana.


Sergey Yesenin
Çeviri: Azer Yaran

Şiirler Okudum Bugün

Şiirler okudum bugün türkçemin ormanlarında,
Adım adım dizelerle içimde direncim, sevincim ve acım,
Çocuklaştım, aldım da gövdemi salladım dallarında
İlkgençlik suyunu yakmış gür bir ağacın.

Hayatı bir gürültünün içinden yeniden yaratmaktır şiir,
Ve söz demlemek değildir mutluluğun kanatlarında.
Şair bazı okur da kitabını sevdiği bir şairin,
Doyar, şiirler düşünür, uyur bu kitabın yapraklarında.

Ben aslında bugün annemi yazacaktım,
Çatlak ellerini sevdiğim, telaşında bir bazlama ekmek,
Beni ve kardeşlerimi büyüttü mavi dumanlı bir ocaktan
Ve eğitti içimizde çınar gibi şiiri, eğitti Nazım Hikmet.

Ama öldürüyor bazı şeyler gür yetenekleri,
Umutsuzluk, pişmanlık, sevgisizlik gibi.
Şair! rakı iç, aman çok içme,
Öyle bulandırır ki, ağlatmaz bile güzelim şiiri.

Şair bu, kimi zaman kalabalık bir köşede
Yapayalnız ve gözüpek dizeler çiziktirir,
Ne de olsa şair bir kuyumcu değilse de,
Yüreğinin tellerinde som altın biriktirir.

Azer  Yaran

Aşk Şiirleri

I

Ne zaman insana rastlasam
Fısıltılarım ve gülüşlerimle eğlenirler
Garip yolculara acırlar
Delikanlıyı harcarlar

Hoş gör sevgilim
Görmüyorlar seni, ardımdan yürüyorsun

Hoş gör

2

Bana seni  görmeyi öğret
Sen bende iken

Bana seni sarmayı öğret
Ben sende isem

Nasıl edeyim de hüznünü
Sevinç edeyim
Sana iyilikler dilerim

Tut elimden akıyor sana
Nehir gibi
Yüce aşk, kutsal kelime

3

Ömrüm boyu kanadım
Kanım çoşkun aktı
Olduğum yere kanadım
Kanım bir hengame
Yine de gururum bende kaldı
Çünkü ağıtlarımı paylaştın
Kutsadın şarkılarımı

4

Seni seviyorum
Fısıltıyla, “seni seviyorum”
Haykırışla “seni seviyorum”
Zamanın başı ol
Mekanın sonu

5

Elin bende
Gözün bende…
Memleket bir katar
Zamanın yitik ufkunun ardında kaybolan
Geriye bir toz girdabı
ve gazete paçavraları
Geriye bir kadın ve erkek, dönüyorlar

Kuşatılmış, yığınla bavul
Hüzün yüklü, bekliyorlar

Semih el Kasım
(“İsrail’ de yaşayan Filistinli bir şair. Anadili Arapça. Yazı dili Arapça. Şiir dili de Arapça. Çocukları İsrail’de. Dudakları onların ellerinde.”)