Kategori: Şiir

Âşıkların Hâlleri (Sevânih’ul Uşşâk)

7. Fasıl Gönlüm! Sakın, sırrını yâre söylemeBu “aşk” sözünü ikide bir söylemeGönlüm dedi: “Bir daha böyle söylemeTeslim ol sen, çok söz söyleme” 25. Fasıl Vuslata ruhsat vermezse eğer hicrinMahallenin tozu-toprağıyla avunurum senin 46. Fasıl Sarayının önünden az geçmemin nedeniAmansız korumalarının korkusundandır haniSen ki gönlümdesin ey sevgili gece gündüzGönlüme bakarım hep ne zaman özlesem seni 59. …

Devamını oku

Sonsuzun Uçları

1.Neden kimse sana benzemiyor Hatice? 2.Gözyaşımın sahibiNe zaman alnımı camlara dayasamKanatlarını batıra batıraSana uçuyor bütün kuşlar. 3.Ölümü senden mi öğrenecektimSoluğu canımdan çekilen kadınım. 5.Çocuklar geldiler mi hiç? Geldiler Haticeİçimize baktık uzun uzunSana geldikTek tek odaları kokladılarBizimle ağladın sen deSonra yine ikimiz kaldık. 6.İster ölüm olsun ister ayrılıkİnsan unutur mu var olduğu bedeni.Dünya sözüm, can evimBir …

Devamını oku

Uğultu

Yıllarca yalnızlık şiirleri yazdım.Kalabalıklardan yapılmış bir cezaKalabalıklarda boğulmuş bir arzuTanrının sureti, ormanların uğultusuSeslerden soğuk bir sessizlikÇıngıraklı zamanlarBoyasız evler, çatısız duvarlarBir şey söylemeden gidenlerBir şey söyleyip de unutanlarSokak köpeklerinin ıslık çalan gecesiAğaçların sabah rüyası yollar boyuncaYoksulluğun çarşılarda döktüğü yaprakAyrılık dedim, kavuşma dedim“İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi” dedim. Şimdi içimde kirpiklerinin uğultusuAğız dil vermez bir dünya cezasıBaşkalarının kaderlerinden …

Devamını oku

Bülbül

                                                                  -Basri Bey oğlumuza- Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,Pek ıssız …

Devamını oku

Ayazda Kalmış İslamcının Türküsü

bu mülevves döngü mü sarıldığımız urganbu muydu son durağı derin sular geçmenintahkir bodrumlarından alanlara çıkmanınayetlerden şiirlerden ördüğümüz kanatlarlakonduğumuz bu sofra mı olacaktı semamızbu vandal bu zalim bu şehvet bu kinbu akıl tutan yalan mı çocuklarıma yorgan bu kadar aç mıydık biz bu kadar mı şarlatankan kesilmiş süt içtik sarışın canavardanbesmeleyle küfrettik hamdeleyle katliamyaklaşıyor yaklaşmakta olan …

Devamını oku

Ağlattı beni nehrin sahilinde feryat eden güvercin

Ağlattı beni nehrin sahilinde feryat eden güvercin, (kumru)Sabaha karşı, bahçedeki dala konmuş iken.Seher, eliyle gecenin mürekkebini silerkenPapatyalar, dişlerinden şebnemler dökülürken,Erkenden gülistana geldim, dağılmış oradaki şebnemler.Kızların gerdanında saçılan inci taneleri gibi.(Nehirdeki) su dolapları oluk oluk göz yaşı akıtmada.Meyve ağaçlarının dallarını eğen ejderler gibi.Dallar, hacağı saran halhal gibi kıvrım kıvrım olmada,Bütün bunlar gülistanı bir bilezik gibi kuşatmada.Şebnemlerin …

Devamını oku

Uğurlama

Yol boyunca gelincikler… Çiçeklerin çingenesi! Kırmızı önlüklüOkul çocuklarım benimYakaları siyah! Erdal Alova

Arınış

Şehir sahrasında süreğen sıcakKanatır sabrımı keskin bir bıçak Ne bilir melâli, süfli-uygarlıkBu bir gönül işi, ince duyarlık Arşı saran çığlık, sûr’u andırırBir damla, deryayı dalgalandırır Kurşunlanmış gibi sancılanır cânBu bir iç kırılış, bu bir iç buhran Herşey, su üstüne yazılan yazıHüzün ruhumuzun gizli niyazı Âteş ırmağıdır nefsin yunağıBoşalır ansızın his sağanağı Yakar düşünceni âfet bir …

Devamını oku

Sûfîler Sûfîsi

Kelâm tarif edemez bu mücerret âyiniYeşil kubbe altında sonsuzluk şehrâyini Ruhumun semâsında ney şöleni bir dönüşUyanıyor içimde Selçuklu’dan kalma düş Revaklar, soylu vavlar, çağa resmeder biziTöremize icazet verir Şems-i Tebrizî Bir buhurdan içinde tütsülenen bileşikMerhamet dilediğim, sığındığım son-eşik Âşkın kutlu âteşi düştü cân ummanımaEy sûfîler sûfîsi, al beni de yanına Kaynar kaynar azalır, yoklaşır, uçar …

Devamını oku

Sürgünden Dönüş

-I-O kentin kapısı önünde ;Kuşkularla kuşatılmış ve dalgın,İç kentim mi bir dış kent miydi bu?Bilemem, bunu şimdi sormayın…Karanlık bastırıyorken girdim;El ayak çekilmiş dar sokaklardan,Bir ağaç altında oturmuştum, huzursuzÜşümüş ve türlü tehlikeye maruz,Karşı tepede bir konakBir iki penceresi ışıklı…Tepe eteğinde, güneşin yasını tutan,Karalar giymiş bir koruKoru değil “meşcere “ diyordum,Çünkü içim makbere gibiydi,Ortaçağda bir gece yaşıyordum..Bu …

Devamını oku