Vezn-î Âhâr

Adem oldur   cümle halka   her zamanda  dâd eder
Cümle halka  cân ü dilden   rahm edip      imdâd eder
Her zamanda rahm edip       bî-kesleri      dilşâd eder
Dâd eder        imdâd eder    dilşâd eder     irşâd eder

Asaf Yahya

***

Sanma şâhım   herkesi sen          sâdıkâne      yâr olur
Herkesi sen      dost mu sandın   belki ol        ağyâr olur
Sâdıkâne          belki ol               âlemde bir   dildâr olur
Yâr olur           ağyâr olur           dildâr olur   serdâr olur

(Yavuz Sultan Selim / Kanunî Sultan Süleyman ve Ziya Paşa’ya izafe edilir)

***

Ol peri rû       çeşm-i âhû      mehlikâlar    cânıdır
Çeşm-i âhû    zülfü hoş-bû   cânımın         cânânıdır
Mehlikâlar     cânımın          eğlencesi       candan aziz
Cânıdır           cânânıdır        candan aziz   mihmânıdır

Mübtelâ-yı    derd-i aşkı     ol perînin    cism ü cân
Derd-i aşkı    kim çekerse   istemez       mülk-i cihân
Ol perînin      istemez          üftâdesi      bağ-ı cinân
Cism ü cân    mülk-i cihân  bağ-i cinân kurbânıdır.

Hal ü hattı    nâzenindir        her edâsı    dil-rübâ
Nâzenindir   şûh-ı mümtâz   neş’edâr     sâhip vefâ
Her edâsı      neş’edâr           âyine-veş   ibret nümâ
Dil rübâ        sâhip vefâ        ibretnümâ  ünvânıdır

Hamd-i bîhad    tâzelendi          sâyesinde      bezm-i Cem
Tâzelendi          câm-ı gül-gûn  zümre-yi       âlî himem
Sâyesinde         zümre-yi           uşşâk bütün  erbâb-ı dem
Bezm-i Cem     âlî himem         erbâb-ı dem   meydanıdır

Ey Huzûrî         bârekallâh     yazdı kâmil     nazm-ı ter
Bârekallâh        kadri vardır   her sözün         manend-i zer
Yazdı kâmil      her sözün      hikmette bir     mûciz eser
Nazm-ı ter        mânend-i zer mûciz eser       divânıdır

Yusufelili Huzurî

***

Güzel mislin     bulunmaz hiç       güzel içre            sadâkatde
Bulunmaz hiç   gözüm nûru          sana akrân          velâyetde
Güzel içre         sana akran            ne mümkündür   nezâketde
Sadâkatde         velâyetde              nezâketde            halâvetde

Gel ey dilber     ruhın ahmer         lebin sükker         yanağın gül
Ruhın ahmer     ruyın enver          kokar anber          saçın sümbül
Lebin sükker     kokar anber         dehânın ter           dilin bülbül
Yanağın gül      saçın sümbül       dilin bülbül           fesâhetde

Bizi gamdan     halâs eyle             visâlinle               gel ey âfet
Halâs eyle        dil ü cânım            kerem kıl             gel peri sûret
Visâlinle           kerem kıl              gel tulû eyle         kamer tal’at
Gel ey âfet        peri sûret              kemer tal’at          saâdetde

Şehâ Kenzî       kulun kemter        sana çâker            inâyet kıl
Kulun kemter   atâ ister                 vefâ göster           adâlet kıl
Sana çâker        vefâ göster            şeh-i kişver          şefâ’at kıl
İnâyet kıl          adâlet kıl               şefâ’at kıl             kıyâmetde

Kenzî

***

Ey vasl-ı cennet      kıl câna minnet      vay serv-i kâmet      cân içre cânsın
Kıl câna minnet      vay serv-i kâmet    can içre cansın         nevres fidansın
Vay serv-i kâmet    cân içre cânsın       nevres fidansın        şûh-i cihânsın
Cân içre cânsın       nevres fidânsın      şûh-i cihânsın          gözden nihânsın

Üftâden oldum       gül gibi soldum      sor bana n’oldum     cevrinle cânân
Gül gibi soldum     sor bana n’oldum    cevrinle cânân         oldum perîşân
Sor bana n’oldum   cevrinle cânân        oldum perîşân          ey fitne devrân
Cevrinle cânân       oldum perîşân         ey fitne devrân        ahir zamansın

Bir hûb edâsın       pek dil-rübâsın        lîk pür-cefâsın         sırrın bilinmez
Pek dil-rübâsın      lîk pür-cefâsın         sırrın bilinmez         nakşın alınmaz
Lîk pür-cefâsın      sırrın bilinmez         nakşın alınmaz        mislin bulunmaz
Sırrın bilinmez      nakşın alınmaz         mislin bulunmaz     bir nev-civânsın

Âşüfte hâlim         ref’et melâlim           gel beri zâlim          lutfet ne dersem
Ref’et melâlim      gel beri zâlim           lutfet ne dersem       ol bana hem-dem
Gel beri zâlim       lutfet ne dersem       ol bana hem-dem    gönlümde her dem
Lutfet ne dersem   ol bana hem-dem     gönlümde her em    günden aynasın

Ettimse âhi            fethetti mâhi            aşk-ı ilâhî                 var sende gayet
Fethetti mâhi         aşk-ı ilâhî                var sende gâyet        Hak’dan hidâyet
Aşk-ı ilâhî             var sende gâyet       Hak’dan hidâyet       NÛRÎ nihâyet
Var sende gâyet    Hak’dan hidâyet      NÛRÎ nihâyet          sâhib-dîvânsın

Tokatlı Nurî

Şairler

Ne gördükse iyi kötü
Ömür biter biz hâlâ
Söyleriz.

Ne varsa şu dünyada
Türlü görüntüler
Gelsek de sonuna
Söyleriz.

Bazan boş günler
Geçer birden dolunca
Söyleriz.

Ne biter
Ne kalır geçmiş kitaplarda
Ölümden sonra da
Söyleriz.

Behçet Necatigil

Açılup bir dem bu bâğ-ı dil bahâr olmaz mı hìç

Açılup bir dem bu bâğ-ı dil bahâr olmaz mı hìç
Nahl-i ümìdümde ya Rab berg ü bâr olmaz mı hìç

Sormaduk eslâfa bâzâr-ı sühanda her zamân
Elde ser-mâye żarardan başka kâr olmaz mı hìç

Dilde oldukça hayâlüñ dìde eşk-efşân olur
Nahl-i nâzum bâğ olur da âb-yâr olmaz mı hìç

Sìnede nâr-ı tahassürdendür âh-ı âteşìn
Hâne sûzân olsa dûd-ı pür-şerâr olmaz mı hìç

Kaddini teşbìh iden şimşâda taksìr eylemiş
Tuysa dil-dâr artırup kâmet-çenâr olmaz mı hìç

Her ne dem âh eylesem dilden hurûş eyler sirişk
Rûz-gâr esdükçe deryâ mevc-dâr olmaz mı hìç

Mûmiyânuñda nedür sordum zarìfâne kemer
Genc olan yerde didi ol şûh mâr olmaz mı hìç

Ağlarum cânâ hayâl-i perçemüñle dem-be-dem
Dìde dûd-âlûd olur da eşk-bâr olmaz mı hìç

Gûş idüp gül-şende sûzişli figân-ı Râşidi
Bülbülinden gonce ey gül serm-şâr olmaz mı hìç

İbrâhim Râşid Efendi

Ne Oldu?!

Sözü vardı bize suskun dudaklarının ne oldu?!
Yıllanmış şarabı vardı aşk kadehinin ne oldu?!

Kaldı aşk ayakları altında arzuların, Allah aşkına,
Ferhâd, Şirin ağızlı sevdasındaydı ne oldu?!

Gül harmanı misali yok oldu bütün arzular.
Çimeni vardı bu hasret vadisinin, sahi ne oldu?!

Gölge salmış bu hazan vurmuş bağa sessizlik,
Sözü vardı bülbülün gönlüyle gül dudağının ne oldu?!

Yetişmez yakasına elim benim bugün gönlüm
El atmıştı bir nazik tenlinin eteğine ne oldu?!

İşlemedi hiç ağlamam taş kalbine senin
Mermeri deler geçerdi gözyaşım ne oldu?!

Hatırası o derbeder anların ne kutluydu
Sevdalıydı bir Hoten ceylanına gönlümüz ne oldu?!

Haber yok yardan, diyardan bu ğam gurbetinde
Sahi vatanı vardı bu avarenin ne oldu?!

Hüseyn-i Vefâyî

Son Aldatış

Olmasaydı son aldatışın eğer ey hayat,
Yüz kere terk etmiştim şimdiye kadar seni.
Çekmezden önce beni kendine yine,
Feda etmiştim ölümün ayaklarına seni.

Kesmek istediğimde ümitlerimi her defasında senden
Açtın hep yüzüme sıcacık kucağını
Yaptığın her şey sadece bir aldatmaca, anladım
Gizlemişsin ama efsanelerle bu aldatmacalarını.

Yok perdenin arkasında bu aldatmacaların dışında bir şey
Giydirmişsin binlerce elbise ama bedenine
Artık usandığımdan gecenden gündüzünden
İstiyorsun onu ve veriyorsun beni emrine

Çekiyorsun bir gün aşk peçesini yüzüne
Parıldasın diye bir ümit beynimin içlerine
Koyuyorsun bir gün şiir ve sanat gururu adını
Yükselteyim başımı güneşe, övüneyim şairim diye

Geç kaldım çok geç kaldım bu aldatışın tuzağında
Bağışlayamam artık yeni bir özürle günahımı
Koparınca bağlarımı senden ey hayat yazık!
Son aldatışında ararsam sığınağımı

Tahran 1333 hş.

Nâdir-i Nâdirpûr
Çeviri: Nimet Yıldırım

Sevgilim benim

Duy uzaktan sesimi, sevgilim benim
Gözümden daha değerli, canımdan tatlı benim
İlk ilham kaynağım, son andım benim
Yaşlı ülkem, ama şanlı şerefli yaşlım benim
Tabiatım, tarihim, imanım, İran’ım benim.

Ayrı düşmüşüm senden, evladınım senin
Ruhum bağlı ama şefkatinle ve sevdanla senin
Her zaman sanki gönül çelen kucağındayım senin
Tutkunuyum eşi benzeri olmayan geçmişinin senin
Kölenim, aşığınım, özleminle yaşamaktayım senin

Ebu’l-Kâsım-i Lâhûtî

Çeviri: Nimet Yıldırım

Vatana Dönüş

Yaşlandım yuva üzüntüsüyle.
Bir tek isimdir varlığımdan geriye kalan.
Öldüm üzüntüden. Ne günlerdir bunlar?
Usandım ben bu hayattan.

Kolum kanadım yoksa da,
Çimenlere doğru uçamasam da,
Değil mi ki Pençem, gagam, göğsüm ve başım var,
Sürüne sürüne giderim bahçeye kadar.

Uzaktan göründü çimen gözüme.
Güç geldi dizime ve belime.
Islak gözlerim gördü bir yuva.
Yanıp kavruldu ciğerim vardığımda.
Baktım bu yuva değil, tuzakmış.
Ah…
Yine esir düştüm ben!

Ebu’l-Kâsım-i Lâhûtî
Çeviri: Nimet Yıldırım

Vefalı

Gece oldu, çöktü karanlık ay yüzlüm gelmedi.
Yoluma aydınlık saçan gelmedi.
İnlemek istedim ama yapamadım,
Gönlümden dilime ahım gelmedi.

Yorgunum, kırgınım, sıkıntılıyım ama,
Ondan uzaklarda ölmeği istemiyorum.
Değilim avın senin, uzaklaş benden ecel!
Yar deyip ben güç kazanıyorum.

O gelmezse ben giderim.
Huzuruna kimin istersen giderim.
Feleklere uçar, gezegen olurum.
Denizlere dalar, balık olurum.

Bulurum, şüphem yok onu bulurum.
Azizim, canım, ay yüzlüm derim:
Öldüreceksen öldür beni önünde,
Artık ayrılıkla çektirme azap bana

Ebu’l-Kâsım-i Lâhûtî
Çeviri: Nimet Yıldırım

Yok benim gibi gamlısı

Korkarım serbest bırakmaz beni kafesten avcım,
Unutturuncaya dek bahçenin yolunu.
Yeter kaldım kafeste, unuttum gülün rengini,
Aşkıyla doğdum onun bu dünya annesinden.
Geçirdimse de bir iyi gün hatırlamıyorum ki!
Sanki birden yuvadan tuzağa düşüverdim ben.
Salarım ateşleri sarayına ahımdan avcının,
Bırakmazsa bu esaret zindanından özgür beni.
Kaç kez tuttu yakamdan ecelin o elleri
Bırakmadım yine de eteklerini ellerimden aşkının
Artık rakiplerin yanında zulümdür benden şikayetin
Sorgusuz sualsiz her dediğini verdim ya ben
Dolsa da sıkıntısı bir dünyanın gönlüme Lâhûtî
Yok benim gibi gamlısı ya bu benim mutluluğum

Ebu’l-Kâsım-i Lâhûtî
Çeviri: Nimet Yıldırım

Denizlerin Ardında

Bir kayık yapacağım,
İndireceğim suya.

Uzaklaşacağım bu garip topraktan.
Yok oradabir kişi,
Kahramanları uyandıracak aşk ormanında.

Geçireceğim kayığı
Boşluk ağından,
İnci arzusunun tâ yüreğinden.
Ne gönül vereceğim mavilere,
Ne deniz kızlarına, sudan başlarını çıkaran,
Balıkçıların yalnızlık parıltılarında
Saçlarından afsûnlar saçan.

Süreceğim kayığı,
Süreceğim öylece.
“Açılmalı, açılmalı.
Yoktu o şehirdeki adamın esâtiri.
Bir üzüm salkımıyla dopdolu değildi o şehrin kadını.

Hiçbir salon aynası tekrarlamadı sarhoşluğu.
Göstermedi bir su birikintisini, hattâ meşâleyi.
Açılmalı, açılmalı.
Şarkısını söyledi gece;
Sıra pencerelerde.”

Süreceğim kayığı,
Süreceğim öylece.

Bir şehir var denizlerin ardında.
Oradapencereler tecellîye açık.
Damlar güvercinlerin yeri, beşerin akıl fıskiyesine bakan.
On yaşındaki her şehirli çocuğun eli bir marifet dalı.
Şehir insanı bir duvara bakıyor.
Bir şûleye, hoş bir rüyaya bakar gibi.
Toprak işitiyor senin duygu mûsıkîni.

Esâtir kuşlarının kanat sesi geliyor rüzgârla.
Bir şehir var denizlerin ardında.

Güneşin serinliği orada sabah kalkanların gözü kadar.
Suyun, aklın, aydınlığın vârisi şairler.

Bir şehir var denizlerin ardında.
Bir kayık yapmalı.
Bir kayık yapmalı.

Sohrâb Sepehrî
Çeviren: Mehmet Kanar