Anılar Tipisi

Kendimle baş başa kalınca
Çok defa,
Hava soğur, anılar tipisi başlar
Kar zerreleri yüzümü acıtır, burnum alnım buz gibi
Bu yağış, bazan iri taneli bir dolu
Nerdeyse kafatasımı kıracak,
Dua ve Ümitlerin şöminede yandığı

Ruhumun dağ evine dönerim.
Ümitler ısıtmaz insanı ruh kışında,
Saman alevi gibi yanar ve sönerler
Kurtarıcı olan dualardır ancak,
Duaların ormanını beslemedikçe
Sonumuz donmak.
Ayrıca ruhumuzun dağ evinde,
Ölümden sonra da önce de
Yalnızlığımız mutlak.
Hüsrev Hatemi 
anilar+tipisi Anılar Tipisi

Gelmiş Bulundum

Ben mişim -neymiş- su sesiymiş
Oymuş -cam kırıkları gibi gövdemi yakan-
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

Güneş mi batarmış bir özel ismi bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

Yıldızlar, büyülü ülke adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elimde bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

Edip Cansever
edip+cansever Gelmiş Bulundum

Morduman

Bir gülün gölgesi düşmüş yüzüne
Kötü gülün, zalim gülün, dar gülün
Gel otur biraz yaşlanınca kalkarsın
Yüzün biraz, sesin biraz, kal biraz
Annenin elleriyle aynaları silersin

Bir ahın gölgesi düşmüş yüzüne
Derin ahın, yetim ahın, silahın
Beni yalnız bir göl gibi düşünme

Bir taşın gölgesi düşmüş sesine
Kara taşın, boğuk taşın, gizli taşın
Bende gölge olup beni üşüme
Kalın gölge, sessiz gölge, yan gölge
Beni yalnız gölge gibi düşünme

Şeref Bilsel

Gel+otur+biraz+ya%C5%9Flan%C4%B1nca+kalkars%C4%B1n Morduman

Su Masalı

aldatılmış bir kumsaldır zaman
parmaklarımı sayıp döktüğüm.
herkes ölecek yaştadır orada
toprağı ayaklandıran bir yağmur altında
dağlara doğru süpürülmüş barakalar
ve hüzün,
en eski kavuştağımız,
kendi hâlinde bir dağ

aldatılmış bir kumsaldır zaman
sesimi yanağına düşürdüğüm.
herkes ağlayacak yaştadır orda
işlek çarşılardan kovulmuş
terazilerin bir kefesinde gözyaşı
diğer kefesinde kum
ve şehir ve leheb
ve yenilginin kokusu
kendi hâlinde bir sis

aldatılmış bir kumsaldır zaman
kalbimi çevirip okuduğum.
herkes boğulacak yaştadır orda
herkesin koynunda ıslak bir dal
ve aşk:
parlak dalgaların gelip vurduğu
kendi hâlinde bir sandal

Şeref Bilsel
ask+kendi+halinde+bir+sandal Su Masalı

Son İçin Dua

kuş kanadında bir avuç gökyüzü
gibi dalında ilk çiçek
Rabbim beni senden ayrı bırakma
bir de bahar yağmuru kokan topraktan..

çok eskiden kalma o mırıltı
çocuk yaşta öğrenilmiş bir dua
rabbiyesi silinmemiş yüzler arar
sevap yazmak için melekler

ne güzel çağırıyorsun ecel gönderip
biçilmiş çimlerin verdiği tazelikle
cümle kapısından geçerken
o son cümle dudaklarımı mühürlesin
o son şahitlik gözlerimi

Suavi Kemal Yazgıç

Suavi+Kemal+Yazg%C4%B1c Son İçin Dua

Şimdi Yoksun

Bir zamanlar öyleydi
Diyelim duruyordun bir ağacın yanında
Kış oluyordu diyelim, tek yaprak olmuyordu dallarda
Şimdi kimse inanmaz buna ama
Çiçekle donanıyordu ağaç bir anda
Kuşu bile oluyordu hatta

Değdiriyordun diyelim parmağını
Hüzne yavaşça
Eriyip rengârenk bir uçurtma
Oluyordu o an
Hüzün dokunmanla

Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa
Donup kalıyordu gözyaşları çocuğun
Akarken yanağında

Bir zamanlar öyleydi
Şimdi yoksun
Mevsim kış, vakit hüzün
Ve bütün çocuklar ağlıyor

İsmail Uyaroğlu

ismail+uyaroglu Şimdi Yoksun

Duvarcının Aşkı

Kendimi öldürmeyi düşündüm, ben olup olacağım bir duvarcı,

      sen eczanesi olan bir adamı seven bir kadınsın diye. 
Alıştım, umurumda değil; tuğlaları eskisinden daha düzgün diziyorum 
      ve şarkı söylüyorum inceden, elimde mala, öğleden sonraları. 
Güneş gözlerime gelip de merdiven titrerse altımda ve tuğlaları da 
      yanlış yere koyarsam, anla ki seni düşünüyorum.
Carl Sandburg

Carl+Sandburg Duvarcının Aşkı

Tüketeceksin

Bir sevgiyi anlamak

Bir ömrü tüketir 
Tüketeceksin
Bülent Kumral

bir+sevgiyi+anlamak Tüketeceksin

Parçalanmış Gerçeklik

Ben o sırada alnıma arkadaşlık eden zamanı
Yanıma alıp buradan olmayan bir çiçeğin
Açılış törenine gidiyordum ki, Karanfilya’yı
Bildiri dağıtan çocukluğumun yolunu keserken gördüm

Yüreğimin içinde tur atıyordu
Yolculuklarından dönen bir soru işareti;

Nerdeler, şimdi onlar?

Dedim; gözyaşlarım artık burada oturmuyor
İki milyon sözcük öteye taşındılar
Herkesi eşit güldüren bir umudun yanına

Önce bir kafeye oturduk, oligarşiden bahsettik
Siyasi görüşleri farklı iki çay içtik
Garson bizi izliyordu iki yüzyıl öteden
O, şehir hayatını eleştirirken
Ben de kesinliğe kavuşturuyordum
Tomurcuklanan kelimelerimi sordu bana
Yok dedim artık uygulamıyorum
Asgari ücret karşılığında günde sekiz hayat
Suçluluk duygusu taşıyan bir hamal
Öğle paydosunda sefilleri okuyordu
Rüya taşıyan bir tank’erin frenleri koptu
Gökyüzü caddesinde oluşan zincirleme
Düş kazaları sonucu dans etmeyi unutmuş
Toplumlar
Güzel sanatların yeni bir dalı olarak
Aynı ağızdan bağırdılar

Uzağa gitmek sevaptır
Özgürlükten

Dünya üç buçuk dakika boyunca
Başını omzuma dayayıp üzülmüş numarası yaptı
Dünya aşktan ve vicdanımdan vazgeçmem için
Araya adam bile koymuştu ama onlar da biliyordu
Kadın dediğim; Rozalia Luksenburg gibi
Eşit açan çiçekler uğruna
Öldürülmeyi en güzel bilen o Spartacüs kadın

Hakkında yakalama emri çıkartılan bir ses
Kurt ulusa kadar herkese meydan okudu
Ey! Sosyal şovenistler

Bilin ki, bir kalp dünyaya bedeldir

Ben o sırada elimde yanlış anlaşılmış
Bir çığlığı düzeltiyordum
Bütün çok uluslu yengeçler özür diledi haklılığımdan

Demir kravatlılardan, şahinlerden, kök kazıyıcılardan
Bahsettik. Midemiz bulandı, salonun ortasına kustuk
Garson ihbar etti, patron sinirlendi: Ne bu rezalet!
Oradan kovulurken
Gömleğimi sıyırıp tişörtümdeki yazıyı gösterdim

“Hareket etmeyenler zincirlerini fark edemezler”*

Seçim tabletleriyle uyutulmuş toplum bizi kınadı
Demokrasiyi ağzımıza bile almadık
Demokrasi çoğunluğun oyuncağıdır
Sahtekârlığın göz kamaştırdığı
Parçalanmış gerçeklik; siyasi komedya

Birden yakamı tutup parmağının ucuyla
“Neden” diye bağırdı.

Neden aşk yok?

Güldüm, O’na yakın zamanda intihar etmeyi
Düşünmediğimi söyledim.

Sonra çıkıp yürüdük bu kütüphanesi olmayan
Kentin sokaklarında, kentin sahipleri oldukça bozuldu
Hava bozuldu, kimse çağırmadığı halde
Çamur ve fırtına geldi. O’na kaderimi örttüm
Is sızlanmasın diye içindeki periler çalılığı
Derinlerde gizlenen aşk buydu; gerçekliğine
Kimsenin tanık olmak istemediği bu

Karanfilya

Katillerin uğramadığı
Mektup süsü verilmiş bir köyün ismi

Ağzı yüzü kan içinde kalmış düşünce
Kolumuza girip bizimle beraber yürüdü
Sonsuzluğa

Metin Akdeniz
31 Mart 2013

*Rosa Luxemburg

metin+akdeniz Parçalanmış Gerçeklik

Bir Orman

Hanginiz aklınıza getirdiniz
Benim bir gün insanlığımı
Bitkilere hayvanlara kadar
Bir gün tutup genişleteceğimi
Bütün bu dünyaya saracağımı sonra da

Şu esen rüzgâra bıraktım işte
Yaşayan duyan her şeyimi
Onların hesabına yaşayacaklar bundan sonra
Ellerime saçlarıma kadar
Her şeyim dünyada

İlk defa bu kadar iyi farkediyorum
Bu yüreği param parça uçan kuş
Bu çamur gibi gökyüzü
Bu deniz, bu garip karınca
Cihanda ümit ölmez deyip yaşamışlar

Her şey bir başına yaşamış bundan önce
Toprakta bir başına yürümüş kökler
Gecenin içinde bir başına uzamış ovalar
Yalnızlıklarını duyurmayacağım bundan böyle
Bir daha hiçbirine

Yeni yeni anlıyorum
Her şey şu gecelerin içinde oluyor
Aydınlığa her şey hazır çıkıyor
Su geceleyin yürüyor dikkat ettim
Geceleyin biz uyurken ağaçlara

Hiç unutmam bir gün geç vakit
Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı
Büyüme saati bir ormanın
Şöyle iyice dinlesem sanırım artık
Bütün ormanları büyürken duyarım

Beni beklemişler kardeşçiğim
Beni bu ağaçlar, nehirler, gökyüzü
Geleyim anlatayım diye bir gün kendilerini
Bir kere girdikten sonra şiirlerime
Bilmişler bir daha ölmeyeceklerini

İlhan Berk
bir+orman Bir Orman