Kar Yağıyordu Karanlığa

kar+siirleri Kar Yağıyordu Karanlığa
sana da yağdı mı kar
gözlerine usul usul
ince bileklerine kirpiklerine
son yapraklarına
kalbindeki umutsuz dalların
usul usul
sallandı mı senin

sana da yağdı mı kar

Mehmet Can Doğan

dışarda kar usulca söylenir
içimde gidilmemiş parklar

dedesi olmamış çocuklar üşür.

Birhan Keskin

Damdaki kar içeri akıyor:
Odamda ilkbahar.

Süreyya Berfe

Size bir olay anlatayım, çok kısa
Bir kış günüydü, kar yağıyordu
Gök sapından boşalmış papatya yaprakları gibi duruyordu

Edip Cansever

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Yahya Kemal Beyatlı

getirir akla çocukluktan bilinmez hangi soruları
kar gecesi uyandırır ölüme değgin korkuları
yalnızlık bir samanyoludur genişler düşüncede

Attila İlhan

Şimdi düşerken kar
kefenin, toprağın, kalplerin üstüne

Giosue Carducci

Birbirine ye’s ü havf lâhık
Geh kar yağar idi geh karanlık

Şeyh Galip

bu akşam hüznü zehirliyor artık beni
kar yağıyor, kocaman bir kan lekesi olarak

Tuğrul Keskin

kalbim acının altında
eksi iki derece
şehrin göğsüne kadar ulaştı
kar kalınlığı
sözcük mesafesi sıfır !

Nur Saka

kar da yandan çarklı yağsın:
bir muştu gibi dinleyelim
damlara, koyaklara inen sesini.

Ahmet Oktay

Hastaneye kar yağıyor
Bu bir şiir sayılabilir
Çünkü gözlerim terliyor
Camdan soğuk bir gündemle toplanan
Üşüyen serçelere bakarken

Mahmut Özkızıl

Gün doğuyor her yer çiçek ve kar
Bütün çocuklar kurtuldu demektir

Sezai Karakoç

O koca şehrin yerinde şimdi
Sadece bir kar kuyusu var.
Ve kurtlanır kar diyorlar
Kurtlanır kar.

Bejan Matur

o, hiçbir şey bulamasa sizin için yapacak,
kar olur yağar bir gün
kabrinizin üstüne.

Cahit Koytak

ah, şu kar altında uç veren
dağ zambakları yok mu
yalınlığı sevdim onlar yüzünden;

Ahmet Uysal

kışın soğuk dudaklarıyla öptüğü gece
örtsün üstümüzü. kar
gibi geçsin içimizden hayat

Çiğdem Sezer

Kar, örtemeye kalkışır gökkuşağını,
Ve onurlu, yoksul böceklerin gazetecisi
Ben gülümserken resmimi çeker.

Ülkü Tamer

Tenimde iz bırakmış kar kokusu
terli, muğlak adamların hevesleriyle
harman edilmiş tenim
sevinçler artırmışım çiçekli
ve çiçeksiz bütün dağlardan.

İsmet Özel

Sizi dün bekledim o yollarda
Ki gezindikti bir zaman karda,
Kararan gözlerimle rüzgarda
Sizi dün bekledim o yollarda!..

Yahya Kemal Beyatlı

kokusu şimdi şu an
şurasında burnumun
kokusu kar kıyamet
kıyısında ağustosun

Hamdi Özyurt

ve şubat ömrünü yarılamışken
kar kokusu eşliğinde işaret bekliyor
kervan

M. Aşır Karabacak

toprağın burnumda tüttüğü bir kış günü
bir cümle eklemişsin babamın mektubuna
sade ve kırık
karların eridiği zaman çözdüm düğümü

Mustafa İslamoğlu

Babam Kırlangıçların iki göç dönüşünün arkasında,
iki kar düşüşünün arkasında
Babam iki balkonda yatışın arkasında,
Babam zamanların arkasında ölüdür.

Sohrab Sepehri

söylenmemiş sessiz
bir şarkıydım, tozup
giden bir ilk kar
solgun begonya
kalkmak üzere bir tren
seni hatırlarım

Behçet Aysan

Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.

Ataol Behramoğlu

Yok senin gibisi
Eriyen karından güvercinler su içer

Nizar Kabbani

ankara garına usulca
ikindi yağıyor
bir güvercin çırpınışı yüreğim

Müştehir Karakaya

Onların kaynakları karın yüreğindedirler
Kar da ebedi bir aşk
Ve hiç sonu gelmiyor!

Şerko Bekes

Güle gelince bu yıl
Çünkü yeteri kadar kar görmedi don tutmadı pek

Louis Aragon

Sızan ışığın alacaaydınlığında,
unutulmuş hücrelerin yosunlu duvarlarına
hem düşlerimin haziran güneşi yansıyor,
hem de dışarda savrulan kar.

Cevat Çapan

kar yüklü yağmur yüklü

kalbim gibi
keder yüklü
bir tren

durmaksızın geçer

Behçet Aysan

Yalnızca ölü
Sabaha doğru yağan karın altında
Kıvrılmış kalmış
Besbelli tutunmak istemiş boşluğa
Kolları havada
Sıkmış avuçlarıyla bir demet gülü
Yayılmış gövdesine bir gülümseme
Ve çevresine
Taş binalara, karanlık pencerelere
Kefeni kardan ve gülden.

Edip Cansever

Ben meyhanenin penceresindeyim
İçerde ve kar içindeydim
Bir demet gül içindeydim
Güle gömülüydüm
Kana.

Edip Cansever

Ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu
Parkta çükünden su fışkıran o tuhaf melek heykelinin önünde yüzümü yıkadım
Kar yağıyordu usul usul

Ahmet Erhan

İlk kar!
Evinde oturan var mıdır bugün?

Kikaku

Şendik çocuklar gibi,
yollar açılıp daldığımız gün enginlere.
Kar yağıyordu lapa lapa.
Biz iki ak görüntü.
Yollardaki izlerimizi siliyordu düşen kar
ve tüm sırlarımızı toprağa gömüyordu.

Fatva Tukan

Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar
Kar örttü ovaları ne gölge var ne de iz

Süleyman Çobanoğlu

Sen kapıdan dönmeyesin diye, evden çıkmam, merak etme
Kar olur, kış olur, üşürsün, neme lazım
Bir çay koyarım sobaya, radyoda incesaz…

Ali Kınık

Kar yağıyor, kar yağıyor…
Ve genç bir kız ıslak kaldırımda
Sessizce ağlayarak yürüyor.

Gevorg Emin

Hava puslu kar sesi var
Ne yana dönsem yoksulluk

Mustafa Özçelik

ellerine bakma artık
çünkü kar yağıyor
çılgın hüzünlü

Turgut Uyar

kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık

Turgut Uyar

Yanımdaydın
ve gördüm seni, kar gibi,
görünüşler arasında uyuyan.

Octavio Paz

ellerinden yağardı
en güzel yalanından dünyanın
bedenimde titreyen kar taneleri

Ayten Mutlu

Şiir aniden gelir
Mayısta yağan kar gibi,
Güneş çarpması ya da aşk gibi.

Blaga Dimitrova

kar yağarken serçeleri seyrettim
çocuklarım geldi birden aklıma
sabırsızlanıyorlar büyümek için
gelmeyin,burası derin!

İbrahim Tenekeci

ve daha o geceden belliydi, aşkımızın
boyumuzu aşan yüzlerce ayak izinden
ve kar sıcağı sorulardan yapıldığı.

Devrim Murat Dirlikyapan

o gece anlamıştım: her yerinden yüreği
taşan bir kadındır bir şaire gereken;
bir karla gelendir, bir kardelen.

Devrim Murat Dirlikyapan

Hangi dağa sığınsam,
Kar düşer şahikasına…

Dündar Sansur

dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu

Seyyidhan Kömürcü

Zemheri vaktidir dışarıda ayaz var
dalar yüreğine zehir gibi
kara sevda ömre zarar

Babür Pınar

Ey ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.

Ahmet Muhip Dıranas

herşey nasıl da bütündü bir zaman:
şimdi bahçe eksik, güllerse yarım;
kar yağar, hüzün bile yok… ve nerdesiniz,
ah, evet nerdesiniz, yoksaydıklarım?

Hilmi Yavuz

Koca bir ömür girse de aramıza.
masal gibi sevdim ben seni
hayal gibi
ilmek ilmek hasretini ördüm kalbime
hep seni andım, seni yaşadım
usanmadı içimdeki düş martısı
kalbimdeki kar beyazı kirlenmedi
hep seni düşündüm

Nuri Can

Bu mevsimler, hepten yalancı, baba
Sonra hep kar yağıyor, sonra hep kızıl-kıyamet..
Senin saçlarına kar yağmaz mı hiç,
Senin bıyıkların donmaz mı tipilerde..
Sen üşümez misin baba,
Sen üşürsen ben ağlamaz mıyım?..
Ayaklarına kapanayım, bu karda-kışta yolu tutma..
Baba…Ne olur gitme..

Ali Kınık

bir başka ama bilemem
bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
kalbim, bu zulümlü sevda,
kar altındadır.

Ahmed Arif

sözlerin ne taş
sektirmeye benziyor sularda
ne de gözlerin
o kar fırtınasında
ışıkların yanmasına

Cevdet Karal

Kar var yaşadığımız günlerde.
Umutsuzluk çevremizi kuşattı,
Kıtlık kıran gündemde.
Yine de ele güne karşı,
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı,
Dört yanım kar içinde.

Metin Altıok

Dünyanın en uzun hüznü yağıyor
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun

Erdem Bayazıt

Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum…

Şükrü Erbaş

“Neneciğim!” diye fırladı düşünden pencereye
“Sirkeciye kar yağarken pencereden
Senin sokaktan geçtiğini düşlemek güzeldi”

Murat Solgun

kar fırtınasıydın
üzerimi örtecek

Murat Kapkıner

Hayat, kar altında kalan bahar
Çiçekleri üzerinde ölüyor en bereketli ağaçlar
Üretkenlik dört duvar arasında
Kar yağıyor bahar dallarına

Turgay Fişekçi

Soğuklar başladığında
Atlılar gelmişti bizi almaya
Yaşlı ve tuhaf atlılardı
Korkutmuşlardı bizi
Kar yağmıştı bakışlarına.

Bejan Matur

Kar, ufkumuzu genişletiyor.

Ülkü Tamer

Genç adam camlardan kara baktı
Bu yerde sonsuza kadar
Kalmak istedi canı

Bukowski – Tom Waits

Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.

Ataol Behramoğlu

içimdeki kırık dökük camdan kule
yıkıldı, sokak aralarında kar tozuttu,
geçtim bir daha bu yollardan
yüreğim kederle dolu

Ahmet Ada

kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.
dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.

Behçet Aysan


Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

Ahmet Telli

Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Sezai Karakoç

Gökler yıkılmış, can dağlarına kar yağmıştır
Güneş ansızın infilâk edip kararmıştır

Nurullah Genç

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!

Ahmet Muhip Dıranas

bense varacağım yere belki varmıştım
güneş yaktığı zaman yaprak sarardığında
kışları kar altında ve dağlarda her bahar
sana kalbin en gizli bilgisini ısmarlamıştım

Sıtkı Caney

kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum karşına dizüstü
seyrettim yüzünü
gözlerim kapalı

Nazım Hikmet

Bir kırmızı fenersin bir hayli dokunaklı
Uzayan kar tipisi altında
Kalbim, dağların kaybolmuş senin
Kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara
Bir ağlayışı sustuğun belli
Şarkılarını söylerken

Ergin Günçe

Sizin evin duvarına birkez olsun
“Seni seviyorum” diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu

İbrahim Sadri

Gönlünde yer verme bu nakarata:
Ama nerde bıldır yağan kar şimdi!

François Villon

Cesâret kalbim, cesâret!
Sustun bütün kış, ürktün kırılmaktan;
Çok gerilerde kaldı derken kar,

Hüsrev Hatemi

kar tutmuyor artık şehirleri nedense

İbrahim Tenekeci

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.

Cenap Şahabettin

Ayrılık sabahı ne kadar beyaz
Ölümün hüzünlü arkadaşı kar
Bana ütülü bir çarşaf hazırlar
Bir karanfil tam yüreğimin üstünde

Onat Kutlar

Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;

Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine.

Cahit Sıtkı Tarancı

Laleler de çok kışkırtıcıdır, kıştır burada.
Bak nasıl da beyaz her şey, nasıl sakin, nasıl kar altında

Sylvia Plath

kar yağıyor oynak bir havayı kollayarak
ömrümüze tanık bütün zamanlarına dünyanın
sesimizin bembeyaz bir sayfasına/ sonsuzluğa
akan günlerimizin çocuksu yalnızlığına
gri bir gökyüzünden ışıltılar sağılıyor
ardımızdaki ağıdın kilitli kapılarına.

Ahmet Özer

İnsan üzülmeye görsün hayat hep tutuktur
Kar, ölümün üstünü bembeyaz bir örtüyle kapar

Küçük İskender

hatıra değil içine düşen kar tanesi,
düş değil peşinde gördüğün kâbus
soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından
çocukluktan mahsur kalmış her ben

Yücel Kayıran

Bir bakıma berf içinde deycûr
Mânend-i sevâd-ı dîde mahsûr

Şeyh Galip

Ve ben gideceğim
Şehirlere kar yağmıyor diye

Bilal Tırnakçı

Hiç anlamasam da olur; gün benim neyimdi,
şimdi dallarımda kar;
içimde sakin bir hasret var.
O kadar..!

Şerif Erginbay

Neredeyse yağacak kar
Yeri yurdu olana ne mutlu!

Friedrich Nietzsche

Serpilirken pencereme avuç avuç kar…
İçerimde hicranlardan bir nehir akar…
Karların da lambam gibi rengi sarıdır…
Onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
Rüzgâr, sana yazdığımı geri getirdi…
Pencereden dondurucu bir nefes girdi…

Sabahattin Ali

Dışarda fırtına, tipi… Yerler kar
İçerde başbaşa iki bahtiyar.
Onları ısıtan eski bir bahar
Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.

Ahmet Kutsi Tecer


Bakışlar ayak uçlarında görmüyor başka yeri
Ki yol karanlık ve kaygan
Ve eğer biri sevgi ile uzatsa elini
Zoraki koynundan çıkartarak uzatır
Zira, havada yakıcı bir soğuk var.

Mehdi Ahavan Salis

Yokum ben, bıktım, gerçek bıktım
Kapan derdinle içerde
Acılar mı anılar mı kar kar.

Behçet Necatigil

karlı ve tipili 
bir gece yarısı 

bir eski dost 
çaldı kapımı 


Behçet Aysan
Karlı senelerin sık kuş başı karları altında,
mağmum meraksızlığın semeresi, melâl,
ebediyyet nisbetlerini aldığı vakit,
uzunlukta hiçbir şey, kısalan günlere muâdil olmaz.
Charles Baudelaire
Bir sabah
Uyandık ki
Her taraf kar kar
Uyuyorduk hepimiz
Ah
Nasıl yağar
Hiçbirimiz olmadan

Cahit Zarifoğlu

Edalı Zihin

             “Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir”
               Bir haydar vardır heveste döner döner söylenir

Zihin kekre meyvedir
kurtlar da yer onu insanlar da
kuyumcular nakış işler
bakmazlar kimin bileğine dar gelir
kimin kalbi dar gelir ona
Antikadır zihin
kimi zaman açık artırmalara çıkar
düşer kimi zaman
ihtiyar-kadınlar bileğinden
bit pazarlarına
Zihin gönülsüzdür
otuz dört yıl odun hamalı
eğri arar doğru arar söze bulaşır
on yıl dağda gezer geyikler ile
sonra geyikleri köye taşır şehre taşır
Uzaklaştırır zihin
mesafeyi sever ölçüler alır denge bulur
ağırlık hesap eder urganda
derisini yüzer içlenmelerin
köpürdüğünü söyler insanın bir damla kanda
Zihin konuşmak ister
inci takar boynuna ayağına halhal
dolaşır çarşı pazar
ev içlerinde perde bilmek ister
deva nedir eski derde yeni derde
Şaşıdır zihin
iki testisi vardır hep su isteyene
soru sorar cevabı saklar
Tatlısından mı vereyim ekşisinden mi?
“Birini testinin kır!” demeyi bekler

Mehmet Can Doğan
edali+zihin Edalı Zihin

Askıda Olma Hali

Giydikleri de yiyor insanı
her şey yabancı her şey
açılması istenmeden yumruklanan kapıların önünde
-hayır sonunda- bir durulma ânı
baştan geçen bacağa oturan göğsü saran
bedenin yoklukla çağırılışı kışkırtılışı
tensever ve hazcı bir haykırış
boğum boğum ilmiklerde sıkışma
her şey nasıl da uyum sağlıyor hayatın akışına
              her şey kapıların yumruklanışına

Taş yosun bilgisini öğreniyor sudan
bir kadına ayrılık elbisesi biçtiğinde bir adam
o eski zamanlardan
çok eski zamanlardan

Eskiyen bir varoluş
eskidikçe saçlarını doğrulayan
ezilmiş kumaş solan renk atan dikiş
hangisine karışıyor insan
karışmamak için
bedenle mekân arasına ince çok ince bir çizgi
ayrılıkların içinden anılar kadar belirsiz
                 kapıyı açın kapıyı açın
bir dışarı bilgisi işte içeriyi tanımlarken
ama sessiz yırtılırken bile sessiz
                 açın

İnsan bir yaşa gelince ya da geldiğini hissedince
deniyor gözden geçiriyor yaşadıklarını
yeni giysilerle
bir akıl ediniyor insan bir yeryüzü telâşı
gökyüzünü fark ettiği zaman
yeni edindiği akılda kaynayan bir yer altı

“Yüreğim mi katılaştı yoksa açılmış bir makasta
ağır da gelmiyor giydiklerim artık bana
eskiden inanırdım dünyaya hazırdım ayartılmaya
yanlış olan bir şey var her doğruda
yanlış olan bir şey doğru ile yanlışta”

dolapta yer kalmadı acılar büyüyor
acılar işe gidiyor
yemek yapıyor çocuk gezdiriyor
acılar iyi mi ediyor
ne gezer
bir başkasında kalsa
öyle birkaç gün değil yalnız bir gece
sabahı zor ediyor bir düğmede
gözü hep o bir düğmede
İnsan övmeli süslemeli sokaklara çıkarmalı
Ağlatmalı ve avutmalı acılarını
Bakmak isteğince göz
Konuşmak isteğince dil
sevişmek isteğince beden vermeli
ah gülmeli
gülmenin giysisini görene kadar gülmeli
madem giysilerde yiyor insanı
gözleriyle giyinen adamlara ve kadınlara
güzel sözler söylemeli

“hangi terzi bilebilir dudaklardaki alevi”

Mehmet Can Doğan
askida+olma+hali Askıda Olma Hali

Şehrin Şiiri

Yaşadığın şehre dize üfle, akşam ışıklarını yak, seyret bozgunu
Elini yarala, cam kessin, kolunu sarmala, bantla göğüs yakanı
Gözünü kapat, gördüklerini sakla, seni bu şehir kör etsin

Var mı ötesi! Zeybeğim, eteklerinse bir dönence, koşturduğun yerde iz kaldı
Kızanım oldu, bozanım oldu, üç kap yemeğe fit ettin kendini
Uydun ötekilere, şiiri dört döndün, çocuğun oldu, meyhanen, sormadıkların
Bir teybe takıldın, televizyon düğmesine, dört-beş köfte, maydanoz rakı üstüne
Dize saydın yazdığın her şeyi, beni ortadan böldün

Ayrıl tüm istediklerinden; gitme saati tüm bezdiklerinden
Bir ince işti çizdiğin oya resimleri, çektiğin cadde tokatları
Fotoğraflara geçirdin suretini, renk kalmadı denenecek, iyisi mi bitir
Okulu bitir, gözünü yor, son ışıkları izle, bir kez daha karanlık ol!

Tüm efe renklerini harmanla! Yaşamın bir resim oldu senin
Kaldın oracıkta: Hani şairlerin, eleştirmenlerin!
Yaz yüreğine boncuk diye takılanları, mavi çöpler dağıt, kalmasın hepsi
Beni içinden ayır, şehrimin nar tanesi, akşamını yaşa
Saçlarını ağart, bitimine hazırlan, giy bir ölü elbisesi
Arşınla kendini, kalan kollarını tak, kalemini yaz
İçinde gidenlerin öfkesi
Doğduğun şehrin sokaklarına affettir kendini

Hüseyin Peker
sehrin+siiri Şehrin Şiiri

Şairler Çok Yaşamıyor

Bodrum’u beyaz-mavi noktalı çiçek yapraklarına
Kırar dökerdi Mehmet Sönmez, çok yaşamadı
Neresi şair değildi? Küçük kayıklarına tutunanlar bilir
Kartpostallara sığmayacak, Özer Kabaş’ın kırık köpüklü
Dalgaları arasında o da anılacak Edip’le Turgut’u anmayan kalmadı, çabuk öldüler

Neresi ressam değildi onların? Fırça darbelerinde kocaman bir hortum buldum
Gökyüzüne çekilecek: Bir yığın irin, taşkınlık, duygu artması
Takvimlerde salıyla perşembe arasına ölüm notları koydum
Daha kimler gelecek, var mı arkası? Beyaz örtüden kefen biçen
Ellerden kesilmiyor makas kırpması

Sahnede bir kalp çatladı, adını bilmiyorum, replik arası
Yüzünün pudrası anılmıyor oyuncuların, dramaturglar ise perde sonrası
İpini çektiler mi alkıştan ötesi duyulmaz, o da kesilir ışıklar karanlığa gömülünce
İyisi mi siz duymayın selam sahnesinde, sahnenin ötüşen ölülerini
Anma törenlerinde oyunun bir parçası oluyor gözyaşlarına püskürtülen
Bilet, takım elbise ve koltuk sıra numarası

Hangimiz şair değildik? Kocaman şiir matinelerine biriktiğimizde
Kravatlarımız çözüldü, ter bastı, buluştuk, edindiğimiz kültürler çatladı
El sıkıştık, sıcaklığımız geçti birbirimize, aramızda dizeler kaynaştı
Tanıştık her çeşit ilden, böcekler armağan ettik yaşadığımız semtlerden
Ölmeden önce neydik? Uluorta bir antoloji sayfası
Öldük durduk, toz olduk, kalbimize kim sordu, neden çabuk öldüğümüzü?
Bir yeşillik, bir tazelik tamam, bulunmuyor şairlerin bavulunda
Çizilip atılan notların her parçası, bilinmedik isimler atlası

O halde neredeydiniz? Tabutumu taşıyan siz olun isterim
Şairler çırağı, onca sayfanın dut karası, şiirlerimin göz hakkı
Ölü kâğıtları arasına şiirce not bırakalım:
İstemeden öldü, kaldı mı size imgelerin mirası, şerefe dediğimiz her satır başı
Şairlerin ölümünü bir kez daha bağışlayın, kalın direklere bağlayın
Kalan dizelerin arasını, şiirlerin kurdelesini birlikte keselim
Oyun, resim, çığlık bir arada kopsun!
Ayak tırnaklarında gezdiği yerlerin küfü, patlattığı toprağa çömelen
Nasırların anası siz olun; şairleri öldürmeyelim, uçuralım göğe doğru

Hüseyin Peker
sairler+cok+yasamiyor Şairler Çok Yaşamıyor

Aşk Konuşur Bütün Dilleri

silme pus
ve buzul

besbelli üşüyorsun

hiç susmuyor
penguenleri
bakışlarının

ah bir dökülsen
çözülecek
sularımda düğümlerin

duyarsın
derinlerde biryerlerde
insanın insana bölünmesidir yalnızlık

in artık iklimlerime

aşksa o
hiç korkma
nasılsa konuşur
bütün dilleri

Tekin Gönenç
ask+konu%C5%9Fur+b%C3%BCt%C3%BCn+dilleri Aşk Konuşur Bütün Dilleri

Bilsem Gelir En Güzel Gemilerle Sularında Kalırdım

yüklenip
o nedensiz savaşlardan
arta kalan korkuları
bilsem
gelir en güzel gemilerle
sularında kalırdım

yıldızlar yenik düşüp geceye
kısmışlardı ışıklarını
ama olsun
seni çoğaltmak vardı
bir göz ucuyla kıvılcımlardan

bir gece
gizlice sularından geçmiştim
nice bozgunlar oluyordu
kanlı savaşlar yangınlar

bilsem
gelir en güzel gemilerle
sularında kalırdım

ötelerde şölenler vardı
yetişemem sanıyordum

Tekin Gönenç
Bilsem+Gelir+En+G%C3%BCzel+Gemilerle+Sular%C4%B1nda+Kal%C4%B1rd%C4%B1m Bilsem Gelir En Güzel Gemilerle Sularında Kalırdım

Ferahfeza

                                   “Mekânım Datça olsun”
                                                        Can Yücel

                    Şu gelenler bizim çocuklar değil mi Güler?
                                 Şarabi Çocuklar
                                 – salkımları ağır –
                          Lodoslu gecede bodoslama
                             bindiriyorlar karanlığa!

Baksana, şiirin ayak sesine benziyorlar!

Şiiraydınlar olsun dünya! Şiiraydınlar!..
Badem gözlü Datçam sana da …

Toprağın kalbine yerleştim, alıştım baya
Gözüm gözler içinde zıpkın bir fener
Dilediğim bulutu çekip alıyorum gökten
Hayatı tüylerinden kavrıyorum artık
Kulağım kirişte her kıpırtıya
kıpraştıkça kırkbirayak
pat! dedikçe papatya
Oltamı sallarsam bir adaya takılır
Seke seke geçersem karşıya sakın şaşırma!

Ha ipekten yapılmışım ha köpükten
Börtü böcek yuvarlanıp gidiyoruz işte

Körpecik renklerle çalkalansın tuvalin Güler
Mezar değil benimki ferahfeza seyranlık!

Ahmet Günbaş
ferahfeza Ferahfeza

İçkin

Bülent Güldal’a

Geri çekilmiştir şiir
Zorlanır belleğin kapıları
Hokkası yitik divit gibidir
Şairin sedefkâr yalnızlığı

Yol vardır geceden geçer
Bir kibrit çakımı sessizlikte
Uçurumla yüzleşir orman
Tırmanan yeşilliğine değer

Gök kuşbenekli maviliğinden
Çelenkler kondurur ömrümüze
Zeytin bakışıyla küllenen güz
Çilekeş sabrımıza gülümser

Yüreğini çizerim gözü kapalı
Hiçbir çerçeveye sığdıramam
Bir de sevdalı içkin sesini
Nakışı yanmış sulara benzer

Kardeşim al gel şarabını
Dostluğun gün görmüş kerfezine
Yaşadıkça Troya’nın kahrını
Omuzlayan Akhilleus’lar gerek bize

Ahmet Günbaş

ahmet+gunbas İçkin

Gitme Baba

Bozdurduğum sevinçleri çoktan harcadım
dağıtıp geçtim arka sokaklarda
Geceyle söyleştim zencileşti terim
Dizinin dibinden kalkan gemilerim
vuruldu menzilinde adım adım
Şaşırdım kan sağanağı sorularda
                               Gitme baba

Sensizsem bir istasyonda gezinirim
Vagonlar bekar odaları gibi sürüklenir
İzin ver kalayım üç numara tıraşımla
Düşlerim rengarenk olmayabilir
Bil ki hâlâ reşit değilim acılara
Akşamı geciktiren oyunlar bul bana
                            Gitme baba

Dilersen bir kenti birlikte yürüyelim
derbeder gençliğimizle çıkalım yola
Kuyruğunu uzun tut uçurtmaların
Karanfil zamanı ilişsin yakamıza
Günleri çocuk sesleriyle bezeyelim
Duruşun yakışmıyor bayram sabahına
                             Gitme baba

Yağmurum kirlendi güneşim darda
Artık kırabilirim içimin camlarını
bir isyan günlüğüyle yaklaşıp hayata
Çığlık çığlığa çökse de merdivenlerim
Soyunup etimden derviş sabrını
örterim incinmiş yorgunluğuna
                          Gidersen baba

Ahmet Günbaş

gitme+baba-SNOW Gitme Baba