Aşka Reddiye

Kapılmayı göğün maviliğine,
Bir güneşle bütün bir
gün mutluluğu
Unutalı yıllar geçmiş aradan
İnansaydım sana eskisi gibi
Hatırlat derdim belki yine
Sen yoksun ey aşk insanlar arasında yangın yerleri,
Kısa yakınlıkların yıkıntıları var
İşin kötüsü daha sevginin başında

Ellerinde hesap cetvelleri,
Kar ve zarar hesaplıyor insanlar
Kişiler acıyacak ve kin duyacak
Ve sevecek de bir zaman
Fakat sürekli sevgiler sağanağını sildim aklımdan
Bir zaman resmin olan cebimde ey sevgili!
Şimdi dörde katlanmış,
İlk kolesterin tahlili
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli ye
Aşk yoksun sen seni biz uydurduk,
Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı durdurduk.

Hüsrev Hatemi


Çocuk Rubaisi

Önünde sonunda, sen bir çocuktun
Us ülkemi nasıl becerdin, yıktın……
Kendi kendine oynasaydın ya!
Ah çocuk neden karşıma çıktın?

Hüsrev Hatemi


Münacaat

Ey mukallibe’l kulub,
inkılabımı ver bana.
ey kalpleri evirip çeviren,
yoğuran,
sevdiren,
sevindiren
damarlarımıza rahmetinden damıtan ey
kalbimiz tek servetimiz,
onun da sahibi sen.

ben kalbimi sevdim ilkin,
kalbim zikrinle mesrur ,
ben zikrini sevdim ilkin.
Sözlerin en güzeli ey,
kalbim benden gizli sevdi seni,
ben seni bilmezken henüz,
bildiğimi bilmezken.
Sevmeyi bilmezken sevdi seni.

Adige Batur

Seni Sevdim

Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara

Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin

Gülten Akın



Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Cemal Süreyya

Küçük İskender

“bir gün bana ihanete kalkışacak olursan beni sana emanet ettiğim silahla değil kendi silahınla vur.. “

“onlar love derler bizim sevdamıza
olsun!
lav’dır her iki dilde de aşk!
onlar yapabilmeyi ‘can’ arkasına saklar
bizler
ruh doldururuz canla maharetlerimize!ustaca!
elbette iskender de sevebilir/eğer can varsa lavında!”

“..bazı aşklar bitmesi için yaşanır.
Bazı
doğum günleri kötü geçer.
Bazı romeolar julietleri iplemez…
Boşver
… Kim aşktan Ölmüş ki !”

“Bu aralar çok meraklı zarif bir yağmurumBana
halk arasında kısaca ”fırtına” diyorlar.”

“Biliyorum kavgada bile söylenmez bu söz ama söyleyeceğim:
Seni seviyorum !”

“”Seni sevmeler cumhuriyeti” kalbe yapılan ağır
bir darbeyle yıkılmıştır.”

“-Oof dedi.
-Ne oldu? dedim .
-Hiiç dedi.
-Herseyi bırak gel benimle dedim.
-Olurmu ? dedi.
-Topu topu bi tabak fazla koyarız soframıza dedim.
-Olmaz dedi.
-Neden? dedim.
-Aynı tabaktan yeriz dedi.
Bir daha Sevdim..”

“..çünkü ben sevdim mi herşeyi ağlatmak isterim
en başta da anlamlı nesneleri..”

”Yanlış adrese gönderilmiş bir mektup gibi ne
olur iade et kendime beni.”

“ben burdaki ateşi ordaki buz için yaktım!”

” Ben zilzurna sarhoş olsam da yaşadıklarımdan çıkarken hesabı odeyecek kadar ayığım..”

” Ben neden senin avuçlarına bakarken kendi hayat çizgimi aradım !? Ben neden hava durumu sunucularının bölgelerdeki gözyaşı miktarlarını da belirtmesini bekledim,yağmurlarla birlikte !? Ben neden bütün süpermarket raflarında senin konserveni aradım ?! Ben neden senin telefon numaralarını kutsal kitaplarda bir şifreye de…nk düşürmeye çabaladım ?! Ben neden soğuk suyla yıkanırken hep sen üşüyorsun sandım ! “

“Bana ‘benden iyisini bulamazsın’ diyen sevgilim: Ne gemiler yaktım ben, kıçı kırık bir sandalın lafı mı olur..”

“sen bir defa olsun “seni seviyorum” yalanını at ;
melekler günahını bana yazsın olur mu ? “

”attığın tüm zarlar kaybettirdi bana.. hani sen benim düş-eşimdin…”

”ah be çoçuk ah! seninki, masalda ki pamuk prensese aşık olmak değil..
uyutulduğun ninnideki bostana giren danaya yüreğini vermek…”

”bırak şimdi yumurtayı tavuğu. al sana yüzyılın sorusu ;
kalp mi aşktan çıktı / aşk mı kalpten sevgili ?..”

”nasıl bittiyse bundan öncekiler.. bu da biter..bite bite bende biterim..olur biter”

”bu aralar yine çok abur cubur konuşuyorsun,
pişmanlayacaksın iyice. biraz dediklerine dikkat etmelisin…”

”senin hep ”seni seviyorum ama…” ların vardı. benimse ” ama seni seviyorum”larım …”
”siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla,
onu incitmeden,
kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor
insan bu,
azat etmek de gerek korkmayın,
…unutuluyor!”

”sana, senli masalımı anlatmamı ister misin?
bir vardın, bir yoktun.
-en çok yoktun!
-evvel zamanların, şimdiki zamanlarımın kalburundan aktı gitti..
ve sen zamanla ‘hiç’ oldun.”

”senden sonra kaç lekeli aşk yaşadım bilmiyorum.
lekeli diyorum çünkü senin anılarınla kirlettim hepsini…”

”yanlış ışıkta geçmiş bir aracın ardında kalıp can çekişirken,”kırmızı” “kırmızı”diye sayıklamak gibi bir şeydi sen giderken konuşamamak..”

”öğrendik ki gidenin nerede olduğunu düşünmek saçmalıktır.öğrendik ki hayallerin yıkılması,hayallerin kurulmasından daha ucuza mal oluyor.”

”git gidebildiğin yere kadar.. bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin! ama şunu unutma! rıhtımda kalanı değil, çekip gideni vurur fırtına…”

”ben sana uyandım,sen başkaları ile uyurken…!”

”aramızdaki yaş farkını sorun etme. sevgide bunun önemi yok; insan ile tanrı arasındaki yaş farkını düşünsene.”

”civarda bana benzer bir hayvan görürseniz hemen vurun!
yoksa sevip evcilleştirmek zorunda kalırsınız…!”

”tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim ,
sen beni hep bıraktın bense hep arkandan ağladım..”

”kızının adını ’sarmaşık’ koy anne. hayata ve hayale sarılarak büyüsün.
oğlunun adını ’veda’ koy anne. hayatı ve hayali terk ederek yürüsün..
kendi adını ’cefa’ koy anne.. hayatı ve hayali önüne katıp da sürüsün.
benim adımı koymayı bir zahmet unut anne.
hayattan ve hayalden utanıp da çürüsün”

”seni ilk gördüğüm gün
bir martı oydu iki gözümü de”

”olur bırakma sigarayı, ****** et sağlığa zararlı sloganını.. sen
bilmiyorsun, gittiğinden beri izmaritlerde dudak izini aradığımı..”

”kendini bir bok sananlarla aynı kanalizasyonda olmak zor.”

“en basit yalanları gözümün içine bakarak söyleyen aptallar tanıdım. inandığımı sandılar; bense onların kuş kadar akılları ve cahil cesaretlerine hayrandım.”

”sessizce fısıldadı “hep mutlu ol” içimden cevapladım “sen hiç mutlu olma” ” … şimdi kim kimi daha çok seviyor acaba…
mutlu ol diyen mi olma diyen mi ???”

”karpuz seçerken gösterdiğimiz özenin yarısını sevgili seçerken de gösterseydik,
bu kadar kelek aşklar yaşamazdık.”

”oksijensiz bir ortamda nefes almaya çalışmak gibi bir şeydi
sen kokan sokaklarda sensiz dolaşmak…
şimdi o sokaklarda dolaşmıyorum ama
kokunu her hissedişimde sen kokan herkese basıyorum küfrü…”

”önceleri hatayı hep kendimde bulurdum… “az geçtim” kalbinden…! derdim hep… söyleyemedim sevdiğimi diye ağlardım geceleri…
ama senin bir başkası için yandığını gördüm ya…
“az geçtim” demiyorum artık… bir harf daha ekledim acım diner belki diye…
artık ” vazgeçtim…”

”neden her zaman zeytinyağı gibi üste çıkıyorsun”diyordu.
onu su gibi aziz kıldığımı bilmiyordu..”

”affedilen vazgeçilendir…
o, affedildi…
çünkü ondan vazgeçildi !…”

”sen çok güzel hayvan taklidi yapardın.
beni de taklit etsene ! biraz daha cesaret sevgilim …”

”seni tanıyamıyorum artık derken ne kadar da haklıydın… ben de
seni sevdikten sonra kendime hiç rastlamadım…”

”boşuna beklemişsin. gelemezdim. ayaklarımı kuş çaldı.
boşuna sevdalanmışsın. sevemezdim.
kalbim rulet çarkı. boşuna dövünmüşsün. kabullenemezdim. mezarım çift kişilik değil sevgilim!”

”kapat ağzını sevgilim.! yalanların cereyan yapıyor.!”

”olur ya gökten üç elma düşerse, üçü de sana girsin!”

”bizim gibiler yüksek gerilim hattında flört ederler..”

”şimdi sen gittin ya, şairin dediği gibi herkesi sana benzetiyorum..
bu da mı o.çocuğu acaba diyorum..!”

”kim tutar ki elini bir daha.. içini kanatan
bir rüya olur bu yara… bir masalın sonunda ölüme…
aşkını anlatan bir kadın olur bu defa”

”ipodunda hiç dinlemediğin, sırası gelince geçtiğin parçayım..
ne dinliyorsun ne de siliyorsun!…”

”diyemediklerim yoktu benim..içimdeki sessizlik değil ‘sensizlikti’..
içimdekilerini haykırdım.! bana sadece yankıları kaldı..
ben yine aşkta sınıfta kaldım..”

”doğaçlama yaşıyorum, artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.
.”umrum”a yaklaşmasın kimse..
ne halim varsa görmekle meşgulüm şimdilerde…”

”allah belanızı versin
doktor kontrolünde terkediyorum seni!…”
”hafızamı kaybetttim, dedim doktora..
“bir tek, onu sevdiğimi hatırlıyorum…”

”misafirliğe gittiğim evlerde yırtık çorabımı saklar gibi saklıyordum seni deli gibi sevdiğimi…”

”söyleyecek sözüm yok. yeni bir sevdaya tutulana kadar yerçekimsiz
ortamda şizofreni dersleri alacağım.”

”sev-gil-i hangi gillerdensin sen?!
muhtemelen bütün duygulardan yoksun; züğürtgillerden…”

”kapat(a)madım kapılarımı sana, sıkışacak diye parmakların…
‘ gitme ‘ dedimse nefsi müdafaaydı bu sadece…”

”önce aldırmadım seninle güzelleşen her şeye..sonra tüm parfümeri dükkanlarını aşındırıp kokunu ararken anladım seni deliler gibi özlediğimi…”

”elimi telefona uzattım; ‘aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor!’
aradığımız kişilere ne zaman ulaşabildik ki!
biz zaten onları hep ulaşılamadıkları için aradık…”

”ben taşındım artık “sol” yanından, kiraya verebilirsin o boşluğu… ”

”baş aşağı bir gelecek tasarlıyorsun bana !
seni seviyorum.
hiç yokmuşsun gibi seviyorum seni.
art niyetsiz, hak etmediğim, hak etmediğin kadar temiz”
”sana hediyem olsun, al , kanlı ağzımdan tükürdüğüm fatiha ….!! ”

”aaaaa hadi ama bakkk arkandan ağlar sonraa….
hadi son lokma,aç bakimm ağzını…. ye yalanını…!! ye ihanetini…!!
çiğnemeden yut…!! sindiremeden…!!hadi!! son lokma…!! büyümen lazım”

”nuh’un gemisine eşi olmadan binebilen tek hayvanım ben…”

”yüzüne tükür laciverdin, maviyi siyahla aldatıyor diye !”

”erkek şöyle düşünür: “isterse başkasını sevsin,
yeter ki sevişmesin.” kadında cümle tersine döner: “isterse başkasıyla
sevişsin, yeter ki sevmesin.” çünkü kadına göre vücudun merkezi yürek,
erkeğe göre etek. erkek eteği paylaşamaz, kadın yüreği.”

”bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi
gibi, aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,katille kurban
arasında o birkaç saniyelik telaşla sevmiştim seni…”

”öyle aydınlık bir sonbahar ki senin yaklaştığın anda yüreğimdeki kör yangın bu
yangından herkes kahkahalarla çıkacak bir sen kurtulamayacaksın”

”telaffuzu zor bir kelime gibi unutacağım seni.
çünkü telafisi yok insanın! ve insan bir insanla yenileyemez kendini!”

”çok güzel diri taklidi yaptığımı bir sır olarak sakla anne !! ”

”hayatın en hüzünlü anı;

mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çicek olmadığını anladığın andır”

”beni neyle emzirdin anne? hala başım dönüyor…”

”10suzum ama… 100süz değilim !”

”insan inandığı şeyler uğruna, muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın…”

”sela’m okunuyor bakışlarında… ”

”b grubu kan bankasıydım sana.. seninse sıfır’dı kan grubun..
tek farkımız buydu işte..’sadece’ sen herkese veriyordun…”

”eros bile çare değil bu aşka/okları bir türlü batmıyor kıçına…”

”ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim..
aşk acısı silinir , kin mezara kadar !”

”biliyorsun değil mi ?
seni benden sormayacaklar,
nikah düşmeyecek ikimize.
zina sayılacak, aklıma her düşüşün.
tenlerimiz helalleşmişti oysa…”

”adını duyduğum zaman degil . yanında bir ad duyunca kalbim acıyor ”

”kaybedecek bir seyi olmayandan korkmalısın …
cunku onlar kazanmak icin her seyi yaparlar”

”zamanın aklî dengesini bozan trajik sevgililer olacağımıza
aynı hastalığın iki farklı belirtisi gibi yaşarız başkalarının vücudunda..”

”her rengin bi kişiliği vardır.her kişiliğin de bir rengi.
ben senin rengini buldum.kahperengi !!”

”kalp imaninin, kaçinci sarti ayirdi bizi..
ben 5vakit ‘sen’ kilarken, sen bu ask’a abdestsiz mi basladin sevgili…”

”ekmeğime hoşçakal sürdün ya sen, ben şimdi “aşk” karınla sana, ne şiirler yazarım”

”insanların birbirini tanıması için en iyi zaman,
ayrılmalarına en yakın zamandır”

”unut beni..
ve unuttuğunu hatırla yalnızca!!!”

”sen git, aşk bana kalsın ” diye bir şey yok!
seni istemeyen benliğim, aşkını ne yapsın ?”

”kapı gıcırtısı ayrılığımızın fon müziği iken..
sen bana seni seviyorum derken playback mi yaptın ?”

”öldüğüm varsayılsın. otopsiyle uğraşmak
lüzumsuz bence. sebebime direkt gözlerin yazılsın. keza senin yoksa
bile, yokluğunun mutlaka parmağı vardır bu cinayette !”

”şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz. ben bunu biliyorum.
su biliyor. bardak biliyor.. bir sen bilmiyorsun..”

”git… öyle bir git ki gidişin yıkmasın beni… öyle
bir git ki; gidişin akıtmasın gözümde ki seli… öyle bir git ki
çığlıklarımla uyandırmayayım içimde ki depremi… ve öyle bir git ki
beklemeyeyim bir daha seni…”

”o kadar hoşsunuz ki, sizinle uygunsuz bir pozisyonda yakalanmak isterdim..”

”söyle; doğrularım yanlışlarının ırzına mı geçti !”

”çünkü hayat, ölümün insana oynadığı en
trajik, en mükemmel, en acımasız oyunuydu. senin için ölüyordum.
durum buydu!…”

Küçük İskender

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Küçük İskender

yaz serin geçer sanmıştım


Ben, bu yaz serin geçer sanmıştım. Uzun zamandır konuşmayı unutmak, hiç bir şeyi bilmemek, yalnızca, evet yalnızca gece yarısı edilebilecek bir telefonla uyanıp, eski, çok eski bir arkadaşın sesini duymak istemiştim. Galiba, en büyük hatalarımdan biriydi bu. Ses ne kadarını anlatabilir ki bir insanın: görmeden, dokunamadan, ansızın kapatarak avcunu, bir kelebeği orda hapsetmek gibi bir şey olmalı. Oysa ağrılı yaralarım, ‘janti’ taklalarım, hububata dönüşmüş yanlarım vardı. Oysa ben, bu yaz serin geçer ve sessiz kalmayı tercih ederek, evimde, odamda, fallar açarım, belki biraz müzik dinler, ağlarım diye ummuştum. Hatırdan hiç çıkmayan yüzlerin hiç çıkmayacak fallarını açarım, bir parça tarihe geçerim diye ümit etmiştim. Ama olmadı. Olmadı işte, savruldum. Şaşkın çocuğun elindeki patlak, şapşal balon gibi, muhit itibarını yitirmiş delikanlı gibi, kalakaldım. Artık her şeyi biliyorum. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Bu ne sancılı bir telaş benim için; bedenimden mahrumum. Onlar önemsemesinler, hatta alay etmeleri bile mümkün ve belki böylesi daha yıpratıcı, daha bir mazlum kılıcı. Oysa neleri özlemiştim, ne şahane hisler beslemiştim. Oh, artık çok geç? ! Onlara söylemek için şarkılar, okumak için şiirler, anlatmak için çok kaliteli seks fıkraları ezberlemiştim günlerce; ben, bu yazı serin geçer sanmıştım. Alev alev. Her yer alevler içersinde; ve ben, bu korkunç yangında çatıya kaçacak gücü bile kalmamış bir kötürüm gibi, tekerlekli sandalyemde havanın her zaman olduğundan daha çabuk ve daha fazla kararmasını, damların hesapsız kediler ve matematisyen martılarla dolmasını bekliyorum şimdi. Aşk, beni ünlü yapar sanmıştım! Neleri özlemiştim, ne mükemmel hisler beslemiştim: çıt çıkarmadan çekildiler, hükmen yenildik. Kaybolanları da gördüm. Samimi söylüyorum, hem de çok yakından gördüm. Kendi aralarında konuşuyorlardı. O mesafede gidip gelen bir nefes topluluğu, ağızdan kulaklara musikisi noksan bir söz kümesi taşıyordu. Bu kümeste tek tavuk da bendim! Ah, bir parça ağlarım diye ummuştum. Nafile! Olmadı velhasıl. Artık her şeyi biliyorum. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Bütün bütün boğuldum. Karaya da vuramam / vuramam. Neden benden söz ettiler kısaca. Neden dolaştım bir serseri kurşun gibi oradan oraya. Oradan oraya ve kime götürüyordum parklardan topladığım oksijen oranı yüksek çiçekleri. Kim koklamaya cesaret edecekti, kim onları alıp bir vazoya yerleştirecek kadar kendini tanıyordu, bana inanıyordu, beni seviyordu, mıncıklıyordu, kolluyordu… hiç. Hiç kimse. Bunu da biliyorum. Buna da erdim. Bir kere, en başta sezmiştim yanılacağımı… İlkin, telefon defterimi attım. Sonra fotoğraflar, ah çok hoş, elbette o mükemmel fotoğraflar. Renk renk, çeşit çeşit, insan insan, düşman düşman fotoğraflar. Topluca otururken, içki içerken, grup seks takılırken, hususi sevdaların o “sözü geçmese iyi olacak, mayonez alır mıydın” tipindeki sohbetlerinde çekilmiş, arşivlenmiş, çerçevelenmiş fotoğraflar! Deklanşöre basanın, karşısındaki topluluk içinde olamayışının da hüznünü, burukluğunu taşıyan o canım fotoğraflar! Kestim kendimi. Kestim kendimi, çıkarttım fotoğraflardan: Bir şiirde geçer ya hani: Oramda buramda biraz el, biraz bacak, biraz omuz ve penis kaldı. Oyup çıkarttığım o adamı, o Aptal Surat’ı attım, yani kendimi. Şimdi o fotoğraflardaki o insanlar bensiz, ben zaten mekansız, yurtsuz, huysuz ve savruk, anne tarafından serseri, baba tarafından alkolik, ölmüş ve yarı diri bir adamım. Olmadı işte. Artık her şeyi biliyorum. Bağırsam çağırsam, “Ne bağrıyon lan bu saatte lavuk, manyak mısın? ! ” diye karşılık verecek bir yabancı bile yok. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Romantizme kızıyorlardı. Evet, onlar da gözyaşlarını bir sır gibi saklamayı erdem sayanlardandılar. Kollarımda kör jilet yaraları, mutfakta üç haftalık bulaşık, ciğerimde dışarı atılması kasten unutulmuş bir miktar esrar dumanı, kulaklarımda fış fış kayıkçının ilk iki mısrası, gidilmesi gereken ülkeler, kalınması gereken oteller var aslında. Godot’yum desem, bekleyenim olmaz! Acayip bunalımdayım. Sevmiyorum bu tür hijyenik cümleler kurmayı. “Artık” kelimesini kullanmaktan nasıl da sıkıldım. “Dert yanmak” fiiliyle başım uzun zamandır dertte! … Gecenin bu yarısında… Gece Yarısı Edilebilecek Bir Telefon! Evet, aslında ben yalnızca buna değinecektim. Hatta sabaha karşı… Kafanı.iktiysem kusura bakma, özürdilerim, eğer, rahatsız…ediyorsam…eğer…
Sen… Peki sen benim telefon numaramı hatırlıyor musun hala? !

Küçük İskender

Sevmiştim seni…

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni…
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi

Sevmiştim seni…
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni…
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni…

Küçük İskender

Suskun

Gözlerinde başlardı gece
…Yarım kalmış kitaplarda biterdi.
Alnımızda bilenen kör bir bıçaktı zaman
Kırılmış aynalardı

Susardın, durmadan susardın
Ve kar yağardı

Ocak ağaran saçlarımdı
Şubat hayırsız bir evlattı, kaçaktı
Ve uzaktı yaz bir anaydı
Mart’ın izlerini taşırım bedenimde
Aynı masalın ikizleri gibiydi günler
Nisan saçlarımda ıslanırdı hep

Susardın, durmadan susardın
Ve yağmurlar başlardı

Çok bekletti bizi,
Hiç vaktinde gelmedi mayıs
Haziran Aram’dı ya da öyle biriydi
Temmuz bir düştü belki

Yaraları sarar gibiydi
Ağustos yıldızlarla basardı gecemizi
Bir gül suçüstü yakalanırdı
Eylül bir çocuğun çığlıklarıydı

Susardın, durmadan susardın
Ve rüzgârlar başlardı

Yolunu yitirmiş bir gezgin gibiydi ekim
Sürgünlere uğurlardık kendimizi
Kalan mı bizdik, giden mi
Bilinmezdi
Kasım rüzgârda bir yapraktı
Ve biraz ıtri
Kendi sesiyle irkilirdi
Aralık günlerin son neferi

Soluk bir düş geçse de
Hiçbir mevsim gözlerin kadar
Acımasız kullanmadı neşteri

Susardın ve kar yağardı

A. Hicri İzgören