Ölüm Bile

Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra

Ahmet Erhan

olum+bile Ölüm Bile


Umut

Usul usul geceleyin
Sirenler duyarsan derin
Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle
Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne
Başını yastığa göm
Yüreğini ayışığına ayarla
Yorganına sıkıca sarın
Derin bir nefes al
Ve sakın ağlama.

Ahmet Erhan

guvercin+gerdanligi Umut

Uzak Yakınlık

Soruyordun
Ilkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırık dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
Ikimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle..

Edip Cansever

uzak+yakinlik Uzak Yakınlık

Babasız Kızlar Balosu

Bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın,
biri kırık olmalı.
Bu şartı yerine getirmeyenler,
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de katılabilirler.

Uzun hazırlıklardan geçtik biz,
uzak diyarlara uçtuk başka çaremiz yoktu!
Babasız kızlar korosu:
Babamız bizi sevmedi!
Çirkiniz! Çirkiniz!
Zır deliyiz.
Güzeller güzeli şüphe,
kır kalbimi, alışığım ben!
Yeşil gözleri babamın:
Gözleri zehirli yosunlardandır,
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur,
babamı hiç görmedim – ki onca yıldır…

“Bu baloya davetli kızlar, babalarının cenazesinde bulunmayacaklar.”

Niye seveyim seni?
Babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert,
aşkların da hazin ve güvenilmezdirler.

Babasız kızlar korosu:
Babamız bizi sevmedi!
Öyle bir şey koptu ki içimizde,
bütün kötü kadınlar bizden sorulur,
kaçmayı biliriz biz en iyi…
Ey cesur!
Ey sevgili!
Sıkıysa bak gözlerime,
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim,
çocukluk acıları pazılarımdır benim,
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin!

“Balomuz gece yarısını geçe başlayıp, canımız isteyince biter.”

Kandır dur arabalarıyla dolanmayız biz,
cam kırıklarında dans etmek varken…
Babasız kızlar korosu:
Küfredip kavga çıkarırız
Çirkiniz! Çirkiniz! Çirkiniz!
Babamız bizi sevmedi,
cümlenizin hakkından geliriz.
Yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi…
Göçebeyiz; talan eder tüyeriz.
Hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir,
arka kapıları tekmeler içeri gireriz,
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi,
keyfime bakarım…

Ön kapıdan ve sırayla,
buyurun kibar hanımlar beyler…
Babanız sizi sevdi de ne oldu?

Perihan Mağden

babasiz+kizlar+balosu Babasız Kızlar Balosu

de gülüm

de gülüm! de ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatin!

de gülüm! de ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
iste o vakit bana-doğrudur!-
sair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!

inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! bekle! göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!

Küçük İskender

de+gulum de gülüm

kara gözlerin

kara gözlerindeki umut
siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü o, bir kere
sevgiyi öldürdü diye…
sanki ona uzanan ellerde
keskin bir bıçak
ha vurdu ha vuracak
bu, benim karanlıklarım,
bu benim sırlarım diyor hep
bir gün gelecek
şefkatle kollarına saracaklar…
asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
umutları umduğu gibi çıkmamaış
beklentileri hep korkuları olmuş
sanki bütün hayatı,
kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla..
gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
her nefeste biraz daha kısalırken
bütün beklentileri
duman duman uçuyorlardı.
kurallar koymak isterken dostluklarına,
kuralları bozduğunun farkında değildi aslında…
şimdi o gözlerde,
vakitsiz yağan yağmurlar var,
hasat mevsimi bitmiş bahçelere
sağnak sağnak yağacaklar.,
belki gönlünde gökkuşağı açacak
ama, altından çocuklar geçmeyecekler.
su yerine zehir akacak ırmaklarından,
hiç kimse içmeyecek…
ya ben,
şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
üzümlerim gazap üzümü
şaraplarımsa gözyaşları…
sen güz güneşinde,sanki kanadı kırık bir kuş,
konmuştu bahçeme,
ona şefkatle eğilirken
pır diye uçtu birden
kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik,
ve, inancımla birlikte.

Ahmet Muhip Dıranas

ahmet+muhip+diranas kara gözlerin

Çok Şey İstemem Senden

yaşanmayanlara özlem var içimde..
sende bulacağıma inanıyorum ya
belki sende bulma isteği bu içimdeki
illa ki sende bulma inadı

şimdi sen çağırsan beni
neden çağırdığını söylemeden
sadece gel desen
gelip uzak yollardan..
sana sarılsam düşünmeksizin..
neden sarıldığımı anlatmaya gerek görmeden..
çok şey istemem senden

belki bir tatlıcıya gideriz..
ikimiz de severiz tatlıyı
tavuk göğsünü severim ben..
tatlı yiyip tatlı konuşacağız ya
bir kaşık tatlımdan alıp
seni anlatacağım ya

yetmez ya hiç bir şeker adı
sözcüklerime seni katmaya
gözlerine bakarım
yetmez gizli bakışına sığınırım
şiirim kabarır içimde
şiirler yazarım kağıt peçeteler üstüne..

belki ürküyorsun sen
aşkım çok
sevgim çok
sense korkak
sense sevginin içinde duraksamış
sevmeye istekli bir korkak

aslında çok şey istemeye niyetim yok..
olanla varsın ya bende..
bendeki olan senin bütünün ya..
varlığımı sımsıcak ısıtan
istemiyorum zaten fazlasını ..

belki alışverişe çıkarız..
sen beğenirsin alacağım kazağı..
siyah rengi çok severim..
gözünün değdiği ilk kazağı alırım..
belki çabucak giymem
bakışların değmiş ya ..
saklarım sensizliğin yakama yapışacağı anlara
özleminin büyüyeceği ilk anda
bakışlarından giyinirim
kazağıma değen elime
sıcaklığın bulaşır
senden saklı büyüttüğüm

kimbilir belki deniz kenarında yürürüz..
ben balık ekmek isterim..
belki bir de şalgam..
sen belki kırmızı şarap..
ve dudaklarımdan sana dair şiirleri yudumlamak

yine de yürürüz beraberce seninle
elele olmak mı..
çok şey istemem ..
ruhundaki ellerimi çıkaramam ki.
sıcak senin içinde ellerim..
hiçbir şey ruhundaki renkler kadar ısıtmaz ellerimi..
dedim ya çok şey istemiyorum senden
her şeyini almışken..
katmışken kendime
satır satır
damla damla
bundan daha çok ne olur bilmem

çok şey istemiyorum diye şaşırma.
ben öyle az şeyle yetinirim
belki beraberce klasik müzik dinleriz
belki bana figaronun düğününü anlatırsın..
ben seni dinlerim ..
klasik müzik neyime.
sesinin notalarına düşer ya aklım…
ben belli etmem bilirim utanırsın..
aşk dedikçe korkan birisisin sen ..
olsun ben ses çıkarmam
serde dillendirilmeyen aşkı yaşamak var

belki dedim ya az şey isterim senden..
lunaparka gideriz
içimizdeki çocuğu sevindirmek için.
çarpışan otolara bineriz
ellerin yakınımda
değerim de gizli gizli..
sıcaklığına vurgunum ya
sıcaklığından sevişmelere yürürüm ya
kutsal bir emanet gibi alırım ya seni
ellerinin sıcağından
değerim ellerine
arsız bir çocuk yaramazlığında

dedim ya çok şey istemiyorum senden ..
öyle aşk sözcükleri beklediğimi sanma
sarılsan bana sımsıkı
konuşmadan
suskunluğunla gülümsesen
yeter bana sevgini büyütme
ben alırım ne de olsa ….
senin vermek istediğin her şeyi
vermeye bu denli korkakken sen

haydi sen unut bunların hepsini
sen yeter ki gülümse
çok şey istemem senden

Gassan Satar

gassan+satar Çok Şey İstemem Senden

bir fincan kahve

çok zaman sonra oturup
bir fincan kahve içebilmeli insan
eski sevgilisiyle
geride bunu bırakabilmeli
yalnız ya da birlikte çekip giderken bir ilişkiden!

her şey dün gibiyken
yıllar geçti
uzakta birbirimizden.

cam kenarına oturduğum masadan
yüzüme sokağı vuran tülün gölgesinde
düşünüyorum:
yavaş yavaş anıların da terk ediyor beni
git gide azalıyor
günün birinde
birlikte
bir fincan kahve içebilmenin
sadakati
hayali…

neden mümkün olmuyor
ayrılmak
yok pahasına tüketmeden her şeyi?!

garbage’ın şarkısı:
“cup of coffee”
benim yıllar önce aşkımıza verdiğim
söz gibi, hayal:
yıllar sonra insanın eski sevgilisiyle
hüzün, şefkat ve incelikle bir fincan kahve içebilmesi…

neden yıllar sonra bir araya getiremiyor bizi
hüzün, şefkat, incelik ve bir fincan kahve
yalnızca bu kadarına azalmışken
bir zamanlar yaşanan
o büyük aşkın ikindisi!

fincanın üzerinden birbirimize bakarken
ikimiz de biliyoruz giden gitti!
daha kapıda ayrılacak yollarımız
buluştuğumuz kafeden
kendi hayatlarımıza dağılırken
yine de birbirimizden hatırladıklarımıza değmez mi
o bir fincan kahve
ağzımızda yıllardır zehir zemberek bekleyen?

ya da boş ver, en iyisi
garbage dinleyelim ikimiz de
kahvelerimizi içerken kendi evlerimizde…

Murathan Mungan

B%C4%B0R+F%C4%B0NCAN+KAHVE bir fincan kahve

zeynep beni bekle

zeynep beni bekle / gece ağaçlarına
yağmur çiseliyorum / cam tozu su beyazı
yalnızlığını mutlaka değiştireceğim.
bir yaprak halinde süzülüp saçlarına
eski teşrinlerden / kederli kırmızı
zeynep beni bekle mutlaka döneceğim
söyle kim önleyebilir buluşmamızı

geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannettiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son

pikapta eminağa acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz
kim ne derse desin içimde delice bir his…

atilla ilhan

ZEYNEP+BEN%C4%B0+BEKLE zeynep beni bekle


Yoklama Defteri

yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler…
dumanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
naneşekeri uzattı en tembeliniz…
götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!
isterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
kiminiz limon satar balıkpazarı’nda
kiminiz tahtakale’de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,
çevresini ölçtük dünyanın,
hesapladık yıldızların uzaklığını,
orta asya’dan konuştuk
laf kıtlığında.
neler düşünmedik beraberce
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
“hazar rüzgarı”nda dökülmüş
“hasta yapraklar”a mı üzülmedik!
serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!

Rıfat Ilgaz

yoklama+defteri Yoklama Defteri