Hicret

Allahım ne bunaltıcı, ne boğucu bir gece…
Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çoğalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felâket geçiriyor ordumuz.
Fakirleri yalınayak, zenginleri atında,
Yollar uzun bir inilti yıldızların altında.

Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda,
Çok sevgili yuvamızı yâd ellere bıraktık;
Dirseğimi dayayacak bir pencerem yok artık,
Elveda ey harap olan baba evi elveda!

Bütün gece yol alırken tehlikeler içinde,
Ellerimi unutmuşum kardeşimin dizinde.
Arkamızda kayboluyor beldemizin bağları,
Arkamızda beyaz başlı Anadolu dağları
Sanki: gece yolcuları gitmeyiniz, diyordu.
Arkamızda bizim gibi gurub eden bir ordu!
Arkamızda neler yok ki dokunmasın insana,
Viran bir köy önlerinde indik eski bir hana

Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda
Bin bahçeli beldemizi yâd ellere bıraktık,
Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık,
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda!

Kemalettin Kamu

Kimsesizlik

Yıllardır bir kıvılcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Mustaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatına inandığım biri var gibi.

Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım.

Gözlerimde parıltısı bakır bir taşın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana ‘su, yok’ desin!

Kemalettin Kamu

Gurbet

Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde.

Eriyorum gitgide;
Elveda her ümide.
Gurbet benliğimi de
Bitirmiş bir içimde.

Ne arzum, ne emelim…
Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde.

Kemalettin Kamu

Güz

Kurudu artık otlar
Bitmiyor tazeleri
Birikinti sularda
Yaprak cenazeleri

Döndü yayladakiler
Erdi dağlara batı
Ovalar daha geniş
Kayalar daha katı

Başım avuçlarımda
Bir ağır külçe hüzün
Düşüyor gözlerime
Çiğ taneleri güzün.

Kemalettin Kamu

Kuğunun Şik’ayeti

Hepsi budur; kenardaki otlar..
Yüzüm hep suya bakar benim, suya dalar çıkar.
Bu göl; içinden bir ömrü geçirdiğim dünya
Bu durduğum, peşimsıra büyüsün diye rüya
Bu yavrular kanat açtığımız,
birbirimizin göğsüne durduğumuz filan…
Bu gördüğün göl kadar. bir de işte kenardaki otlar..

Kuğuysan, yeminliysen bir ömür bir aşka.
Diyeceğim; gitsen başka düğüm kalsan başka.

Ama vardı gidenler, onlarda gördüm;
(Her gidende seyreklikti, bir şey, uçtun da orda ne gördün!)
Gitmemeyi seçtim ben, kaldım üst üste, kördüğüm.

Öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi
Göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği.”

Birhan Keskin

Vuslat Çayırı

Sen beni yandın, öyle! yanmak nedir bildin, öyle!
Yandın da n’oldu? Söyle.

Senin hiç sözcüğün ağrıdı mı,
alçaksın sen, ağrıdı da mı böyle?
Ben sözüme ruhumu verdim, yükseldi,
yükseği incittim, böyle!
Olanı biteni çektim, kanımı unuttum, böyle.

Sen dünya mülkündesin, öyle!
ben sabahı ettim içimde sızlayan bir şeyle.

Sen beni yandın, beni yandın sandın, böyle.

Sen yanmak gör, ben kendimi kül ettim
Sen bu alçaklıkta dur, ben otlara gittim.

Birhan Keskin

İki Olmak

Onlar, otlar, burada yoklar. Dedim sana.
Bunca zaman geçti, çok bekledim, sen bekleme
hâlâ yoklar.
Ben durdum, bekliyorum, onlar yoklar.
Çok bekledim. Böylece,
katıladım kendimi, durdum, taş oldum. Yoklar.
Biri sonra kırdı taşımı.
Yana devrildi biri. İki oldum. Yoklar.

Önümsıra yürüyordu yol ve içimde yan yatmış dağlar.
Açtı içimi, biri gördü, zamanın gümüş simi
ve keskin kristal ağlar.

Birhan Keskin

Galata Kulesi ile Kız Kulesi

Karaköy’den kalkan vapurlar bilir
Yıllardır nasıl yangın Galata Kulesi
Kız Kulesi’ne

Hatırlar herkes
Hezarfen Ahmet Çelebi’yi
Az biraz
Çekebilmek için ilgisini Kız Kulesinin
Uçurttu o zat-ı muhteremi
Üsküdar’a kadar

Bugünse artık
Görmek için denizi
Sağa sola oynatması gerekecek
Betonarme binaların arasında
Üzgün duran boynunu

Ali Asker Barut

Aynı Hikaye

-Şule’ye,

kaybolduğumuz bir yerdeyiz
hatıralarımız da çekip gitti biz kaldık
öfkelenebilsek bir ve kapansak yine
çok değil dağlar kadar ancak
her acı kendi yarasıyla çünkü
şimdi bir dolunay
şimdi bir yağmur ve yağdığı gibi
aşk var

ayrılıksa hep onardı kendini
bakıp kaldık öyle ve çok ağladık
kapkara bir umuda yaslandık: şaşırtıcı
bir bıçak gibiydik
daha yalın söylemek gerekirse
yanıldık ve durmadan unuttuk
aşk mı var
şimdi bir beyaz sis üstelik

ayrılık ki
anlatamam tekinsiz bir uykudur o
şüpheli bir yalnızlıktır
bir yankıdır kendine doğru
bir sokak kurdudur aklımızda
bir nehirdir bata çıka geçtiğimiz
aynı hikaye
zaman ve yer tanımı yok

aşk var
-unutmadım

Emin Akdamar

Kazım Koyuncu Umay Umay Ropörtaj

-Umay Umay: çok güzel görünüyosun..

Kazım Koyuncu: bir hasta oldum var ya, hepinize güzel görünmeye başladım arkadaş yaa=) 

-Umay Umay: biliyorsun ki senle konuşmak çok zor. Çok sinirlisin

Kazım Koyuncu: sinirliiii, yakışıklıııııı, konuş konuş, kızmayacağım 🙂

-Umay Umay: bensenle her zaman müzik konuşmayı sevdim. Bugün de müziği ve müzikle arandaki meseleden başka bir şey konuşmak da pek gözüm yok..

Kazım Koyuncu: müzikle aramda bir sorun yok=) benim bildiğim hayatla aramda bir mesele var…. Öyle olunca..

-Umay Umay: biliyorum ama..

Kazım Koyuncu: aslına bakarsan 5 aylık hastalık sürecimde müzik içinde olmalıydım ama olmadı. Bazen hastalığın seyri, bazen konsantre bozukluğu, insan düşünemiyor bile.

-Umay Umay: hiç mi…

Kazım Koyuncu: üretme noktasında bir sorunum var, müziği düşünme noktasında bir sorunum vardı ama tedavim kötüye gitmeye başladıktan sonra müziğe tekrar-gönülden yönelme süreci başladı içimde. Müziği tekrar yaratmak, yeni müzikler yaratmak gibi değil de sahneye çıkma arzum çok yükseldi. Bu da sanırım yaşama çabamla ilgili.. bir konser yaptım ya Trabzon da…,

-Umay Umay: ya evet bunu soracağım. Doktorlar endişelenirken, uyarırken nasıl bu kadar cesur davranabiliyorsun? Bir de çok dinamik konserler veriyorsun.. çok şaşırıyorum..

Kazım Koyuncu: aslında olay bostancı da ki konserde başladı.. o gece çok konser vermek istediğimi fark ettim… yeni şarkı yaratmayı çok isterim tabi. Bir tane bile yapsam çok güzel bir şey yapacağımı biliyorum ama bu durumda yaratmak çok zor. Hastalığım dışardan bakıldığında bir sanatçının yaratması için biçilmiş kaftan gibi duruyor. Bunalımlar, savaşlar, bilebileceğimiz bütün kötü şeyler sanki sanatçıların yaratması için yaratılmıştır. İnsanlar dışardan hep böyle sanırlar. Bence bu müziği dinleyenlerin, resmi görenlerin, tiyatroyu izleyenlerin söyleyebileceği şeyler. Sanatı takip eden insanların sanrısı yani. Asla küçümsemek için söylemiyorum ancak başına gelmeyenin bilebileceği bir durum değil bu hastalık hali. Sanatçı her zaman hayatla bir sorun yaşar !! haa bu tabi bir sanat eseri olarak ortaya çıkabilir,,,, ama hiçbir şey olarak da çıkabilir. Bu ne benden ne de benim durumumda olan bir sanatçıdan değer kaybettirmez. Yaşadığım süreci bir sanatçının, kazım ın, hatta en önemlisi bir devrimcinin süreci gibi yaşadığımı düşünüyorum.

-Umay Umay: Sözlerinde hiç düşmediğini görüyorum..

Kazım Koyuncu: Her ne kadar çok istediğim şeyleri yapmakta zorlanıyorsam da pes etmedim. Düşmedim yani.. bir devrimci gibi duruyorum ki zaten devrimci olmakla sanatçı olmak arasında benim için ciddi bir bağlantı var. 2 sinin bağlamında yapmak gereken tek şey sahneye çıkmak diye düşünüyorum. Bundan sonra sürekli sahnede olmak ve müziğin tam içinde olmak istiyorum.

-Umay Umay: ben hala sahnede nasıl o kadar korkusuz, cesur ve güzel kalmayı başardığını merak ediyorum. İlk bostancı, sonra volkan ın gecesi, sonra da Trabzon.. sahnede yaşadığın ne kazım?

Kazım Koyuncu: çok endişeliydim. Bir şarkı tolere edilebilir. Herkes katılır ve o şarkı mutlaka söylenir biter. Hatta hasta olduğum için seyirciye sempatik bile gelebilir. Şimdi……………..:))) bizler zeki olmak zorundayız. Durumları, yaz aylarını, kış aylarını, soğuğu-sıcağı sevip sevmediğimizi oturup kendi durumlarımıza göre ayarlamalıyız. Orda herkes senden bir şey bekleyebilir, ben de kendimden bekleyebilirim ama geleceğe dair işaretleri bulmak durumundayım. Şarkıyı söylerken başında- ortasında-sonunda nasılım, neler hissediyorum diye ölçüyor insan. Bu yüzden kendimi duygu seline fazla kaptırmamaya çalışıyorum.

-Umay Umay: trabzon da, üniversitede verdiğin konser çok yoğun ve uzundu…

Kazım Koyuncu: İnsana güç veren şey kendi istediklerini yapmak. Kendi olmak. Moral dedikleri kendin olabilmekle ilgili bir şey. O gün hareketli bir şarkıyla başladım konsere, 3. – 4. şarkıda her şey normale döndü ve unuttum hastalığımı. Gittiği yere kadar böyle gider. Acayip şeyler beklemiyorum, hep sahnede olsam ömrüm 100 yıl uzayacak sanmıyorum, nereye gideceğimi düşünmenin manası yok..zaten sahnede zaman yok. Belki 1 gün- belki 100 sene gibi..,,.bir konsere çıktığımda ne kadar yaşayacağımı veya uzun yaşamak için ne yapmam gerektiğini asla düşünmüyorum. Orda ben varım, beni anlayanlar var, benle beraber müziği yaratanlar var; BAŞKA BİR YERDESİN VE GÜVENDESİN.. sahne hayat saldırısını en fazla hissettiğim ama her şeye rağmen en güvendiğim yer.

-Umay Umay: …………………;

Kazım Koyuncu: Eskiden korktuğum rüyalarım, saldırılar.. umay ben bir şey büyüttüm. 3-5 kişilik bişey değil. O sevgi denen şey herhalde.., o büyüdüyse, büyüdüyse, büyüdüyse….., bu yüzden başıma orda bir şey gelmeyeceğini düşünüyorum. Gelecekse; o bile bizdendir diye düşünüyorum. Anlatabiliyor muyum? …sahnede hesap kitap yok umay. Orda ömür, mömür, uzun, kısa, mısa, neyse işte. tek önemli şey müziği yaratmak, yapmak, söylemek önemli.

-Umay Umay: tabii bunu söylemek sana kolay. Bu kadar büyük ve içten bi sevgi, böylesi zor bulunur bi sempati, violensel gibi bir ses, yüksek ahlak…, tabi saldırılardan korkmazsın. Orda savaşı senin hep kazandığına çok tanık olduk,,, kendi adıma söyleyeyim; bu savaşa tüm kalbimle katıldım..

Kazım Koyuncu: orda kazanıyorum evet, orda kral benim=))))) kendimi çok adil hissediyorum ki umay. Nasıl desem.., adil, şevkatli, paylaştıran bir kral.. biliyor musun çocukluk ütopyalarımı gerçekleştirdim, müzisyen oldum, devrimci oldum, hep güzel olmasını istedim hayatın ama onlar bile bana yetmedi. O kadar güzelini istiyorum ki sanatçılar bunu yaratabilirler. Bu beni bazen ürkütür, bazen de içimde tertemiz olduğunu düşündüğüm vicdanımla iyi hissederim. Sevmenin içine ettik, anlamı bozuldu. Ama bizim sahnemizde bu var, hep de oldu. Bütün insanları mutlu etmek istiyorum şarkı söylerken. Belki bu yüzden hastalandım, belki büyük sevgimden ürken güçler var, durdurmak istiyorlar belki=)) sevgi krallığı istiyorum işte.. şarkı söylerken her şey her şeyi, herkes herkesi tutuyor sanıyorum. bu yüzden sanırım kendimi bırakmıyorum.

-Umay Umay: tıpla ilgili ne düşünüyorsun?

Kazım Koyuncu: Bir kere masum sempatilerinden bahsetmem lazım. Özellikle Türkiye de herkes doktorlara sempati duyarlar. Ben hala öyleyim. Sistemle ilgili konuşursak işler bozuluyor. Ya da bilimle ilgili konuşursak… bilim, tıp sistemin bir parçası olursa eğer _ki öyle_ , benim için çok da fazla bir şey ifade etmiyor. Yine devrimcilik meselesi umay, bence iyi bir bilim adamının da devrimci olması gerekiyor. Hayatı yönlendiren, etkileyen, değiştiren insanların devrimci olması lazım, sistemin bir parçası değil. Bilimin ışığına hep inandım ama tıp bende hayal kırıklığı yarattı. Her şeyin sadece bir standart olduğunu görmek dayanılmaz bir şey. Bu standartlar içinde hastalığımı beğenmedim. …bir kanser panelinde şunu söyledim; vicdan ve cesaret bilimde yoksa benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Sadece bilgi yetmiyor. Bilginin vicdanla sınanması gerekiyor artık. Dediğim gibi devrimci olmaları, normal algının ötesine geçebilmeliler. Bu olmadığı sürece kimse tıptan fazla medet ummasın. Tabi ki önemli tıp, böbreğin ağrıması, diş ağrılarının durdurulması, acısız tedaviler ama özünde başka şeyler de var. Hayatı sonsuzlaştırsınlar, tıp ölümü yok etsin demiyorum fakat…..hayatı politikacılar yönlendirmiyor ki umay. Doktorlar, sanatçılar, mühendisler..,bunlar yönlendiriyor hayatı. Aptallar sadece yönetiyor.

-Umay Umay: hayatı müziğin gibi anlatıyorsun,, vicdan, cesaret, adalet, yüksek algı…

Kazım Koyuncu: Bütün bunlar hayatın karşısında bir yer kaplama hikayesi. Gücüme gitti.. ta başından bu yana. Gücüme giden müzisyen olmam değil. Hiçbir şey yapmayan insanın da büyük yer kaplayan hikayesi vardır.

-Umay Umay: ben hep senin dünyaya ses taşıyacağına inandım. Buna hala inanıyorum. Yeni bir albüm daha yapma isteğin var mı? Belki 5 şarkılık bir albüm..?

Kazım Koyuncu: Bilmiyorum ki.. sağlığımla çok ilgili. Müzik çok önemli, müzik insanı yaşatan bir şey de… yapacak çok şey var ama yaşamak gerekiyor. Yaşarsam yaparım ya da yaparsam yaşarım.. her şey olabilir. Başak bir şey düşünmüyorum aslında. Hayat biter umay, önemli olan yaşarken neyin bittiği. Müzik bitmedi.. müzik biterse yerine ne korum bilmiyorum. Mesela şurda yatarken bile aklıma enstüramanlar geliyor, melodiler geliyor, melodiyi çoğaltmak geliyor, yan yana koymak istediğim sesler geliyor. Eğer bunlar olmasaydı kanser olurdum=) çeşitli sesler, daha çıkarılmamış, yan yana gelmemiş sesler duyuyorum.

-Umay Umay: sende hep çok örtük ve tatlı bir şairlik durumu hissettim. Ama onu hep gizlediğini de. Hep algı ötesi bir savaşcı olduğun için mi bu sende öne çıkmadı acaba=))))) vicdanla sevişirken şiiri es mi geçtin=)

Kazım Koyuncu: Çocukken şiirle güzel oynuyordum. Şairlerle çok uğraşıyordum. Bir ceket yaptırmak istedim o zamanlar İstanbul a gelirken..,şair ceketi=) geldiğimde şairlerin köprü altına gittiğini biliyordum. Kocaman bir yalana hazırdım, muhtemelen ne ceketler diktiridim kendime.. köyümden çıkıp gelmiştim, orda başka şeyler okuyordum, burada başka başka şeyler okumaya başladım, açtırma ağzımı şimdi=)))). Bak solcu bir babanın solcu oğluydum. Solcular saçlarını uzatmıyordu o zaman. Dik yakalı devrimci kazağım………………. Biliyor musun, o çocuk doğru bir çocuktu. Hep o çocuk oldum. Hiçbir şeyi terk etmedim. Şiir yazamadım evet..,vaktim yoktu.

-Umay Umay: şiiri yaşadım diyorsun haa.. bir de solculuğu sollamışsın, anladığım bu..

Kazım Koyuncu: Bu senin yorumun=))

-Umay Umay:

Kazım Koyuncu: Sevgilimin hep yanımda olmasını istiyorum…

-Umay Umay: son kez müziği sorsam

Kazım Koyuncu: Hep yanımda kalmasını istiyorum

-Babanız Cumhuriyet Gazetesi okuyormuş…hastalığınızı oradan öğrensin istemişsiniz. Sahiden böyle mi oldu?

Kazım KOYUNCU : Çok yumuşak hatları ile biliyordu. Ancak gazeteden daha net öğrendi.

-Tepkisi nasıl oldu?

Kazım KOYUNCU : Onun tepkisi beni korumaya, benim üzülmememe yönelik, soğuk kanlı bir hali vardı.

-Güç verdi…

Kazım KOYUNCU : O da küçük bir kanser süreci yaşadı. Mesane kanseri yaşadı. Onu atlattık. Yılda bir kontrollere gidiyor. Aslında kanserin büyük bir korku olduğunu biliyor ama bu kadar da korkmamak gerektiğini o da biliyor. Ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Çok korkardım ben kanserden ama sonuçta işin içine girince, başına gelince insanın korkudan başka şeylere ihtiyacın oluyor. Daha çok cesarete, daha çok bilgiye ve güce ihtiyacı oluyor. Böyle olunca korku ya da ölüm korkusu gelmiyor insanın aklına…bazen düşünüyorsun da ölümü her zaman düşünmek lazım…

-Bu durum müziğinize yansıdı mı?

Kazım KOYUNCU : Müzik devam ediyor. Müzik olmasa olmazdı…mesela şimdi beni buraya getiren şey bu ödül ve yarın vereceğim konser. Beni çok heyecanlandıran şeyler. Aldığım iki kemoterapiden çok daha etkili…