Eylülün Sesiyle

Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
“Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.”

Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.

Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.

Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluuğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.

Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımalı dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.

Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.

Edip Cansever

Matsuo Başo kuzeye giden ince yol ve diğer gezi notları

Fuci Irmağı kıyılarında dolanırken iki üç yaşlarında bir çocuk gördüm, kıyıda acıklı acıklı ağlıyordu. Anası babası bırakmışlardı onu buraya mutlaka. Hayatın çalkantılı sularını ırmağın hızlı akan suları kadar acımasız ve çocuğun ömrünün de sabah çiyinin ömrü kadar kısa olduğunu düşünmüş olmalıydılar. Çocuk, güzün en küçük esintisiyle dağılıp uçuşan çalı yoncası çiçekleri gibi kırılgan, bana bakıyordu; ne yazık ki pek az olan azığımı ona verdim.

Ağlayan maymunlara acıyan
eskilerin şairi ey,
güz rüzgârları karşısındaki
bu yavrunun gözyaşlarına ne diyorsun?

Matsuo Başô

kuzeye giden ince yol
ve diğer gezi notları

Çeviri: Coşkun Yerli
YKY

kiraz çiçekleri

Bu uzun bahar günü
huzur dolu güneşte, yunarken tüm dünya sevinçle,
kiraz çiçekleri dökülüyor yere,
kalmak istemezcesine.

Matsuo Başo

tarlakuşu

Ta akşama dek
durmadan öttüyse de,
tarlakuşu hızını
almışa hiç benzemiyor.

Matsuo Başo

yüreğim

“Gel” diyor güz,
oysa yüreğim
üç beş hasır serili
ılık bir odadan yana.

Matsuo Başo

Artık ayrıyız dostlar

Artık ayrıyız dostlar
bulutlarda birbirini yitiren
yaban kazları gibi.

Matsuo Başo

ilgisiz meşe

Erik bahçesinde
bir iri meşe,
çiçeklere tümüyle
ilgisiz mi ilgisiz.

Matsuo Başo

Hasta Yatağında

Hasta yatıyorum
yolun yarısında,
dönüyor düşlerim
kuruyan çayırlarda.

Matsuo Başo

İsteksiz

Omi’de bir dostla
oturdum da, isteksiz
elveda dedim
giden bahara

Matsuo Başo

sırnaşık çalı yoncaları

Her yanda şu sırnaşık
çalı yoncaları,
pek terbiyesizler,
ama pek de güzel.

Matsuo Başo