Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın

Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın
Gele berî nicesin hoş musun safâca mısın

Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların
Semen-beri nicesin hoş musun safâca mısın

Bahâr-ı hüsn ü behâda belâlı bülbülünün
Gül-i teri nicesin hoş musun safâca mısın

Bizimle bir nefes insanlık eyle soruşalım
Gel ey perî nicesin hoş musun safâca mısın

Sefer kalıp gelir Ahmet ki deye şehrimizin
Güzelleri nicesin hoş musun safâca mısın

Ahmet Paşa
ahmet+pasa Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın

Uzaktır Aramız Yollar Ağlasın

Hep böyle şaşırıyorlar
Kanatlarında ıslak bulutlar
Gelip güneşe konuyorlar
Kim biliyor içinizde sevmeyi
Şöyle kocaman.
Korkmadan konuşmadan
Bana yardım et diyor
Bu duran günün ortasında
Beklemenin ardında ve ötesinde bir şeyler var
Konuşamıyoruz.
Önce bitmeyecekmiş gibi geliyor
Kulağa söylenmişçesine
Bir araba iniyor yokuş aşağı
Atları insanları geride
Sana bu sıcağı anlatmalıyım
O kapının rüzgarda inatla vurduğunu
Yırtmışlar bu resmi bembeyaz bu duvarda
Durmadan gülüyor
Bir yerde aldanma da bitiyor
Masaldan sıkılan çocuğun gözleri
Ve bir karınca
Süsleniyor upuzun bir boşluğun ucunda
Havalanmış bu masmavi uçurtmayı bekliyor

Müştak Erenus
mustak+erenus Uzaktır Aramız Yollar Ağlasın

Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde

Ne yaldızlı hükümdar anıtları, ne mermer
Ömür süremez benim güçlü şiirim kadar;
Seni pasaklı Zaman pis bir mezara gömer.
Ama satırlarımda güzelliğin ışıldar
Savaşlar tepetaklak devirir heykelleri
Çökertir boğuşanlar yapı demez sur demez,
Ama Mars’ın kılıcı, cengin ateş selleri
Şiirimde yaşayan anını yok edemez.
Ölüme ve her şeyi unutturan düşmana
Karşı koyacaksın sen; yeryüzünü mahşere
Yaklaştıran çağların gözünde bile sana
Bir yer var övgüm seni çıkarttıkça göklere

Dirilip kalkıncaya kadar mahşer gününde
Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde

William Shakespeare
Çeviri: Talât Sait Halman
Ya%C5%9Fars%C4%B1n+%C5%9Fiirimde+sevenlerin+g%C3%B6nl%C3%BCnde Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde

Üzülme

Yusuf-ı güm-geşte bâz âyed be-Ken’ân gam ne-hor
Külbe-i ahzân şeved rûzî gülistân gam ne-hor

Döner yine Kenân’a kaybolan Yûsuf, üzülme
Üzüntüler kulübesi gül bahçesi olur bir gün, üzülme

İyileşir durumun ey gam çeken gönül kaygılanma
Geçer bu çılgınlığın, sakinleşir başın, üzülme

Dönmese de felek bizim arzumuzca iki gün
Bir kararda kalmaz devran her zaman, üzülme

Gelirse ömrün baharı, yine çimenler üstünde
Başına gülden şemsiye çekersin ey bülbül, üzülme

Ümitsiz olma sakın ha, bilmezsin gaybın sırrını
Perde ardında olur gizli oyunlar, üzülme

Ka’be aşkıyla çölde yürüyeceksen eğer
Batsa da ayağına muğîlân dikeni, üzülme

Sevgilinin ayrılığında, rakibin sıkıntısında halimizi
Bilir hep halden hale sokan Allah üzülme

Söküp götürürse de yokluk seli varlık temellerini ey gönül
Kaptanın Nûh ya, korkma tufandan, üzülme

Konak tehlike dolu, hedef çok uzak olsa da
Sonu olmayan bir yol yok, üzülme

Yoksulluk köşesinde, karanlık gecelerin yalnızlığında Hâfız
Oldukça virdin dua ve Kur’ân üzülme.

Hâfız-i Şîrâzî

K%C3%BClbei+_ahzan Üzülme

Sanki

Hiçbir yerden hiçbir şey…
Ve birdenbire gökyüzünde –
babam
ak bulutlar sürüsü içinde

Bojana Apostolova

babam Sanki

Yugoslav

Göğsünde mektuplarımı saklayan sevgilimi bilmediniz siz
Bilmediniz ne zaman ona baksam elimi kestiğimi
Hep benim kanım döküldü, belli olmadan nerede yaşlandığım
Boşuna mı bitlendim.. hazmetmek zordur sevdiğinin koynundaki heykeli

Ölmese devletin fark etmeyeceği adamların kaderidir kan davası
Batı kurtuluştur, terlemeden hayali kurulan bıyık, müstear isimler
Ve tedirgindirler sağlık ocağında sıra beklerken bile
Kentlerde yarım yamalak insan; köylerde kaçak, köylerde kahraman

Büyük günahları var çocukların, uçaklar Allah’tan daha kocaman
Bir galip ararlar yarıştırıp atlarla örümcekleri
Habersizdirler henüz suikasttan, güneş tutulmasından ve trafolardan
Anlamazlar elindeki çiçeği suya hınçla atan kızların öfkesini

Bir intihara yakışır haritada bulamayınca ülkesini Yugoslav
Çaylaktır, titrer sesi sığındığı ülkede andımızı okurken
Kendisinden çok tanınan bülbülün sesiyle helalleşip
Giderken küfürleri ezberler hapishane gibi, Belgrad gibi

Bülent Parlak

bulent+parlak Yugoslav

Cila Kül ve Kefen

I
nerde bir boş tarla bulsalar
koşup oraya mabetler dikmek için
yine de makbuzlar bastırılır
pullar satın alınır
bu cüzdanlar biletler kimlik kartları
nasıl da sağlam onaylatılmış olur
nasıl da hıfzedilir koyunlarda

uçmuştur avuçlardan bir kez
ah, nerde kaldı bütün bu çıbanları iyileştiren ecza

nerde kaldı
şimdi dünyanın
derin, yaralı bir azası gibi
kendini eyyuba benzetmek için
sahte sabır taşlarına çarpanlar
başlarını

II
Allahım dayanılmaz birşey
görüyorum
herbiri bir köşesinde kentin
bizimkiler
piyango satıcıları.
namazı üniformalı kasketleriyle kılıyorlar
yahut simsiyah sakallı seyyarcılar olarak
başları derde girince belediyeyle
koşuyor
doluşuyorlar cami kıyılarına
ince çubukların ucunda
oyuncak bayraklar gibi diyanetleri
daha gözleri açılmamış bebelere
renkli şekerler satıyorlar.
kafam kamaşıyor birçok şeyden
bu gelen aydınlık değil sanki
cilâ
bazı cumalar ondan parlıyor
ondandır öğretmiyor
ürpertiyor bazı gazeteler
loş kuytularda
nemli koridorlarda sabahlayan çocukları.
çoktandır dev ayaklarını
toprağa gömmüş
bu selâtin (sultanların yaptırdığı) yapıların süsü
yaşlı, boyalı bir kadını andırıyor
magazin mecmualardan kesilmiş bir yaprak gibi
öyle mahzun
ve öyle yabancı
ayrı kurtlar kemiriyor içini herbirinin
ayrı korkuları yaşıyorlar anbean
kimi bir ölünün toprağına bağlayıp umudunu
hazreti İsa´yı beklerken Mehdi diye
kimi düşlerinde çıkagelen Hızır´la uğraşıyor
kimi cebinde günaydın gazetesi
ağzı oruçlu
kiminin destan oluyor abdest alarak saygı duruşu

bütün cenazeleri kaldıran onlar
bütün mevlidleri dinleyen onlar
ve onlardır bütün mumları yakan
muskalar masklar gözboncukları
manevî sermayeler taşıyan

ve nasıl yaklaşıyorlar birbirlerine
bir hükûmet bildirisi duyunca
özgürlüğe ve demokrasiye dair.

Allahım, nasıl dayanılır, kıyam durulur
şehrin kirlenmiş toprağında
hergün bir başkasmı görüyorum
kafam kamaşıyor bazı şeylerden.

III
bürün bürün başkalarının kefenine
yaşa, hep bir başkası olarak yaşa
durmadan bir başkası olarak görün

şu halk sözcüğü meselâ nedir
gecenin ilerlemiş vaktinde
ne arıyor hafızamda
ve hanginiz halktır arkadaşlar
ve yönetmek için kendi kendinizi
kimdir sizi halkeden (yaratan)
millet´tiniz ne güzel siyahlar
sarı ırklar beyaz kırmızı tenler
ansızın halk oldunuz
´on yılda onbeş milyon´
kırıla kırıla bitmeyen kavgalarda
ansızın halk oldunuz
düştü kasketiniz öne
gayrı bakıverseniz hangi yöne
´demir ağlarla örülmüş bir vatan´
düdüklü polisler trenciler
kültür yuvaları halkevleri balolar
çok eskiden giyinmiştiniz oysa
bu tulûat kefenini
kim ne derse desin
kim savunursa savunsun geçmişinizi
kendi ellerinizle bozdunuz kendi güzelliğinizi
benimse söylemekten başka çarem kalmadı
bu çömelmenin ilâcı
bulunur yine de kendi cevherinizde
haydi başkalarının kefenine bürün
yaşa, kendin olmayarak
durmadan bir başkası olarak görün

aklım kamaşıyor benimse
´ağaç kökünü kemirmek kadar zor´
bu yalnızlık
kabuk mu bağlıyor halkın
hayır milletin yüzü
bulsam
küçük bir alâmete rastlasam
bütün bu yaraların iyileşmesine dair
kalemlerimi sevinçle kırıyorum
kalbim kamaşmıyor bir daha.

Metin Önal Mengüşoğlu

Metin+onal+Menguso%C4%9Flu Cila Kül ve Kefen


Elimden Gelen Bu

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor

Attila İlhan

Elimden+Gelen+Bu Elimden Gelen Bu


bu uçurumlar/ bu kan/ bu sancı

erken doğum sancısı dilimdeki acı
ruhum karmakarışık düşüyor uçurumlara
ellerimde sanığı kaçak yangınlar
gözlerimden akan kan karışıyor sulara

geçmişini biliyorum tüm ağıtların
bu acı/ bu yangın bana kendimden miras
ve sürgünüyüm birbirinin ikizi günlerin
ve gömütlüğü adresini şaşırmış ölümlerin

bugünün çocuklarının
yaşayacakları pişmanlıkları taşıyorum içimde
bu uçurumlar/ bu kan/ bu sancı
ve yarından yansıyan ağıtlar gözlerimde

tüm bombalar beynimde patlıyor
ölen her çocuk/ gözü yaşlı sevgililer
kurşun olup yüreğime saplanıyor
erken doğum sancısı dilimdeki acı
bilincim/ coğrafyam/ canım sarsılıyor

Salim Çalık

salim+cal%C4%B1k bu uçurumlar/ bu kan/ bu sancı

Vesvese

Sen var ya,

nedense beni hep 
senden sormalarından 
korkarsın.

Ahmet Cemal
vesvese Vesvese