Mezar Taşı

Bütün hoşçakallar,
Mezar taşlarında saklıdır.
Kazınmıştır ince ince,
Ama derin derin yazılmıştır.

Mezar taşları gibidir hayatım,
Mahcup, boynu bükük, sakin.
Bir ırmak gibi sessizdir adımlarım,
Bir fatihaya muhtaç gibidir lakin.

Yağız Gönüler

yagiz+gonuler Mezar Taşı

Kum

Pes edip bir es verip sussalar da
Konuşsam ben de biraz aşktan
Ah şu yanlış anlamak ve anlaşılmak
Neleri bitirir de başlatmaz
Tekrarı olmaz anıya dönüşenlerin

Çekip vursam kendi başınalığımı
Geceye mi sokağa mı dar odama mı çıksam
Ama bıraksalar da konuşsam
Ve sussalar her fırsatta dilini yutanlar
Bir kanıya varsam, kanasam

Ha oldu ha olacak ha bitti ha
Zahmet olmazsa nefes alabilir miyim
Ey hayat, ömrün ne kadar söyle
Söyle ki çizelim eşkâlini sitemle
Rasyonel bağırıyorum, melankoli yok

Geçen gece gördüğüm rüya her şeye gebe
Lükse yeltendim cipten indim Amerikan cipsi yedim
Kalori hesabı olmuyor doymamışlığın
Diyetimi ödüyorum mutlak kinimin
Yarılıyor göğsüm, yarılanıyor göğ

Bir hevesle başladı devam etti ve bitti
Sorsam kendime kırılan hayallerimi
Tek mi çift mi ineyim mi artık içime
Bir türlü çıkamadığım içimden
Neler atamadım da, kum yutkundum

Yağız Gönüler
http://yagizgonuler.blogspot.com/

siir+antolojisi Kum

günahlarına kefaret

İnsanın sevdiklerini uyurken seyretmekten, saçlarını öpmekten, açılmışsa şayet üstünü örtmekten mahrum olması, doğrusunu Allah bilir, günahlarına kefaret sayılsa yeridir.

İbrahim Paşalı

gunahlarina+keffaret günahlarına kefaret

Sensizliği Yitirdim

Birbirine benzemesin diye
En nadide cümleleri getirdim
Senden eksilmesin diye
Aşklarımı bitirdim.
Sensiz olmaz diye
Sensizliği yitirdim.

Beni arayanlar seni bulur
Hayat kaynağım, bengisu
Ufalanır geceler sen olur
Ufukta aşklar kurmuş pusu

Senin hatırına felekler
Ayak uçlarına basar geceleri
Gökyüzünde kelebekler
Senin için döker heceleri
Seni seviyoruz
Ben, yıldızlar ve niceleri..

Abdullah Kibritçi

+%C3%A7ok_yaln%C2%A6-z%C2%A6-m,_mutsuzum_G+%C3%82r+-nd+-%C2%A6%C5%9F+-m_gibi_de%C2%A6 Sensizliği Yitirdim

Küçük

büyük cam kapı

yutuyor… yutuyor 
büyük insanları

kıyamete kadar aç.

küçücük işlerime dönüyorum ben 

oğlumun ateşi, yastıktaki leke 
tarhananın kokusu, yavru kediler 
gibi şeylere

size iyi günler! iyi günler size! 

sabah-ı şerifin hayrolsun ama 
diyorum kendime
her sabah güneş
yeniden yerinden 
çok şükür geldiğinde

hayrolsun hayr 

sakın bu sefer 
kelebekleri öldürme! 
bulabilirsen 
apartman eşiğinde 
bir çukurda kuyuda 
boşlukta kaybolmuş 
bir çıkrığın sesinde

vadinin tepesinden bakıyor büyük 

adamlar
vadinin tepesinden tıslıyor kapı 
kalıcıyıs bisss! çivini al da git
çak yüreğine

kanaviçem küçük
renklerim küçük
bir kelebek büyütüyorum ben, pervane

Fatma Şengil Süzer
k%C3%BC%C3%A7%C3%BCc%C3%BCk+i%C5%9Flerime+d%C3%B6n%C3%BCyorum+ben Küçük

Sen Bensiz Orda

Kim anlatacak sana akşamları
dışarıda nasıl geçti günüm,
Cağaloğlu pazarında nasıl atlatılıyorum,
kimlere rastladım yolda, neler konuştum,
kim anlatacak sana?
Arada bir kim tutup sıkacak o minik pembe burnunu senin,
o bembeyaz çileli saçlarını kim okşayacak geceleri?
Kim şakalaşacak seninle sabah kahvaltısında,
seni kim ağlatacak şiir okurken?

Hele bir süre daha
bensiz baksın dursun
acı aydınlık yüzün
orda karanlıklara.

A. Kadir

(İbrahim Abdülkadir Meriçboyu)

Sen+Bensiz+Orda Sen Bensiz Orda

Sessiz

herşey eninde sonunda sessizdir
bir günün kırılganlığından
kalan ve tekrar tekrar kırılan
müteellim bir insan sesinin başlattığı
ağlamanın kırı
sessizdir

dalda
yalnız ve dağılmış bir elma
yalnız ve yapraklar örtmüyor onu
gelen akşama
geçen akşamın içlenmeleri dadanmış
bu kahır sessizdir

içinin çıngarlarından yonttuğun
asi bir atbaşı gibi rüyalarının ucunda
umudun
sessizdir

filistinde akşamüstleri
sessizlik bir file somun gibi

İlhami Çiçek

ilhami+cicek+siirleri Sessiz

Toprak

Evlerle aramız açılıyor 

Çünkü savaşlardan biridir evlerimizden kaçanlar 



Evler boyun boyuna gelmenin habercileri 

Çocukları çok yaşatan serçe ağartan damlar 
Göğün yanaklarından sarkan gündüzleri 
İndirirler saçaklarından akıtarak bahçelere 


Bahçeler ki evlerinde olanların 

Topraktan gelen ağaçlara 
Tutundukları ve gizli çekmeceler açtıkları 
Ve içine geleceğinden emin anılar 
Nur topu ceviz yaprakları 
İlk sevgili yaprakları 
İlk şiir sıcaklarını koydukları 


Bir hacim altın şeklinde 

Her an açılan Kitabın üstünde 
Işık ve ışıklardan camını giyinmiş 
Bal rengi bir lamba 


Beni doğuran peygambere yaslanmış 

Geçmiş canları sergilemiş göğsüne 
Hepsine hatimden bir mucize ayırmış 
Armağan salmış iç süslerine 


Babam canımı çökertiyor 

Hep aynı tarlanın önünde

Aynı topraktan kalkıp 
Türbesini yontuyor içime 


Oysa sessizce girerdim çiçeklerin içine 

Küçük kız gitti sancılandınız mı 
Evler ve dereler daha derine 


Güneşe kan durup dururken sıçradı 

Korsan deri değiştirdi 
Ben can değiştim toprağa basarken 
Ellerim yırtık saçlarımda 
Tatlı suları geçerken 
Denizde sallanırdı başları 
Korsan bir ev tutkununun içinde 
Evi zorlanan midyenin içinde 
Topraktan da ötede denizin kadersiz gecesinde 
Keçelenen 
Ve rastlantı basan çatısız yüzleri 


Evlerde tartılmış ve ağır bulunmuş 

Fırlatılmış ve geceyle karşılanmış toprak 
Geçti biçiminden 
Sen nerde şehirleri gezdiren nehir 
Gece bir an bulup çınar ağacından 
Güneşe dökülen 
Evlerin dışında gezdiren beni 


Yer yere abandı sırtıma bir ev yaslandı 

Ki sımsıkı el tutan kader tutan 
Ve sokaklar ki anneler şöleninde 
Bebelerce fıskiyeli etekler

Cahit Zarifoğlu

Evlerle+aram%C4%B1z+a%C3%A7%C4%B1l%C4%B1yor+%C3%87%C3%BCnk%C3%BC+sava%C5%9Flardan+biridir Toprak

Resimde

çökük bir kapı
bir at kapaklanması resimde
sağnak da var – bir adam
sürekli ıslanıyor
gece

bir resim neyse odur
bir at
bir kere kapaklanmışsa
kapaklanmış bir attır o

İlhami Çiçek

bir+kere+kapaklanm%C4%B1%C5%9Fsa+kapaklanm%C4%B1%C5%9F+bir+att%C4%B1r+o Resimde

Düş Gören Atın Şiiri

I
Dağ yürür bir yerinde
çıkar üstüne dağın
bu çelik çağında
ata iyi binin

Kalbinde bir gül bu atın
Ceyhan sızar gibi gözlerinden
düş gören at
bellidir gözlerinden

Ses yüklediler
varacağı üs Kudüs
titretir güney yeli
bir dal buğdayı

Alın bu atı denize atın
geçer denizden de
bakıyor özenle
sayfalarına kitabın

İnsan saçı yelesi
yürüyen bir fabrika
tüylerinde oyun
roman şiir

(Temmuz 1975)

II

Boynunda kan torbası
geçer balkonlardan
koşuşuruz pencerelere
şimdi başka balkonlarda

Sözleri uzun
kolay mı anlaşılması
düşer burnundan
bir kaç kurşun

Ayaklarında nal
kırmızı
şaraba batmış
silindir şapka

Yapışır kızlar
cidarlarına
duruyor bürolarda
her görevli atın üstünde

Lik lik gidiyor
ne yaman
serperek ardından
dizeleri

(Ağustos 1975)

III

Büyür yumak
gözlerim açıksa
uzayda ayaklarım
gülyağına bulandı

Az da olsa
duyarım
acısını
toprağın

Yapsanız daha
büyük bomba
sığar kalbime
gömersiniz ölülerinizi

Başımı sallarım
ya giderken
bir Kudüsteyim
bir İstanbul’da

Avrupa
şey gibi
eskir de
gülerim

Soluğum bekler
gece pastanede
düşünen
gerillayı

Bir gün konuşacağıma
tanık
tutuyorum
ayı

Sırtıma
alarak
Asyayı
Afrikayı

Nuri Pakdil
D%C3%BCs+G%C3%B6ren+At%C4%B1n+siiri Düş Gören Atın Şiiri