Enstrumental

Aksın, içimde siyah bir nehir gibi
dolanan keder
unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
bende durmasın
içimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler


Zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha


Reddettim bütün kesinlikleri, kalbim
bu hayale bir daha inansın diye
siyah… değişmiyor
siyah hala bir nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?


Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
bir yangın yerindeyim
içimde sadece, dediğim gibi
her gidenden biriktirdiğim melekler
kalbimin üstünde bir daha hançer


Birhan Keskin

enstrumantel Enstrumental


Niobe

ey sabahın ilk ışığı !kendini onaran kristal !

dağlarla konuştum
nuh’tan beri kimsenin selam vermediği
sen o yaz nerdeydin ?

şehirleri bilmez
gücüme gider ağlardım
babamın omuzlarında dağların ağırlığı
kalkınca denizi geçecektim

ufacıktı …uçurumu uçuran !
kaç bahar önce ! …
saksılar mezarlığı ! …

limon kokusu
burnumda !
tutmam
tutamam kuşları
dökülür gagaları
çırılçıplak …

sevdikçe mi büyürüm ?

Şükran Belen

niobe Niobe

Upuzun Bir Kılıç Girmese Aramıza

sana aşktan söz edebilirim saatlerce
öpebilirim seni saatlerce
upuzun bir kılıç girmese aramıza apansız
bir güzel balığı öldüren zıpkın
kanamasa geceye konmasa simsiyah
kanatları ölümcül yara/sa

üç ağulu zakkum bordasında akşamın
dokunur köklerime dilsiz kökleri
düşer çimlenir içimde kekre bir tat
üç kere bahtı kara, üç kere har’tasız
gözleri taştan Niobe
-akıtır mürekkebini denize kan!-

sana aşktan söz edebilirim saatlerce
dokurum ipince kumaşlar, ak tenteneler
fağfur tabaklarda mahmur gülüşler
yeri göğe, göğü yere saklayan
kalbin en pileli yerinde ağlamasa bir çocuk
bir ağaç simsiyah ölmese biteviye

geçerdi yüzünden kuş sürüleri cânım
iyi korsanlar, sonsuz adalar
suyun ebrusuna ebruli kanca
ipek yolum, en baharat gecem
-düşürdü söz kuşu şahperini, yolda kaldı dengim
yağar siyah bir yağmur yağar biteviye-

sana aşktan söz edebilirim saatlerce
öpebilirim seni saatlerce
upuzun bir kış girmese upuzun aramıza

Perihan Baykal

perihan+baykal Upuzun Bir Kılıç Girmese Aramıza

Şiir

Bilgelik yerine alışkanlık geçerli
Alışkanlık, o tatsız besin …
Bugün bile acıyla düşünürüm,
Uzun bir vaaz oldu gençliğim …

Ya katettiğim o çorak yollar
O sevmediğim adamla!
Ve diz çöküp dua etmişliğim kiliselerde
Beni gerçekten sevmiş olan için!

En unutkanlardan da iyi öğrendim unutmasını
Ve gördüm nasıl akıp gider yıllar art arda
Ve hiç öpülmedi dudaklarım hiç gülmedi gözlerim …
Kim geri verir onları bana, söyleyin kim?

Anna Ahmatova
Çeviren: Attila Tokatlı

anna+ahmatova Şiir

Meleklerin Unuttuğu

kışın soğuk dudaklarıyla öptüğü gece
örtsün üstümüzü. kar
gibi geçsin içimizden hayat
suyun diliyle sevelim birbirimizi
ağacın dala söylediğiyle. şehir
rüzgâra tutulmuş şemsiye
“denize bakan evler gibiyim seninle” dediğim bir adam vardı
denize açıldı. ben ondan açıldım. bu mercan adaları
boynumdaki bu beyaz halka ondan…
o beni ilk halimle öyle heveskâr
su gibi taştan taşa öyle
tozumu toprağımı sile süpüre
bildim aşk tekinsizdir. o sustu dağların gösterdiğiyle
bir ayaklanma gibi sevişirdi
ve içinden geçtiği her kelime
bana dünyayı gösterdin diyen bir adam vardı
bir güzelliğe açıldı. bu ışıklı sabah bu durmadan öten serçe
ve bu yangın yeri dumanı tüte tüte
öyle amansız bir gitmek
içimizden kalmaları geçire geçire

bu bahçeden geçilmez iki gözüm sevdiğim
diyen bir adam vardı. ben o bahçeden
geçtimdi ellerim ayaklarım
bir zorunluluğu sürükleye sürükleye
dinledim ağacı toprağı ve çimeni
ansızın kar…ve kışın soğuk dudaklarıyla
toplayıp kaldırdığım kışlıkların arasında
unutulmuş bir yaz gömleği gibi parıldayan ay
çatımızdır bulutlar diyen bir adam vardı. bulutlara götürdü beni
ve bıraktı baş aşağı hazırdım düşmeye
kendimden ve birikmiş her şeyden
ne varsa ağırlık yapan boşaltılmış bir ev gibi
kırık dökük eşyalar arasından
döne döne … meleklerin unuttuğu bir güne
düştüm… düşmek
söyledikçe can yakan bir şarkıyı
hiç durmadan içinden geçirmek demekti
buraya melekler hiç uğramadı
buraya melekler hiç uğramadı

Çiğdem Sezer

meleklerin+unuttugu+cigdem+sezer Meleklerin Unuttuğu

Aya Tapma Günleri

dönmeyen kuşlar yüzünden,
tutup bir uzaklığı sevdim;
gözleri eylül yağmuruydu,
güneşin doğuşu troya’da,
öte yakasıydı boğazın

ah, şu kar altında uç veren
dağ zambakları yok mu
yalınlığı sevdim onlar yüzünden;
az az söyleyip susmayı,
aşk kılmayı her yolculuğu

şiir yazmasan da olur ey,
demeleri boşuna olamazdı,
şiir zamanlara savruluyordum
oraya, yok olmaya, son olmaya
dudağımla, kalbimle!

görün işte sunaklara sığındım
ilkel şamanımla içimdeki,
aya tapmanın güzelliğine;
yağmura, rüzgâra bürünmeye
uzanmaya bir dağın duldasına…

Ahmet Uysal

ahmet+uysal+aya+tapma+gunleri Aya Tapma Günleri

İzlerin Büyüsü

tekneler geçiyor
Midilli kıyı şeridinden
arkalarında şiir/izi!

aşk uykusundan uyandım ki
yaşlı bir zamanmış meğer
iz bırakan dudağımda

düşlerini size bıraktığım
o şehirde yoksunuz;
yangın izi kalmış yerinizde!

okşanmayan kuşlardan
ne kalır çatı katında
kanat izinden başka!

bugün var yarın yoksam:
Troya toprağında
semender izi olsam!

aşk izidir kuşkusuz
bunca yıl silinmeyen, dilimdeki
sözcüklerin ince ürpertisi.

Ahmet Uysal

izlerin+buyusu İzlerin Büyüsü

Sunam Aman

baharın ucu görünsün
orada takılsın istiyorum mevsim
şubat bana yakışıyor Suna
ben öyle şen şakrak değilim
mutsuz umutsuz da değilim tam
açtım soldum olacak leylak
tütüp savrulacak iğde kokusu
gelmesin Suna ben onu bekleyeyim
beklemek bana yakışıyor
ceplerime ayıp şeyler doldurup çitliyorum
öç almanın uslusu bu

yalan söylemişim
acı sözler sürdüm ağzıma
aynaya bakıp ağladım
ben dar sokakları seviyorum
insanlar sürtünüp geçsin
üşümüş bereli şubatıma
ruhumu teyellemiş şu ay ışığını
söküp atacağım
ben ruhumu yırtık seviyorum Suna

durmadan büyüyor kalbimdeki nar
şimdi orta yaşlı bir dünya kadar
kalbi narlı bir sevgilim olsaydı
açılır karışırdık
narkardeş olurduk onunla
olmadı Suna olmaz da
kendiliğinden çatlayacak
parmaklarımdan damlarsa
ben onunla slogan yazarım duvarlara
“sunam dağlar duman aman”
şubata benekler yaparım kırmızı kırmızı
oldum olası sevemedim ortaları
arkada kalacağım Suna
belki de kaçacağım
benim yerime sen imzala şu devrimi

bak ne kadar cesur şu insanlar
bir o kadar hazır cevap
ben öyle değilim Suna
cuk oturan sözler gece gelir aklıma
iş işten aşk şiirden geçmiş olur yani
uyku getiren şemsiyem bozulur
narımı üflemeye başlar kuku
ruhum hem yırtık hem de yanık
sen enginar pişirdiğime bakma

sözcüklerden yoruldum artık
onları sana vereyim mi Suna
istediğini yap
şubatı süsle mesela
ben arkalarda kalsam diyorum
hatta belki kaçsam diyorum
hiç mi tanıdık bir hayat yok
galiba çatlıyor Suna

Zeynep Uzunbay

sozcuklerden+yoruldum Sunam Aman

Yaz Akşamı

Bir yılan gömlek değiştiriyor karşı bahçede
uyku sersemi şaşkın tilki asfaltı bağ sanıyor
ayaklarını dolamış beline ay ışığının
köpürdükçe inliyor hazdan ihtiyar deniz
ışıklı dağlar gibi gemiler geçiyor boğazdan

Suyun dudağına teğet uçuyor deniz kuşları
nasıl da cilveleşiyorlar azgın dalgalarla
yunusların sevişmesini görmemiştim ömrümce
kaygan vücutların aşkla titrediğini duymamıştım
evrenin zerreye muhtaç olduğunu şimdi anladım

Kımıltılar içinde tırısa kalkmış küheylan zaman
ben eksilirken kum saatinden biz alıyor yerimizi
bu aşk deryasında aklımdan hiç çıkmıyor ki ölüm
ömrünün son virajlarındasın ey Bülent Güldal
nasıl da bırakıp gideciksin sımsıcak elleri?

Aklım sakin ol,dağın kum halini düşün biraz
dolup boşalan havuzun sonsuz girdaplarını…
Dizgini elimde sanırdım bu delicoş ırmağın
ne kıyıları benimmiş ne de derin yatağı,
o kara okyanusunmuş benim sandığım ne varsa

Kesiğinden kan sızıyor incecik yüreğimin
balkonuma yuva yapan kırlangıç telaş içinde,
aşk yorgunu denizde mor köpüklü sular duruldu
güneşin türküsü duyuluyor uzaktan,sabah oluyor
ışığı sönüyor iskeledeki yorgun fenerin

Bülent Güldal

yaz+aksami+bulent+guldal Yaz Akşamı

Kıtlama

              “an ki fıskiyesi sonsuzluğun

                keşke yalnız bunun için sevseydim seni”*


bitti iyi günün azığı
geceye düşen şiire sarılır
cam önü seyranlığım
çay demledim içiyorum
şeker niyetine gezdirerek dilimde uzun
uzun
bir şiiri
kokusu alıcı kuş
kokusu uçurum
bir mektup aldım yardan
cemalli, süreyalı
ağlayan taş olsun bundan kelli
-mihenk taşı, kan taşı, su taşı-
usandım çünkü usandım dağından firkatin
ah, kaç kere yanılır aynı yangında
kaç kere yırtılır perdesi sır evinin
çoktan kayşadı yol, durma
en çok sevdiğin kendini söyle bana
nerde o ince sözlü bahçeler
birlikte büyüttüğümüz o sazlı göller
yanıyor gözlerim, gözlerim yanıyor
mevsimin dalında kişne kirazı
eşiklere oturmuş bir dolu insan
bir öbek zakkum, bir masa: huş
örttük işte bir vedanın üstünü
eyer vurur gibi bir küheylana
çoğu sana düştü bana azı
dündü belki dünden de yakın
son suyumu içtim fağfur bir kurnadan
dudağımın kıyısında bir karanfil mecazı

*Cemal Süreya

Perihan Baykal

geceye+dusen+siire+sarilir Kıtlama