Yalnızlık Kayzer’den Daha Güçlüdür

Yalnızlık Kayzer’den daha güçlüdür
Ve Roma’dan daha uğultulu

Yastığa gömebilir misin onu?
Duvara asabilir misin?
Bir âyin elbisesi
Ya da bir geyik postu gibi?

Ruhundan sızarak senin
ve belkemiğinden
Odanı dolduracak
belki de dünyanı
Ve üstüne çıkaracak
tekneni, dalgaların

Yalnızlık…
Bitişik yataktaki hasta:
Başının altında elleri
Ve gözleri tavanda – sabaha kadar
Alçak sesle
Tanrı’yla konuşuyor
Ve bazen de seninle.

Cahit Koytak

yalnizlik Yalnızlık Kayzer'den Daha Güçlüdür

Neyi Ki Çok İstersen

Neyi ki çok istersen
Verir sınamak için
Neyi ki çok istersen

Nice dertlerden sonra
Yurduna dönenlerin – yıkık
Omuzları gibi
Şu alçalan tepeleri

Ve onları akşamın kırbacıyla
Yaralayan – şu umursuz
Göğü bile

Koyar sınamak için
Küçülte küçülte
Bir çiğ damlası gibi
İstersen avucuna

Olanca ağırlığıyla onu
Kaldırabilirsen eğer
Şiirin ince parmaklarıyla
Ya da sabrıyla – Ömür boyu
Tutulmuş bir çığlığın

Ve koyabilirsen eğer
Bir seher vakti onu
Tanrı aşkıyla ürperten
Bir gülün dudağına

Cahit Koytak

neyi+cok+istersen Neyi Ki Çok İstersen

Sisifos’un Köyü

köyün korucuları silahlarını yine
köylülere çevirdiler.
kuzularımızı kurtlara, çakallara,
ekinlerimizi yaban domuzlarına
karşı korusunlar diye,
bebelerimizin, yetimlerimizin
boğazlarından kesip
omuzlarına silah astığımız,
giyindirdiğimiz, kuşandırdığımız,
yedirdiğimiz, içirdiğimiz köyün korucuları
tüfeklerini bir kere daha,
biz, işinde gücünde,
tarlada, bahçede çalışan,
kemiklerinin ucuyla toprağı süren,
ekini çapalayan
’ağızsız dilsiz’ köylülere doğrulttular
ve bizden yine diz üstü çöküp
postallarının tozunu
almamızı buyurdular;
köyün fiskosçuları, asalakları,
bıçkınları ve kabadayıları da
onlara alkış tuttular, yılıştılar,
teneke çalıp oynamaya başladılar.
böylece, bizi bir kere daha,
çocuklarımızın önünde aşağıladılar;
kadınlarımızın önünde ağlattılar,
elin günün, komşu köylerin önünde
yere baktırttılar.

böylece, bir kere daha özgür, bayındır,
kurda kuşa karşı güvenlik içinde
el ele, omuz omuza
çalışıp didinme,
üretme, bölüşme
ve sevişme hevesimizi
kursağımızda koydular

Cahit Koytak

sisifosun+koyu Sisifos'un Köyü

Taşralı Uzak Akraba

– Kapıda tanrı olduğunu söyleyen
biri var, han’fendi!

– İşte bir deli daha!
Sayıları gün geçtikçe artıyor.
Bir ekmek parası
veriver gitsin.

– Sadaka istemiyor ki, efendim…

– Bak işte bu kötü!
Neymiş derdi peki?

– Dün gece yatarken
yardıma çağırmışsınız onu.
İsminizi söylüyor;
aynı köydenmişsiniz.

– Demek, tam tımarhaneden bu deli!
O köyden öyle biri yok de, burada;
üstelerse kapıcıya haber ver;
o onun dilinden anlayacaktır.

Sonra belli mi olur, kuzum,
akraba der kapını açarsın,
yatılı kalmaya kalkar, böylesi…

Cahit Koytak

tasrali+uzak+akraba Taşralı Uzak Akraba

Sisle Örtülü Yollar

Gecenin Sahibi
Ağustos böceğinin yüreğine
İndiriyor sırrını
Ve ağustos böceği
Sesine ardıç ağacının
Bilgeliğini katıp
Ateşten cümlelerle
Tanrı’nın sözlerini öğretiyor
Öteki böceklere

Sessiz ve uzun hıçkırıklar
Sessiz ve uzun
Yıldızların kristal hıçkırıkları
Böceklerin mahzun

Ağustos böceği, sesine yıldızların
Parıltısını katıp
Tanrı’nın yollarını gösteriyor
Yolunu kaybedenlere

Sisle örtülü yolları O’nun
Yanından geçip giden
Dipsiz uçurumların

Sisle örtülü yollar
Sisle örtülü her şey
Sisle örtülü ruhum.

Cahit Koytak

sisle+ortulu+yollar Sisle Örtülü Yollar

Pastörize Sevgi

Kumandayı fırlatıp spiker kızın yüzüne
Bir şeyler yapmalı, diyorum – Ama ne?
Afrika’ya gidelim, diyor, karım içerden
Kahve içelim muhallebi yiyelim
Der gibi iyi niyetli
Günlük vurguyla

Afrika’ya gidelim
Toplayalım pılıpırtıyı
Çocukları kitapları büyükanneyi
Plakları albümleri seccadeleri

Toplayalım çamaşırları
Çamaşır makinesini
Bulaşık makinesini
Kuluçka makinesini
Konuşma makinesini
Gülme makinesini ağlama makinesini
Afrika’ya gidelim
Kahve içelim
Muhallebi yiyelim

Afrika Afrika
Tarihin şuuraltı
Üç tekerli bisikleti üstünde
Habeş Sultanının
Boğa yılanlarını ve halkını
Gülümseyerek güttüğü
Sevimli dünya.

Cahit Koytak

pastorize+sevgi Pastörize Sevgi

Kadın Göğsü

Bir kadın göğsü,

Başlarsa konuşmaya,
En güzel deniz olur;
En sakin demiyorum.
Başın döner dalgasından,
Nereye gittiğini unutup,
İntihar etmek istersin,
Baktıkça bu muhteşem denize. 
Vapurdan atlayanlara selam… 
Cahit Sıtkı Tarancı

intihar+etmek+istersin Kadın Göğsü

Kurşun Gazeli

Savaşa girdin kalbim bin yara aldı beni
Ne denli acı varsa aradı buldu beni

Seni bir bomba gibi taşımak bu göğüste
Bir Ebubekir kıldı bir Ömer kıldı beni

Kurmak bize düştü bu kalbi sökülmüş çağı
Buyruk en ağır yükün altına saldı beni

Atıldık kurşun gibi kentin alanlarına
Bir kaç put ve taş gördü birden irkildi beni

Parça parça bir yürek delik deşik bir bağır
Bir beş değil sevgili bin kurşun deldi beni

Bir de bakışlarındır kurşun gözlerin senin
Kılı kıpırdamadı el gördü geldi beni

Yine seni özlemek birikti bir dağ gibi
Ve yürüdü üstüme altına aldı beni

Bir katılık döşenmiş upuzun bulvarlara
Adım atar atmaz bir donma aldı beni

Böyle çıktım alana ve yürüdüm yürüdüm
Ne görebildi kimse ne anlayabildi beni

Ve put alanlarından geçtim İbrahim gibi
Bir savaş bildi beni bir eylem bildi beni
.

Osman Sarı

kursun_gazeli Kurşun Gazeli

Tutuşmak Üzere Yeniden

Sızıyor sessizce kendi derinine
Çıkışını bulamayan sular.
İnsan aynı türküyü aynı içtenlikle
Söyleyemiyor ki uzun zaman
Böyle karşılıksız yankısız
Değişiyor usul usul eski duygular.

Biliyor musun kalbim artık
Bir kuş gibi çırpınarak pencere önlerinde
Titrek kanatlarıyla umudun
Düşmüyor bekleyişin hayal camlarına
Gelmene yakın saatlerde.

Hayat dolduruyor hey boşluğu kendince
Bir başka başlangıçla
Tutuşmak üzere yeniden
Pembe üflemeleriyle bir ince soluğun

Soğuyor acılar bile..

Şükrü Erbaş

soguyor+acilar+bile Tutuşmak Üzere Yeniden

Boğaziçi’nde Sonbahar Düştü

Sonbaharların
Sarı, ılık bulutlu güneşi
Ve nemli gülümseyişi,
Bahçelerde, sahillerde,
Puslu, sisli tepelerde,
Yakıcı olmayan ışınlarıyla
İçimizi ürpertirken;
Boğaziçi’nde dökülen
Savrulan yapraklar,
Yollar-kaldırımlar boyunca,
Hışırtılı kuruluğunca,
Birbirine kenetlenirken
Ve sessizce öpüşürken;
Yılların ötesinden
Seni anımsadım;
Vapurlar gözlerden uzaklaşırken,
Akşamları iskeleler tenhalaşırken
Geçmiş anıları kucakladım…

Sonbaharlarda
Bulduğum-yitirdiğim;
Çılgınca sevdiğim-sevildiğim,
Gözlerinin derinliklerindeki
Filiziliklerinde eridiğim,
En güzel renkli düşleri
Yakaladığım-paylaştığım
Sihirli Boğaziçi’ni,
Nasıl unutabilirim ki?

Ağaçlardan-dallardan
Etrafa saçılan,
Adımlarımızı kuşatan
Ezilmiş yaprakların eşliğinde,
Sabahların uykulu sessizliğinde
Yeniden dünya’ya gelmişçesine
Bu cennet kıyıları dolaştım;
Tüm üzüntülerden arındım.

Maviliklerin-griliklerin
Derinliğinde-esintisinde,
Beylerbeyi’nin rıhtımında yakaladım
Çatanaların-motorların,
Çığlık çığlığa balıkçıların
Ruhumda yankılanan
Özlem duyduğum gürültüsünü;
Güneş batarken kıskandım
Rengârenk bulutların
Karşı kıyıları uyandıran,
Ve yüreğimi dağlayan öpüşünü.

Necdet Evliyagil

Necdet+Evliyagil Boğaziçi'nde Sonbahar Düştü