İnanılmaz yalnızlıkla doğdum ben,
inanılmaz yalnızlıkla da gidiyorum-
ölümün öpüşüne karşın.
Sonsuzluğu size bırakıyorum , dostlar…
Bir de
şafağın tortusunda uyanıveren
o incecik ot sapını-
merhametinize.
Bojana Apostolova
Çeviren : Kadriye Cesur
Şub 23
Şub 23
Hava, gelip geçen fırtınayla dolu.
Canlandı her şey, ve bir cennet ferahlığında solmakta
Leylak, bir tazelik akımını çekmede içine
Her yana dağılmış mor salkımlarıyla
Hava değişimi diriltti her şeyi,
Doldurmada çatı oluklarını yağmur;
Fakat gitgide aydınlığa doğru değişmede gök
Kara bulutların ötesi masmavi
Sanatçının eli daha bir güvenle
Arındırmada her şeyi tozundan, kirinden;
Yaşam, gerçeklik ve olup bitenler
Yepyeni çıkmada onun atölyesinden
Yaşanmış yarım yüzyılın anıları
Gelip geçen fırtınayla tersine dönmede şimdi,
Yüzyılımız çıktı vesayetinden onun
Geleceğe yol açmanın zamanı geldi
Yeni yaşamın yolunu arındıracak olan
Artık sarsıntılar ve dönüşümler değildir;
Bir şeylerle alevlenmiş ruhun
İçtenliği, fırtınaları ve cömertliğidir…
Boris Pasternak
Çeviren: Cemal Süreya
Şub 23
Güneşin korkusuyla, gizlendim elbisemin ardına.
Can sıkıcı baharda, üşençle kalkıp giyindim.
Nadide bir mücevher bulmak kolaydır.
İyi bir adam bulmak neredeyse imkansız.
Yastıkta gizliden dökülmüş gözyaşları,
Açılan çiçekte kırılmış bir kalp.
Eğer Sung Yü’nün gözüne ilişebilseydim,
Ne derdim olurdu ki, bitişik evdeki delikanlıyla?
Yu Hsuan Chi
Çeviri: Ayten Mutlu
Şub 23
Yürek evimi
Derlerim topladım dikkatlice;
Gereksiz ve
Kullanılmaktan yorgun düşen
pılı pırtıyı attım,
def ettim başımdan
uzamın tazeliğini
kapatan ıvırzıvırı-
kompleksli kaprislerimi,
çağcıl elde edişlerimi,
günlük kibrimin anlamsızlığını…
Sonra sözcük sözcük
Topladım simanı bir cümlede.
Ve noktayı koymadan önce
Yüreğimi işittim:
“Bir yastıkta kocayalım.”
Bojana Apostolova
Çeviren : Kadriye Cesur
Şub 23
Ortalık karardı, serinledi birden,
güneşle benim aramdan geçti kocaman bulut.
Süratle ilerliyor, yakında dokunacaktır sana
Gölgenin öteki ucu.
Ne yapıyorsun şu anda? Yarın ne yapacaksın?
Bulutlar gibi eriyip gidiyor günler.
Alnım omzuna dayalı olarak ihtiyarlayacağım
sanıyordum oysa ben.
Düşlerime girersin belki huzur içinde
uyuyabilirim iri vücudunun yanında senin.
Senin gülümseyen ruhunun yanında-huzur içinde.
Gülümseyerek söylüyorum bunu.
Burası geniş ve sakin, yaşamını değiştirmiyor
kimse.
Bulut
geçip gidecek.
İleride yaklaşan geceden başka bir şeycik yok.
Ekaterina Yosifova
Şub 23
Fırlatıyor iğnelerini kaktüs kadın
Sarınca bir erkek kokusu tuz çölünü
Baldıranlar akıyor memelerinden
Kıl damarlarında yeşil zencar
Bakışı bir ısırganlar gecesi
Sesinin sabahında okunmamış kitaplar
Bir erkekçik kuşu yiyor
Bacağındaki kısırböceğini
Fırlatıyor iğnelerini kaktüs kadın
Günleri
Yaşam süsü verilmiş bir intihar
Erdal Alova
Şub 23
Tam zamanında çalan telefon
artık eskisi gibi devam edemezsin yarım kalan cümlene
harfler, ses dalgaları, tinsel-çekim.
Habersiz bir buluşma hazırlığıydı ömrümce Yazdığın her şey.
Ben gördüğüm bir düşten kurtarıp dünyaya getirmişim birbirimizi
bir kaderi büyütmüştüm her rastlantının büyüsünde.
Kendi kendimizle sevişmekten bizi yorgun düşüren Yazı
elektrik, hava kirliliği, sis ve İSKİ skandalı
istesek de istemesek de. Elektrik, elektrik, elektrik.
Korkarım bu şiir planladığın gibi bitmeyecek Memet.
Korkarım kader diye bir şey var rastlantıyla Yazılan
İstemesem de kader diye bir şey var
ve elektrik. İklim gibi biri Moira
nereye bağlanabilir ki bir oturma-izniyle ya da nereye ayrılır
yıkılan Yerüşalim’den başka…
Hem artık ben yıkılamıyorum bile, biliyormusun?
Artık sormuyorum bak, ne demeye gelir Yazmak, ne demeye aşk
düşkırıklığı, yalnızlıklar ya da intikam.
Hep üç şey var-Birincisi: geleceği hatırlamak
Öteki: tanımak ilk kez gördüğün birini. Derken: elektrik.
Elektrik. Gerisi şiir, Yazılan.
[Hem hiçbir şiire yaramaz kendi Yazgısından korkan insana.]
Mehmet Yaşın
Şub 23
uyandım, hüzündü… saçlarımı taradım, yoktun…
gitsindi diyemedim. hüzündü, geceye takılmıştı
biriktim dipsiz kuyulara ağladım.
gitme, ateşime su ver. yitirilecek bir an bile
yok… aşılacak tepe, yürünecek çöl… sararmış
bir yaprak yalnızlığı var içimde. çaresizim,
sarsılıp köpürmesi de ne bu göğün, saldırması
camlara. korkuyorum. yaşam zaten yanlış. ıslak
ve yakıcı. üstelik dünyanın lavları da kirli
akıyor damlarıma. yüzümde tutuklanmış bir
gün. yüzüm karanlık, paramparça
beni duy, anla, neden bu diş ağrısı sonsuz
öfke… kimseler bilsin istemiyorum. gizlediğim
mevsimi. kanayan sesimi uçurumda. gözlerimde
uçsuz bucaksız ırmaklar yıkanıyor. bu, son
fırtına mı bilmiyorum. hangi dağ başı. geçit
yok. ellerim seni arıyor. ellerin bitimsiz.
ayrılığın vedası mı onlar? direniyorum.
yaklaştıkça ırmağına kendime çıkıyor gittiğim
yollar.
gitme. bana bir şey söyle
kimsenin bilmediği bir söz, bir giz…
gitme.
gitmek, biraz da kendini tüketmektir.
yenilmektir, boşluğu görmeden korkuya.
Betül Tarıman
Şub 23
Söz mü? Ne sözü?
Bir aşk anını sonuna kadar yaşayabilmek içindi
fısıldanan her şey
ve daha önce başkasına verilmiş bir sözü bozmaktı
sevişirken sana verilen sözler.
Gitme!.. İnan bana…Bu defa söz!..
(Sa.23.58,Jazz Club_İstanpolis, 31.03.93)
Sen domuz ve rakılı Şavat-yemeğimsin benim.
Havranın güvenlik-kapısında (tam kaybettim derken)
yeniden ibraz etti’im kimlik, kayıt no.su,kippa
ve sebepsiz yere tekrarlayıp durduğum bar-mitza.Senn
ulusal parkta boğulduğum göl.
Üstü açık şiir-kahramanım,kırmızı gül,o büğülü kuğu
bir bayrak& Kitap kılığında –
Sennn egemenlik bayramını kutlayan marşl. Yrb.org.sesi.
Sadece senin devletine uyruk olmayı buyuruyorsun
aşka. Abeni ihanetle suçladığın (hiç ama hiç iplemeden)
çekip gitmek için yağmurluğ’nu giydiğin şu anda bile
hayatıma sahiplik ediyorsun sennn
aslında. Ölünceye kadar senin (vatan)haininim ne’d’olsa.
Sağol, daha fazla içmeyim yoksa gene sarhoş olurum sana.
Giderken kendi hesabını öde lütfen.
Jazz Club/31.3.1993
Şub 23
Bin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi
Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi
Ellerim kirli miydi
Neydi
Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti
Bilmem ki
Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
Her zaman hatırlarım
Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur
Bin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfili
Karım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyım
Şimdi ben nedense çok yaşlıyım
Herkesi ayrı ayrı tanımam
Ruhi Bey’i İçerenköy’den tanırım
İçerenköy’ü iyi bilirim de ondan
Kaç yıl önceydi, şimdi unuttum
Babasını da tanırım
Kaç yıl önceydi, bilemem
Üryani eriği gibi gözleri vardı
Çizmeleri, kamçısı
Ruhi Bey, benden çiçek alırdı
O zamanlar sokak sokak dolaşırdım
Çiçek alanları iyi bilirdim
Ruhi Bey de çiçek alırdı
Nedense benden alırdı. Çünkü ben çiçekleri çok biçimli tutarım
Kuşkonmazları sevmem, kullanmam
Çiçeklerin aralıklarına bakarım
Sanki ben onları hep yeniden yaratırım, yontarım
Bin dokuz yüz kırk üçde biri öldü
Boynu değil, bir karanfilin sapıydı, yana düştü
Düşünce öldü
Bir ölülük sindi ellerime
Bir ölülük bana sindi
Ona sergimde her zaman bir yer ayırırım
Kimseler bilmez
Ben işte gizli gizli onu sularım
Karanlık bir karanfilliği
Yoklukta bir karanfilliği
O gün bugündür bütün çiçekler
Karanfildir benim için.
Bir gün de bir demet karanfilim yandı
Bir demet karanfilin penceresi, kapısı
Nedense yandı
Önce giyinik bir ev görünümündeydi, öyleydi
Takındı kırmızılarını sonra
Süslendi
Bir boşluk edindi orda kendine
Hemen oracıkta bir boşluk
Açtı şemsiyesini ve gitti.
Ben şimdi oğlumun yanında kalırım
Onun kırmızı yapraklardan yapılmış
Bir zamandışılığı vardır
Beni anlamaz
Anlamaz, niye anlasın
Anlaşılmak! -değil mi ama- sanki kimsenin olamaz
Ben kendime bir karanfil mezarı satın aldım
Beni oraya gömecekler
Ruhi Bey cenazeme gelecek
Ama hangi Ruhi Bey
Doğrusu biraz şaşırdım
İçerenköy’deki Ruhi Bey gelmez
Osadece karanfil satın alır
Ölümü pek beğenmez
Şimdiki Ruhi Bey ölümedaha yatkındır
Yaşamaya da
Ölümle yaşam arasında bunalır bunalır
Ben bu kadarını anlarım
O gelir beni kaldırır
Bir karanfil kalabalığına arrtık katılır
Geçen gün gördüm
Acımayı unuttum
Sevinmeyi unuttum
Ben her şeyi artık unutuyorum
Ama ogeçerken ne yalan söyleyeyim şuramda birağrı duydum
Ağrı da değildi belki, hani, nasıl
Gövdemi yeniden buldum
Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor
Gövdem de ağırlaşıyor
Ruhi Beyle kocaman bir demet karanfil oluyoruz
Şu üstümdeki boşluk kadar
Bir demet
Yok artık pek konuşmuyoruz
Benim sözlerim eskidi
Onunki de eskidi
Zaten kelimeler sonludur
Öyledeğil mi
Donuk donuk bakışıyoruz
Ben ölüme iyice yakın
O yaşamaktan uzak
Öyle bir gök içinde durmuş gibiyiz
Karanfiller ölürken
Karanfillerden bir deniz.
