Nişane

Banu S’ye hep…

1
ister üzül ister üzülme, ben her ikisiyim nasılsa
kalbimdeki yalnızlıkla geldim bu bedbaht dünyaya
ağzımdaki yalnızlıkla gideceğim
kadın var, tanrı var, aşk yok diyerekten
kadın var diye tanrıya inanaraktan
böyle nebi’l böyle derin böyle ağlaya ağlaya

2
kalp solda aşk sağda olduğundan
kınım ve bıçağım sende durduğundan
içimi ellerinle yunduğundan–
eğil bak içime zamanıdır, içim senindir!
seni sana bir bir göstereceğim!
anladıklarımın kitabı var orda: aşk kadın mahşeridir!

3
senle ve harflerle uğraştığımdandır harap ve hurûfi bir adamım
tesadüfe bak ki, “h” harfiyle başlayan hüzünlü bir ad adım
gidip gidip ellerinin cennetinde ölsem de yedi harf
inanıyorum ki, benden başka hiç kimse dolduramaz kader hurûfatımı
b: boynum ve öpülme yerlerim boğum boğum kangren
s: parmakuçlarım zehir uçlarım, kalbime dolanan yılan
ömrüme baka baka anladım ki aşk denen mabet yalan

4
bak, sen yine yoksun, sahi hiç olmadın ki
memleket işi çakımı sevgili edasıyla etimde gezdiriyorum
tek kelime Kürtçe bilmesem de senden vahiy kızım–Bejan Sidre
Hakkâri uzağı bir Kürtçeyle ne de içli ağlıyor–
oysa ben seni ağzındaki ve saçlarındaki İzmir’den sevmiştim
bağışla, hastalıktan mı yaşlılıktan mı ölüm duygusundan mı ne
insan kendini yas aşireti içinin doğusunda buluyor
âh, hazır bulmuşken, sende kendimi bi’güzel öldürebilsem
işte o zaman, ben de sana fena halde fotojenik gelirim!

5
kanser şâir hastalığı değilse eğer, beni bir kadın öldürsün
vefâ’
en
ve lütfen!

Hüseyin Alemdar

%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1n+dans%25C4%25B1 Nişane

Allah Aşkına

bu gece yüzümde
arkasına yeni vagon eklenmiş
tren sevinci var
sanki ön kompartmanda
diş taşını temizliyor kerpetenle
yarısı bakire bir tanrıça, ah! arkaik
rüyalarımdan sıçrayarak uyanıyorum
tırsıyorum korkak adamların paçama
tırmanmasından anne!
anne; ayet ül kürsü oku bana, sonra suratıma
üfle, sevişelim pis bir hüzünle
basılalım, kaçalım, damlardan zlplayalım
tünellerden geçelim; içimizde
tıkanıp kalsın bir düğüm, çözülmesin
o düğümün ucundaki iple asalım kendimizi
asılalım, kasılalım anne, kaskatı olalım
heykel gibi mesela, terk edilmiş bir kedi
yavrusu gibi, hani kuzguna şey gibi gelen
ney gibi gelen unuttum; hatırlat bana
ilk harfini söyle, ne bileyim ilk kargaşanı
ilk kovuluşunu falan cennetten
diyalektikten söz et; overlokçu kızlar diyelim
yalnızca overlok mu yapar, ilik açmaz mı
kemiklerini yalamaz mı bir adam sevgilisinin
emmez mi yani; yutkunmaz mı?
bu kadar basit mi hayat, bu kadar
tılsımı kaldırmaz mı kuzgunun leşi
yani yanlış değil mi bu; fısılda kulağıma
bumuma ingiliz anahtarı sok anne, dilime
neşterin keskin ucunu dokundur; sonra dur!
dur! bu kadar da acımasız olma
ben de parçalanmış bir aynayım, kırılmış
bir dalım eninde sonunda
ikmale kalmış, kovuşturulmuş, buruşturulmuş
bir fotoğrafım; say istersen
topu topu kaç kadın girdi ki hayatıma!

anne, kulağımı çekmeden önce
son dileğin ne diye sor, allah aşkına!

Altay Öktem

sana+a%25C5%259F%25C4%25B1k+olmay%25C4%25B1+unutmu%25C5%259Fum Allah Aşkına

Yedi İnceltme İmi İnceliği

       Şâir kızı Âsûde Alkaya için

1
Ağzının bardağı dolusunca
susabilirsin şimdi
Çocuk ve Allah bir Dağlarca ile konuşmak gibi
üst dudağına konan
o küçük cennet kuşunla
lâl lâhika ve şehlâ
lâ lâ lâ üç inciltme imi ağladın bak
ağladın ve ağlamanın koynuna doğdun
üç gün üç gece yüzünün şiirini öptü annenle baban
âh, çok uzaklarda beyaz bir ağlama şimdi babaannen
adının beş harfini ithaf ve iltifat çiçekleriyle doldurdu
zarif jestlerle kat kat şâir amcalar:
Â-sû-de–
şâirler olmasa yerlerinden sıkılır çiçekler de!

2
Adın Âsûde ya
gözlerimin albümündeki küçük sevinç
mısrâ mısrâ âşikâre bir şiir ol’cağan büyüdükçe

3
Lâle
Karîn
Leylâ
Şîran
Nalân–
ayrı bir güzel her biriniz
ama, Âsûde bir im fazla!

4
İnan bana taşra kâlb küçüğüm
uzaklar olmasa kimse inanmaz Allah’a
kelâm kelâm ömrümü uzaklara götürürken
dönüp seni yakınsamak var ya
dört rekât namaz

5
İyi bak, ben de bir babayım, üç kız babası hem de
sen geldin ya duygularımın toplamı 3+1
:ne gereği var ki şimdi sizi geçmişime götürmenin
kim bilir kaç kez eridi içimde aşkın kum saati
merak mı ettiniz!
her aşk denemem düşme vadimde donmuş birer şelâle–
bak işte, dokunulup bırakıldım yine!
Hani, hayatın İslâmî ince dûa şiirini ağzıma dökecektin Zennûbe!
Hadi kızlar, hadi içimin can parçaları
bana koşan elleriniz birer gonca incelikse
gidin bakın, beni çekmeyen aşklar uzağımda mı hâlâ
jest sevaptır sevaptan ölmez insan
tutup tutup âşık olun e mi aşklarıma
Aşk, ellerimin arasından kaçtı iyi mi!

6
Elimdeki bu son gülden kan mı damladı sahi
kan bende gül sende kalsın
kanı ben temizlerim, gülü sen incelt incele
Gül, asla kandan almaz rengini Âsûde!

7
Bi’şey daha var, bu şiire çok benzesem de
beni ucun ucun hayata çeken bir rakam 7
şavkı da şevki de akmamış gül lekesi
sen bakma bana, hep Âsûde olarak kal–
hayat çoklarında Âsû ile Sûde!
ölüm bende defterlere saklanma
aşk bende paranoya
Dön geri bak, bana!
Bak hiç yaşlanmamışım, kâlbi sinema o çocuğum yine
aşkın ipek elleri şimdi süpürür saçlarımdaki beyazları
meraklanma–vedâ değilim, olsam olsam bûseyim
Hadi git, al getir bendeki kardeşlerini!

7+1
seni inceltme işaretleri eleverdi çocuğum*

* ) Haydar Ergülen

Hüseyin Alemdar

blogger-image--1369814887 Yedi İnceltme İmi İnceliği

Dinamit

acılar uzun yazlar gibidir
yaşam akrobat ipinde değnek
kıtlık ambarında saklıysa unlanacak darı
közü saklayan ocaklarda aramalı ateşi
toprağa kök salamıyorsa ayrıkotu
dibinde birikmiştir tortusu eski köklerinin
çapa gidip geliyorsa, gidip geliyorsa
ilkyaz, kozasını çatlatır kelebeğin
mermer şekillenemiyorsa ustanın ellerinde
ayrıkotu ipi geçiriyorsa boynuna bir gelinciğin
sütten yeni kesilmiş taylar gibi koşar ölüm
adasız denizlerin azar kimsesizliği ana
sahi sormadım sana, bağbozumu doğumunu
sahi sormadın, dilimdeki yangını
yazdırır şimdi anılarını acemi ‘şairin seyir defterine’
kanadını dalgalara bırakan, sağırı çağıran martı
bir kitabın sayfalarından bakarken hayata
kütüphane konuşmalarına koşar akşamlar
dinamit hafızamda patlar ana
dinamit suda da patlar

Mehmet Hameş

dinamit+sudada+patlar Dinamit

Kıyamet Taburu

emrindeyim komutanım iç savaş bitti
kalbin bütün burçlarına siyah bayrak çekildi

ne tuhaf böyle yaşar gibi yapmak
konuşur sevişir gülüşür gibi
ne tuhaf, yaşarken kendimizi dışarıda bırakmak

kırmızıdan evler yapmak kiremitler çatılar
üstüne kırmızı tahta bir kuş kondurmak
ama hiç ıslık çalamamak ne tuhaf
ormanı sevmek ama ağaçtan korkmak

inceydim ipektim makes bilmedim
derimi böyle dilim dilim… kim?

ne tuhaf hem fail hem kurban olmak
üstelik olay yerinden uzaklaşmamak ne tuhaf
hem üzüm kalmak hem şaraba inanmak

………….
emrindeyim komutanım. ikinci bir emre kadar
ertelendi hayat. iç savaşsa
sürüyor hâlâ. halbin sınır boylarında
kan revan içinde bir provada
giyiyorum kostümümü. geciktimse bağışla

buradayım komutanım kıyamet taburunda

Çiğdem Sezer

k%C4%B1yamet+taburu Kıyamet Taburu

Deprem Senaryosu

Aletsel büyüklüğü kaç olursa olsun
Şok irisi bir artçıda
Bizim evin zemin kata kadar
Ineceği kesin
Kapıları bile çalmadan hem de
Yüzümün şekli ne hale gelir o hengâmede
Bilemem ama
En günahkâr ben olurum
Yıllardır biriken 2-3 ton kitapla
Kızım zaten ayrı alem
İkide bir kitapların sonunu düşünÜyor:
‘bir de yağmur yağarsa… ‘

benim umurumda bile değil
o anda başıma ha tuğla gibi ‘kitab-ı mukaddes’
ha iki ciltlik ‘suç ve ceza’
ne çıkar
hep birlikte yuvarlanıp gideriz o hızla
ta en alt kata kadar

Yine de etik bir sorun kurcalıyor kafamı
Bana müstahak, tamam da
6 kat dolusu insanın ne günahı var
canları çıkacak kitap okumaktan
saatlerce enkaz altında

Enver Ercan

deorem+senaryosu Deprem Senaryosu

Mevsimlerden Yaz

Dün gece kendimi gördüm düşümde
cebimde ipek mendil,
güvey tıraşı oluyorum Berber İdris’te,
kulağımda karanfil.
İçme şu mereti, diyor İdris
Tiryaki Tevfik Dayıma,
dayım hiç aralı değil,
sanki hala Yemen’de.
Bakkal dükkânını batırdı geçen kış,
çardaklı kahveyi açtı bu yaz
Balıkçı İlyas’ın bitişiğinde.
Bir Rumeli havası tutturmuş davul zurna,
kazanda pilav zerde.
Şu düşten hiç uyanmasam da,
sayıklaya sayıklaya
dünya evine girsem bu gece.

Cevat Çapan

mevsimlerden+yaz Mevsimlerden Yaz

Çınardan Dökülen Kırk İki Yaprak

Yağmuru bekledi koca gün, beklemek zûlmüş gibi
İçinde gezinen yedek bulutu gözlerine sakladı
Yollara düşmeyi denese aynı ağaçlar aynı hizada
Elini kalbine koyar koymaz gelsin uyku sığınağı

Yoksa fırtına mı demeli uykuya? Öyle aniden
Üzerini örter gibi yıldızların, geceyle didişerek

Her yıl bir yaprak daha düşüyor çınardan
Yaşlı bir aslanın boynu bükük dönmesi gibi ormana
Dibine kadar mağlûp, dibine kadar mağrur, dibine kadar munis

Sürçülisan işte, hangi söz tam oturmuş ki yerine?
Bir atasözü diğerini tutmuyor, kelimeler sırılsıklam
Yağmuru bekledim diyorum, koca gün, koca ömür
Kocadı içimdeki çocuk, bıyığı terledi
Yaş kırk iki oldu, tevellüt 963, ama hâlâ doğmamış
Dünyaya gözlerini açmaya çalışan bir kartal sabırsızlığı

 
Cihan Oğuz
cihan-oguz Çınardan Dökülen Kırk İki Yaprak

Değil

Aralarından geçiyorum
Hiç kimse el-ele değil
Herkes kendine dönmüş diyorum.
Birkaçının içine bakıyorum
Hiç kimse kendisiyle barışık değil.

Herkese kendimi anlatıyorum
Kime kendimi anlatsam şaşırıyor
Kendimi kime anlatacağım şaşırıyorum
Hiçkimse ilkin kendine alışık değil.

Özdemir Asaf
ahmet+koyuturk Değil

Anlık Değişmeler

sarhoşluğu çeker; borçlu kalma
gölgeler zincirinde bir halka olmanın

direnecek ne çok şey var
bu dediğim onlardan değil
ister teslim ol ister olmazmış gibi dur
her zerresine bir tat gizlenmiş
coşkunun ağır basışına

sahip çıkmana bir şey demem
varsa bir haykırış
anlam yüklü bir anma
ve söylenmeyi bekleyen şiir
sözün ağır sarhoşluğunda
tat verenin ayak sesleri gelir

kalpler duraksar çünkü yakalanmıştır
ne yapacağı belli olmayan yağmacıya

yağmacı alt üst etse de bir süre
tanıdık mı filizlenme ya da çürüme
ne sebebi ne kanıtı vardır
kattığı ve alıp götürdüğüyle

kalptir, geçer hepsi, kendine gelirsin
ne anlam arar ne bulur ne verir
kalptir, sadece
“niye böyle oldun ki?” dersin

Ebubekir Eroğlu
anl%C4%B1k+degismeler Anlık Değişmeler