Gülistane’de

Aaah! ne geniş vadiler!
Aaah! ne yüce dağlar!
Mis gibi ot kokardı Gülistane ne hoş!
Ben bu vilayette, bir şeyin peşindeydim:
Bir düşün
Işığın belki, bir çakılın, kim bilir belki de bir gülüşün.

Kavak dalları ardında
Sili bir haylazlık vardı,
Çağırırdı beni hep!
Bir kamışlık kıyısında kaldım,
Rüzgâr esiyordu, dinliyordum onu ben:
Kimdir benimle konuşan?
Süzüldü bir timsah
Koyuldum yola ben.
Yol üstünde bir yoncalık
Sonra bir bostan, sonra renkli çalılar
Ve unutulmuşluğu toprağımın.

Bir su kıyısında,
Çıkardım çarıklarımı ve oturdum, ayaklarım suda:
“Bugün aaah, ne denli yeşilim!
Ne denli uyanıktır gövdem!
Dağın ardından bir hüzün çıkıvermez umarım!

Ağaçların arkasında kim var?
Hiç kimse! Bir inek otlanıyor!
Yaz günü ortasıdır
Nasıl bir yaz olduğunu sen gölgeye sor!
Lekesiz gölgelere
Aydın ve pak bir köşe var
Ey duygunun çocukları!
Oyun yerleriniz burada!
Boş değil asla bu yaşam
Sevecenlik var, elma var, iman var.
Ah evet
Gelincik var olduğu sürece, şarttır yaşamak!

Kalbimde bir şeyler var, ışıktan bir meşelik tek, tan atarken uyku gibi!
Öyle dur duraksız kaldım ki canım ister
Koşayım vadinin taaa sonuna, dağın taaa ucuna
Uzaklarda beni çağıran bir ses var!

Sohrab Sepehri

Farsçadan çeviri: Haşim Hüsrevşahi
Kaynak : http://sardunyalar.com/

Biten+Bir+%25C5%259Eark%25C4%25B1ya Gülistane’de

Gün Sonu Konuşması

                      Nurullah Ataç’a

Ağaçların evlerin üstünde başım
Aydınlık içinde
Kuşlar ötüşerek geçiyor civarımdan
Akşam oluyor uykudan kolay
Oktay diye sesleniyor
Gökyüzündeki küçük yıldız
Sizler de akrabasınız
Benden neden kaçarsınız
Kurtlar sincap tilki

Ağaç konuşuyor

Ben ağacım bilgim de ona göre
Rüzgârlı havalarda konuşabilirim
Bilmem gurbet sıla farkı
Ayaklarım olmadığından
Köklerim toprakla kardeş
Zamana alışık yapraklarım
Acımaz kırsanız dallarımı
Korkmuyorum sizler gibi ölümden
Çünkü toprağa karışınca
Tekrar ağaç olmanın çaresini bilirim

Ben konuşuyorum

Hep yaşadığımı hatırlatıyorum kendime
Diyorum ki işin acele
Bir gün ne el kalacak tutmak için
Ne yürümek için bacak
Ne bulutların seyri
Ne de bir hatıra dünyamızdan
Çünkü hatıralar kuşlar gibi
Dal ister konacak
Bir gün yaslanmak istesen pencereye
Diz çökmek istesen nafile
İş işten geçmiş olacak

Kuş konuşuyor

Elinde tuttuğun elma
Mesafe kanadımın altında
Sen kahvede oturursun
Ben ağacın dalında

Netice

Benzemezler insan dostlarıma
Ağaçlar gölgesini esirgemez
Güneş köpeğimden daha sadık
Dizlerime sıçrar ellerimi ısırır
Karşılık beklemeden
Hele kuşlar
Avcılara bile kin beslemezler

Oktay Rıfat Horozcu

FEI2PaGXEAA09zq Gün Sonu Konuşması

Sucul Şiir

Saçların hangi ülkenin ırmaklarında ıslanır
İkindi gölgesi oralarda da uzun mu
Oralarda da seven horlanır
Sevilen vurulur mu

Arif Ay

hergele+siirler Sucul Şiir

 

Gemi

Ben gitmem ya bilesin

Bırakıp gidersen beni 
Kayalıklar orada 
Omurgam paramparça

Vüs’at O. Bener

v%C3%BCsat+o+bener Gemi

Sitem

Nur içinde yat anacığım
Mecbur muydun beni doğurmaya
Bir daha yapma

Vüs’at O. Bener

sitem Sitem

Aşık Vüs’ati

Dünya duruyor yerli yerinde
Kendi ekseninde dönüyor herkes
Bir ben miyim pervane yörüngenizde
Uydusu kölesi olduğum güneş

Vüs’at O. Bener

pervane Aşık Vüs’ati

Papatya

Zamansızlığımdandır güzelliğim.
Yol kenarını mesken tutan papatyalar,
kurtaramazlar canlarını,
dikkatli çocukların tutkularından.

Bütün yapraklarım “sevmiyor” diye,
ucuz bir hediye olamam gerçi,
ama bilinir ki;
ne zaman bir çiçek dalında kurusa,
bir sevgili daha çok üzülür.

Yüzünü görünce onun,
ne de çok isterdim incinmesin.
Benden önce sen ispiyonlasaydın keşke
başka bir adama harcadığın sevgini.

Kırmızıyı esirgemeyen çay bardaklarının
ince bellerine dayanamadan,
beni de aldatıyordur belki,
sevinince terleyen parmakların.

Özge Dirik

ozge+dirik Papatya

Anestezi

içindekini sızdıracaksın bir akşam
tomurcuklanan beynin saçılınca ortaya
yasal olarak uyuşturulacaksın acıya.
ilk kanın demli rengi
hiç pıhtılaşmayacak gibidir Ania.

bileklerini bozduracaksın bir akşam
sen avaz avaz bağırsan da
karabasan diyecek sağırlar buna da.
aşk henüz var iken
kafasını namluya sokacak teslimiyet
bir katilin kendini öldürmesidir Ania,
en adil cinayet.

çocukluğunu camii avlusuna bırakacaksın bir akşam
aylar sonra ilk farkeden seni
sırf çocukları için dualarla sevişen
köşebaşındaki dilenci.
belden ve dizden büzgülü
demode bir don şimdilerde aşk
ağzını hangi musluğa dayarsan Ania,
kan karışacak şehrin içme suyuna.

bildiklerini uyutunca bu akşam
gözlerinin önünde hayatını şeritleyecek
perdedeki bıçak silueti.
sokakların meryemliğini yaptığı çocuklara
utanmasam bi gözyaşı daha.
sen, içimdeki üçben
bazı notalarda sevişemeyiz Ania.

Özge Dirik

anestezi Anestezi

Mavi

üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu
anlam olmak için yeterince çıplaktın
şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini
hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım:
ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin
cihangir’i hatırlatıyordu, hayal içinde fakir
Üsküdar’dan o rüyaya baktım: maviydin
bir özletip bir geri çekiyordun denizlerini!
usul usul inandım güzelliğin hatırına yağan
yağmurun üstümüzde hakkı vardır, inandım
uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut
burada içimize yağacaktır, inandım, mavi
bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdın!
gövdene de böyle inandım, duruydu, şiirin
nasıl bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu:
öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka
hiçbir şey yoktu, gövden neyi hatırlatıyorsa
ona inanıyorum, beni hatırlamasa da, biliyorum
bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini…

bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!

Haydar Ergülen

mavi Mavi

Daha Ben

Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki’li testi,
Nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.

Terimler eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.

Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

cemal+sureya Daha Ben