Guillermina acaba nerde?

Guillermina acaba nerde?

Ablam çağırmıştı onu,
gidip kapıyı ben açtım,
güneş girdi içeri, yıldızlar girdi;
iki buğday başağı girdi,
iki göz girdi, dipdiri.

On dördüme basmıştım ,
hoşuma gidiyordu ağırbaşlı görünmek,
inceciktim, çeviktim, ama bir yandan
kaşlarımı çatıyordum boyuna.
Örümcekler arasında yaşıyordum,
her karışını biliyordum ıslak ormanın,
beni tanıyordu böcekler,
üç renkli arılar tanıyordu beni.
Nanelerin altına saklanmış
çulluklar arasında uykuya dalıyordum.

Guillermina girdi sonra,
saçlarımı savurdu ansızın
gözleri, masmavi çakan,
ve kış duvarına çiviledi beni.
Temuco’da, güney sınırında.

Ağır ağır geçti yıllar,
filler gibi usulca ilerleyerek,
çılgın kurtlar gibi uluyarak geçti.
Yaslı yıllar geçti, yıpranmış yıllar,
buluttan buluta attım kendimi,
ülkeden ülkeye, gözden göze,
ama sınırdaki yağmur
toprağa hep aynı biçimde düştü.

Ne yolculuklara çıktı yüreğim
ayaklarında aynı pabuçla,
beni besleyen, dikenler oldu.
Tedirginlik götürdüm nereye gitsem.
vurdular beni ben vuracakken,
yığılıp kaldım öldürüldüğüm yerde;
ama kalktım, eskisinden daha dinç,
ya sonra, ya sonra, ya sonra–

Ekleyecek ne var ki?
Yaşamaya gelmiştim yeryüzüne.
Guillermina acaba nerde?

Pablo Neruda
Çev: Ülkü Tamer

pablo+neruda Guillermina acaba nerde?

Kış Buluşması

I.

Öyle bekledim ki bu kışı başka hiçbir kış
beklenmemiştir o denli başka kimselerce,
hepsinin mutlulukla buluşma sözleri vardı:
bense yalnız seni bekliyordum, karanlık saat.
Eski kışlara mı, benzer bu, ana babayla, kömürün
ateşiyle ve at kişnemesiyle sokakta?
Gelecek yılın kışına mı benzer,
Yokluğun ve tam soğuğun kışı mı
ve doğa bilmez mi göçüp gittiğimizi?
Hayır. Saf yağmurdan ve geniş bir kemer
kuşanmış yalnızlığa yalvardım
ve burda kendi okyanusumda buldu beni rüzgarla,
o rüzgar ki uçuyordu iki su bölgesi arasında kuş gibi.
Her şey hazırdı göğün gözyaşları boşaltmasına.
Cömert gök tek ve tatlı gözkapağından
saldı gözyaşlarını buz kılıçları gibi
ve bir otel odası benzeri dünya
kapandı: gök, yağmur ve uzay.

II

Ey merkez, ey enlemi, sınırı olmayan kadeh!
Ey yayılan suyun göksel yüreği!
Rüzgarla kum arasında hora tepip yaşıyor

aramaya yazgılı bir gövde
kendi saydam besinini
ben yetişip içeri girdiğimde şapkamla, kül içinde
ve yolların susuzluğundan aşınmış çizmelerimle.
Hiç kimse gelmemişti
ıssız tören için.
Saflığın nerdeyse görünür olmasından
daha yalnız gibiyim şimdi.
Çocukken o denli korktuğumuz kuyular gibi
dipsizim, biliyorum,
ve saydamlıkla,
iğnelerin yürek çarpıntısıyla çevrildiğimi;
çene çalıyorum kışla,
egemenliğiyle, gücüyle
belirsiz varlığının,
enginliği ve sıçrayıp saçılmasıyla
gecikmiş gülünün
ışık kalmayacak ana değin nerdeyse
ve çatısı altında
karanlık evin
sürdüreceğim ana değin, kimse yanıt vermese de,
toprakla konuşmamı.

III

Kim istemez katı bir ruhu?
Kim dövmedi ruhunda keskin bir hançer?
Daha göz açar açmaz gördüysek kini
ve yürümeye başlarken düşürdülerse bizi,
ve sevmek isterken sevgi düşmanımız olduysa
ve tek bir dokunma yaraladıysa bizi,
kim eline silah almaya kalkışmamıştır o zaman
ve ayakta kalabilmek için, bıçak gibi sert,
yaraya karşı yara açmak istememiştir?
İnce adam sertliğe can attı
en yumuşak adam aradı bir kabzayı,
yalnızca sevilmeyi isteyen kişi
tek bir öpücükle, belki de yarım öpücükle,
kendisini apaçık üzüntülü bekleyen kadının
yüzüne bakmadan geçip gitti:
yoktu yapacağı bir şey: sokak sokak
maske pazarları kuruldu
ve satıcı herkese denedi
bir akşam alacasının ya da bir parsın yüzünü,
ağırbaşlının, erdemlinin, eski adamın yüzünü
sona erinceye dek dolunay
ve hepimiz ışıksız gecede eşit oluncaya dek.

IV

Yüzümü kumlarda yitirdim,
acılı kimsenin o, silik kimliğini,
ruhum deri değiştirme zorunda kaldı bu yüzden
sahici insan almaya kavuşuncaya dek
şu zavallıca hakkı elde etmek için:
tanıksız kışı beklemek.
Bir dalga beklemek
paslı karabatağın uçuşu altında
yeniden kazanılmış tam yalnızlıkla.
Beklemek ve kendini bulmak, önbilisiyle ışığın, yasın
ya da hiçin:
aklımla, akılsızlığımla, gönlümle,
kuşkularımla zor duyduğum bir şeyin.

V
Su şimdi nice yıldır
yepyeni, çoktan kaçtı eski su
parçalamak için kristalini başka bir yaşamda
ve toplayamadı kum artık
zamanı, deniz de başka gömleği de, aynasını
yitirdi kimlik
ve biz yol değiştirerek büyüdük.

VI

Kış, arama beni. Gittim ben.
Uzaktayım çok, ulaşandayım şimdi
ve çiçeklendirecek olandayım ince yağmuru,
sonsuz iğneleri, ıslık ağaçlarla
ruhun birleşmesini,
denizin külünü, yapraklar arasında altın bir
kapçığın yarılmasını
ve geciken gözlerimi
ki yalnız toprağı ilgilendiriyor.

VII

Yalnız toprağın, rüzgarın, suyun ve kumun
bağışlamasına borçluyum bu tam aydınlığı.

Pablo Neruda

kis+arama+beni Kış Buluşması

Evde Yoklar

Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.

Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa.

Metin Altıok

evde+yokum Evde Yoklar

aşk da çevreye uyar

Sevgilim aşk da çevreye uyar,
Susuzluk kaktüsü dikenle kaplar.

Bak bazı kadınlar kaçmaz çorapların
Uzun bacakları olmuşlar.

Ve bazı giysiler içinde çalımla
Merdivenden iniyor adamlar.

Çocukların gül dudağında
Zift gibi yapışkan kara sakızlar.

Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.

Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.

Metin Altıok

askda+cevreye+uyar aşk da çevreye uyar

izin verin de

Benim bu dünyada bir yerim olmadı,
Kuytu gövdemi saymazsak eğer.
Gövdem ki varla yok arası,
Hem varlığa, hem yokluğa değer.
Ama yüreğim hiç solmadı.

Bir gül koklayayım izin verin de.

Ben yaşama da, ölüme de inandım;
Tamamlarlar sanırdım eksiklerimi.
Çarşıları hep birlikte gezerdik;
Biri dostumsa, sevgilimdi öteki.
İkisinin adını yanyana andım.

Bir soluk alayım izin verin de.

Metin Altıok

izin+verin+de izin verin de

Kaçış

durgun denizde gün döner,
bir kahraman ağlar gibi görkemli.
bir yalnız yıldız izler onu telaşla.
batı göğünden aşağı: yalımlar içindeki

şimdi kara yel eser üstünde sarı kumların
ve o yoğun, sinsi gecede
sırtında bir dev ruhla geçtiği görülür
hızlı bir uçuşla zaman atının.

Chin Tzu – Hao
Çev: İsmet Özel

kacis Kaçış

Bekleyiş

Kimdir demiştiniz?
Keder kuşlarını ben de gördüm
Flütün ucundan bir oraya bir buraya
Evet, biliyorum, herşey benim düşgücüm
Şeyi, nasıl söylenebilir, bu kelimeler
Böyledir işte: Tam tutacakken…

Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün,
Unutmam ben ayrıntıları, kimdi
Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir
İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum
Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden
Biri, cehennem kimdir diyordunuz?

Enis Batur

tam+tutacakken Bekleyiş

Elim Ayağım

epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum
adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim
tanımıyorum
ben biraz yavaş
günde beş vakit hiçbir şey yapmayan biri
ben biraz en üzgün bharatlara fena meyilli
mümkünse haşhaş
yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi
diyelim zencefil
diyelim hatmi

elim ayağım
başımda geçenlerle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk herşeyi daha yavaş yapmaktır diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim
bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgârla üfleyeceğim sözlerim
diyelim fena
diyelim feci

elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür
tamam etmek hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurla geldim ben buraya
günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya

dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım bizi dünyada bulaştırma

Seyyidhan Kömürcü

kalip+sana+baktim Elim Ayağım

Jazz Dinlerken Ben Daha Çok Seviyorum Seni

Jazz dinliyor cemaat cuma hutbesinden önce
Haberlerde uçan atlar sokaklar silme manyak
Herkes kafayı yemiş seni bulamıyorum
Sesin nereden geliyor seni bulamıyorum
Yüksek sesle konuş biraz seni duyamıyorum
Annem hastaneye yattı köpekler bana bağırdı
Fotoğrafın düştü elimden seni göremiyorum
Parka girmem yasaklanmış çocuklar korkuyormuş
Oysa herkes basıyor ben çimlere basmıyorum
Aklım nerde bilmiyorum bana yardımcı olsana
Beni düşünmelerini nasıl da seviyorum
Gülsene arada bana sıcaklığını alayım
Odalar mı çok küçük ben mi çok büyüdüm
Duymayınca sesini bir yere sığamıyorum
Ruhum doğum sancısında kanatlandı kanatlanacak
Kanatlansa ne olacak yanına varamıyorum
Tutup elimden kurtarsan ellerin nasıl da güzel
Sigaramı tutuyorum elini tutamıyorum
Ben seni seviyorum tüm kızmalarına inat
Tüm dünyaya söylüyorum sana söyleyemiyorum..

Bir duble rakı koy bana ben saçlarınla oynayayım
Meze falan istemem sadece konuş benimle
Ne anlatırsan anlat yeter ki eksilmesin
Kulaklarımdan sesin bak her şeyim buna bağlı
Ne hükmü var mesafenin, iste sen ben hallederim
İste sen masallardaki ejderhaları bile döverim
Bir kendime yetmez gücüm başka her şeye yeter
Sen iste gerekirse kendimden de vazgeçerim
İnsanlar ne tuhaf hepsinde ayrı kaygı
Umrunda değiliz kimsenin allah aşkına gör artık
Bir sen varsın işte bir ben bir de senin gülüşün
Gülüşün diyorum gülüm, bak tam burda ağlıyorum
Valla bak ağlıyorum senin haberin bile yok
Kimselerin haberi yok diyorum ya hepsi tuhaf
Tuhaf yer bura bu dünya bilmem ki nasıl anlatsam
Ah bilmiyorum gülüm ben hiçbir şey bilmiyorum
Tek seni seviyorum ben başka bir şey bilmiyorum.

Ali Lidar

jazz+dinlerken+seviyorum Jazz Dinlerken Ben Daha Çok Seviyorum Seni

İçimdeki Dansına Ara Verdi İspanya

Büyük Umutlar Caddesi’ndeki hiçbir ev benim değil
Hindistanım yok benim, bende Nil kıyısı yok
Adım yok afişinde çok tutulan bir filmin
Bana değil tufanı andıran bu alkışlar
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar

Ankara manzaralı Çankaya sırtlarım yok
Gitaristi değilim ünlü bir topluluğun
Bisikletle dünya turu düşlemiyorum artık
Sallamayı bilmiyor bindiğim kör salıncak
Karada yüzmesini öğrenemeyen gemiyim
Bu yüzden trenlerim İstanbul’a kalkacak

Çok isterdim Çin Seddinin mimarıyla konuşmayı
Kanat ile pençe arasına sıkışmış kartal ağzıyla
Bütün bunlar olmadı Madrit’e gidemedim
İçimdeki dansına ara verdi İspanya

Haydar gel çay içelim konuşalım aşklardan
Seni bilmem ama ben çok kötüyüm
Moskova kışı gibiyim bu yaz gününde
Taşla doldurulmuş bir kuyu göğsüm

Abdulkadir Budak

abdulkadir+budak İçimdeki Dansına Ara Verdi İspanya