Beni Sevmek İsteyen Erkekler İçin Oyunun Kuralları

1.

Beni sevebilmek için bir erkek
tenimin örtüsünü çekip almalı,
gözlerimin ta içine bakmalı
ve görmeli ki, bende yuvalanmıştır
kırlangıç kuşunun şefkati.

2.

Beni sevebilmesi için bir erkeğin
bir malmışım gibi bana sahip olacağı düşüncesi
aklından geçmemeli,
bir av zaferi de değilim gösterilecek;
benim yanımda olmalı yeri
tıpkı benim sevgiyle
ona yandaş olduğum gibi.

3.

Beni sevebilmesi için erkeğin sevgisi
Ceibo ağacı gibi güçlü olmalı
öylesine koruyan ve güvenli
ve bir temmuz sabahı gibi aydın.

4.

Beni sevebilmek için bir erkek
öyle bir gülümsememden alınmamalı,
dolu dolu saçlarımdan korkmamalı
suskunluğa ve üzüntüye saygı göstermeli
ve tenimde oynamalı dudakları
gitar çalar gibi, melodileri
ve sevinci bedenimin derinliklerinden
ortaya çıkartmalı.

5.

Beni sevebilmek için bir erkek
dertlerinin sadık ortağını bulmalı bende
gizlerini paylaşabilen bir arkadaş gibi görmeli beni
ve bir deniz gibi düşünmeli beni,
içinde yelken açtığı
ama korkmamalı
kuş olup uçmak istediğinde
sorumluluklardan bir demirin bu denizde
kendisini engelleyeceğinden.

6.

Beni sevebilmek için bir erkek
hayatını bir şiir yapmalı
yeni bir gün olmalı her günü,
gözleri geleceğe dönük.

7.

Beni sevebilmek için bir erkek
ilkin halkımı sevmeli
öyle soyut bir sevgi değil dil ucuyla
tersine, bir gerçeklik olmalı sevgisi, elle tutulur
kavgasıyla halkımı onurlandırmalı
ve gerektiğinde hazır olmalı hayatını vermeye.

8.

Beni sevebilmek için bir erkek
siperdeki bakışımı da tanımalı
namlusuna mermi sürülmüş tüfeğiyle beni sevmeli,
birlikte nişan aldığımız zaman düşmana.

9.

Erkeğimin sevgisi
bana kendini teslim etmekten utanmamalı
ve korkmamalı kalabalık bir alanda
aşkın büyülü pençesinde kendini görmekten.
Var gücüyle bağırabilmeli “Seni Seviyorum” diye,
ya da evlerin duvarlarına
en insani duyguların en güzeline hakkı olduğunu duyuran

10.

Erkeğimin sevgisi
mutfağın kokusundan
Bizi sanki çok farklı yaratıklarmışız gibi
yüzyıllardır ayıran engelleri
rüyadan ve zamandan bir bulutta uzaklaştıran
taze bir rüzgar gibidir onun sevgisi.

11.

Erkeğimin sevgisi
beni bağlamamayı ister, belirlememeyi
bana havayı, besini ve toprağı verir
boy atmam ve zenginleşmem için,
her yeni günün yeni bir devrimi getirdiği gibi.

Gioconda Belli
Çeviri: Alper Öktem

Çok Az

Bildiklerin çok az
bildiklerin
bana dair
bildiklerin
benim bulutlarım sadece
benim sessizliklerim
benim mimiklerim
bildiklerin
o hüzün işte
evime dışarıdan bakınca görünen
hüznümün kepenkleri
hüznümün kapı zili.

Yani çok bir şey
bilmiyorsun hakkımda ve sen de
belki bazen ne kadar az
olduğunu düşünüyorsun
bildiklerimin
sana dair
bildiklerimin
senin bulutların olduğunu sadece
senin sessizliklerin
senin mimiklerin
bildiklerimin o hüzün olduğunu
işte evine dışarıdan bakınca görülen
hüznünün kepenkleri
hüznünün kapı zili olduğunu.
Ama çalmıyorsun kapımı.
Ama çalmıyorum kapını.

Mario Benedetti
Çeviren: Bülent Kale

Olağanüstü Kadın

Güzel kadınlar öğrenmek ister giz neremde.

Sevimli değilim, yaratılmadım manken ölçülerinde
Ama başlayınca açıklamaya,
Kadınlar yalan söylüyorum sanır.
Derim ki,
Kollarımın arasında,
Genişliğinde kalçalarımın,
Adım atışımda,
Kıvrımında dudaklarımın.
Kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Girerim bir odaya
Dilediğiniz kadar soğukkanlı bir biçimde,
Bir erkeğe yönelirim,
Donar kalır arkadaşları
Ya da diz çökerler önümde.
Bir kovan dolusu balarısı,
Üşüşürler çevreme.
Derim ki,
Ateşinde gözlerimin,
Dişlerimin parıltısında,
Kıvrılışında belimin,
Ayaklarımın coşkusunda.
Kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Bilmek ister erkekler
Ne bulduklarını bende.
Çok çabalarlar
Ama dokunamazlar
İçimdeki gizeme.
Göstermeye çalışınca
Göremediklerini söylerler yine.
Derim ki,
Kavisinde sırtımın,
Gülüşümün güneşinde,
Salınışında göğüslerimin,
Tavrımın inceliğinde.
Kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Anlıyorsun şimdi
Niye eğilmez başım.
Bağırıp çağırmam, tepinip durmaz ayaklarım
Duymam yüksek sesle konuşma zorunluluğu.
Beni geçerken görmek
Okşamalı gururunu.
Derim ki,
Tıkırdayışında topuklarımın
Saçımın devrilişinde
İçinde avuçlarımın
İlgime duyulan gereksinimde.
Çünkü kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Maya Angelou
(Çeviri: Nezih Onur)

“Maya 8 yaşındayken annesinin erkek arkadaşı tarafından tecavüze uğradı. Yaşadığı korkunç olayı erkek kardeşine anlatınca saldırgan yakalanıp bir günlüğüne cezaevine kondu. Salındıktan dört gün sonra ise ölesiye dövülerek öldürüldü. Bu olayın üzerine Maya beş sene boyunca hiç konuşmadı. O dönemki duygu dünyasını şu sözlerle anlatıyor: “Onu sesimin onu öldürdüğünü sandım. O adamı öldürmüştüm, çünkü adını söylemiştim. Ve sesimin herhangi birini öldüreceğini sandığım için bir daha hiç konuşamayacağımı düşündüm.”

Çevresindeki herkes konuşma yetisini kaybettiğini sanarak ona “budala” muamelesi yaparken annesi ona sarılır ve bir gün nasıl bir öğretmen olacağını anlatırmış. Belki de bu yüzden Maya bir yazar, bir hak savunucusu olduğu kadar öğretmenlik giysisini de benimsedi. Belki de yüzden, kendi yaralarını sararken, insanlara kendi seslerini bulabilmeleri için yol göstermeye çalıştı. Özellikle de kadınlara.”

Şiirlerim İçin

Hayatımda öyle erken, öyle erken yazıldı ki şiirlerim
Kendimin henüz bir şair olduğunu bilmiyordum daha.
Pınarın damlacıkları misali cebren ayrılırlar benden,
Bir roketin devinmesine benzer gene de.

Ansızın saldırır şiirler benden, işgal eder, uykunun ve tütsünün
Sarmaladığı tapınaktaki bazı minicik iblisler misali.
Gençlik ve ölümdür ele aldığı konular. Şiirlerim,
Her daim okunmadan kalan dizelerim!

Değişik kitapçıların tozu arasında fırlatılmış buraya ve oraya,
(Dokunulmamış şimdiye dek herhangi bir okurun parmaklarınca!)
Değil mi ki şiirlerim, değerli şaraplar gibi saklanır derinlerde,
Bilirim, zamanı gelir onların bir gün.

Marina İvanova Tsvetaeva
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Yalnızlık

Gül ve dünya seninle birlikte gülsün;
Ağla ve yalnız başına ağlarsın.
Çünkü hüzünlü yaşlı dünya neşeyi ödünç almak zorunda,
Ama kendi başına yeterince dert var.
Şarkı söyle, tepeler cevap verecek;
Ah, havada kaybolur.
Yankılar sevinçli bir sese bağlanır,
Ama özenli olmaktan kaçınır.

Sevinin, insanlar sizi arayacak;
Yas tut ve dönüp gidiyorlar.
Tüm zevkinizin tam ölçüsünü istiyorlar,
Ama kederinize ihtiyaçları yok.
Sevin ve arkadaşların çoktur;
Üzülürsen hepsini kaybedersin.
Nektar şarabınızı reddedecek hiçbir şey yok,
Ama tek başına hayatın saflığını içmelisiniz.

Bayram ve salonlarınız kalabalık;
Hızlı ve dünya akıp gidiyor.
Başarılı olun ve verin, bu yaşamanıza yardım eder,
Ama hiç kimse ölmenize yardım edemez.
Zevk salonlarında yer var
Uzun ve yüce bir tren için,
Ama teker teker hepimiz
acının dar koridorlarından geçmeliyiz.

Ella Wheeler Wilcox

Ölüme

Evet ölüme, ama hayır ölümün saldırısına uğramaya!
En iyi yolculuk olduğuna inanarak
ölmek
böyle bir yolculuğun.
Ve son anda
her biri bir yüzyılmış gibi gelen
bir istasyon saatinin dakikalarını
sayar gibi
neşeli olmak.
Mademki ölüm
aldatan sevgilinin yerine geçen
bir gelindir kocasına bağlı
almak istemeyiz içeri onu
çağırılmamış bir konuk gibi
ne de kaçmaz birlikte.
İzinsiz
çok kez çıktık yola.
Zamanın tek bir anda
eşiğini aşmak üzereyken,
anısı bile bizlerin
uçup gidecekken,
bırak bizi ey Ölüm, elveda diyelim dünyaya,
bırak, gecikelim biraz daha!
Olmasın birdenbire
büyük adım.
Buz kesiyor kanun
düşününce apansız ölümü.
Ölüm, yakalama birdenbire beni,
haber et uzaktan,
alışkanlıklarımın en sonuncusuymuş gibi
dostça alırsın beni.

Vincenzo Cardarelli
Çeviri: Bedrettin Cömert

Büyü

Çok fazla hisseder yazan bir kadınbu kendinden geçişleri ve kehanetleri!
Bisikletler ve çocuklar ve adalar
yeterli değildiler sanki; yas tutanlar ve dedikoducular
ve sebzeler asla yeterli olmadılar sanki.
Yıldızları uyarabileceğini düşünür.
Bir yazar özellikle bir casustur.
Sevgili aşk, ben o kızım.

Çok fazla bilir yazan bir adam,
büyüleri ve fetişleri!
Ereksiyonlar ve kongreler ve üretimler
Yeterli olmadılar sanki; makineler ve kalyonlar
ve savaşlar hiçbir zaman yeterli olmadılar sanki.
Kullanılmış mobilyadan ağaç yapar.
Bir yazar özellikle düzenbazdır.
Sevgili aşk, sen o adamsın.

Kendi kendimizi hiçbir zaman sevmeden,
ayakkabı ve şapkalarımızdan bile nefret ederek,
birbirimizi severiz, yapmacıklı, yapmacıklı.
Ellerimiz açık mavi ve nazik.
Gözlerimiz berbat itiraflarla dolu.
Ama biz evlenince,
çocuklar nefret içinde terk ederler.
Çok fazla yiyecek var ve hiç kimse tamamen bırakmadı
tüm tuhaf bolluğu yiyip bitirmeyi.

Anne Sexton
Çeviri: Dilek Değerli

Sigaralar ve Viski ve Vahşi, Vahşi Kadınlar

Belki ben diz çökerek doğdum,
uzun kışta öksürerek doğdum,
merhamet öpücüğünü bekleyerek doğdum,
hız için bir tutkuyla doğdum
ve hala ilerleyen şeyler gibi,
şarampolü ya da lavmanın gazını çıkarmayı
erkenden öğrendim.
İki ya da üç kezden sonra öğrendim diz çökmemeyi,
umut etmemeyi, ateşlerimi yeraltına yerleştirmeyi
mükemmel ve korkunç olan bebeklerin dışında hiçbir şeyin olmadığı yere.
ölmeleri fısıldanmış ya da ölmeye bırakılmış olan.

Şimdi birçok sözcük yazdım,
ve birçok aşkın kaçmasına izin verdim, fazlasıyla
ve her zaman ne isem hepsiydim-
ben aşırılığın, isteğin ve açgözlülüğün kadını,
çabayı yararsız bulurum.
Aynaya bakmaz mıyım bu günlerde,
ve gözlerinin önünden geçen sarhoş fareyi görmez miyim?
Ölümün yüzüne bakmaktansa
ölmeyi seçmeye
ileri derecede özlem duymaz mıyım?

Bir kez daha diz çökerim,
merhamet gelirse diye
tam zamanında.

Anne Sexton
Çeviri: Dilek Değerli

Sıcak Nal

I
Art çocuk, Muhyiddin Çelebi,
Molla Fenari’nin kısık fitili;
Okuduğu her beyitten sonra
Gülsuyuyla yıkardı ağzını;

Kirlidir şiir; ve söz atılmazsa zehirdir;
Bunu bilirdi;
Acı bir gölge geçerdi bakışından,
Mesir macununun içindeki çivit gibi.

Karısı yanındaydı hep,
Çocukluktan kalma
Ve artık değişmezlik kazanmış
Yanlış bilgi;

Odalarda ışıksız iki aslan
Derinliğine iki atla sevişirdi.

Kerbela yası hemen her zaman
Görünmez kılardı Mevlit sevincini;

Ölümü düşünen,
Daha doğrusu anımsayan yüzü
İlençler denizinde yüzerdi.

II

Dikenli tele takılmış çiçek,
Yüzyılımız çiçek diye seni getirdi.

Gökyüzüne çarpıp düşen kelebek,
Kumaşları mı diyeceksin şimdi?

III

Pencere silen kadınların
Uzaklarda bir yeri aynatmasından belli;

Giysilerden, bayraklardan, cenaze törenlerinden;
Ayakları dolaşan sandalyelerden;

Ağzı ağzına dolu telefonlardan
Gözleri bozuk paralardan

Saplantılı duvar saatlerinden
İçkilerin giderek küçülmesinden

Belli, iyi şeyler olmayacak.

IV

Meyvelerin turuncu aktığı oynak oluk,
Ayrımlar eşiği

Merhaba tahıl,
Yolun bilgisi işte bitti!

Evreşe,
Tek türküsüyle varolan ela gözlü kasaba,
Bir çocuğum olsun isterdim senden.

Adını değiştirmişler senin de mi?

V

Bir şey var şu bizim durumumuz ona benziyor

Umarsızlığı yüceltmek mi desem?
Renkleri beklemek belki…

Makbule geçmeyen armağan
Ya da
Zindanda gökbilim öğrenimi.

Ya da
Satın alınmak
Ezgiler tarafından.

VI

Yakup Cemil’in
Kurşuna dizilmeden hemen önce
Üst üste içtiği
Ömründeki ilk üç sigara.

VII

Ölü duvağı,
Ak altın
Boz altın.

VIII

Kafes de, diyorlar, kuşu neden istesin ki!

Gözlerine mendil bağlamış hocalar.

Nerden mi öğrendim, gazeteden mi?

Karaköy altgeçidinde bekliyor
Şemsiyesini tüfek gibi asmış omzuna
Ölüm meleği.

IX

Yazı arık günbatımında
Yazı bize geldi.

X

Bir şey var
Balkonlar kollarını açmışlar
Ona sarılacaklar.

Cemal Süreya

Yeniliş

Açılmamış bir şarap şişesiydim
Ki öyle kaldım
Acımı köpürtmedim
İçime sağdım
Gözyaşlarımı göstermedim
Ki sildim
Özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
Başaramadım

İçimde kara kara bulutlar sallandı
Ki sallandılar
Dışarı yağamadım

Ve yenildim ve sustum.

Edip Cansever