Güneş Yanığı

yüzümdeki leke arzu güneşinden hatıra
sesimdeki girdap
içimden sökülen kökdala
uzun geceler bazen böyle
gövdeme vura vura içerden
uyandırıyorum ya kendimi Necati!
rüyada bana görünenler olmasa
beni uykuya götürenler olmasa
tekrar nasıl dönerim ben kendime Necati!
suçluluk izin vermiyor özgürlük duygusuna
günışığına çıkınca kamaşıyor göz
bakarken güneşin utkusuna
akın var akın, içimden akın
beni güneşe götürüp yakın
güneşe varamayanlar
güneşin uykusuna yakın
sökülerek gidiyor insan
boşluk halinde her durak düşerken benzine
kökleri iç açılarının toplamında
biriken bir krizle gidiyor
öyle akarak dipten dalın benzine
baksalar alevalır, ağır alev
baksalar güneşini yitirmişin benzine
doluluk yok bizim gecemizde
içimizde büyürdü güneş
sayrılık hatırlamadı uykusunu sesimizde
çok seneler geçti, geçmedi
öyle memnun ki yerinden
sadece “keşke”lerdi beliren gönümüzde
böyle çıktıkça dünyadaki yerimden
gölgeler neden kısalıyor içimde
bilen yok ne yapacağımı kaygı belirdiğinde
kefilim yok! yok kelimelerden başka
yok olan bu güneş tutulmasında
şimdi tekrar nasıl dönerim ben kendime
Bu cıvayı kim koydu kalbimize Necati?

Yücel Kayıran

gunes+yanigi Güneş Yanığı

Sevgi Öldü

Sevgi öldü duydunuz mu
Sevgi öldü insanla sevişirken
En önemlisiydi aykırı düşlerden
Tozlarını silkeliyordu güneş
Her kayan şiirin ardından
Çocukların kışkırttığı sendikalı işçi arılar
Çiçekleri solluyordu tutsak günde
Gömleğinden pul pul türküler dökülen
Bir çocuk koşturdu haberi
Kaldırıp taa uzaklara hatta sonsuza
İnsansız düşmansız yerlere attı ismini
Çınladı derin uçurumlar dağlar
Sevgi öldü, öldü sevgi.

A. Kadir

sevgi+oldu Sevgi Öldü

Sevincin İzini Sür

Şiirimi ne vakit armağan etsem sana,
Canların canı olur, canevimde durursun,
Öpücükler kondurup bu küçük armağana
Şiir-söz taşıyan bir güvercin uçuruyorsun.

Beni ayakta tutan başka ne olabilir?
Şiirin büyüsüyle hayata bağlanırım
Ve aşkı bu büyünün en büyük gizi bilir,
O yüzden gerçeği düş, düşü gerçek sanırım.

Övgülerimle en çok şiir kuşatır seni
Dizeler arasında bir gider, bir gelirim,
Anlatabilmek için eşsiz gÜzelliğini,

Bizi gizemli kılan sadece odur derim.
Can dostum Hiç’i unut, Hep’İn saatini kur,
Gamın kederin değil, sevincin izini sür!

Ahmet Necdet

sevincin+izini+sur Sevincin İzini Sür

Geceleyin

Sığırcıklar ve her şey kalbimden havalanır
Sığırcıklar, kiraz ağaçları, faytonlar
Sonuçsuz yazdan konuşurum
Kuşları havalandıran ılık rüzgârdan
Bir kız var yüreğimi hoplatan
Onu konuşurum. Kıvrılışını ırmağın
Sıradağları geçip çiçek tozları arasından.
Biri çıkıp diyecek: ‘Sevgisi ne kadardı?
Neden yok yanında?’
Ama işte geçitler var, merdivenler,
Denizin basamakları aramızda.
Ah işte her şey doğanın mucizeleri
Bir denizin yanında

Benim de olsaydı orman bitince
Geceleyin tek başına akan
Bir ırmağım…

Ahmet Ada

geceleyin Geceleyin

Dağılma

Sözün ateşle bir ilgisi olmalı
Alevlenip sönmekle aşkın

Gölgesiz olduğum doğru, apansızlığım da
Dokunsan dağılacak yüzümün eğrileri
Gizliden düşeceğim sabahın boşluğuna

Bahçenin duvarı yok ki gizlensin
Balkonda hıçkıran çamaşırlar
Küf ve nem kokusu ve dalgın bir evin
Durmadan soyunması çocukluğuma

Taş sırrını unuttu
Ada hapsindeyiz, kayık gitti
Issız kaldım suyun gövdesinde

Anlatmayın artık iki kişilik aşkları
Çoğul ekleri de yaşar yalnızlığı

Gonca Özmen

dagilma Dağılma

çöl ve kilit

Her şeyin kilide, bir kilide dönüştüğü günlerdi;
herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerdi;
kilitle beni,
ey eşya bakışlı sevgilim!

eski bir ceviz sandık gibi bırakıldığı yerde,
ölü bir şairin

taflanlar arasında öylece duruyor olması
ve kimsenin ona yüz vermemesi gibi
anma gününde…
Kitab’ımı Yalnızlığa indirdiğim günlerde;
nehirlerin bir testiye sıkışıp kaldığı günlerde;
doğur cübbeni Cüneyd;
cübbeni doğur;
beni kilitle Cüneyd;
beni kilitle…

parmak uçlarıyla bir taflanı ufalayan şair;
elinde ulu bir ağaçla oynayan şair;
kendini doğum günü gibi hissediyor bu kentin,
ölü doğmuş bu kentin doğum günü gibi hissediyor,
anma gününde
bırakın öyle olsun, beni kiltle!
Je suis un vieux boudoir plein de roses fanees
çekmece açık dursun,
çekmecedeki solgun gülleri kilitle!

ve sandığı sulara bırak, bırak aksın o sandık;
onu var eden ulu ceviz ağacına doğru aksın;
herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde…

kilitle beni, şiirin içindeki çöle kilitle!

Hilmi Yavuz

beni+siire+kilitle çöl ve kilit

Açığa Demirli Bir Gemiden

Dağın eteklerinde orman –
çam, sedir, ulu çınarlar…
Birbirini seyrediyor aynasında denizin.
Çamlar pürleriyle suskun,
sedirlerin gözleri uzakta,
“Ölünceye kadar seninim,” diyor denize
kendi gölgesinde yanan bir çınar.

Cevat Çapan

aciga+demirli+bir+gemiden Açığa Demirli Bir Gemiden

tâ, sîn, mîm

leylaklardan leylalara eksi k
ben harflerden inşa edildim;
yaz’dan az’ doğru ‘y’a
ya ben’dim ya değil’dim
tâ, sîn, mîm
mevsimler birer söz, çiçekler de metin
deki gülsün, ben demedim.
kalbimin eşkalini verdim
aşklar hemen tanıdı beni

tâ, sîn, mîm

Hilmi Yavuz

necatigil-scaled-1-693x1024 tâ, sîn, mîm

İmroz’da Alageyik Çığlığı

bu boşluk sizin mi bayan Lena
Dereköy’de taş evin avlusunda
dalıp gitmiştiniz, daldığınız kıyılarda bulduk sizi
kulaç kulaç ıraklaşırken ada sahillerinden
gözleriniz bu yüzden mi ovaların ötesinde boşluğa

tanıdık geldi, adını sordum bir ağaca
yanındaki söğüte, yolda madama sordum
ağaç sallandı ışıltılarla, söylemediler
yol unutmuş yürüyeni, şimdi evler konuşuyor
evler, adını unutmuş ağaçlar gibi rüzgârda
duvarı çökmüş kilerin, kahve fincanları gibi orda
madam Lena söyleyiniz
göçüren neydi, neydi götüren uzaklara

ezan ve çan sesleri arasında şaşkın düşleriniz
anılar mı gidip gelen, siz miydiniz
çamaşırhanede her gece bir ıslık sesini bekleyen
su çanakta alazlanırken, dolunay zamanlarında
gemsiz, yularsız şahlanmış bir at durmadan
durmadan dinsiz, dizginsiz şaha kalkmış tin
duvar ustasıyla iki yanardağ gibiydiniz
parçalana bölüne, ateşle su içindeydiniz

adını sordum ağaca dal titredi, oynadı yaprak
kırık kiremitlerin üstünde öttü bir horoz
rüzgâr yüzümüzden geçti, zaman zaman içinden
bu ıslığı kim çalıyor şarkıya benzeterek
terkedilmiş evler mi, fısıltı mı gömütten
zaman insanla oynuyor, rüzgâr ağaçla

Arife Kalender

Arife-Kalender-siirleri İmroz'da Alageyik Çığlığı

Cigarayı Attım Denize

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu

1954
Cemal Süreya

 
cemalUsureya-1024x576 Cigarayı Attım Denize