Sabahın Bir Yerinde

Ölen bir kişinin son bakışıyla bakmak dünyaya
Yaşamanın büyük bir şaka olduğunu anlamak
Allah büyüktür der ve susarım, buraya kadardır cümlem
Elmanın tadında bile az sonra öleceğini anlamak

Elleriyle yüzüme başıma çizen o başlangıç hissi
Şakaklarımda ne ıssızlık vardır artık ne de o günaydınlar
Bak, dünya serçe şarkıları ezberliyor, bir bak
Yetim bir çocuğun babasız geçirdiği ilk günden başlıyor sanki

Ben hep dünyaya teğet geçtim, dünya daha gençti
Ömer’in huzurunda okuyacak adaletli bir şiirim olsun istedim
Yüzümle ellerimi yıkadım ve duydum ki evren çok küçüktür
Bir parmak bile tespihte üç tane eder değil mi İbrahim abi

Daha ölmeyen kişi bir fazlalık mıdır dünyada
Bunu bir yerlerden duymuştum sonra unuttum sandım
Yaşamak, sürekli bir köprüden geçme hissi aslında
Karşıya geçince, geçtiğim karşılarda ben yokmuşum hissi

Sabahın bir yerinde ya da
Bir LamElif gibi yalnızız kitabın ortasında

Mustafa Akar

beklemedin+mi Sabahın Bir Yerinde

Kurbanda Asıl Gaye Allah’a Yakınlaşmaktır

“Sonsuz semâları masmâvi bir nur ile dolduran ALLAHa hamd ederim!
Sabahın bu vaktinde yataklarından kalkıp Huzûr-u RABBâniye duran nûr yüzlü İslâm’lara salât u selâm ederim.
Aziz cemaat sesim biraz kesik onun için herhalde duyurmaya çalışacağım sesimi size.
Bu gün biliyorsunuz gök aylarından yani Cenâb-ı ALLAHın gökte seyreden ayına göre Zilhicce Ayıdır.
Zilhicce Ayının onuncu günü Hacılar Bayramı yahut Kurban Bayramı’dır.
Ben size;
Kurban şöyle kesilir, kurban böyledir”
bunları anlatacak değilim.
Hepiniz İslâm’sınız. Kurbanın ne olduğunu bilirsiniz.
İmâm-ı Yusuf, İmâm-ı Muhammed, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Ahmed’e göre sünnet-i müekkededir.
Yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin terk etmediği bir âdettir kurban.
Diğer imamlara göre vâcibdir.
İster vâcib olsun ister şey, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz yapmış mı bunu?
Keseceksin!..”Efendim fakire et mi vereceğiz?.””Etinde değil oğlum, bir parça et ile insan doymaz.
Bu gün üç yüz dört yüz bin koyun kesilecek Hac’da.
O gün bu gün.
Oralara gidenler bilir.
Hepsi kumda karışır gider bunların. Yiyen yok. Eden yok.
Kesilmede iş!. Kan akmada.
“Kan akarsa ne olur?””
Onu söylersem, inan hepimiz çıldırırız.
Kes! Rasûlullah kesti. Kes sen bakma!.
Kanı akması lâzımdır ALLAH için.Kestikten sonra istersen sucuk yap, kavurma yap. Ne yaparsan yap!.
Eh işte ha sen fakire verirsin.
Asıl kan akmalıdır ALLAH için, kan akmalı, kan akmalı!.Dağıtmak müstehabtır, iyidir, dağıtırsınız.
Besmelesiz kesilen koyun da haramdır haaa.
Koyuna bir şey olmaz, Cebrâîl kucaklamıştır. Senin edebsizliğindir.
ALLAH’ın ismini anmadığın için,
“Yeme bunu!” emri çıkar.
Pislik sende, mübârek hayvana kabahat bulma!.Namaz için haram gün yoktur oğlum. İstediğin zaman kıl!.
Bâzı ibâdetler için vardır.
Meselâ bu bayramın dört günü oruç tutamazsın.
Niçin tutamazsın?
“Efendim hayvan gibi et mi yiyeceksin?”
Yok oğlum yok! Onların hikmeti hep söylenmez. Çıldırır insan.
ALLAH öyle kazıklar koymuş ki, manevî kazıklar:
“Onların etrâfına tutunun!” diye hepiniz… Aha şuna!.
Şimdi milletin çoğu uyuyor oğlum, uyuyor.
ALLAH rahatlık versin!.
Şöyle yanına şeyinden.
Efendim “adam Ramazan’da geliyor namaza, bir de bayramdan bayrama.”
Gelsin oğlum kafasını secdeye koyuyor mu, içinde nûr var mı bunun. Kınama onu kınama!.
Ya hiç kılmayan ya “Lâ ilâhe illallah” demeyen ne olacak?
“Elhamdulillah! Elhamdulillah!” ki başınızı şuraya koymak için geldiniz.
Ne mutlu size!
Kurban kelimesi ağam Arapça bir lakırdıdır.
Cem’i, “karaib”in cem’i ne lüzum var der “kurbanlar” deriz geçeriz.
Mânâsı “Etekarrebu bihi ilallah”
ALLAH’a yanaşmak usûlu bu.
Yakınlık. Kurbet kelimesinden müştaktır.
Mânâsı rahîm cihetiyle, hilmiyyet cihetiyle ALLAH’a yanaşmak.
Bunlar yapılmadan sonra yanaşamazsın ALLAH’a.
Abdest almadan câminin içine giremiyorsun.
Daha câminin içi, girdikten sonra ALLAH’a yanaşmak.
Neler olacak?
Elem neşrah leke sadrak.
Biz onun göğsünü yardık.
“Efendim nasıl? Mânen?”
Mânen değil mânen değil! Bıçak ile yardılar!.
“Nasıl bıçak?”
Bıçak ile bıçak!.
(Câmi içinde konuşanlara söylüyor: Konuşmaaa! Konuşmaaa!)
Makine yatağının arasına kum koymaya benzer.
Ben buradan kitaptan okumuyorum.
Kafamın arasına koydum mu, durur kafam.
Zâten o kadar akıl yok.
İşte durdu iki saat.
E lem neşrah leke sadrak(sadrake). Onun göğsünü yardık.
Bıçak ile yardı Cebrâîl Aleyhisselâm.
Ben kulum ben ameliyat yapıyorum da. Cebrâîl nasıl yapmaz?
“Efendim?”
Efendimi yok. İslâm’da Efendim yok.
“Eğer” kelimesi İslâm’da yasaktır.
Cenâb-ı Peygamber Efendimiz buyurmuştur.
“Eğer kelimesini kullanan münâfıktır!” demiştir. Hadis-i peygamberdir.
“Eğer şöyle olursa, eğer böyle olursa.”
Eğer yok. Kasıt gibi lakırdı var.
ALLAH’ın kaderi, evet böyle.
Yarılmış:
“E lem neşrah leke sadrak.
Ve veda’nâ ‘anke vizrak.
Ellezî enkada zahrak.
Ve refa’nâ leke zikrak.”
Anlatıyor anlatıyor da bunlar yapıldıktan sonra
“Ve ilâ RABBike ferğab…”
Ondan sonra ALLAH’a yanaş!.
İşte bu koyunu kesmek de ALLAH’a yanaşmanın bir yönüdür.
O halde dinde mânâsı nedir kurbanın?
Dinde mânâsı ibadet niyetiyle, fakire yardım niyetiyle değil.
Kavurma niyetiyle değil.
“Efendim Eskişehir’deki fakirler biraz et yesin!” diye değil.
Et yer hepsi ishal olurlar. Bırak sen onu!.
İbadet niyyetiyleeee.
Cenâb-ı ALLAH Rasûli Ekrem Efendimiz.
“Ve ilâ RABBike ferğab”
ALLAH’a nasıl yanaştı, nasıl etti: O usul üzere ibâdet niyetiyle vakt-ı mahsûsunda muayyen hayvanı kesip kanını akıtmaktır.”
(“Sen vakit geldi mi bana haber ver oğlum!” )
Kendisine fitre vâcib olan herkese kurban vâcibdir.
Bu vâcib şahsa aittir. Bizim ev halkına değil.
“Efendim param yok!”
Kesme!
“Param var!”
Kes!..
“Efendim kaç tane keseyim?”
Ne kadar kesebilirsen kes!..
Rasûlullah kesmiş mi? Kes!..
O halde vâcibdir. Vâcib neymiş?
Vâcib farz gibi açık ve kat’î bir delile dayanmayıp, farz gibi her anda olması lâzım olan şeye derler vâcib.
“Vâcibi işlemeyenler ne oldu? Ben yapmayacağım vâcibi.”
Azâba dûçar olurlar.
Sigaranı yakacaksın da maşan yok.
“Maşasız al!” diyecekler sana maşasız. Azab olur.
Kıyma yapılmazsın korkma, ALLAH rahîmdir.
“Edebsizlik yaptın, orda ateşi maşasız al!” diyecekler.
Azâba duçar olurlar.
İnkâr edenler, inkâr edenler büyük günah işlemiş olurlar, fakat dinden çıkmazlar haaa!.
Dinden öyle kolay kolay çıkmaz.
“Dinde vâcib yoktur” dersin!.”
O zaman tamam işte.
O zaman tam mareşal oldun, küfür mareşalı. Gittin!.
“Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen bizim câmimize yaklaşmasın!” diyor sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Şimdi bize bu kadar yeter kurban daha.
Ohooo onlar kurbanlar gider.
Bir zaman namazlar nasıl kılınır onu anlatacağım.
Şimdi Aziz Müslümanlar!
Lafı kes de beni dinle!.. Sesim kesildi!..
O da anamı üç gün evvel gömdüm.
Gömdüm anamı rahmetli oldu.
Herhalde sesim ondan kısıldı.
Ağlamadım. Neye ağlayacağım ALLAH’ın emri.
Hepimiz öleceğiz. “Her nefis ölümü tadacaktır.” Âyet var.
“Küllü nefsin zâikatu’l-mevt.”
Yavv bu en büyük teselli daha ne ağlayacaksın.
Ağladın mı ALLAH’a isyan olur.
Seksen altı yaşında gömdüm anamı.
Üzüntü oluyor insanda.
Üzüntü şu, kırk senedir hizmetinde sabahtan namaza kalktığı zaman hepinize nasib olsun.
Suyunu döker ayağını yıkardım işte başını tarardım, şunu ederdim!
Yaşlandıkça yemeğini yedirir her gün bu devam ederdi.
Şimdi o işten aylak kaldım emekliye ayrıldım. Üzüntüsü orada oğlum, üzüntüsü orada.
Onun için sesim kesildi.
Ama açılır yahut da açılmaz onun bileceği… ALLAH.
“Efendim ilaç al!”
Kes ilacı! İlaçlık iş değil bu.
Ağam bakarım ne vuruyor şeye.
Bir odun odun.
Odunu oyarlar. Şöyle makina ile.
Ondan sonra üzerine de kurumuş bir sinir, et siniri gererler.
Tel yaparlar ondan. Ne diyorlar buna saz oluyor, saz.
Ondan tatlı sesler çıkıyor.
Bir kamışı oyuyorlar, içine üflüyorlar.
Kamış âdeta konuşuyor.
İnsanda gönül olduğu için gönül.
Gönül, ALLAH’ın sevgili mahlûkudur.
Kâinat da insan için yaratıldı.
ALLAH da insan gönlünde, ALLAH da insan gönlünde ses şeklinde tecellî ediyor.
O halde bu vücud mukaddeslerin mukaddesi İlâhî bir lem’a bir nûr var içinde.
Vücud bu nûrun muhafazası içindir.
O vücûdu nasıl temiz tutmazsın.
Nasıl onu fenâ tutarsın oğlum, bunu düşünürsen.
Ama düşünmezsen o nûr yine oradadır.
Sabırlı olduğu için seni patlatmaz.
ALLAH, Es Sabûr’dur.
“Felancaya efendim edepsizlik yaptı yaptı yaptı bir şey vermedi.”
O senin sabrın tükendi de kızdın.
ALLAH’ın sabrı karşısında hiçbir şeydir o.
Kulak; kirli sözlere, dedikodulara açılırsa içeri kir dolar.
Göz; iğrenç manzaralara dönerse, gördüklerinin içindeki güzellikler çıkar ortadan.
Burun, güzel kokulardan ayrılırsa vücud taaffün eder, kokar.
Dil; ALLAH’ı ve onun güzelliklerini övmezse, güzellikten nasîbi kesilir.
Hiçbir şey göremez.
Dilin ile acıları yemesini bilmezsen lezzeti bilemezsin.
Dâima tatlı yiyen bir şey anlamaz.
Dilin paslı olduğu zaman suyun tadını bile alamazsın hasta olduğunda.
Mübârek suyun tadı değişir.
Dudak; ALLAH’ı eksik edersen dudaktan, nereden gelir nereye gittiğini bilemezsin haaa!.
Dudağında uçuk olursa, hani bazen uçuk olur.
Ananın elini anacağının, sevgilinin yüzünü, çocuğunun yanağını öperken hiçbir şey duymaz. Bir uçuk sana her şeyi.
Yâ yâ kalbindeki mânevî uçuk olursa ne olacaksın?
Serseri bile olamazsın. Serserilik de bir hünerdir.
Hepsinden ayrı ayrı tat vardır onlarda.
Böylelikle bütün yolların gittiği ana yol, gönlün bomboş kalır.
Nasıl kalır?
Adana’dan Ceyhan’ı, Seyhan Nehri’ni, Mezopotamya’dan Fırat-Dicle’yi, Mısır’dan Nil’i kaldırınız.
Anadolu yaylalarından pınarları kaldırınız.
Bir gözünüzü yumunuz.
Çorak olur çorak!..
İnsanın içinden bu mânevî ALLAH Sevgisini, Peygamber Nûrunu kaldırın atın insan bomboş çuval bile olamaz!.
Çuvalı beş liraya veriyorlar şimdi. Çuval bile olamaz.
Kafanın içindeki kandil, nûr söner. Gönül yurdu virâneye döner.
Kötülüklerin, fenâlıkların günahların bir değeri yok mudur?
Vardır, nasıl yoktur?
Çirkinlik, gurûru yener.
Böylelikle güzellerin başına gelen dertlerden uzak kalır.
Bir ağaç kışın kurur bahar geldiği zaman tekrar filiz vermeye başlar.
Yapraklarını göğe kaldırır.
Bilir ki ışık ve rızık gökten gelir.
Ne diyor size rızık gökten gelir âyet-i kerimesi?..”

Op. Dr. Münir Derman
21 Mart 1967 , Tekke Câmii.

%C3%A7i%C3%A7e%C4%9Fin+a%C3%A7mas%C4%B1+da+bir+%C5%9Fiirdir Kurbanda Asıl Gaye Allah’a Yakınlaşmaktır

Ey Adına Narin Dediğim!

-hatalı gül savunması-

bu toprakta kuzeyli rüzgârlara
kapalı bir limanım yoktu,
karayel öylesine savurdu hep.
sandınız ki, tutunduğum her dalı kırdım;
sapa patikalarda kır zambaklarını
gözyaşıyla karşıladığımı bilmediniz.

sandınız ki haz içindeydim
şiirlerle, kitaplarla, dergilerle esrik
tasasız yaşayıp gidiyordum;
dağ eteğinde mavi çiçekli hayıtların
uzun saplı gelinciklerin donattığı
yaz ırmağı kıyılarında yalıncak!

sandınız ki ey, o şair her sabah
düzgün adımlarla çıkardı evinden
çiçeklere öpücükler dağıtırdı,
sevgi kumsalı uzatırdı çocuklara,
bir kadın görse önünde eğilirdi,
çakıllar arasında incecik su yoluydu!

sandınız ki ermiştir sonunda
derviş olmuştur, tılsımlı hırkasıyla
bozkır otları gibi kök salmıştır toprağa,
ferhad gibi külüng vurmuştur,
söylenceler dağında günbegün
kendisi de söylence olup gitmiştir.

dahası vardır, sandınız ki
kırılan her dalın yaprağındaki iz
onun acımasız ellerinden kalmıştır,
yaz otlarını çiğneyip geçiyor işte,
vahşi atlarını deli dolu sürüyor
tozlu yollardan eskil köprülere…

onun kırıla kırıla, yıkık toprak evlerden
bir kırık testiyle geldiğini bilmediniz!
yüzüne attığı çizikleri görmediniz
Issız yollarda böğürtlen dallarının,
sandınız ki gözü kördür ne de olsa
homeros oğlu olarak gelmiş gidiyor!

sandınız ki sözünüz de nazınız da
yola getirir onun dağlı kalbini
sonsuz aşkı bulmuştur, tutkuyla
sürdürüp gidecektir hiç kuşkusuz,
ida’nın büyücüsü sandınız onun
çocuksu yanını, yalın mavi bakışını.

o hatalı gülü yağmur altında
yapayalnız bırakıp aradan çekildiniz
engeller sıraladınız, ağılı otlar
serdiniz her sabah yürüdüğü yola
önüne köpüklü denizler uzatarak
yenilgisiyle onu bi başına koydunuz!

anımsayın, nasıldı o yağmurlu sabah,
ak çakıllı patikalarında ezine’nin,
beni ölümle buluşturan isketeyi
yakından görebilseydiniz anlardınız,
orada göklerden dökülen mercanların
parıltısı olmuştu incinmiş sözleriniz.

ey kız kardeşim şiir, adına narin dediğim,
bedenimi tütsüleyen üzüm buğusu,
çıkıp gelme dağın kalbine bir daha,
kızıl gelincikler söylesin idillerimi,
ıssız orman güllerinden ördüğüm,
korunaklar salınsın uzak boynunda!

Ahmet Uysal

ey+k%C4%B1z+karde%C5%9Fim+%C5%9Fiir,+ad%C4%B1na+narin+dedi%C4%9Fim, Ey Adına Narin Dediğim!

Ben Sizde Hiç Kimseyim

-sevdiğim şairler için-

bilmenizi isterdim doğrusu: ben sizde
çok eski hüzünleri özlemeyi öğrendim
dil içinde kaç dil olur, bilmezdim,
dilimin altındaki gizli dili öğrendim

güzel ayrılmayı, tutkulu kavuşmayı,
tanımsız pişmanlığı, şiirin balından ağılar,
ölümcül ağılardan iksir damıtmayı,
nice halleri öğrendim ben sizde

tutup bir dağın eteğini yeryüzüne
dağıtmayı, iki semender arasına uzanarak,
çakıllı ırmak yatağında böğürtlen dalına
sarılıp uyumayı ay altında, ölümü

gelincik toplamayı kırlardan, sevdiğimiz
kadınlar için, yüz kez yenilmiş, bin kez
yangınlara atılmış temmuz günü,
onlar için yanmayı öğrendim sizde

kendime katmayı rüyalarınızı,
mavilerden şiir korunakları yapmayı,
nasıl koruyacağımı ülkemin değerlerini,
tılsımlar yüklemeyi kızılcık dalına

bilmenizi isterdim, uzaklık meselini de,
denizin iki yakası neymiş, öğrendim
iki yakanın gizil anlamını ben sizde,
adınızın harfleri kayıp gittiğinde elimden.

sizde sonsuzluğa kalmayı, yok olmayı
sonsuza kadar çiçeklere bürünmeyi
ida’yı tanrı bilmeyi, yağmuru tanrıça,
büyüler yüklemeyi dağ yolunda rüzgâra

aşk denilen büyük tutkuya, yalınlığa
inanmayı yalnız kaldıkça, bedenim azaldıkça
sözgelimi ellerimi zambaklara yatırmayı,
güz hevenkleri örmeyi sözcüklerinizden

ah, ben sizde ne güzel unuturdum adımı,
kumsallarda mavi otlu bir çiçeğe dönüşmek
yeterdi bana, iki yağmur damlası gibi hafif
bir ıslaklık, ne güzel kuruturdum kendimi

bilmeseniz de olur, hiç kimsenin biriydim,
çok var ki hiç kimsenin biri oldum sizde!

Ahmet Uysal

sair+dostlar%C4%B1ma Ben Sizde Hiç Kimseyim

Biraz da

bir gelinciğe durunca hayat
ateşe ve suya dönüktür insanın kalbi
ya söner umutları, ya da yanar
bir ömür boyu

sevmek,
yanmaktır biraz da

bir gelinciğe dönüşünce hayat
geceye ve gündüze dönüktür
insanın yüzü
ya ışır bir gün gibi, ya kapanır geceye

umut,
geceyi beklemektir biraz da

Rahmi Emeç

gelinci%C4%9Fin+h%C3%BCzn%C3%BC Biraz da

Kaybolmuş Bir Çocuğum Ben Adresim de Yok

ne zaman kendimle buluşsam denizlerim daralıyor
o büyük delilerin bakışlarını kuşanıyor üşüyen yüzüm
beni de bekliyor hangi yola el uzatsam
sonu ölümlerle kucaklaşan ayrılıklar

ben ne zaman anılara uğrasam bilmelisin
yanık bir sancıdır gençliğimin bütün fotoğrafları
gözlerim kandır vurulmuş dostların göğsünde
ve konağım olur bir kır fidanının türküsü

hiç inanmadım alnımda dolaştığına yazgının
inanmak boyun eğmektir, orada biter söz
işte, sabaha ilişkin bilinen ne varsa hazırım
ölüm ta kendisiyle yaşanacak da olsa

acıları da bileceksen tut ellerimden
onlar ki hep öperler beni ateşli gecelerde
gelirsen belki çözülür günlerin alacası
eksilen duruşlarına yürürüz yakınmasız bir bakışla

yanımda götürüyorum celladımı da bak
anılarımı, aşklarımı, yaşadıklarımın toplamını
belki fırtına bulamam mevsimlerime uygun
belki tez gelir yanıma o seher buluşması

taşıdım coşkulu söylevleri uzun susmalarda
bir bilsen yalnızlığımda ne kadar çoğaldım
adımı bıraktım ayrılıkların koynunda
artık soluğumla geçiyorum bütün yolları

yaralarım uyanır nerede soluklansam
kalamam, zaman yok, gitmeliyim
gitmeliyim, acıya dayanacaksan sen de gel
hiç değilse anılarımızı büyüt ardımdan

kaybolmuş bir çocuğum ben, adresim de yok
ancak derin sularda bulabilirim kendimi
ancak çoğalmalarda, uzun yollarda
sözlerimiz sığmayınca bu meydanlara

Rahmi Emeç

eyfelde+bir+yaln%C4%B1z+kad%C4%B1n Kaybolmuş Bir Çocuğum Ben Adresim de Yok

Temmuz Bulutu

bu yaz da çok ağrıdı kalbim
biraz daha yaklaştı o ıssız orman uğultusu

halbuki benim yaz ırmağına değen
kiraz dalından farkım yoktu

ellerim oğul otuydu
gözlerim erguvan moru

dudağım kapari çiçeğine sarılan
temmuz bulutuydu

ah kalbim bütün bunları
nasıl da unuttu

Ahmet Uysal

temmuz+bulutu Temmuz Bulutu

Gülerken Yüzün

Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı, bayramyerini

Ve alışkanlıklar dışında her şeyi
Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor

Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi

Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın

Gülten Akın

r%C3%BCya+b%C3%BCt%C3%BCn+%C3%A7ekti%C4%9Fimiz Gülerken Yüzün

Gülmeleri

her evde birisi bir ikinci uğruna –
yaz yağmuru gibi
geri kalanların arada üzülmeleri.

adanmış nasıl kaçar nereye
sürer gider yaşarken ölmeleri
değişmez korkunç
olanca ağırlığı bir ona vermeleri.

gider gelir görürüm
evlerde ne/dense hep bu bölmeleri
örülü duvarlar gömülmüş gülmeleri.

Behçet Necatigil

hapsolmu%C5%9F+%C4%B1%C5%9F%C4%B1k Gülmeleri

Yağmurun Elleri

Küçücük bir bakışın
Çözer beni kolayca
Kenetlenmiş yapraklar gibi
Sımsıkı kapanmış olsam
Yaprak yaprak açtırırsın
İlkyaz nasıl açtırırsa
İlk gülünü gizem dolu
Hünerli bir dokunuşla
Hiç kimsenin yağmurun bile
Böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin
Bir sesi var gözlerinin
Başedilmez o gergin
Kırılganlığınla senin
Her solukta sonsuzluk
Ve ölüm…

E.E.Cummings

ya%C4%9Fmurun+elleri Yağmurun Elleri