Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler!
Bazen kendi evini terk etmesi gerekir insanın. Tası tarağı toplayıp ardına son bir defa bile bakmadan çekip gitmek. Çünkü ağır geldiğini hissedersin bazı evlere, insanların sana “gitse de kurtulsak” gözüyle baktığını. Bunu fark ettiğin ama …
Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün, Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün; Serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim; Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata, Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.
Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Haykırabilsem Belki bir nehir köpürebilir sesimde Silinebilir kuraklığın bütün izleri Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana Yürek boşluğunda bir of kadar suskun Özlüyorum seni masmavi Koşuyorum sana bembeyaz Ve kahroluyorum bir anda kapkara Ah oluyorum Of oluyorum Ve susuyorum Oysa haykırabilsem Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana Ağıt ağıt, özlem özlem suskun Tut ki vurulmuşum Aşktan ve kandan bir damla olmuşum Bir saçlarının rüzgârına Bir de ağzının kıyılarına konmuşum Hangi dalga silebilir beni senden Hangi kasırga koparabilir Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum Coşkuların her şahlanışında Sana deprem deprem susmuşum Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası Sözlerinde baskı yasası yeter Hangi kavgayı özlesem suskunum sana Zafer sabahlarında gece kadar Bayram sabahlarında yas kadar suskun Böyle güzelliklere de Böyle suskunluklara da lanet olsun Al bu suskunluğumu al artık Al ki Bütün gürültüler kahrolsun
Seni hep sevdim Yaz kendini anlatırken yaprak yaprak Günler ne çabuk akıp geçti sevgilim
Yüzyıllar geçti sanki aradan Yollar yollar boyunca yan yana Hangi yokuşu çıktıysam seninle Kuşlar uçuştular saçlarından
Seni hep sevdim, silinmez izi Sevimli şaşkınlıklarımın o yazdan
Kır kahveleri kuş sürüleri sonra Konuşmadan oturduğumuz masa iskemle Demli çay, demli çayın buğusu O yaz daha mutluydu seninle
Senin mavi miydi ya kalbinin sesi Bir saat gibi işlerken kendiliğinden Yine buluştu gözlerimiz sevgiler üreten O yaz seni ne çok sevdiğimi Öğrendim bir akarsuyun sessizliğinden
Bulutlardan bulutlara çıkardım o yaz Çiçekler suladım her günbatımı Çocuklarla konuştum hüznü unutturan Yalansız hilesiz sevdim seni Çiçekler çocuklar ezgiler içinde
Aşkı ararım birçok şeyi alan benden Birçok şeyi veren umutsuzken Sürükler beni kentten kente
Bir yol sapağında bulurum Düş müdür çocukların gülüşü müdür Ele avuca sığmaz bir kuş mudur Aşktır sekişim düşe kalka taştan taşa Koşarken ardından sokak sokak Sararan yapraklar ki savrulur Hüzünlendirmez beni asla Aşktır çünkü anlam veren onlara da
Neyi ararım yalan gözlerin için Tutulur da çiseleyen bir yağmura Bir yanlışlık var bu yağmurda, bu aşkta Dağılan çiçeklerden anlarım Aşk göze almaktır yalnızlığı biraz da
Birçok şeye yetişilir şu dünyada Aşktır yetişilmeyen, ayrılıklarla başlar Ben ayrılığı sevincim sanmıştım Aşkmış, sevgisiz kalınca anladım Kırgınlık da birikir yanlışlarda Yolların tozanına bakınca anladım
Bu son şarkı silahlarım tükendi Ne bir sevgili ne bir gül Yanıma alıp gezdiğim beş yıl Şiir dedikleri korkunç dikendi
Bu son şarkı silahlarım tükendi
Bütün siyahlarıyla Yaklaşan cellat Ve içimde koşan delirmiş at Şiirdi yani uçurumun kıyısında Sonsuz bir gezinti
Bu son şarkı silahlarım tükendi
Şiir dedikleriymiş o Tapılan bir zehirmiş Geceler geceler boyu Çaresiz intiharlarıma Elleri sinmiş bir kadın Belki tek kadın o Vücudunun her bahçesini tanıdığım
Doğuşundan beridir sakladığı Tanrının bir emaneti vardı. Yatağa düştü, Üçüncü gün akşam üstü, geri verdi güler yüzlü. – Kalsın bende temelli, diye ağlar bazıları. – ‘Pişirdiğim aşla, bağladığım başla gideyim, Üç gün yatak, Dördünde toprak olsun yerim! ‘, derdi. Geleni gideni yokkken gençliğinde bile, Akşamları gizli gizli, bilinmez Kimi gözlerdi?
Tanrının sevgili kuluymuş, Muhtaç olmadan öldü. Ama gözleri yine kapıdaydı, Belliydi birini beklediği. Son sözü bir kadın ismi oldu, hiç duymadığım. Lakin anlaşılamadı gitti, söylemek istediği.
Anne, zannetme ki günler geçti de Değişti evvelki hissim gitgide! Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum; Seneler geçse de ben yine buyum! Senden umuyorum tesellî yine! Bugün şefkatine, muhabbetine Zanneder misin ki yok ihtiyâcım? Belki eskisinden daha muhtâcım! Dünyanın tükenmez kederlerinden Kalbim kırılsa da böyle derinden, Hayâtım büsbütün ye’se kapılmaz. Teselli bulurum içimde biraz O derin sevgini hatırlarım da! Her gece hıçkıran dudaklarımda Hasretle anılan senin adın var. Anne, hayâtımda bir tek kadın var. Beni aldatmadı, sevdi dâimâ! Gittikçe ruhumu saran bu hummâ Başka sevgilerden yâdigâr, anne! Sevmeyen sevenden bahtiyar, anne!
Sorma ki başımdan çok şey geçti mi? Ah… eğer anlatsam sergüzeştimi! Nasıl terk edildim, nasıl atıldım; Anne aldatıldım, ah aldatıldım, Belki her zamandan fazla severken. Bir lâhza bahtiyâr olayım derken, Bilmezsin kaç gece böyle ağladım! Şimdi tecrübem var, artık anladım: Aşk, o bir masalmış, yalanmış meğer! Seven bir kalp için sığınılacak yer Yalnız o kucakmış, yalnız o dizmiş… İnsanlar ne kadar merhametsizmiş.
Dostlarım, toplanın öldüğüm zaman; Riyayı, o günluk bir yana atın! Tutunuz tabutumun bir kenarından; Bir derin çukura beni fırlatın! Kalınca büsbütün sizden uzakta, Vücudum çürürken kara toprakta, Uzanın rahatça sıcak yatakta Yaşamak gururu içinde yatın! Yüzyüze getirmez bizi asırlar, Meydana vurulsun saklanan sırlar Sayılsın şahsıma ait kusurlar. Korkmayın içine yalan da katın! Anlayım Kimlermiş dost sandıklarım; Muhabbetlerini kıskandıklarım? Anlayım Ne boşmuş inadıklarım; Şu yalan hayatı bana anlatın! Dostlarım, anmayın artık adımı! Siliniz gönülden eski yadımı! Kırınız, sonuncu itimadımı: Ölünce bir daha beni aldatın!