Ana, kardeş çocuk bıraktılar geldiler, Yeryüzünden yüz kırk metre aşağıya indilerBir uğultu duyuluyor, neyleyim neyliÇıkamadılar tam kırk sekiz kişi idiler…. Yüzbeş işçi indi yeraltına bir postadaKırksekizi kaldı yeraltında bir postadaİncir Harmanı bölümünde Çaylar KuyusuAğır olur kara gözlü kömürlerin uykusuÇeker kucağına Ereğli’den, Devrek’tenNice uykusuz garipleri bir anda uyuturÇaylar Kuyusu derler bir derin kuyudur. Ceyhun Atuf Kansu
Kategori: Şiir
Şub 23
On Altı Ton
Bazı insanlar der ki insan çamurdan yapılmıştırZavallı adamcağız kas ve kandan yapılmıştırKas ve kan ve deri ve kemiklerZayıf bir zihin ve kuvvetli bir sırtOn altı ton yüklersin, eline ne geçerDaha da yaşlanıp daha da borca batarsınAziz Peter beni çağırma çünkü gidememRuhum şirkete zimmetliGüneşin ışıldamadığı bir sabah doğdumKüreğimi alıp madene doğru yürüdüm9 numara kömürden on altı …
Şub 23
Yukarda
Uzak bir göğün altındaydı deniz,Suskunluğun adak testisi,Kocaman deniz suların altında.Dipte maviliklerin oynaştığı,Küçük bir balığın kanadı gibi yalnız,Umutsuzluğun bir anlamı kalmadığı,Kumlara gömülmüş ya da kayaya takılmışÇapanın, gemisini bekleyen çapanınAltında, toprak başlar ya, sonra daMaden, az önce çökmüş madenin altında,Lamba söndükten sonra yıkılmış tavanınVe duvarı tutan kalasın altındaTek başınaydı işçi, karanlıkYok etmiş gözlerini amaKendindeydi daha ufak bir …
Şub 23
Pâzubent
beden dediğin aşka vesileinsan ruhlara âşık olursevdikçe başkasınıkendini bulur ne hasreti öldürür, ne vuslatı ondurursuretten surete süründürür aşk senihayat dediğin bir gün anlamakgeçtiğin yolların kıymetini bazı kalplerin kaderidir aşk ne dua beddua ne tövbe yeminnafile pâzu boşalmış kıymet nice yazsan korunduğun gövdeyetabiatta olmayan kelimenasıl karşı koyabilir tabiat güçlerine bin kere inkâr ettimbin kapıda yenildimaşk bin …
Şub 23
Ansızın bir vedalaşma öldürür seni
beklemediğin bir vedalaşma seni öldürür. öldürür seni aşka tuzak yolculuklar. denizi ancak deniz tanımlar güneşin ayazında gemi çığlığıhıçkırığı bol yolculuk sonu kaptanın anonsu: karmaşa ah veda, boşluğa yama… yarım bardak kırmızı şarabı unutmuşsun. küllüğü boşaltır, geceden kalan bulaşıkları yıkarsın. telaşla ararsın anahtarı. fakat akşamdan kalan anılara virgül koyma isteği başlar sende: matematik defterinde unutulan, edebiyat …
Şub 23
Ben Su Kenarında Kavrulan Ağaç
Yaprak düştü dalımdan Kuş uçtu, soğuk vurdu çiçeğimi Üşüyor, titriyorum Hisseden, ısıtan nerde? … Ben su kenarında kavrulan ağaç Su akar, ben uzanırım, faydasızdır her şey Her şey; çaba, direniş, sızlamak bile Nafile… ‘Su fırsattır uzan oğlum! ‘ derim Çaresizim, böyleymiş kaderim Rüzgâr dağıtır söğütsü saçlarımı, ancak Bulutlarda ümitlerim… Yağmur yağar ardından Düşmez damlası dibime. …
Şub 23
Muhayyer Sünbüle
– Fırat Kızıltuğ’a- Bu rüzgârla, şimdi çoktan unuttuğumTarlalarda başaklar eğiliyor;Değirmen miydi depo mu, o yıkık…Terkedilmiş yapının bacasında,Derin düşüncelerde iki leylek;Birisi ayakta ve çökmüş diğeri. Bu rüzgâr, şimdi deniz kokusunu,O kadîm sâhilde gezdirirkenBir şeyi yapamayacak yalnız…Ölmüş güzellerin saçlarını, -Onları ben unutmamış olsam da-Artık dağıtmayacak bu imkânsız. Duyulan bir …
Şub 23
Muallâka
1- Durun! Sevgilinin ve onun ed-Dahul ile Havmel arasındaki Sıktu’l Liva’da bulunan yurdunun hatırasına ağlayım. 2- Tudih ve el-Mikrat’a kadar uzanan, güney ve kuzey rüzgarlarının dokuması sayesinde henüz izleri silinmemiş olan hatırasına ağlayım. 3-Sevgilinin yurdunun geniş alanlarında ve oradaki su birikintilerinde, bembeyaz ceylanların karabiber tanesine benzeyen gübrelerini görürsün. 4- Göçlerini yükledikleri günkü ayrılık sabahında ben, …
Şub 23
Yaşlı Bir Adam
Gürültülü kahvenin içerlek bölümündeyaşlı bir adam oturuyor tek başınabaşını masaya eğmiş, önünde bir gazete. Ve sefil yaşlılığının küskünlüğü içindehayatını nasıl boşa harcadığını düşünüyorgüçlü, yakışıklı, sazı sözü yerindeyken. Biliyor artık çok yaşlandığını, duyuyor, görüyor.Oysa daha dün gibi geliyor ona gençlik günleri.Nasıl da hızla geçmiş zaman, nasıl da hızla geçmiş. Onu nasıl yanılttığını düşünüyor aklının,ona nasıl her …
Şub 23
Gece Treni
Tren gece yarısı geçiyordu tuğla harmanının önünden;bir an, trenin nabzını duyuyordu evler duvarlarında,pencerelerinde, korkmuş ya da şaşırmış gibi. Sonra uykuya dalıp unutuyorlardı. Bütün gece gözünü kırpmadı. Damarlarının içinden geçmişti tren,Getirdiği, alıp götürdüğüyle. Ve o, kendi içinde, tarlaların ötesinde, ağaçların gerisindeSon tren düdüğünü bekledi kalkabilmek için. Yannis RitsosÇeviren: Cevat Çapan