En çok yorum alan yazıları
- Son Hatıra — 2 yorum
- Hüzünlü Bahar — 1 yorum
- Her bir merâm yâra tamâm söylenilmiyor — 1 yorum
- Çamur Etkinliği — 1 yorum
Şub 23
iflah olmam, belki de bu derdile yanarım usul usulnere gitsem kaybolsam bulur beni istanbul arar ve bulur beni bebek’te kalan yanımtekkenin dervişleri, surdibinde sarhoşlarsokak sokak istanbul gezer yaralı canımsabah olmak üzere şimdi ezanlar başlar şimdi senin koynunda olmak vardı istanbulbeşiktaş’da çay simit beyazıt’da nargileve hayatı suyunda bulmak vardı istanbulaşka hoşgeldin demek şiire güle güle yine …
Şub 23
olan oldugökle açıldı aramve bütün sırrını söyledi dünya benimse bir denizden kanardı yaramyorulduğunda atlarımtitrediğinde yolculuklaryepyeni kapılar açardı rüya ağlar bakardım suyayazgım çarpıp durdukça beni hayatadualar uçururdu anamkendi çocukluğunu anlaşılmaz kılan bengökgürültüsü kadar haytauykularıma çelme takıpkarışırdım ay doğarken suya giden kızlaraakardım suya geçmedi oysa ömrüme çaldığım ateşten karaartık kuyulara kapanır insankapanır göğünde cennetten hülyavedalara vakti olmazokunmaz …
Şub 23
Veronica Micle, dünyada adına belki de en çok şiir yazılan kadınlardan biri. Kendisi de aynı zamanda şair ama Romanya’da ve dünyada şairliğiyle, kısa hikâyeleriyle, tercümeleriyle veya piyano resitalleriyle değil yaşadığı büyük aşkıyla tanınıyor… Âşık olduğu adam öldüğünde tabutun içine bir demet çiçekle beraber kendi el yazısıyla bir not koymuş. “Beni unutma” yazıyormuş o notta.. Ölmüş …
Şub 23
Savrulsa da uzaklara düşüncenTıkansa da sevgimin pınarıSıcaklığını taşıyorum içimde Uğraşsam da söndürme hızınıBastırsam da aklımla fışkıranıSıcaklığını taşıyorum içimde Vurulsa da doğam zincirlereYasaklansa da huylarım sanaSıcaklığını taşıyorum içimde Kör etseler de beniSağır koysalar da bir kenardaSıcaklığını taşıyorum içimde Paramparça olsa da beynimDağılsa da algımın çatısıSıcaklığını taşıyorum içimde Sarsılsa da değer yargılarımSallansa da boşlukta duygularımSıcaklığını taşıyorum içimde …
Şub 23
Öldürdüm içimde birini:Sevmemiştim o kadını. Dağın yamacında yanankaktüs çiçeğiydi;alazlanan kuraklıktı;serinlik nedir bilmeyendi. Taş ve gökyüzü vardıayaklarında, omuzlarında,ve asla inip aşağıyaaramadı “suyun gözü”nü. Nerede dinlenmişse,kavuran soluğuylave yüzündeki harlı alevleburuşur küçülürdü çimen. Hızla sertleşen reçine misalikatıydı konuşması,serbest bırakılmış tutsak gibidüşmezdi sözcükleri sevgiyle. Eğilmeyi bilmezdibu dağ bitkisi,ve hemen yanı başındabendim eğilen. Ölsün diye bıraktım,yüreğimin kanını söktüm aldım.Yiyecek bulamayan …
Şub 23
Eli boş gidilmez gidilen yereBoş gelmedim ya Râb ben suç getirdim.Dağlar çekemezken o ağır yüküİki kat sırtımla çok güç getirdim. Tahirü’l Mevlevî’
Şub 23
Ne ben uslandım o savurgan aşklardanne de acılar bağrımı dişlemekten uslandı.. Minicik bir sevinç uğruna bilenice ezgi duygular yaşadım oysa..Sabahları kalbimde palazlanan heyecannice bıçkın, nice hırçın arzular olarak uğuldadı;sardım, sarındım en narin sıcaklıkları..Günoldu, sarılıp yaralandım.. Yine dene ben uslandım o savurgan aşklardanne de acılar bağrımı dişlemekten usandı. Nihat Behram
Şub 23
Sen benim en güzel annemsinSevinç doğuran yüreğime Gözlerimsin benim en tatlı ışığı ileAydınlığı alıştıran düşünceme Yüzümsün en duyarlı inceliğimOnunla bakıyorum uzaktaki benliğime Ellerimsin beyaz ipektenIsınıyorum birden dokunsam neye Zamanım sensin yerim deBir sözcükten başka neyim kendime Neredeysem sen nasılsanBen de seninle cisimleniyorum öyle Sen benim irademsinBıraktım aklımı sana her şeyimle Bir gerçek arayıcısıyım benTutunmadan akıyorum …
Şub 23
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim merkezi Babıâli, aynı zamanda Türk basınının da merkezi ve kalbidir. Divanyolu üzerindeki Sultan Mahmut Türbesi’nden başlayıp Sirkeci meydanına kadar kavisli bir şekilde inen bu cadde, bir orta noktada kırılır. Bu orta nokta Babıâli denilen, yani Osmanlı sadrazamlarının konağı, yönetim yeri olan, aynı zamanda da Paşakapısı denilen, valilik binasını orta merkez …
Şub 23
Bir zamanlar benim de severek yapmış olduğum kitap yayıncılığı, her şey yolunda gittiği sürece ilginç, zevkli, insana haz veren bir uğraştır. Sürekli olarak yazarlarla, çevirmenlerle konuşursunuz, çevrenizde sanat ve kültür insanları vardır. Matbaa aşaması da hoş antimon kokusu ve Heidelberg baskı makinelerinin müzik gibi gelen monoton sesiyle bir alışkanlık yaratır. (En azından benim zamanımda öyleydi. …