Ama…
Demişti ki babası;
“Aşık mısın kızım?”
Bu zaten hayrandı adama; hayran hayran bakmış; “Aşık olduğuma inanıyorum baba.” Demişti.
“İnanmakla olmaz. Aşık olduğunu biliyor musun?”
“Biliyorum baba. Aşığım, biliyorum.”
“Peki, aşığın akılla fikirle işi olmaz, bunu da biliyor musun?”
“Nasıl baba?”
“Akıl bir sürü şeyi dert eder kızım. Faruk’la evlenebilmen için ona kaçman lâzım; akıl,
Var mısın kızım? Hiçbir şeye aldırmamaya var mısın? Acı çekmeye, rezil kepaze olmaya var mısın?”
“Varım baba.”
“Tekrar soruyorum; sen sahiden aşık mısın kızım?”
Bu daha da hayran bakarak tekrarlamıştı cevabını: “Aşığım baba.”
“Aşk aklın hesaplarına takılmaz.” Diyerek devam etmişti babası. “Pervâsızdır,
geniş ufukludur, sınırsızdır… Aşığın da öyle olması icap eder… Aşık adam yılmaz, canını sakınmaz,
üzülme, utanma nedir bilmez. Değirmen taşının altına girmiş gibi ezilip unufak olur da ‘bunaldım’ demez.
“Aşığım baba… Aşığım.”
“O zaman ben de sana yardım edeceğim.” Demişti babası.
Ve etmişti.
Kün / Sezgin Kaymaz / Sayfa 68-69