ilkin onun çocuk gözlerine baktım 
yıldızlı bir gök dağlara doğru iniyor 
tembel tembel soluyan deniz sakin 
karanlıkta beraber yürüdük akşam vakti 
titrek bir mum ışığı kadar mahzun 
yarısı kapalı bir pencereden geliyor bir türkü 
kenara çekilip biraz durduk 
eskiden o türküden daha mahzunduk 
nasıl çatlarsa dal uçları arzuyla 
öyle istekle geçiyor bulutlar 
kurumuş ağaç kabukları yaşadım diyor 
birden başlıyor ıslak sabahlarıyla günlerimiz 
dudaklarımız söğüt yaprakları kadar memnun 
geceleyin bir çoban ateşinde dünyamız 
yanmaya başlıyor kurumuş otlarıyla 
ağlamayı unutuyoruz nar çiçekleriyle beraber 
soluk soluğa geçen günlerden haber yok 
haber yok denizin kıyısında ay ışığından 
baudelaire’le birlikte sakin ol diyoruz kedere 
bir düşse gözyaşlarımız sabrın kara taşına 
tekrar gün ışığına uzanır yapraklarımız 
nasıl yaşarsa bir nilüfer çiçeği sessiz 
tenha dağ yamacında öyle duruyor kulübemiz 
gözlerimizden atmışız düşmanca yaşları 
dimdik ayakta duruyoruz biraz mahzun 
insansız kıyıların uzağından geçiyor 
karanlıktan bir parça koparan rüzgar 
bir kuş kanat çırpsa camlara vuracak 
bilirim çiçeğe duracak yamaçta ağaçlar 
bir cigara yakıp dalacağım biraz 
aynen senin dudaklarını söyler kalbim 
hep böyle uzaktan bakmayacağız mutluluğa 
dans edeceğiz asfaltında şehirlerimin 
Ömer Faruk Toprak
                
                                                                











