Öfkeyle söylenen sözleri asla geri alamazsınız, bunlar sonuna kadar ilişkiye musallat olur, bir sonraki kavgada ortaya çıkıverirler.

Başarılı ebeveyn olmak, çocuğunuza hem kök hem de kanat kazandırmak demektir. Yetişkin çocuklar “annelik” (veya “ebeveynlik”) ortamından çıkma ve kendi yoluna girme ihtiyacı duyar. Onların hayatı bizim hayatımız değildir: Bizden farklı olduklarını kabul etmemiz gerekir. Ama onları oldukları gibi kabul etmemiz de yetmez; oldukları gibi benimseyip kucaklamalı ve onların sevdiği kişileri de kabul etmeliyiz. Çocuğunuzu kontrol etmek veya etkilemek istemeniz, sadece kırılmalara yol açacaktır. Reluctantly Related [Gönülsüz Bağlılık] adlı kitabın yazarı psikoterapist Dr Deanna Brann’ın araştırması açıkça gösteriyor ki, yetişkin çocuk içinden geldiği aileye değil, eşine/partnerine sadık olmalıdır. Çocuklar geldikleri aileye sadık kalacak olursa, aşk ilişkisi ciddi bir parçalanma tehlikesiyle karşılaşmaktadır. Deneyimlerime göre, çocuklarımızın nasıl ebeveynlik yaptığını eleştirmek asla akıllıca değildir – özellikle sözel olmayan iç çekmeler yoluyla, “hm” gibi sesler çıkararak ya da “Senin böyle yapman, ilginç, ben şöyle yapmıştım” biçimindeki pasif-agresif ifadelerle. Bunun saldırılara neden olacağı kesindir ve ayrıca, sizin zamanında doğru bulduğunuz bir şey artık eskimiş ve dolayısıyla torunlarınız için iyi bulunmuyor olabilir.

Bence ebeveynlerin yetişkin çocuklarının gönenci üzerindeki etki gücü genellikle azımsandı ve gereğince dikkate alınmadı. Bunu fark etmemiz ve ilişkiyi yeniden biçimlendirip güç dengesini yeniden ayarlamamız önemli. Bir yetişkin olarak eve gittiğinizde çocuksu benliğinize veya daha kötüsü huysuz bir ergene geri döndüğünüzü hatırlıyor musunuz? Bunun nedeni, ebeveynlerimizle olan ilişkimizin içimizde yer etmiş olması ve düşüncelerimizden çok daha hızlı bir şekilde, ışık hızında tetiklenmesidir. Bebekken hayatta kalabilmek için ebeveynlerimizin sevgi ve bakımına muhtaçtık; bu bağın gücü asla tamamen yok olmuyor.

Yetişkin çocuğun ebeveyni için de geçerli bu. Ebeveynler ve çocukların birbirlerine yönelen duyguları, ebeveynler çocuk için endişe duyduğunda veya ciddi ölçüde bir fikir ayrılığı olduğunda, fazla ağır hale gelebilir. Küçük ağız dalaşlarından söz etmiyorum, bunlar bağışlanıp unutuluyor. Leena bütün varlığıyla sevip korumuş olduğu çocuğu cezalandırmak, ezmek isteyecek kadar öfke duyuyordu ve hissettiği bu hiddetten dolayı dehşete kapılmıştı. Böyle duygulara göre hareket etmek, ilişki için felaket demektir: Karşılıklı cezalandırmalara, birbirine zarar vermeye yol açar ve uzaklaşmaya kadar varabilir. Öfkeyle söylenen sözleri asla geri alamazsınız, bunlar sonuna kadar ilişkiye musallat olur, bir sonraki kavgada ortaya çıkıverirler.

Çocuğunuza kızdıysanız veya onun için kaygılanıyorsanız, bunu duygular henüz sıcakken dile getirmekten kaçınmak daha uygundur. Bir arkadaşınızla veya partnerinizle didişin, öfkeyi içinizden atın – ama çocuğunuzun üstüne değil. Ne kadar zor olsa da kendimizi kontrol edebilmeliyiz. Öfkeyle söylenen acıtıcı sözler, aranızdaki bağda gedikler açar. Bunlar genellikle bir yaralanmadan, belki bir reddedilişten kaynaklanır; ama çocuğunuz bir yetişkindir ve kendi hayatını sürdürmek için sizi reddetmesi gereklidir. Öfke veya endişenizi dindirin, sonra söyleyeceğiniz şeyler için hazırlık yapın – yazın onları. Ardından iyice düşünün, böylece konuşmanız saldırı değil düşünceli bir tavır olarak algılanacaktır.

Ebeveynlerin çocukları ve torunlarıyla aralarında yabancılaşma olması durumunda yaşadığı acılara dair pek çok örnek vardır. Kopuşun nedenleri son derece çeşitlidir. Bazı durumlarda, yetişkin çocukları olan ebeveynler ilişkide uzlaşma sağlamak için ne kadar uğraşsa da kontrol sağlayamaz. Bu yeni ve yıkıcı kayıpla yaşamak gibi acı bir görevle baş başa kalırlar. Bazen de tam tersi olur, ebeveynler çocuklarıyla ilişkiyi kesmeyi tercih eder ve bu da çocuklar için aynı ölçüde acı verici bir kayıptır. Deneyimlerimin bana gösterdiği şu: İlişkiyi koparan kişi, bunaltıcı duygularıyla ancak onları devre dışı bırakarak baş edebildiği için bunu yapıyor. Sevginin karşıtı nefret değil kayıtsızlıktır.

Yabancılaşma zehirlidir, masum tarafların zarar görmesine yol açar ve bu çoğu kez sonraki kuşağa da geçmektedir. Böyle bir durumda yer alan herkese ilişkiyi onarmak için var gücüyle çabalamasını kesinlikle öneririm. Tabii bu hiç de kolay bir iş değildir. Reddedilmenin açtığı derin yaranın etkisinden sıyrılmak ve sonraki yaralanmalara da direnmek, cesaret gerektirir. Ama ne kadar zor olursa olsun, uzlaşma köprüsünü inşa etmek için kişi olarak elinizden gelen her şeyi yaptığınızı kalbinizde hissederek bilmeniz önemlidir. İlişki için mücadele ederken, küçük dokunuşlarda bulunabilir, örneğin kart veya fotoğraflar, hatta eğlenceli bir şeyler gönderebilirsiniz; öyle büyük ve iddialı bir jest olması gerekmez. Bağlantının yeniden kurulması çoğu kez küçük adımlarla ve yavaşça gerçekleşir. Bazı durumlarda olanları ortaya çıkarıp kavramak için güvenli ve korunaklı bir ortamda bir terapist veya moderatörden profesyonel destek almak, dönüştürücü bir etkiyle eşiğin aşılmasını sağlayabilir. Kalıcı bir yabancılaşmadan kalan zarar parçası ölümden sonra bile asla yok olmaz, hatta ölümden sonra daha da alevlenmesi muhtemeldir.

Julia Samuel
Bu da Geçecek

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.