yürürdüm, sakin ve yaprak döken sokaktan 
içinde aşk olan şeyleri arıyordum 
içimde sevgili yanması 
yürürdüm, yanıbaşımda bir sakız sardunyası 
konuşurdum usul ve uzun günler boyunca 
bi bakardım yüreğimde uçuk kızarması 
-yüreğim niye bu kadar ağzım ki.
susardım sonra susardım sonra susardım 
büyük ağaçların altında oturur susardık 
arkadaşlar sevgilim ve yeni bir nehir 
bir ses; acılarınıza dönün şiir oradadır
acıyı yanında bilmek olgunlaştırıyor insanı 
fesleğenin, fesleğen olduğunu öğretiyor birden 
şaşırıp kalırdık 
akşam vapuruna yetişememenin erdemiyle 
dağılmış pazarlara öteberi almaya giderdik 
dönerdim, ayakla çiğnenmiş sakız sardunyası 
anlamsız karmakarışık olurdu yüzüm 
bu yüzü bir kere görmüştüm işsizliğimde 
ipekyolu düşü vardı, marlboro yoktu 
o hayat, foss modernizm hiç yoktu 
her şey işte, düşsel kitaplarda anlatılan 
o kitap elinde van’a giderdik 
van kalesine çıkardık ellerin üşürdü 
ellerinin içi üşürdü hohlardım gün boyu 
konuşurduk sonra konuşurduk sonra konuşurduk 
kars kalesinde leblebi satardı bir adam 
adamın çehresini 
sonra nasıl bıçakladığını çorum yolunda 
okuduğumuz kitaptan iki harf silinirdi 
iki harf bir ölü askeri anımsatan 
korkardık, ayak izlerimiz karla örtülürdü 
o zaman tut ki ben çok çirkindim 
sen çok güzeldin cesur ve bambaşka 
-en güzel yerlerin oraların 
emer iki Ağrı yapardım onlardan 
çay içerdim karşısına geçip, dalardık ovalara 
uyanırdık, onlarca geyik binlerce kuş arasında 
üstümüzde bir rengi eksik gökkuşağı 
o ilk ses; acılarınıza dönün şiir oradadır.
Tuğrul Keskin
                
                                                                











