8
Zavallı Catullus, yeter çılgınlık,
yitik bilmelisin
yitmiş gördüğün şeyi bir kez.
Güneşler doğdu senin için
bir zamanlar ışık ışık
koşa koşa gittiğin sıralar hani
nereye çağırırsa sevdiğin kız,
hiçbirinin sevilmeyeceği denli sevdiğin.
Neler neler yapardınız
orada, tadına doyulmaz,
senin istediğin,
kızın da istemekten geri kalmadığı.
Pırıl pırıl güneşler doğdu
o zamanlar senin için doğrusu.
O istemiyor artık;
isteyeyim deme, güçsüz, sen de,
gitme kaçanın ardından,
zavallıca yaşamayı bırak,
pek tut yüreğini, dayan.
Sağlıcakla kal, cicim.
Artık Catullus demir gibi sapasağlam.
Ne arayıp bulur seni yeniden
ne de bir şey dilenir,
sen istemezken,
acı çekeceksin ya sen,
dizlerine kapanan kalmadığı zaman.
Vay, neler gelecek başına,
canlar yakan kadın;
ne biçim yaşayış bu seninki!
kim yaklaşacak şimdi yanına?
kimin gözüne güzel görüneceksin?
kimi seveceksin şimdi?
kimin sevgilisi diye bilineceksin?
kimi öpeceksin?
kimin dudaklarını ısıracaksın?
Ancak, sıkı dur sen ve dayan,
Catullus, aman.
46
llık günler geri geliyor ilkyazla artık,
yatışıyor yavaş yavaş gökteki kızgınlık
batı yelleri estiği için tatlı tatlı,
geceyle gündüzün eşit olduğu şu sıra.
Bırakalım, Catullus, Phrygia ovalarını,
verimli, sıcağı bol İznik topraklarını,
uçalım Küçük Asya’nın ünlü kentlerine.
Yerimde duramıyorum bak daha şimdiden,
başıboş gezmek isteği doluyor içime,
ayaklarıma canlılık geliyor sevinçten.
Ey tatlı dostlar, arkadaşlarım, esen kalın,
evimizden birlikte çıkıp yaban ellere
ayrı ayrı dönüyoruz bambaşka yollardan.

61
…
ağır ağır yürüse de utana sıkıla,
soylu bir duyguyla,
bir yandan ağlar, bir yandan gider
İster istemez.
daha uysalca söz dinleyerek gene de.
Gözyaşı dökmesene artık.
Korkma, görmeyecek
…
64
…
Enginlere açılmış sayılır erkek,
in cin top oynuyor ıssız yosunların içinde.
Acımasız yazgı meydan okuyarak
herzamankinden daha beter
kulakları da tıkadı sonunda
yakınmalarıma benim.
Ey luppiter,
senin herşeye gücün yeter,
yanaşamaz olsaydı Atina’nın gemileri
Gnossus kıyılarına hiçbir zaman,
halatını bağlayamaz olsaydı Girit’e
hiçbir acımasız gemici
korkunç haraç taşıyarak azgın boğaya,
dinlenmeye gelmeseydi evimize bu kötü konuk
acımasızca tasarılarını gizleyerek
tatlı görünüşünün altında!
Nasıl da çırpınıyorum umudum yitik
Neye bel bağlasam kırık dökük!
Ida dağlarına mı gitsem!
ah! denizin burgacı girmiş aramıza,
ürküntü veren bir su ayırıyor beni oradan.
Acaba babamdan mı yardım umsam?
kendim bırakmadım mı onu
üzerine kardeş kanı fışkırmış gencin ardına düştüm de?
Bana bağlı kocamın sevgisiyle mi avunsam yoksa?
O mu kaçıyor dala çıka burgaca
eğilip bükülen kürekleriyle?
Bir tek çatı yok kıyıda,
yalnız bir ada,
çıkış yolu kapalı
denizin dalgaları kaplamış her yanı:
hiçbir yol yok kaçmak için,
bir umut kırıntısı yok;
herşeyde bir suskunluk
her yer ıssız, ölüm kokusu var herşeyde.
gözlerimi söndürmeyecek ölüm gene de
canım çıkmayacak bitkin gövdemden,
ihanet edenin hakettiği cezayı istemeden
tanrılar katında,
tanrıların koruyuculuğunu dilemeden
son saatımda.
Ey Eumenid’ler,
erkeklerini yaptığını burnundan getiren siz, verdiğiniz cezalarla öç alarak
yılan saçları sarmış alnınızdan belli
bağrınızdan dışarı vurmuş kızgınlık,
buraya yaklaşın, buraya,
kulak verin yakınmalarıma benim,
kendimi alamıyorum açığa vurmaktan,
iliklerime işlemiş bir kere,
yanıp tutuşan, güçsüz, kimsesiz bana yazık,
kör etmiş gözlerimi gizlice sevgi.
Ta yüreğimden kopup geldiğine göre
bu gerçek yakınmalar,
izin vermeyin siz acımın karşılıksız kalmasına,
nasıl bıraktıysa Theseus beni yapayalnız,
ey tanrıçalar, öyle dert getirsin bu unutkanlık
onun da yakınlarının da başına.”
İçini döktükten sonra bu sözlerle, üzgün,
ceza görmesini dileyerek insanlığa sığmaz eylemlerin,
başını salladı göktekilerin yöneticisi,
gücü bükülmek bilmez varlık
evet anlamında.
Titremeye başladı korkunç denizler, toprak,
sarstı ışıldayan yıldızlarını gök kubbesi.
Bir karanlık sardı kopkoyu
Theseus’un usunu o zaman,
uymaz oldu buyruklara unutkan yüreği,
daha önce sıkı sıkıya bağlı kaldığı. Bildirmedi Erechtheus limanına kavuştuğunu sağ esen
sevinç belirtilerini çekerek direğe
acı çeken babasının içine su serpmek için.
Şu buyruğu vermiş Aegeus hani
kucaklayıp genci bir gün
yellerin kucağına bıraktığında,
tanrıçanın surlarını geride bırakmak üzereyken
oğlu bir gemi üzerinde: “Biricik oğlum,
uzun ömrümden tatlı oğlum, seni tehlikelere atıyorum ister istemez,
kocamışlığımın sonunda sana kavuşmuşken,
son günlerimi yaşıyorum
yazgım buymuş demek
zorla alıyor seni elimden,
ben istemezken,
bakmaya doyamadım daha
zayıf gözlerimle
oğlumun sevgili yüzüne;
güle oynaya göndermeyeceğim seni ben,
izin vermeyeceğim sana
güzel bir talihin belirtilerini götürmen için,
ver yansın edeceğim ilkin
bitmeyen yakınmalarla,
ak saçlarımı kirleteceğim
toza, toprağa bulayarak,
kara yelkenler açacağım sonra
gezgin gemi direğine senin,
koyu paslı Hiber kumaşı söylesin
içimi yakan duygularla yası.
…
99
Bir öpücük çaldım senden,
tadı tanrıların yemeğinde yok,
sen oyuna dalmışken,
bal gibi tatlı luventius.
Ne var ki, cezamı çektim
bir saatı aşkın bir süre
belleğimde kaldığına göre,
darağacının tepesinde asılı kaldım ben,
kendimi temize çıkarmaya çalışırken,
kızgınlığın yatışmak bilmez azıcık,
döktüğüm gözyaşlarımla bile.
Bu kaza olur olmaz
sildin teker teker parmaklarınla
ıslak küçük dudaklarını,
ağzımdan bir şey bulaşıp kalmasın diye,
çirkefe batmış orospu tükürüğüymüş gibi. Dolduramadın gitti ben zavallının çilesini
amansız Sevgi’nin elinde,
çektiklerim yetmedi demek
senin yüzünden,
öyle ki acı baldıran otundan daha beter şimdi
o tatlı şey benim için,
tanrıların yemeği olmaktan çıktı.
Cezası bu ya zavallı sevgimin,
bir daha öpücük çalmam hiç senden.
100
Aufilenus için ölüp bitiyor Caelius,
Quintius da Aufilena için,
birincisi erkek kardeşe tutkun,
ötekiyse kıza vurulmuş,
Verona gençliğinin bu iki çiçeği.
İşte buna denir, gerçekten
kardeşçe tatlı arkadaşlık.
Kimi kayırayım? Seni, Caellus,
çünkü eşsiz arkadaşlığını sundun
bana, kusursuz bir biçimde,
çılgınca bir yalım sardığı zaman
beni iliklerime değin;
mutluluklar dilerim Caelius,
sevginde başarı kazan.
Gaius Valerius Catullus
Çeviri: Güngör Varınlıoğlu












