Yaklaşan Hadiselerin Her Biri Bir İşaretle Gelir

İnsanın, içerisinde yer tuttuğu üç dairesel merkez vardır. Bunlar beden, ruh ve kalp merkezleridir. Bu dairelerin her birinin zaman kavramıyla ilişkileri farklıdır. Beden şimdiki zamana, şu andaki vakte, yani ana çakılıdır. Kalbinse birkaç gün ileriden ve birkaç gün geriden kapladığı zamansal bir düzlem vardır. Ruha gelince, onun yıllar öncesinden yıllar sonrasına uzanan bir hissediş alanı mevcuttur. Bu tespit, irfan geleneğinin özel keşiflerinden biridir.

Kalp ve ruh, yaşanacak sonraki bazı sahneleri görür ve o sahnelerden elde ettiği hissiyatları zihin dünyamıza iletir. Biz de sinyallerini öncesinden aldığımız o hadiselere rastladığımızda, önceden yaşadığımız duyguların gerekçeleriyle karşılaşmış oluruz. Sırada bekleyen olayların henüz gerçekleşmeden kendilerine has bir etkiyle düşüncelerimize temas etmesi, hissikablelvukudur.

Hissikablelvuku için zaman zaman altıncı his’ tabiri de kullanılmaktadır. Hissikablelvuku altıncı his midir, yoksa altmışıncı mıdır bilinmez, ancak bu latifenin bir tanımını yapmak gerekirse denilebilir ki, hissikablelvuku, sonraki sahneyi, öncesinde yaşanmış gibi kalben veya ruhen hissetmektir.

İnsan, gelecek zamanları geçmiş zaman gibi hissetme yeteneği olan, bir olayı henüz yaşamadan onun hissiyat atmosferi içerisine girebilen bir varlıktır. Yaklaşan hadiselere ait heyecan veya sevinci, üzüntü veya korkuyu önceden duyabilen bir varlıktır. Zamanı gelince daha iyi anlar insan, içinin neden sevinç ve mutlulukla, endişe ve korkuyla dolu olduğunu.

Henüz yaşamadığımız, yaşayacağımızdan haberdar bile olmadığımız, ama zaman düzleminde bize doğru yola çıkmış olan hadiseleri belli seviyelerde hissederiz. Yaklaşan hadiseyi hissikablelvuku ile hisseden kalp ve ruh, bu bilgiyi zihne birtakım kodlarla iletir. Hadisenin gelmesinden evvel yaşanan duygular şayet o hadise gerçekleştiğinde yaşanan duygular gibiyse, bundan anlaşılmalıdır ki, o hisler, yola çıkmış hadiseye dair bize önceden yansıyan haberci hislerdir.

İnsan bekler, neyi beklediğini bilmeden de bekler… İnsan sevinir, neye sevindiğini bilmeden de sevinir… İnsan endişelenir, neye endişelendiğini bilmeden de endişelenir…

Bir gerekçeye dayanmayan ruh darlıklarıyla, anlamsız kalp kasvetleriyle, iç sıkıntılarıyla geçen birkaç günün sonunda gelen üzüntü verici bir haber, aslında zihinde günler öncesinden belirmiş bir işarettir. Ruhun önceden sezip bedene kuvvetle ilettiği sinyalin bir dışavurumudur yaşanan bu gerekçesiz darlık halleri.

Kaderimizin kırılma noktalarına yaklaşırkenki ruh hallerimizi yeniden değerlendirdiğimizde, bu önemli hadiselerin sinyallerini önceden almış olduğumuzu biz de keşfedebiliriz. Yaşadığımız elim bir hadiseden önceki hissiyatımızı detaylarıyla yeniden düşünürsek, kalbimize doğan değişik hislerin ne denli yönlendirici ve bilgilendirici hisler olduğunu anlarız.

Sebepsiz huzur halleri de böyledir. Yaklaşan mutluluk kaynağı bir hadisenin ön hissedişleridir onlar. İçimizdeki bu rehber hisler kimi zaman sakındırıcı, kimi zaman teşvik edici birer mesajdır, kimi zaman da birer öncü haberdir.

Yaşadığımız gerekçesiz bazı duygular, aynı vakitlerde, bizim olmadığımız bir başka zeminde cereyan eden fakat bizi yakından ilgilendiren hadiselerle ilgili de olabilir.

Ortada belirgin bir sebep yokken veya çok basit nedenlerle gözyaşlarına boğulur insan… Aslında bu, yola çıkmış, ağlamayı beraberinde getirecek bir hadisenin ön hissedişleridir. Ağlama hali pek tahakkuk etmeyen birinin son zamanlarda birçok kez duygulanıp ağlaması, dokunsanız ağlayacak hallerde dolaşması, yaşanan duygusal manzaralar karşısında hemen gözyaşı dökmeye başlaması yakında bekleyen bir hadisenin kodlarını taşıyor olabilir. Birkaç gün sonra gerçekleşecek ama şimdilik haberdar olmadığımız hüzün sebebi bir hadise şimdiden duygusal tetiklemelere dönüşebilir ve hatta bize boğucu duygular dahi yaşatabilir. Sonraki sahnede bekleyen acının hissettirdikleriyle insan kimi zaman yatağa bile düşebilir.

Ortada ciddi bir mesele yokken haksız yere öfkelenir insan… Yaklaşan öfkelendirici bir hadisenin habercisi olabilir bu. Aslında bu vaziyet hayra alamettir çünkü bu ön-öfke sayesinde, ilerideki öfkenin aşırılığından kurtulmuş oluruz. Bir denge kanunu vardır ve bu kanun gelip duygularımızı sürekli dengeler. Bir önceki sahnede duygulara bir ayar yapılır, böylelikle sonraki sahnede sorun çıkmaması sağlanır.

Kaderimizde bekleyen hadiselere, öncelikle bedenimizle değil duygularımızla giriş yaparız. Bu ön hissedişler, ilerideki hadiselere bizi psikolojik olarak hazırlayan antrenmanlardır. Mühim bir hadiseyi yaşamadan önce onu duygularımızda yaşamak bizi o hadiseye hazırlar, ona karşı heyecanımızı ve varsa korkularımızı giderir. Yaşanacak sahnenin gerekleri, ön hazırlıkları, bir önceki sahnede insan ruhuna ekilmeye başlanır. Yaşama karşı isteksizlikler, kendimizden beklemediğimiz huysuzluklar, lüzumsuz yere sergilediğimiz kibir dolu davranışlar, kimi zaman, sonraki sahnede neyin beklediğini haber veren ve bizi o bekleyen sahnelere karşı hazırlayan ön duygulardır ve aynı zamanda haberci hissiyatlardır.

Kimi zaman bir gerekçeye dayanmaksızın yüzümüzde güller açar ve günlerce devam eder bu hal… Durduk yere, normalin üzerinde mutluluk hissederiz yüreğimizde. Bunun olası sebeplerinden biri, zaman düzleminde bizi mutlu edecek bir hadisenin yaklaşıyor olmasıdır. İlk bakışta temelsiz görünen duygularımızı doğrulayan, onları haklı çıkaran hadiseler gerçekleştiğinde, asıl meselenin yaşanacak hadise olduğunu anlayabiliriz.

Hadiselerin yaşanmadan önce hislerde dalgalanmaya başlaması göstermektedir ki, yaşananlar varlık sahasına çıkmadan evvel takdir edilmiştir, ölçülüp biçilmiştir, üst bir ilim dairesi tarafından bilinmektedir ve yeri geldiğinde insana bildirilmektedir. Yaşanacak hadiselerin kaderin hassas ölçekleriyle hayatımıza karıştığının kanıtı, yaşamadan önce de onları hissedebiliyor olmamızdır. Burada külli irade karşısında cüzi iradenin rolü meselesine girerek konuyu uzatmak istemiyorum. Zira okuyucularımızın buna dair pek çok dini kitaba ulaşması mümkündür.

Bir hadise veya duruma dayanmaksızın bir iftihar, bir övünç ve hatta büyüklenme hissi gelip kalbimize yerleşir kimi zaman. İlerideki bir sahnede kazanacağımız ama şimdilik zihnen haberdar olmadığımız bir başarının getirdiği ön-övünç olabilir bu. Sırası geldiğinde sergileyeceğimiz kritik performansı hissikablelvuku ile sezeriz. İlerleyen zamanlarda bir zorlukla karşılaşacağımızı ve onu başarıyla, ustalıkla bertaraf edeceğimizi haber veren ön hissiyatlardır bunlar. Güne bu çeşit duygularla başlayan bir pilotun, uçuş esnasında kazayla sonuçlanması muhtemel kritik bir durumla başa çıkması, uçağı başarıyla indirmesi gibi bir örnek verebiliriz buna. Henüz yaşanmamış, belirtileri dahi ortaya çıkmamış olaylardan ve durumlardan dolayı kalbimize çeşitli duyuşlar yağar.

Kalbimiz bazen korku hisleriyle dolar fakat ortada ne bir risk ne de bir tehlike vardır. Bu hisler de yaklaşmakta olan tehlikeye dair haberci hislerden biri olabilir. Biz fark edemesek de ruhumuz tehlikeyi görmektedir ve korku hisleriyle bizi tehlikeden kurtarmaya çalışmaktadır. Yaklaşan tehlikeyi sezen ruh, hissikablelvuku ile oradan uzaklaşmak ister. İçimizdeki anlamsız sıkıntıdan dolayı ayrıldığımız bir mekânda biz ayrıldıktan sonra olumsuz hadiseler yaşanmışsa, içimizdeki hissin kaynağının rehber bir duygu olduğunun farkına varırız.

Yaklaşan her hadise kendisi için gerekli duyguları önceden canlandırmaya ve hareketlendirmeye başlar. Bir sonraki sahnede lazım olacak duygular, bir önceki sahnede tohumlar halinde insanın ruh tarlasına ekilmeye başlanır. Kaderin bir sonraki sahnede vereceği görevden veya rolden dolayı yaşanan hislerdir bunlar. Bu tür işaretler sadece hisler yoluyla değil, hislerin de tetiklemesi sayesinde, bedensel rutin dışı refleksler, seğirmeler, çarpıntılar, soluğun hızlanması, kalbin aritmik atması şeklinde tezahür edebilir.

Mecit Ömür Özürk

Yaklaşan Hadiselerin Metafiziği 

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.