Şiirlerimin faydası olacak mı? Ölüm beni koynuna aldığı zaman, mezarımın üstümde, ay gibi parlıyacaklar mı?..

Gece mi oldu, yoksa gözümün nurunu mu kaybettim ?…

*

Şüphe tuhaf bir çocuktur! Dünyaya geldiği anda karnı açtır; hemen yemek ister. Karnını doyurunca da canavar olur…

*

Ey ebedi muammalı duygu, ey aşk! Ey, suyunun üstünde, bir kere süprüntü, başka defa çiçek lâkin, her ikisini de aynı yerden insanların kalbinden – getiren ulu nehir!

Ey aşk, ey sınırını henüz kimsenin görmediği ve dibine kimsenin inmediği hudutsuz deniz! Sen, ey devlerin devi, akla sığmayan bir büyüklük içindesin…..

Dinlendiğin vakit, sınırsız göğün her yıldızı geniş aynanda kendini görür; çalkandığın zaman cehennemin bütün ejderhaları yüzünde boğuşur.

En büyük kuvvetsin, ey aşk! Herşeye gücün yeter. Kolayca insanı melek, meleği şeytan, şeytanı insan yaparsın…

*

… Bizi bu halde görselerdi, balıklar bile kahkahalarla gülerdi. Yoksa, ölüler evindeyiz de yarın bizi gömecekler mi?

Susmak yarı ölümdür, ben ondan korkarım.

*

… Açıkça itiraf ederim ki, benim eğlendirmek istediklerim büsbütün başka insanlardır; ben sarayların parıltılı şamdanı değil, kulübelerin gece kandiliyim…

*

Biraz evvel insan kalabalığının omuz omuza geçtiği sokaklar şimdi suyu çekilmiş bir nehir yatağı gibi bomboştu. Bu tenha sokaklarda yalnız bir çılgın dolaşıyordu: Fırtına…

Sanki sırtında şeytan oturuyormuş ve alevden mahmuzlarını vuruyormuş gibi, sokaklarda koştu. Öfkesinden, damlara sıçradı, ve bacalardan içeriye uludu. Daha ileriye saldırdı ve kör gecenin sağır kulağına boğazının bütün kuvvetile haykırdı. Sonra bulutları yakaladı, keskin tırnaklarile parça parça etti; fena halde korkan yıldızlar titrediler. Bulut parçaları arasında Ay, dalgaların ortasındaki bir insan cesedi gibi, oradan oraya yuvarla- nıyordu.

Nefesi ile, bir anda, bulutları tekrar bir araya topladı, ve yüksekten, avının üstüne inen bir yırtıcı kuş gibi yere atıldı; bir evin penceresini tutup sarsti ve söktü; içerdekiler, derin uykularından, ansızın haykırarak uyandıkları zaman o, korkunç kahkahalar atarak uzaklaştı..

*

Cihanın hedefi ne? saadet! Ona giden yol? hürriyet!.. 

Ey hürriyet kahramanları, beni de mukaddes saflarınız arasına alınız; bayrağınıza sadakat yemini ediyorum…

*

Allahın kendi şeklinde yarattığı insan, Güneşe bakması lazım olan insan, sürünmeyi öğrenmek için solucan arıyormuş gibi yere bakıyor…

*

Benim hizmetçilerim olsun diye ben başkalarının hizmetçisi olamam. Önümde hiçbir insanın eğilmesini istemiyorum; lakin hiç kimse de, benden, önünde eğilmemi istemesin…

Beşiktenberi kafana soktukları nedir? Vazifelerin. Ben sana haklarını öğreteceğim…

*

Kalbim bir sağanağı içecek kadar susuz; halbuki üzerine bir çiğ tanesi bile düşmüyor…

*

Mümkünse, başkalarını mes’ut et, ve kendin bahtsız kal. Başkaları biçsin diye buğday yetiştiren toprak ol; başkalarını aydınlatırken kendi ömrünü tüketen lamba ol…

*

Başımın içinde bir yanardağ varmış gibi alnım yanıyor…

*

Teselli edilen ıstırap sevincin kendisinden belki daha tatlıdır…

*

Şehir gürültü ve ışık içinde yüzüyor; binlerce halk omuz omuza. Yaşasın ! naraları, taşan bir nehir gibi, sokaklarda koşuyor. Çehreler şen ve elbiseler süslü !.

Bu ne bayramı? Yoksa, Allah kendi şeklile yere indi de, esir insanlara, çoktanberi kaybettikleri hürriyetlerini kendi elile mi verdi ki ihtişam ve sevinç bu kadar büyük?.. Hayır; oradan geçen Allah değil.. Allahtan küçük olduğu halde kendini daha büyük gören bir başkası: Kıral.. İnsanların arasından -bir dog köpeğinin küçük köpekler arasından geçtiği gibi -hiçe sayan bir gururla geçiyor; nereye bakarsa, fırtınaya tutulan bir sazlık gibi, dizler bükülüyor, başlar eğiliyor. Ve köle sürüsü boğazı yırtılıncaya kadar bağırıyor: Yaşasın kıral !…

*

Gam dağıtan şarap kadehi yanında hayatım neşeli geçiyor; gam dağıtan şarap kadehi yanında, ey talih.. kudretinle eğleniyorum..

Bir gün şarap kadehi yanından ölüm beni kovalamıya gelirse bir yudum daha içeceğim ve ey mezar, buz kucağına gülerek atılacağım.

*

İlkbahar geldiği zaman çiçek açılmaktan menedilemez. Kız bahardır, aşk çiçek. Bahar gelince çiçek ister istemez açılır…

*

... Tecrübe, bir çok insanların hayat hazinesi çıkardığı zengin bir maden kuyusudur…

*

Kalbimi göğe fırlatsaydım, Güneş yerine, dünyayı ısıtırdı…

*

Ovaların hudutsuz genişliğini gördüğüm zaman ruhum mahbesinden kurtulmuş kartaldır…

*

Istıraplı hayatımın vefalı, doğru bir arkadaşı var; felaketle pençeleştiğim zamanlarda benden ayrılmıyan yalnız odur.

Vatanımda bir vahşi gibi saklanarak dolaşırken, kaynaklardan su içerek açıkta yatarken o benimle beraberdi. Dört kraysar gündelik için, memleketimin dışında, askerlerin hamur ve tuzsuz ekmeğini yerken o benimle beraberdi.

Gözyaşları ile tuzlanan aktörlük ekmeğime fesatçı reziller elem ve öfkenin zehrini katarken o benimle beraberdi.

Bu bir tek dostum şiirdir; o her zaman benimle beraberdi. Bütün felaketlerim arasında, sahnede ve nöbet yerinde şiir yazdım.

Şiirlerimin faydası olacak mı? onlar babalarından çok yaşıyacaklar mı? mezarımın gecesi beni koynuna aldığı zaman, üstümde, ay gibi parlıyacaklar mı ?..

*

Bütün cihan gülüp eğleniyor; yalnız benim neş’em yok. Mes’ut, bahitsiz herkes içiyor; her yerde bağ bozumu var, ve ben, Allahın lûtfile, kuru kuruya yutkunuyorum…

*

Para, bir çok geminin: prensipin, seciyenin, namusun battığı bir denizdir….

*

İpek sapka beyinsiz başı süsler; akıllı baş çul altında yetişir…

*

Hayat kitabından dost» kelimesini zaman sileli çok oldu…

*

Doğruluk ve samimilik hilekârlığa av olur… Zevce sadakati tenha bir yoldur; üstünde sade ahmaklar koşar…

*

Doğru söz geriye sıçrıyan bir taştır; atanın başına vurur.

*

Istırap ağır ağır, fakat, yorulmadan ve durmadan kemiren bir kurttur.

*

Sükûn saadetin yarısıdır….

*

Gül yetiştirmiyen bahçenin ne değeri olabilir? Aşkla süslenmedikçe hayatın ve gençliğin benim için ne kıymeti vardır?…

*

Yeniden sevmek istiyorum, lakin mezarda yatan kızı unutmadım… Dağın eteğinde çiçekler açılırken tepesinde henüz kışın karları bulunur.

*

Sandığımı hırsızdan sakınmam, çünkü o bir çok alimlerin kafası kadar boştur. Ben hazinelerimi kalbimde taşırım…

*

İhtiyarlık hayatın sadece yankısıdır…

*

Biz Güneşle biribirimizin sevgilisiyiz. Ne vefalı iki sevgili! Kimbilir: ben mi ondan ısınıyorum; yoksa o mu sıcaklığını kalbimden alıyor….

*

… Bir küçük ırmak nasıl büyük bir nehir olursa ve nasıl denize dökülürse, aşkım da öyle, günden güne büyüdü, ve nihayet derin, hudutsuz bir deniz oldu. Kızaran çehrenin şafağında, saadet güneşimin yeniden doğduğunu gördüm…

*

Benim için, tabiat yalnız sonbaharda güzeldir; cançekişen tabiatı severim…

*

Yoksul olan hakikati zenginleştirmek için hulyaların hazinelerini çalmak isterdim…

*

Aşkın esaret olduğunu söyliyen, hiçbir zaman sevmemiş olandır. O kanat verir, kelepçe değil…

*

Ruhum bulut, öfkeli bir bulut; sık sık yıldırımlar döküyor. Lakin, sen korkma, güzelim. Yıldırım meşelere vurur; çiçeklere değil…

*

… Henüz kıralım.. tacımı, gözkamaştırıcı ümidi, grur ve azametle taşıyorum. Lakin, bu kıymetli taç başımdan yere yuvarlanırsa hayatım ne olacak ?…

*

Gece nekadar karanlıksa yıldız o kadar parlaktır…

*

En şen mezarlık hangisidir? Elem mezarlığı.. elemlerin gömüldüğü şarap masası…

Zehri için Sokrat ve zehri ona veren cellât, ikisi de aynı yere gitti…

*

… Kız kalbi, gökteki yıldızların ziyasını aksettiren yalancı bir nehirden başka bir şey değildir..

*

Dostluk gündüz görünmez; o, ateşböceği gibi yalnız geceleyin parlar… 

*

Ey hakikat! uyuyor musun? yoksa öldün mü ?..

*

Irmak, üstünde uçan bulutun gölgesini kovalıyormuş gibi koşuyordu…

*

Dünya sahiden güzel, çok güzel. Üzerinde her sene bahar oluyor; her köyün güzel kızı var, ve burada bir insan ağlıyorsa orada başka biri gülüyor.

Elemin kendisi bile ne hoş! kalbe ve başa ne ayrı tesir yapıyor: beyaz kalbi siyaha ve siyah saçı beyaza boyuyor.

*

… Talih korkak bir köpektir, sade havlar: kendine meydan okuyan yiğitlerden kaçar…

*

İş, Demostenden daha iyi konuşur…

*

Fırtına gibi, ya yap, yahut yık; işin bitince de, işini yaptıktan sonra dinen fırtına gibi, sus…

*

İstiklâlini dünyanın hiçbir hazinesine değişme… Dilenci sopası ve istiklal! Parolan bu olsun…

*

Fırtınanın devirebileceği, lakin haşmetli gövdesini eğemiyeceği bir meşe ol….

*

Bir gün gelir de bolluk sepetinden herkes, farksızca istediğini alabilirse.. bir gün gelir de hakkın masasında herkes fark gözetilmeden oturursa.. bir gün gelir de her evin penceresinde fikir güneşi parlarsa.. o zaman diyebiliriz: Duralım, çünkü mev’ut arza geldik…

*

… Zavallı millet için terennüm edelim; her şarkımız bir teselli, sert yatakta tatlı bir rüya olsun !…

*

Kederli zamanlarda yüzüm şendir; çünkü, bana acımalarını istemem…

*

… Çekilen kılıçlarımızdan cihan, geceleyin şimşek gören bir çocuk gibi korkuyordu…

*

Dünyanın hiçbir hazinesi, hiçbir şerefi için yurdumdan ayrılmam; çünkü milletimi seviyorum, hararetle seviyorum, şerefsizliği ve Adiliği içinde bile ona tapıyorum.

Mezar tümseğinin yanında duruyorum; lakin yine, bana, dünyanın en uzak yerinden daha uzaksın… 

*

Ey ışık olduğunu söyliyen sefil akıl, ışıksan yol göster, yalnız birkaç adım kılavuzluk et! Âhireti, kefenin öbür tarafını aydınlatmanı istemiyorum. Ne olacağım? diye sormuyorum. Yalnız şunu söyle: Neyim ve niçinim ?…

… Nekadar insan, kendi çıkarı için, başkasının kalbinden kanını emdi de ceza görmedi! Nekadar insan, başkasının iyiliği için, kendi kalbinin kanını boşalttı da mükâfat görmedi…

*

Tebessüm, çok zaman, gözyaşlarının maskesidir..

*

Ey hazineler elde etmek için yorulanlar, bana inanınız ki, bir çift güzel göz dünyanın bütün elmaslarından daha kıymetlidir. Ey san ve şeref için ruhları kan yahut uykusuzluk yollarında dolaşanlar, bana inanınız ki bir gül koncasınia değeri bir defne ormanininkinden daha fazladır…

*

Cihanın bugüne kadar benzerini görmediği müthiş günlerin yaklaştığını görüyorum. Şimdiki sükûn şimşekle, yerleri sarsan gök gürültüsü arasında geçen mezar sessizliğinden başka bir şey değildir…

*

Sabır, koyunların ve eşeklerin faziletidir.

*

Sabır, tanesi ayrılmış bir buğday sapıdır; taneleri ile karınlarını doyuranlar onu ahmak insanlara, dolu başak diye satarlar…

*

Küçücük lâmbanın titriyen ziyası korkunç gecenin suratına, kartala bakan güvercin gibi, korkarak bakıyor…

*

Çocukluk yıllarımı onunla (leylekle ) geçirdim. Ağırbaşlı bir çocuktum. Arkadaşlarım eve dönen inek sürülerini her akşam kovalarken, ben avlumuzdaki kamış yığınının yanına çekilir; kanatlarını deneyen leylek yavrularını ses çıkarmadan seyrederdim.

Ve düşüncelere dalardım. İyi hatırlıyorum, şu çok zaman aklıma gelirdi: Niçin insan kuş gibi kanatlı yaratılmamış? Ayakla yalnız uzağa gidilebilir, yükseğe çıkılamaz. Ben yükseklere çıkmak isterken, uzaklığın bence ne değeri vardır ?…

*

Güz, çocukların sevdiği bir meysimdir; yavruları için sepetini meyvalarla dolduran bir anne gibi gelir. Ben güzü düşman tanırdım, ve meyva getirdiği zaman: Sevgili kuşumu, leyleği ayarttıktan sonra hediyen senin olsun, derdim…

*

Çıplak ovayı severim! Orada kendimi gerçekten hür duyarım… 

*

Benim mabedim açık, geniş tabiattir..

Şiir süslü insanların dedikodu yapmak için gittikleri konuşma salonu değil, ibadet etmek istiyen, mesut bedbaht herkese açık bir binadır. Şiir, nalınla, hatta yalınayak girilebilen bir mabettir.

*

Yunanlılar nerede ve Selt’ler nerede? Onlar, kabaran deniz sularının yuttuğu iki şehir gibi kayboldu; suyun üstünde yalnız kulelerinin tepesi duruyor… Bu iki kule tepesi : Homer ile Osian.

O, dilenci idi; bu, kıral çocuğu. Ne büyük fark ! Lakin, bir noktadan birbirlerine benziyorlar: her ikisi de kördü. Acaba, gözlerinin nurunu yanan ruhlarının ateşi mi aldı ?… 

*

Aşk herşeyin yerini tutar, fakat hiçbir şey aşkın yerini tutamaz…

*

Korkak köpek hiç durmadan havlar…

*

Allahım, Allahım, insan göğsünü niçin bu kadar küçük yarattın? Saadetim içine sığmıyor… 

*

Maymun iştahlı bir kadın gibi, gökyüzü şimdi kapanıyor, şimdi açılıyor. Dudakları gülerken gözüne yaş doluyor…

*

… Bu asrın açtığı harp haçlı savaşlarından daha kutsaldır. Zincire vurulmuş millet, asırlardanberi, yeni bir Promete gibi yatıyor; akbaba karaciğerini kemiriyor, zincir ayağını ve elini kanatiyor. Zinciri koparacağız ve akbabayı kovalıyacağız !…

*

 … O kadar neş’eli şeyler konuşalım ki bizi dinlemek için zaman bile dursun…

*

Onların keseleri, bizim kalplerimiz dolu… O ne züğürt zenginlik, bu ne zengin züğürtlük !…

*

Arslan, tavşan yavrusu doğurmaz…

*

Bir zaman diz çöküp ayaklarımıza sarılanlar şimdi suratımıza vuruyorlar. Yazıklar olsun sana, vatanım!..

*

Kalbin vuruncaya, yahut kalbim duruncaya kadar seni kırbaçlıyacağım, milletim !

*

Hürriyet çok pahalı bir maldır; bedava değil, para ile verirler: paranın en kıymetlisi ile, kırmızı kanla….

*

… Mazi için, Mohaç için, orada Türk silâhlariyle ölenler için ağlıyalım. Eğer onları birer birer gömselerdi, bir yerde yirmi bin mezar olurdu; bir yerde yirmi bin mezar !…

*

(Kırallara)… Bütün dünyayı ayaklandırayım mı, size karşı ayaklandırayım mı ki, milyonlarca insan öfkenin Samson kuvveti ile üzerinize saldırsın? Ölüm çanını çalayım mı ki sesinden titriyesiniz?.

*

Vatan ve hürriyet. Çocuğun dadısından ilk öğreneceği iki kelime budur; savaşta ölüm yetiştiği zaman erkeğin söyliyeceği son iki kelime budur!

*

Güneş bile, batacağı zaman ışığını bol bol dağıtır…

*

Bize bak, ey Hürriyet; senin için çalışanları artık tanı. Başkaları sana gözyaşını vermek cesaretini bile gösteremezken biz kanımızı verdik…

*

Nihayet.. babacığımı gördüm… Yani yalnız tabutunu gördüm ; onun da sade bir kenarı gözüküyordu; bunu da mezarlıkta, yanına anacığımı gömerlerken gördüm..

*

Ey aşk, Allahın gazabına uğrıyan Prometenin göğsündeki aç aladoğan gibi, beni ne zamana kadar didikliyeceksin ?…

Danaidlerin o büyük yorgunluğu sona erdi; Sisif kaya parçasını dağın tepesine çıkardı; Iksion artık dönmüyor; Tantal’ın susuzluğu geçti, lakin kızların kalbi ebediyen soğuk kalacak…

*

Aşk bugünündür; dostluk dünün ve yarının.

*

Papaz ve hilekârlık, papaz ve hainlik, papaz ve her türlü fenalik, hepsi bir! Kötülük, cehennem ve işkence bu erkek fistanının girdiği yerdedir.

Onlara siyah elbise giydiren çok akıllı imiş… Beyaz esvap giymiyorlar; çünkü simsiyah ruhları onu karartırdı. Elbiseleri gibi ruhları da kapkaranlıktır. Onlar gecenin çocuklarıdır; bu sebepten onları her yerde hürriyete, bu gün işığına karşı çarpışırken görürsünüz…

*

Brütüs, velinimeti ve babası Sezarı belki ağlıyarak hançerledi; fakat hançerledi…

Petöfi Şandor 

Aşk ve Hürriyet Şiirleri 

Çeviren: Necmi Seren

Ahmet Halit Kitabevi / 1943

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.