Eğer Beni Unutmak İstiyorsan

Eğer beni unutmak istiyorsan
Bir şeyi bilmeni istiyorum.

Bu nasıl biliyor musun..
bir güz akşamı kızıl halelerle
penceremde duran
aya baktığımda…
Yanmakta olan kütüğün
verdiği ateşin
sımsıcak küllerine
dokunduğumda,
sanki varolan her şey
kokular,ışık,metaller
yüzen küçük kayıklar gibi
her şey taşıyor beni sana
senin beni bekleyen ada’na.

Şimdi ne olacak
eğer sen yavaş yavaş beni sevmeyi unutursan
ben de seni sevmeyi unutacağım yavaş yavaş

Eğer sen
hemen beni unutursan
beni aramazsan
ben de zamanla seni aramaz olacağım..

Eğer uzun boylu düşünürsen
hayatımdan neler geldi geçti
karar ver…
kalbimin gömülü olduğu
köklerimin
derinde olduğu yerde
beni bu kıyıda bırakmaya
niyetliysen..
anımsa
o gün
o saatte
kollarımı kaldıracağım
bütün köklerim kopacak
başka bir yer arayacağım
kendime.

Fakat,
her gün
her saat
beni arzuladığını hissedersen
bulunmaz gülüşünle
dudaklarına yapışıp,beni arayan
bir çiçek gibi,
ah benim aşkım, bir tanem
Bilmelisin ki,
içimde o ateş hala yanıyor
hiçbir şey yok olmadı, unutulmadı
benim aşkım senin aşkınla besleniyor
sen yaşadığın sürece sönmeyecek
senin kollarında yaşayacak
benim kollarımı bırakmadan.

Pablo Neruda

Baba Beni İşitiyor musun?

Baba, beni işitiyor musun?
Baba beni görebiliyor musun?
Baba geceleyin beni bulabiliyor musun?
Baba, bana yakın mısın?
Baba, beni işitiyor musun?
Baba bana korkmamayı öğretebilir misin?

Göklere bakınca sanki görüyorum
Milyonlarca göz var, hangisi seninkisi
Dün elveda diyen,
Kapıyı kapayan ellerin
Şimdi nerede?
Gece çok karanlık
Rüzgar var çok soğuk
Gördüğüm dünya çok büyük
Şimdi ben çok yalnızım.

Baba, lütfen affet
Beni anlamaya çalış,
Baba,bilmiyor musun,başka çarem yoktu.
Gece seslerle dolu olsa bile..?
Dua ederken beni görüyor musun
Her söylediğim şeyi işitiyor musun?

Bana öğrettiğin her şeyi
Okuduğum her kitabı hatırlıyorum
Kitaplardaki bütün sözcükler
Önümdeki sorunları çözmeye
Yardım ederler mi?
Ağaçlar şimdi daha uzun
Ben çok küçük kaldım
Ay belki iki kez daha yalnız

Yıldızlar eskisi gibi parlamıyor
Baba,seni ne kadar seviyorum..
Baba, sana ne kadar ihtiyacım var
Baba, seni ne kadar özlüyorum
Öp beni babacığım, iyi geceler de.

Barbra Streisand

Türkçesi:Erdal Ceyhan)

ayışığında yalnız başına içmek

çiçeklerin arasında son bir testi şarap kalmış.
içiyorum öyle bir başıma,
in cin top oynuyor yanı başımda.
kadehimi kaldırıyorum ve şerefe diyorum yukarda parlayan aya,
o anda gölgem de katılıyor bize,
bir ruh üçlemesi oluyoruz böylece.
ancak ay bilmez ki şarap nasıl içilecek…
gölgem desek, onun da tek bildiği beni takip etmek.
halbuyken yine de ayla gölgeme içiyorum, onlarla içiyorum.
bir süre daha muhtacım onlara…
keyif dediğin zaten en az gelecek bahara kadar sürecek!
şarkı da söylüyorum hatta – ay kuşatmalarına,
ve hatta dans bile ediyorum – gölgemi kışkışlamaya…
ayıksam keyfimiz bizim keyfimizdir ama
başım göğe erdiyse, hepimiz uzaklaşır gideriz birbirimizden.
tüm duygularımı soyunup yola koyulmaya yemin ettim ben;
çünkü
bu dostlarla samanyolunda yeniden buluşmamız gerek
uzakta bir zamanda.

Li Po

Çağır Beni

Sesin güzeldir.

Sesin hüznün sonsuz samimiyetinde yeşeren o şaşırtıcı yeşilliktir.
Kimse yok,
gel hayatı çalarak iki buluşma arasında paylaşalım.
Gel beraber taşın durumundan bir şeyler anlayalım.

Çeliğin yüceldiği bu asırda beni arala,
armutun düşüşüne karşı açılan bir kapı gibi.
Uykuya götür beni,madenlerin sürtüşmesinden uzak bir dal
altında.
Sabah vakti madeni keşfeden gelirse, çağır beni,
ben senin parmaklarının ardındaki yasemen çiçeğinin
açılışı ile uyanacağım…

Sohrab Sepehri

Başlangıcın Çağrısı

Kim beni çağırdı: sohrab!
Tanıdık bir sesti, havanın yaprağı tanıdığı gibi.
Annem uykuda,
Menuçehr, pervane; belki de tüm şehir uykuda.
Haziran gecesi, bir ağıt gibi, usulca
ve soğuk bir esinti
battaniyenin yeşil kenarından uykumu yıkmakta.

Ayrılık kokusu var havada;
yastığım sığırcık kanatlarının şarkısıyla dolu.
Yeniden sabah olucak ve
su ile dolu bu kabın üzerine
gökyüzü gelecek.

Gitmeliyim bu gece
ben bütün açık pencerelerden bu bölgenin
insanları ile konuştum,
ama zamana benzer, tek kelime bile duymadım.
Hiç kimse aşk dolu gözlerle toprağa bakmadı.
Hiç kimse bahçenin görünümüne tutkun olmadı.
Hiç kimse bahçedeki küçük kargayı ciddiye almadı.
Kederliyim; bir bulut gibi.
Gitmeliyim bu gece.
Sadece yalnızlık gömleğimin sığacağı valizi
alıp gitmeliyim, bu gece.
Yaşlı çınarların olduğu bir yere gitmeliyim.
Yine birisi beni çağırdı: Sohrab!
Ayakkabılarım nerede?

Sohrab Sepehri

Çeviri: C. Mukaddes

Nesebim belki

Hindistanki bir ota, Siyelk’teki bir çanağa
Ve Belki Nesebim
Buhara’daki bir fahişeye dayanır.

Babam Kırlangıçların iki göç dönüşünün arkasında,
iki kar düşüşünün arkasında
Babam iki balkonda yatışın arkasında,
Babam zamanların arkasında ölüdür.
Gökyüzü maviydi babam öldüğünde,
Annem habersizce uykudan fırladı, kız kardeşim ansızın güzelleşiverdi
Öldüğünde babam, bütün bekçiler şairdiler.

Bağımız hikmetin gölgesindeydi
Bağımız ot ve hislerin düğümlendiği yerdeydi.
Bağımız bakış, kafes ve aynanın kesiştiği yerdeydi.
Belki bağımız, yeşil mutluluğun dairesinin kavisindeydi.
O gün Allah’ın çiğ meyvesini rüyamda çiğniyor
Ve bir suyu felsefesizce içiyordum
Bir dutu yiyordum bilgisini hiç düşünmeden o gün.

Ya bahar bayramının yağması ya da serçe dolu bir çınar.
Hayat o zamanlar bir sıra ışık ve oyuncak bir bebek
Avuç dolusu bir özgürlüktü

Doğunun merdivenlerine doğru çoğalan
Ve yine tecellînin basamağına doğru yükselen merdivenler…

Annem işte oydu
O aşağıdaydı
İki ırmağın kesiştiği yerde
Hatıraların suyunda bardaklar yıkıyordu.

Şehirde yüzlerce güvercinsiz otobüs tavanları
Güllerini en ucuza harcayan bir çiçekçi
İki yasemin arasına salıncak bağlayan bir şair
Bir taşı ilkokulun duvarına vuran bir çocuk,
Kayısı çekirdeğini babasının renksiz seccadesine tüküren bir çocuk,
Ve şehirde bir keçi, coğrafya haritasındaki Hazar’dan su içiyordu.

İnsanlar gördüm,
Şehirler
Ovalar, dağlar
Suyu ve toprağı gördüm
Nuru ve zulmeti
Nurda çimenler, zulmette çimenler gördüm

Öte yakasında gecenin bir ev yaptım kendime.
Ben bu evde çimenlerin ıslak yabancılığına
Ben bahçelerin nefes alışlarını duymaya yakınım.
Ve zulmün sesini işitirim ben, bir yapraktan döküldüğünde
Bir ağaç arkasında nurun öksürdüğünü ben duyarım
Ve suyun hapşırmasını geçtiğinde her taşın deliğinden.
Baharın tavanından kırlangıçların cik, cik seslerini
Ve yalnızlık penceresinin sükutun eli ile açılıp kapanmasını
Şüphe dolu aşkın kabuk atarken çıkardığı pak sesi
Sonra bir kanatta aniden dolan uçma zevkini
Ve kendini sakınan ruhun çatlamasını

Sohrab Sepehri

Sadece Renk

Gökyüzü daha bir mavi,
Su daha bir mavi,
Avludayım, Rânâ su başında.

Rânâ elbise yıkıyor.
Yapraklar dökülüyor.
“Kasvetli bir mevsim” dedi sabahleyin annem.
Ben de ona, “Hayat bir elmadır, onu ısırmalıyız
hem de kabuğuyla” dedim.

Dantel işliyor komşu kadın pencerede.
Şarkı söylüyor.
Ben de Hint ilahilerini okuyorum,
Bazen de bir taş, bir kuş, bir bulut çiziyorum.

Pırıl pınl bir güneş.
Sığırcıklar geldi.
Lavantalar yeni çiçekler açtı.
Tanelerine ayınyorum bir nan.
Gönlüme,
“insanların gönülleri de tanelere ayrılabilse,
ne güzel olurdu.” dedim.

Nar suyu kaçıyor gözüme,
Gözümden yaşlar akıyor.
Annem gülüyor,
Rânâ da.

Sohrab Sepehri
Türkçesi : Işık Tabar Gençer – Şirin Mehran

Yaş

YAŞ 5 Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
YAŞ 7 Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
YAŞ 12 Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
YAŞ 13 Annemle babamın elele tutusmalarının ve öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
YAŞ 15 Bazan hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.
YAŞ 18 İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
YAŞ 24 Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.
YAŞ 33 Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.
YAŞ 36 Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.
YAŞ 38 Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.
YAŞ 41 Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim.
YAŞ 44 Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim..
YAŞ 46 Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.
YAŞ 49 Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.
YAŞ 50 Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.
YAŞ 53 İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.
YAŞ 55 Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 64 Mutluluğun parfum gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
YAŞ 70 İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.
YAŞ 82 Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına basağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 90 Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim.
YAŞ 95 Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.

“Dün sabaha karşı kendimle konuştum.Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı.Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum”

Özdemir Asaf

Basit Yaşayacaksın

Basit yaşayacaksın basit
Mesela susayınca su içecek kadar basit
Dört çıkacak,ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın
Tek bir düğme,tek bir cümle gibi.
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin “Seni seviyorum” gibi
Basit bir öpücük yetecek sana.
Basit,sıcak bir öpücük ; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,Öpücük için yiyeceksin
Hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak en değerli
kağıdın-hep yanında taşıdığın,atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve Kendin bile anlatabilecek
kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağının önünde bekleyecek mutluluklar
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla göz yaşı yaşatacak sana en ucuz romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın nasıl oturacağını bilemediğin safrada,
Parmakların en kıymetli çatalın,yine aynı parmaklar çözecek en karmaşık
denklemleri.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün
Saatin,sadece saati gösterecek,telefonunu sadece telefon etmek için
kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak “bilgini” en hızlı “sayan”.
basit yaşayacaksın basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit…
Çay simit ve peynirle……

Yalçın Ergir

İnsanlardan Öte

Neden oturuyormuşum yeşil dağda
bunu soruyorsun
Susup gülümsüyorum
hiçbir şey
Umurumda değil çünkü
Dereye düşen şeftali çiçeği
Nasıl süzülüp giderse bilinmezliğe
Ayrı bir dünyam var benim de
insanlardan öte

Li Po