Büyük İlân

 

Sahibinden satılık
Hasarlı
Bir Hayat
1958 model
Kaçıncı el olduğu bilinmiyor
Bana geldiğinde bundan beterdi
Yedirdim içirdim giydirdim
Alkolle çalışır- ÖTV hariç
Sırtında şişe taşımaktan beli büküldü
Ha, bir de egzoz niyetine cigara içer
Kanserli
Bir de ülser
Tekerleri laçka, benden söylemesi
Memleketin bütün yollarında
Bunun yazısı var

Sahibinden satılık
Markası silik, okunmuyor
Antika niyetine
Ama niye
İçi temiz olmasa dağlarda bırakırdım
Bir kötülüğünü görmedim, yalan olur
Ama bir hayrını da
İçi temiz dedim ya, has deri kaplama
Amerikalı değil, sanki dünya kırması
Uçurumdan atarım, üstüme kayıtlı
Devlet malına zarar vermekten filan
Korktum açıkçası

Üçe beşe bakmam
Hasarlı bir Hayat- 1958 model
Sahibinden satılık

Alacaksan
Al, artık…

Ahmet Erhan

Donuk Aşk

Yine akşam oldu,
Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,
Uzaklık aynı gerçi,
Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,
Yine akşam oldu orda olduğu gibi,
Görebiliyorum seni burdan da,
Aynısıydı ordayken de,
Uzaklıktan korkmuyorum belki de,
Orada da aynıydı uzaklık gerçi
Donuklaşmış oldu artık bu,
Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,
Galiba ben baştan kaybetmişim,
Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş…

Sezai Karakoç

gece şarkısı

bir kez harcamaya gör
çabuk tükenir sayılı aşk
suyunu çeker
sen bir zamanlar sanmıştın
ki aşkın sınırı yok
oysa var
ve o
sınır sensin
şimdi
iskarmozları söküp götürmüşler
nasıl kürek çekeceksin
yaşama?
iskorpitleri
kim toplayacak?
deniz bir uçurumdur
ağzına kadar su….

Zareh Yaldızcıyan

Nargile

 
 

Geniş salon pencereler kapalı ve kilitli
Yerde bir kilimle bir sedir alçak ve geniş
Çıplak duvarda altın yaldızlı çerçeve ile
Arapça salt bir sözler dizisi

Köşede bir adam dünyaya küskün
Nargilesini fokurdatarak keyifle
Haz duyarak bu hıçkırık nağmesinden
Ve havada sarsan dumandan lapamsı ve kırlaşmış

Ve derhal seni anımsarım sessizce
Dinlersin hep iniltimi ve sanki
Zevk alırsın o adam gibi seyre dalıp
Alevlendirdiğin yürek ateşimin dumanını

Kirkor Zohrab

Kar Yağıyor

Kar yağıyor, kar yağıyor…
Ve genç bir kız ıslak kaldırımda
Sessizce ağlayarak yürüyor.

Niçin böyle ağlıyor, ve niçin yürüyor
Bilinçsizce ileri geri salınarak,
Yeni yılın ilk gününde?

Belki de sırası gelmiştir:
Hayatın beraberinde acı da
Sunduğunu öğrenme sırası.

Bu yüzden ağlıyor, yutuyor
Yağan karı ve gözyaşlarını,
Dolanıp duruyor ıslak kaldırımda.

Mutluluğu bir daha asla
Bulamayacağını düşünüyordur muhakkak,
Mutluluğu sonsuza dek yitirdiğini.

Böylesi bir aptal kafa nereden bilsin ki
Herşey – kar misali –
Gelir, erir ve yitip gider.
Hiçbir şeye öyle ağlamaya değmez.

Kar yağıyor…

Gevorg Emin

Neden

Neden, niçin aşık oldun bana?

Minicik kız, yazık sana.
Yüreğine anca bir kelebek sığar, ama
Sen tuttun, yaşlı bir kartalı hapsettin oraya.
Mavi kız mavi gözlerin aralandığında
Bir bülbülün şarkısı çınlardı orda.
Ah aşk nağmeleri duyacakken, tuttun
Uğursuz iniltilerimi doldurdun kulaklarına.
Ben başıbozuğun, serserinin biriyim
Geçmişin sonu gelmez mezarlarında ayakizlerim.
Sarıp sarmalayacakken uysal bir aşkla
Sen yüreğini tuttun, bıraktın fırtınaya.
Gözlerin aşkın aleviyle kararmış
Öyle şarkı söyleme, ölürsün sonra.
Senin gibi minicik bir aşk lazımdı sana
Sen gittin tutuldun bir aşk tanrısına.
RUPEN SEVAG

Eski avluda


Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.

Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
İstersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.

Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;

Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
sen de gelsen.

Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.

Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:

İçimi açtım sana.
İçini açmak için.

Birhan Keskin

Onun Çölünde

Onun çölüne gittim.
Konuğum,
Duvardaki kan pıhtısında.
Onun bulduğu damar beni çağırdı.
Ve ruhum eski bir kanla yıkandı.

Onun çölüne düştüm, oturdum çadırında.
Eski bir kavmin buluşması ve töreni.
Bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya
Dedi ki bana “ölümsün sen”
Mutlak
Mutlak olan.

Onun çölünde gece kımıldar.
Yılan ve akrep karanlığıyla.
Hayat bir zehre gizlenir
Çoğalır sabırla.

O bıraktı beni.
Çöldeki kızıl sularda
Balıklara bakacak
Nefesimi tutarak
Uyuyacağım.

Onun çölünde her gece
Fısıldadım kumlara.
Sordum nasıl yaptıklarını çölü,
Boğmadan koyun koyuna.

Onun çölünde ölüyüm ben.
Gelin ve kaldırın beni.
Gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki.

Bir sesle uyandıracak beni
Kahra kan olan bir aldanışla yakaracak

Tanrıya söylendim.
Nasıl da zalim gövdede varlığı onun.
Güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve
Hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar;
Her yüz bir işarettir tanrıdan.
Bunu yaşlı bir adam söylediğinde
Gözleri yoktu.
Annem öyle inanmış olmalı ki ona,
Yüzümü kederli çizdi.
Ve uzayıp tanrıya
“işte” dedi
“benim annem yeniden doğdu
annem varlığıma döndü”

Gece paslı bir kafesle durdu önümde
Dua için zaman istedim tanrıdan.
Onun varlığına adanacak hiçlik
Düş için,
O büyüde kalbime saplanan acıyla
Bağırdım;
Başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. Bizim için.
Ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için
Kutsasınlar.

Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgârda
Gövdem yitirdi yerini.
Ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık.
Ağır bir istekle.
Kızıl kan pıhtısı. Tül sabah. Ört üstümü.
Koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı
Ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün.
Gördüm ben.

Tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim.
Yok bir gece bu.
Sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
Ne çok sürdü diyecek bana.
Ne uzun sürdü hayat.

O uzun günün sabahında
Sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının.
Bir tül işleniyormuş gibi aralarında
Kavuştular usulca.

Uyu ağır uykunu
Taşların altında ve su isteğinle kal.
Geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı.
Sürecek olan dilsizlik.
Rüzgâr tırmalıyor kapını
Aşk uzakta.

Ne tuhaf inanmaman.
Sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin
Bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın.
Gideceğini söyledin
İnanmadım sana.
Oysa ben daha doğmadan biliyordum.
Acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu.
Saf ve çocukça bir düşün yatağında.

Kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir.
Beyaz tül yatağında başucuma
Camdan bir göz bırakıp gittin.

Ona fısıldanan sözlerin
Aşk olan varlığı
O gidince karardı.
Yüzeyinde göğün
Beyaz ve kıpırtısızım.

Acıdan bir okla çıktım
Bekleyiş yatağından.
İçimde siyah bir taş.
Atları gördüm.
Kapı önlerinde oturan insanı, sözü.
Çok yaşanmış bir çığlıkla hayat.

Bir sırrın bana verilmediği yerden
Sordum ona
Bana ne söyleyeceksin?
Çölün söylemediği ne?

Ruhumu orada tutan ağırlıkla
Geceye ilendi tenim.
Ve çağırmadı çölü varlığım
Ondan sonra.

Aynaya dönüyorum
Değişmiş gözlerim.
Çölde kumlara bakan kadın
Kedere bakan
Artık benim.

Gördüm çizgilerini avuçlarının
Çöl her şeyi söyledi bana.

Anladım nerede bitti aşk
Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem
Neden sığmadı varlığa.

Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum.
Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin
Yakaran çizgisine.
Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.
Artık beklemiyorum
Kal orada.
Geride, tepelerin art arda dizilmekle
Var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi.
Bir hiç ve gölge.
Gece ay
Gece tül ve yokluk.
Yok gece.

Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.

Bejan Matur

Güvercin

Düşmüş kaleler gibiyim,
Bir sözüm kalmadı söyleyecek.
Acı sularda kaldı umudum
En yalın, en güzel, en gerçek,

Yok, aşkın aydınlık çağrışımı
Artık hatıralar bile yılgın.
Masmavi düşlerin sonrasında
Böyle mi olacaktı ayrılığın?

Sırılsıklam seni baştan yaşarım,
Bir yağmur yağmasın hani, ipince.
Böyle tedirgin mi mahzun mu olur
Bilemiyorum ah insan sevince.

Bir yayan-yapıldak gelmesi değil,
Ne hoş, bu yolların gitmesi sana.
Karlı tepelerin ardında mısın?
Duysana, görsene, anlasana! ..

Düşmüş kaleler gibiyim,
Bir sözüm kalmadı söyleyecek
Acı sularda kaldı umudum
En yalın, en güzel, en gerçek…

Feyzi Halıcı

Aşk İçin Gece

 

1.
Olmamış iki hayvan gibiydik.
O gece,
Salınan bir kabuğun kalbinde
Karanlığı duyduk,
Bizden ötede
Ve geride.

Ay kendini dünyadan esirgemekle,
Aşkı veriyordu bize. Ben anladım
Ve dedim ki sevgilime,
Seninim. Göğün karanlık bir köşesinde
Küçük bir yıldız olmak arzusundayım
Ve bu istek,
İkimizi öldürmeye yeter.

2.
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmektir.
Açmaktır kendini sonsuzluğa.
Açtım ruhumu
Çıplaktım
Çırılçıplak.
Birleşmek istiyordum karanlıkla.
Kainatın boşluğunda,
Peltemsi bir karanlıkla
Gövdeme bulandı yıldızlar.
Ruhum inceldi.
Ve bir çiçeğin taze aklıyla uyandı aklım.
Gözlerim yok.
Olmasın

Olmasın.

3.
Açtım kendimi bir zambak arzusuyla.
Bir zambak nasıl isterse çiğini sabahın
Ve gece nasıl gölgeli ve nemliyse,
Öylece açıldı ruhum.
Son arzusuyla yöneldim suya
Köklerimle bir kuyunun ıslak
Duvarlarına tutundum.
Köklerimin bana fısıldadığı yol,
Ölümümdü.
Bitti aşkım
Yoruldum.

Bitirdim aşkımı
Ve onu bir zambağın
Gövdesine sakladım.
Bir zambağın kendini açma arzusuyla,
Kapanma isteği arasında geçen an,
O andı hayatı yapan.
Ölümü ve aşkı içiçe kılıp
Bizi kuyuda tutan o an.

4.
Yaşlı
Yorgun bir hayvanın yatağına çekiliyor içim
Dağılıyorum.
Ağır kokuyor dünya, kan kokusu bu, korkunç.
Sevgilim döndü yalnızlığıma
Öptü alnımdan ve güzelleştim.
Böyle sabahlarda beni sevgisiyle acıtmış
Herkesi hatırlarım.
Eskidendi, koca bir ruhla giriyordum bahçeye
Mavi çiçeklere bakıyordum ve işte şu diyordum
Nasıl da benziyor bana.

Öyle ya,
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmekti.

Bejan Matur