Hayat hikayem mi?

Hayat hikayem mi?
Tarlaların kıyısındaki gelincikler.

Süreyya Berfe

İnsanda Zehirler Kendini Akrep Gibi

İnsanda, zehirler öldürür kendini akrep gibi.
Kendisi için hiçbirşey yapmadığında
umutlarını sulamadığında,
kronik bir yalnızlık yaşadığında ruhunda…
Vazgeçtiğinde herşeyden,bitki misali,
fotosentez uyguladığında bedenine…
İnsan zehirler kendini yavaş yavaş,
acılar; boyunu aştığında…

V.Kayra

Ayrılmak

Ayrılmak mı istedik biz?
İyi, akıllıca olur mu sandık?
Öyleyse, ayrılınca, neden cinayet gibi sarstı bizi bu iş?
Ah! Biz kendimizi az tanırız,
Çünkü bir Tanrı buyurur içimizde.

Friedrich Hölderlin

Herkesin Acıları Var

Herkesin acıları var
içinde sakladığı!
Başkalarının acılarını gördüğünde,
Gözyaşlarını tutamadığı!
Aslında onlara değil,
kendi acılarına ağladığı.
Herkesin acıları var
içinde sakladığını sandığı…

V.Kayra

Temiz tutmalısın onu

Temiz tutmalısın onu -o ince kar örtüsü kadar lekesiz (bembeyaz bir mendil gibi); incecik, ufacık, kırılgan bir biblo gibi o -çok dikkat etmelisin, dokunurken, tutarken, eline alırken.
Çünkü hep daha çok sahteleştin bugüne dek yaşamının anlamına, o günden bu yana -istedin bunu hatta; yalanların daha kolay, daha rahat olmaya başladı, içine girdiğin aykırı durumlarda, ortamlarda, ilişkilerde…
O’ysa hiç girmedi kendine aykırılıklara; aykırı düştüğünde bile (düştü çünkü; hemde sık sık), hep, kendiydi -koruyabildi kendini; yaralana yaralana…
İşte, sen, yaralanmasını gerektirmeyen bir ortam; temiz, sahici, hakiki bir barınak kurmalısın ona -ferah, dingin, aydınlık…
Bu yoz dünyada, som bir ilişki kurmalısın onun ile -o, çünkü, yaşamının anlamı- idi zaten, ve şimdi de olacak işte…
Odak noktasında onun duracağı o yeni yaşam uzamı, bütün yaşam yönelimlerini değiştirecek: Bir tek ona; onun ile birlikteyken, doğruluklu olduğun sürece, hiç farketmeyecek başka nelere, kimlere, yalan, yanlış, yanıltıcı olacağın -onu, temel doğrun olarak tutup, bütün öbürlerine, ötekilere, sahte maskelerinle gülümseyebilirsin- onun gözlerinde sahici yüzünü gördüğün sürece…

Oruç Aruoba

Orada

Orada
beni düşünüyorsun
Hissettim bunu:
Bir şiddetli rüzgar gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaştı buraya
geldi dokundu bana
düşünmen beni.

Orada
beni düşünüyorsan
hissetmelisin bunu:
Bir rengarenk ışın gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaşmak oraya
gelip dokunmak istiyor sana
düşünmem seni.

Oruç Aruoba


Birgün

Birgün benim yüzümden acı çektiğinde -ki, çekeceksin- lütfen az çek..

Oruç Aruoba


Soneler

21
ben o şaire benzemem, onun tarzı başka bence
boyalı güzel görmesin, kaleme sarılır hemen
gökkubbeyi bile alıp şiirine koyar süs diye
güzel olan ne varsa sayar döker, güzelini anlatırken
bayılır, aklına gelen her benzetmeyi kullanmaya
güneşle ay, karalarla denizlerdeki değerli hazineler
nisanda ilk açan çiçekler, ender bulunan ne varsa
şu koca yuvarlağı donatan her güzellik şiirine girer
ama ben, aşkımda da şiirimde de ayrılamam doğrudan
yine de, inan olsun, benim sevdiğim de güzellikte
aşağı kalmaz cihandaki hiçbir ananın yavrusundan
gökkubbedeki altın mumlar kadar parlak değilse de
ikinci el övgü tüccarları varsın bol bol konuşsun
satacak malım yok ki benim, övgüye gerek olsun

29
kaderin ve insanların gözünden düştüğümde
oturup ağladığımda kimsesiz halime tek başıma
boş feryatlarımla haykırdığımda sağır göklere
kendi halime bakarak yandığımda alınyazıma
özenip ümitten yana benden zengin olan birine
ona benzeseydim dediğimde, dostlarım olsaydı onun gibi
falanın hünerine heveslendiğimde, filanın bilgisine
en çok ne varsa bende, en az onu istediğimde sanki
bir yandan, böyle düşünüyorum diye küçümserken kendimi
sen geliverirsin aklıma ve tüm varlığın o anda
şafakta, somurtkan topraktan yükselen tarla kuşu gibi
ilahiler söylemeye başlar tanrı katı eşiğinde
senin tatlı aşkınla öyle bir servete kavuşurum ki
kim ne derse desin, krallarla değişmem yerimi

66
bezdim hepsinden, ölüm gelse de huzur getirse
hangisini saysam: haklının hakkı hiç verilmez
allı pullu giysi düşer, beş para etmez serseriye
en güvendiğin adam seni aldatmaktan çekinmez
ona buna hayasızca yaldızlı paye dağıtılır
tertemiz genç kıza hoyratça damga vurulur
sarsak yönetimce becerikli insan engellenir
kusursuz adını hak etmişe haksızca leke sürülür
eğitimin, bilginin dili bağlanır yetkili kişilerce
bilgiç geçinen şarlatanlar yönetir bilgili adamı
iyilik kıskıvrak kul köle edilir kötülüğe
doğru sözlü kişinin aptala çıkartılır adı
bezdim işte bunlardan ve hiç durmam bana kalsa
ölmek, sevdiğimi yalnız bırakıp gitmek olmasa

130
güneşe filan benzemez benim sevdiğimin gözleri
dudaklarının rengi hiç kalır mercan kızılı yanında
kar beyazsa eğer, boz renk olmalı onun göğüsleri
tel tel denirse saçlara, kara teller biter başında
nice güller gördüm ben, pembeli, allı beyazlı
ama onun yanaklarında eser yok bence bunlardan
bildiğim kokuların çoğu herhalde daha hoş olmalı
sevdiğime yaklaştığımda, yüzüme vuran soluğundan
bayılırım dinlemeye o konuşurken ama, bilirim
çok daha güzel gelir aslında müziğin sesi kulağa
doğrusu tanrıçalar nasıl yürür, görmüş değilim
ama sevdiğim yürürken basbayağı basıyor toprağa
yine de, tanrı hakkı için, çok güzel o, bana kalırsa
olmayacak yakıştırmalarla donanan kadınlara kıyasla

William Shakespeare

Ben Yokum

Köşesine çekilmiş,
bıraktığın hüznü yudumlayan,
yüreğimin kenarından,
sakın tutunma…
acı veren varlığında,
Ritmi bozuk kalbi,
Çektim sineye..
gidiyorum buralardan
Ben yokum….

umutlarımı tüketen varlığında,
bundan böyle,ben yokum….
Ben yokum….
Sen yola tek kişilik,
devam eyle,
benim adım
” varlık içinde yokluk” olsun
bundan böyle…

ben yokum..

S. Kuruca

Yalnızlık

çok yalnızım, mutsuzum
göründüğüm gibi degilim aslında
karanlıklarda kaybolmuşum
…bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
aradıkça batıyorum karanlik kuyulara
kimse duymuyor çığlıklarımı
duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
bense insanların bu ilgisizligi karşısında ilgiye susamışım
ümidimi yitirmişim
biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim herşeye
veda edeceğim

——————–

“en yakın yabancı sendin,
daha sürülmemişken ışığın biberi
yaramıza,
yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
henüz.

güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken -kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
en güçsüz kollarla-

çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu…

yabancıların en yakınıydın sen!”

——————-

ey iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!!

———————
Nilgün Marmara