Şub 23
Bab-ı Ali’de Yayınevleri
Şub 23
Kitap Sevmeyen Yayıncı
Şub 23
Kitapçılar biner biner kapanıyor !
Korsan yayınlar, ekonomik kriz, okuma alışkanlığının hızla azalması ve ücretsiz ders kitabı dağıtımı gibi nedenler yüzünden binlerce kitapçı kapanmak zorunda kaldı.
Ahmet Küflü (Bilgi Yayınevi Sahibi) SAYILARI 300’E DÜŞTÜ Türkiye’de kitapçı sayısı 300’e kadar düştü. Kitapçılar artık sadece büyükşehirlerde varlığını sürdürüyor ama her büyükşehide değil. Örneğin Gaziantep ekonomisi büyük bir şehirdir ama kitapçı yok! Eskiden Iğdır’da da vardı, şimdi yok. Nahiyelerde, ilçelerde vardı… Eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun memleketi olduğu için söylüyorum, Bozüyük’te vardı şimdi orada da yok.
KORSANLAR BANA TEŞEKKÜR ETTİ Korsanların artması kitapçıları bitirdi. Şöyle söyleyeyim: “Şu Çılgın Türkler” kitabından 1 milyon adet sattık, korsanı 4 milyon adet… Korsanlar bana telefon açtılar, “Ahmet ağabey çok teşekkür ederiz, 2 senedir bu kitap sayesinde geçiniyoruz” dediler!
KİTAP OKUMUYORUZ, PARA DA AYIRAMIYORUZ Şu gerçeği kabul edelim, uluslararası endekslerde kitap okuma alışkanlığında Türkiye son sıralardaki ülkelerden biri, kaç defa yayınlandı. Kitap okuma oranımız çok düşük. Kitaba para ayırmakta büyük sorun bütçeler kıt, gelirler az, milli gelir düşük. Korsan kitapların bu kadar büyümesinin bir nedeni de budur.
ALIYORLAR, BAKIYORLAR VE BIRAKIYORLAR Kitap üzerinde hassasiyetle durulması gerekiyor. İletişim organları değişti şimdi bilgisayar, internet var ama okumak başka şey. İnsanların okuduğunu da sanmıyorum. Kitap alıyorlar ama bakılıyor sadece. Son yıllarda edebiyatımız da Orhan Kemal, Kemal Tahir, Sait Faikler yetişmiyor. Şair olarak da gelmiyor…
Metin Celal (Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri)
ÜCRETSİZ DERS KİTABI DAĞITIMI ETKİLİ OLDU Son 5-6 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın ücretsiz ders kitabı dağıtmaya başlamasıyla birlikte binlerce kitapçının kapandığını biliyoruz. Bu kitapçıların hepsi roman gibi kültür kitabı satmıyor. Kültür kitabı satanların sayısı 400-500’e kadar düşmüş olabilir. Kitapçılar rekabet edemiyor. Artık büyük marketlerde bile taksitle kitap satılıyor. Ekonomik krizde etkiliyor. Sektör her sene küçülüyor. İnternetten kitap satışının çok etkili olduğunu düşünmüyorum. İnternetten daha çok kendi bölgesindeki kitapçıda aradığı kitaba ulaşamayanlar almayı tercih ediyor.
Yavuz Tekçe (Kitapçılar Derneği Başkanı)
BU MESLEK DE BİTECEK Bizim elimizdeki verilere göre derneğimize üye 1083 kitapçı var. Kitap sektöründe son altı senedir çok ciddi bir sıkıntı var. Kitap ve kırtasiye birbirine karıştı. Kültür kitapları satan kitapçılarımız çok azaldı. Üyelerimiz yaşıyor ama kitap ve kırtasiye karışmış yanına cd koymuş yani meslek mesleklikten çıkmış. Mesleğin yürüyebilmesi için korsan kitapla etkili bir mücadele yürütülmeli. Kitap fiyatları da pahalı. Herkes kitapçı açabiliyor ama bunun bir kriteri olması lazım. Bende bu işi götürebildiğim kadar götüreceğim ama çocuklarımı kitapçı yapmayacağım. Bu meslek de bitecek. Artık büyük yayınevleri kendi kitapevlerini kuruyor. Bizim gibi küçük kitapçılar ayakta kalamayacak. Bizde artık 1 liraya boyama kitabı satmaya çalışacağız.
Şub 23
Kısa bir andı
Şub 23
Benim Sevgilim
benim sevgilim
o arsız çıplak teniyle
güçlü bacakları üstünde
ölüm gibi durdu
eğik devinimli çizgiler
onun isyancı organlarını
güçlü desenlerinde
izlemekte
benim sevgilim
sanki yitik nesillerden biridir
gözlerinin sonunda
sanki bir tatar
bir atlının pususuna yatmıştır
dişlerinin taze kıvılcımında
sanki bir barbar
bir avın sıcak kanına kapılmıştır
benim sevgilim
doğa gibidir
kaçınılmaz apaçık anlamıyla
o benim yenilgimle
erkin gerçek yasasını
onaylıyor.
o yabansı özgürdür
ıssız bir adanın derinliklerinde o
sağlıklı bir içgüdüm gibidir
mecnunun çadırının yırtıklarıyla o
ayakkabısından caddenin tozunu
siliyor.
benim sevgilim
bir tanrı gibi, Nepal tapınaklarında
varlığının başlangıcına
yabancı olan
o
geçmiş yüzyıllardan bir adam
güzelliğin soyluluğunu anımsatıyor
o, çevresinde
bir çocuk kokusu gibi
sürekli suçsuz anıları
uyandırıyor
o, sıradan hoş bir serenat
gibi
hoyrat ve çırılçıplaktır
o katıksız seviyor
yaşamın zerreciklerini
toprağın zerreciklerini
insan oğlunun üzüntülerini
lekesiz üzüntülerini
katıksız seviyor
köyün bir bağ sokağını
bir ağacı
bir külah dondurmayı
bir çamaşır ipini
benim sevgilim
sade bir insandır
sade bir insan
benim onu
uğursuz ucubeler diyarında
şaşılası bir mezhebin son belirtisi gibi
memelerimin çalıları ortasında
sakladığım.
Furuğ Ferruhzad
Çeviren: Haşim Hüsrevşahi
Kaynak: sardunyalar
Şub 23
Çalab’ım bir şâr yaratmış iki cihan ârasınde
Çalab’ım bir şâr yaratmış iki cihan ârasınde;
Bakıcak di’dar görünür, o şâr’ın kenâresinde.
Nâgihan ol şâr’a vardım, anı ben yapılur gördüm;
Ben dahi bile yapıldım, taş u toprak âresinde.
Şâkirdleri taş yonarlar yonup üstada sunarlar;
Allah’ın adın anarlar, ol taşın her pâresinde.
Şehirden oklar atılır, gelir canlara batılır;
Ârifler cânı satılır, o şâr’ın bâzâresinde.
Şâr dediğikleri gönüldür, ne alşidir ne cahildir;
Âşıklar cânı sebildir, ol şârın kanâresinde.
Bu sözü Ârifl’er anlar, câhiller bilmeyip tanlar;
Hacı Bayram kendi banlar, ol şâr’ın menâresinde.
Hacı Bayram-ı Veli
Şub 23
Aklıma Düştüğünde
Sen aklıma düşünce ellerim tutuşuyor ellerim
Sen aklıma düşünce yetmişinde ihtiyar
Küçük bir sokakla arkadaş, biraz daha yaşasa sanki kıyamet kopacak
Sen aklıma düşünce
Parmak izlerinden tanınıyor; parkta reddedilmiş bir aşık
Teşhis ediyorum çiziklerde o amansız veremi
Sen aklıma düşünce
Berlin’de dazlaklar saçlarını uzatıyor
Sağdıcı oluyorum gelinler at üstünde
Sen aklıma düşünce rütbesi sökülmüş babalar
Yeniden dönüyor evlerine
Çocuklar şen şakrak, çocuklar şen şakrak, çocuklar.
İçimdeki gardiyan mahsustan unutuyor
Mahkum odalarının kilitlerini… İyi halden yırtıyorum
Sen aklıma düşünce gül kokulu kızım
Sırrını çözüyor Mısır’da piramitlerin
Kalbim beter oluyor sen aklıma düşünce
Sen aklıma düşünce ne güzel heceliyor
Bir kekeme dört kitabı
Sen aklıma düşünce bendeki tuhaflıklar
Bir bir yok oluyor, bitiyor bendeki bu yabani başkaldırış
Toplanıp dert ediniyorlar ülkeyi konken oynayan kadınlar
Sen aklıma düşünce bir kuyunun içinde
Yusuf’a mektup geliyor kör olmamış babası
Ve anlıyor “bir ülkeye hükümdar olacak” güzel yüzlü o çocuk
Sen aklıma gelince Diyarbakır Radyosu “Sarı Gelin” çalıyor
Sen aklıma düşmüşsün, ben içine türkünün
Sen aklıma düşünce
Üstüme yemek dökecek kadar ihtiyarlıyorum
Ellerim titriyor ellerim
Çor tutmuş bağlar yeşeriyor birden bire
Kızılderili reis tüylerini yeniden takıyor başına
Oturan boğalar ayaklanıyor bozkırda köylülerle
Sen aklıma düşünce kim gelse aklıma
Unufak oluyorum.
Şub 23
Nasihatler Kitabı Yunus Emre
Bismillahirrahmanirrahim
Padişah’ın hikmeti gör neyledi;
Ateş, su, toprak ve yele söyledi.
Getirdi toprağı çekip besmele,
Kendi de hazırdı orda heybetle.
Toprakla sudan yaratıp bir cisim,
Verdi bu cisme Âdem diye isim!
Sonra rüzgâr gelip kuruttu onu,
Âdem’in cismi ondandır, bil bunu!
En son ateş gelerek ısıttı onu,
Isınınca girdi bedene canı.
“Can tene girsin!” diye ferman oldu,
Padişah emri ona derman oldu.
Can girdi bedeni aydınlattı,
Ten de canın canına neşe kattı.
Şükürler edip dedi ki: “Ey Rahman,
Şaşılmaz benim gibi bin yaratsan!”
Toprakla geldi bize dört nitelik:
Sabır, hoş huy, tevekkül ve yücelik.
Suyla beraber geldi dört türlü hâl;
Temizlik, cömertlik, lütuf ve visal.
Rüzgârla beraber geldi dört heves;
Yalan, riya, sabırsızlık ve nefes.
Ateşle geldi dört türlü felâket;
Şehvet, kibir, açgözlülük ve haset.
Canla birlikte geldi dört özellik;
Utanma, ahlâk, üstünlük ve birlik.
AKIL VE RUH DESTANI
Gel dinle şimdi, açayım da sözü,
Tek tek söyleyeyim ondaki özü.
Hakk’ın hikmeti en eski demdendir,
Şu sözlerin yorumu Âdem’dendir.
Şu cihan, iki cihanca pek dardır,
Geniş bak, böyle yüz bin cihan vardır.
Çok büyük cihandır gönül cihanı,
Kendini arayanlar bulur onu.
Şu nefs şehrinden vereyim de haber,
Ondan ümit ve beklentini gider.
Sana gönderilmiş iki sultan var:
Ten mülkünü zapt etmek ister bunlar.
Biri Rahmanî, can katından gelir.
Biri şeytanî, kin katından gelir.
Gör şimdi kendini, kime taparsın,
Kime kapı açıp kime kaparsın!
On üç bin kişidir Hakk’ın askeri,
Yenilmez kimseye, alptir her biri.
Dokuz bin neferdir, nefs haşeratı,
Dâyim eyerlidir bunların atı!
İyi tanı, kara yüzlüdür bunlar,
Nefret ve şikâyet nereye kadar.
Aman ha aman, bunlardan uzak dur!
Yazılmasın nefs defterine kusur.
Nefsin isteklerini geç, cana bak,
Söz dinlersen olur canın nura gark.
Nefs kibirlidir sultanı bilmez,
Emrine erzak ve asker verilmez.
Can, aydan arı gerek han katında,
Yerinden ayrılmaya, sultan katında.
Şu nefs, ezelden beri Hakk’a âsî,
İdamdır aslında onun cezası.
Nefsin çocukları dokuz kişidir,
Küfür ve fitne onların işidir.
Büyük çocuk hırstır, öğüt işitmez,
Cihan mülkü verilse yine yetmez.
Hazır bekler huzurunda bin çeri,
Olmuş kapısında tüm cihan esiri.
Sever dünyayı dünyadır imanı,
Susuzdur, kanmaz dünyayla canı.
Her neyi seversen imanın odur,
Nasıl sevmezsin ki sultanın odur.
Bil ki aşkındır seni senden alan,
Neyi seversen o tarafa salan.
Sevdiğinden öteye durağın yok,
Asıl mânâ budur, boş lakırdı çok.
Bu yolda zıtlaşma olmaz, mânâ var,
Her neyi seversen, odur sana yâr.
Akıl katında yarım gün durmayan,
Şah katına lâyık olur mu, ey can?
Gördüm, gelir benzi sararmış bir er
Dili tutulmuş, aklı gitmiş meğer.
Aklın önünde baş koyup secdeye,
Şükretti Hakk’a: “Onu buldum” diye
Eğer aklı başındaysan gör beni,
Neyse derdimin dermanı, ver onu!
Demedin: “Bir kere onu göreyim!”
Demedin: “Nerdeyse ona ereyim!”
Tut ki hırs yüzünden yoldan saptım ben,
Bir kez sormadın, “Sana ne yaptım ben?”
Dolanıp sana geldim, hâlimi bil,
Yardım edeceksen gözyaşımı sil.
Hırs hapsine düştüm çıkamıyorum,
Duvarı çok sağlam yıkamıyorum.
Nice yiğit ve demir yürekli er,
Bu zindandan çıkış gününü bekler.
Silahlı bin kişidir hırs çerisi,
Cengâver ve yiğittir her birisi.
Tuttuklarını atıp bu zindana,
Demir gülle takarlar ayağına.
Sual ettim bunlara: “Kimsiniz siz,
Büyüğünüz kim, kimin nesisiniz?”
Dediler: “Hepimiz nefs kullarıyız
Pek çoğumuz da hırs ulularıyız.”
Açgözlünün yeri cehennem olur,
Orada olan nasıl huzur bulur?
Yeri yurdu cehennem olan erin,
Hiçbir yerde bulamazsın benzerin.
Fark etmedim, beni aldatıp tuttu:
“Bugün, yarın!” diye ömrümü yuttu.
Akl’ın dedikleri aklına yattı,
Kendine gelerek düşündü, tarttı.
Geri gelip Akıl, onu öğütler:
“Kurtarır canını bize gelenler!
Bize geldiysen yer yok endişeye,
Gam çekme sakın ne yapayım diye!
Gelseydi Fakr u Kanaat beraber,
Görürdün düşmanlara neler eder.”
Çağırdı müjdeci, geldi Kanaat,
İpek giysi giyer, biner Burak at.
Gördüm almış ele bir yeşil sancak,
Dinlemez kimseyi öfkesine bak!
Çavuşları bağrışır sağda solda,
Bir gürültüdür kopar her yolda
Onu görüp kaçar nefs haşeratı,
Gör şimdi nicedir Halik sıfatı.
Yenilip kaçarlar, bak Hakk’ın işine,
Eri, kızı döver bakmaz yaşına.
Bunalıp hepsi dayanamaz kaçar,
Kılıca gerek yok kalırlar naçar.
Kılıçları kanlı gazidirler hep,
Uçan kuşu tutar atları Arap.
Yer yer vuruşup alırlar nice can,
Kiminden baş gider, kiminden de kan.
Askerine dar edip dört bir yeri,
Kurtarırlar hırstan ili ve şehri.
Koparırlar hay huy, velvele, figan,
Mümkün müdür kurtarsınlar ondan can?
Yenip ordusun iline akarlar,
Kırıp eri kızı, şehri yakarlar.
Şah, gazadan gelip tahta oturdu,
Bütün sipahiler huzura durdu.
Bütün kent ve bütün el rahat oldu,
Nereye gitsen nimetlerle doldu.
Geride kaldı o kıtlık ve âfet,
Oldu cümle fırsat tacirleri mat.
Ârifler artık ibadetle meşgul,
Olmuş her birisi sultanına kul.
Tutarlar sultan meclisini mekân,
Elde cam, geçerler cümle varlıktan.
Kurtulup bunlar erdiler murada,
Saki mey sunar, içerler orada.
Ferahladı bunlar kaygıları yok,
Sırtları pektir karınları da tok!
“Ne yapayım?” demek bunlara uzak,
Ömür ve rızkı kendi verir Rezzak.
Mihmandar, kendisi olunca sultan,
Sofra üstüne sofra gelir, ey can!
Yiyip doydu senin gibi nicesi,
Aynen durur, eksilmedi zerresi.
Daima yenir lakin hiç eksilmez,
Nereden geldiğini kimse bilmez.
Erenlerdir bu dirliğe erenler,
O yârin yüzünü mutlak görenler.
Gerçekte bunlar ölmeyip kalırlar,
Zira her dem yeni kısmet alırlar.
Yunus, cümle sözün sana vazife,
İş sana düşer, kimse etmez ifa.
Ne sözün varsa et kendine hitap,
Cümle gönülleri Allah için yap.
Bu yüzden cümle iş ulularındır,
Bunlardan iste, yol bu kullarındır
KİBİR DESTANI
Eğer dinler isen haber vereyim,
Akıl casusa ne der göstereyim.
Kanaat şehre gelip tahtı aldı,
Haramiler ise yollarda kaldı.
Çıkarlar dağ başına yol kesmek için,
Bırakmazlar yolcuyu yola gitsin.
Akl casusa: “Hemen geri dönüp” der,
“Götür Kanaat’e benden haber.
Kanaat hoş otursun taht onundur,
Devlet nimetleriyle baht onundur.
Çok durmaz harami dağ başında,
Geçer bir gün ele, yol savaşında”
Kibir derler ona, bilirler onu,
İmansız kalacak o âsî canı.
Kendinden başka kimseyi beğenmez,
Yüksek yerde durur aşağı inmez.
Nice tahta çıkanlar yere düştü,
Nice “ben” diyene sinek üşüştü!
Kendinden uzak tut kibr endişesin,
Kibre uyarsan uzağa düşersin.
Uzak düşenlerin imanı yoktur,
Meğer cisimlerinin canı yoktur.
Canı sakınmalı ki canlı kişi,
Hakkında kusura dönmesin işi.
Büyüklük taslama lanet alırsın,
Kovulmuşlarla bir olur kalırsın.
Kapı gözet, kapı tut, dip gözetme,
Devlet kapıdadır bırakıp gitme!
Dilersen devleti kapıda bekle,
Umarsan nimeti kapıda bekle.
Beğenme sen seni, uzak düşersin,
Çaresiz kalınca yolu şaşarsın.
Varsa kibir haberi, hangi yere,
İşiten lanet okur o habere.
Sakın olmayasın kibirle yoldaş,
Kibri nerde görürsen orda savaş.
Kibir ve arzu vefa kılmaz sana,
Yazık toprağa düştüğün o güne.
Tenin yıkılmadan kibri yıkıver,
Bu zorluklar hanesinden çıkıver.
Bu kibre nazar kılsan yok vefası,
Zahmettir nereye baksan hevası.
Kibir sahibinin nazarı yoktur,
Bu sebepten gönülde nuru yoktur.
Hakk’a giden bir yol vardır gönlünde,
Görmez onu, yabancıdır elinde.
İyi bil, Hak yolu gönlünde sırdır,
Bütün özellikler gönülde birdir.
Her kim ki o gönlün dışında kala,
Nasibi kaptırıp eli boş kala.
Gönül eri bilir gönül haberin,
Gönüllerin içinde cümle varın.
Yazık, bütün ömrün eyvaha vardı,
Büyüklenmek, seni yoldan ayırdı.
Büyüklenmek ne ki ona uyarsın,
Ümit kesme, bir gün Hakk’ı duyarsın.
Daim sana bakıp seni görürsün,
Mağrur olup senden haber verirsin.
Bu ham düşüncelerde ne bulursun?
Bu huyla bir gün tövbesiz ölürsün.
Tutma o işi ki faydası yoktur,
Özüne bir hüner edesi yoktur.
Hüner gözet ki hünere eresin,
Eren ile yol alıp dostu göresin.
Kibirli kişiler dosta eremez,
Kibir kendine düşmandır göremez.
Düşmansın sen sana, dostun kim ola,
Bu kötü huyundur sana havale.
Şayet menzile varırsan bu huyla,
Orda gönül dirliğin nasıl ola?
Bu dirlikle nice yoldaş olursun?
Nice ileri geçip baş olursun?
Bu hâl ile kılıç yok arada,
Senin için kılıcı kim yarata?
Bilmelisin sana düşman kim ise,
Bilmelisin dosta kin duyan kim ise.
İyi değildir bu yolda aymazlık,
Çok uzatma, işin var bunca yıllık.
Yazık, kibir işini çok uzattın,
Kendi kendini gönüllerden attın.
Etmedin bir gün gönül pazarını,
Candan dinlemedin dost haberini.
Ne kadar yeleceksin? dünya için?
Bir gün bir şey yapmadın Mevla için.
Tutamazsın, koşma dünya peşinden,
Ecel yol bağlamış, aşamazsın sen!
Şu beş günlük ömür, bu harca yetmez,
Sağır mı kulağın niçin işitmez?
Kibir geldi, seni karartıp gitti,
Ecel atı yörüktür, gelip tuttu.
Sen seni hiç bilemedin, ne yazık!
Nasıl kulsun ki edemedin kulluk.
Eğer sen kulsan o hâlde beyin hani?
Dileğin ne vakte dek tutar seni?
Ne aklın var senin ne de delisin,
Ne burda diri ne kabrde ölüsün.
Ey bîçare, bu nasıl dirlik böyle?
İçin dopdoludur şirk ve şüpheyle!
Madem bir şüphen yokmuş inanaydın,
Bu gaflet uykusundan uyanaydın.
Arzu ve kibir nice tutar seni?
Ölüm evreni bir gün yutar seni!
Kibr ve arzuyla ne yapıp edersin?
Ecel eli uzun, nasıl gidersin?
Ömür borcunun vakti bir gün ere,
Ecel, varlık harmanın yele vere.
Bu vade ermeden gel bir gözün aç,
Arzu ve kibir yolundan beri kaç.
Beş günlük ömür için geri dönme,
Şu fani dünyanın nakşına kanma.
Senin gibi bin er aldattı dünya,
Göster şimdi, kimindi bunca bina?
Çok hızlı davran ki ütülmeyesin,
Kibir tuzağına tutulmayasın.
Kibrin öğüdünü tutarsan eğer,
Biçemezsin tevazua bir değer.
Kibirlinin yeri Siccîn içinde,
O yüzden olmadı hiç din içinde.
Din yolu tutanın Siccîn nesidir?
Kin ve kibir ehlinin din nesidir?
Bana inanmazsan hâlin göresin,
Şu ömrü, kibirle yele veresin!
Şimdi akıldan medet iste, yürü!
Esir olmuşsun bunca yıldan beri.
Akıl, adaletli aziz kişidir,
Bunalana medet onun işidir.
Seni çok beladan kurtara akıl,
Mutluluk yoldaşın olsun, ay ve yıl.
Geldi Akl’ın yanına mahcup olmuş,
Gözleri kaygıdan yaş ile dolmuş.
Kendine gelip de selam veremez,
Ateşe düşer yolunu göremez.
Geçti nice zaman saydı yerinde,
Geçirdi ömrü nefsin pazarında.
İşit şimdi Akıl ne söyler ona:
“Sakın, Tevazu taliptir canına!”
Sözü bitmeden Tevazu göründü,
Kibir onu görüp yüz geri döndü.
Kılıç çekip gelir, yer alçağından,
Kibir onu görüp kaçtı dağından.
Dağı ovayı doldurdu bir feryat,
Kimine cennet kimine arasat.
Tevazu Kibr’in üstüne at sürdü,
Kibir baktı, bir eri bin er gördü.
Âsî Kibir, hiç bırakmadı işi,
Dağ başını tutup geçirdi kışı.
Bu Tevazu, bir ırmak olup aktı,
Belli ki derdi denize varmaktı.
Ne kadar kuvvetli olsa da pınar,
Varamayıp denize, yere sızar.
Su akıp başka bir suya karışır,
Su suyu bulup denize erişir.
Denize kadar ırmak idi adın,
Gerisini bırak, denize daldın.
İnci muhal değil, deniz olana,
Ya altın niye muhal olsun ona?
O denizde ne acayiplikler var,
Ancak halka gizli, sana aşikâr.
Her bir dalgada bir damar bulasın,
Yakut, inci ve mercanlar bulasın.
Budur sermaye o bahre dalana,
Arı dirlik gerek cevher bulana.
Yendi Tevazu yüz bin çevik eri,
Zaptetti tüm kara ve denizleri.
Tevazu edeni define bekler,
Yüce yer gözeten derde dert ekler.
Tevazuyla varsan meydan senindir,
Cevher senden çıkar, maden senindir.
Tevazudur yeri göğü götüren,
Yedi kat yerden aşağı duran.
Tevazu üzeredir gök ile yer,
Öveceksen Tevazuyu övüver.
Devlete ulaşır tevazu olan er,
Ona kim yetişir, uzayıp gider.
Tevazu yürüyüp âlemi aldı,
Ki her ne var ise ona kul oldu.
Gizlenip kibr eri görünmez oldu,
Artık yüksek bir yere binmez oldu.
Tevazuyla kanaat hoş yâr oldu,
Neyi istersen orda var oldu.
Tekrar şenlendi şehr ile vilayet,
Dostumuz şad oldu, düşmanımız mat.
Casus gidip Akl’a haber iletti,
Gör Tevazuyu Kibr’e neler etti.
Kardeş, eline ne geçti, gör Kibr’i,
Diri kurtulmadı bin erden biri.
Akıl bunu işitip çok sevindi,
Muştuluk verip hemen tahttan indi.
O devlet sahibi akla şükretti,
Aklı erer ve bilirdi devleti.
Eğer devlet gerekse akla danış,
Meşveretsiz başa varmaz hiç bir iş.
Gel, bilgini unut sen, uslu isen,
Saadettir sana her ne huylu isen!
Yunus tevazuyu çok beğendin sen,
Bu yüzdendir aşk makamına geçmen.
Farizadır sana, sen seni sakın,
Kim ola sencileyin sana yakın?
Halk içinde yüzünü yere bırak,
Bu durum kibir ehline çok uzak.
Hatadır, her işini uygun sanma,
Sebil ol herkese, bir dem usanma.
ÖFKE VE GAZAP DESTANI
Gel, şimdi söyleyim öfke haberin,
Tek tek göstereyim, gönülde yerin.
Öfke der: “Ben herkesten yegâneyim,
Bunca hüner içinde bir taneyim!
Kimse duramaz ki karşımda benim,
Hışmla denizi ateşe veririm.
Nereye varırsam başlar kesilir,
Kime öfkelensem o vakit ölür.
Var mıdır bencileyin cana kıyan?
Yoktur benden başka merdane kıyan!
Bana karşı gelemez yaratılmış,
Benimle bir an hemdem olmak, zor iş!
Benim hünerimle kim birlik olur,
Ecel evine girmeye yol bulur.
Benim işimi başaramaz felek,
Benim yolumda yürüyemez melek.
Gözüme yüz bin er zerre görünmez,
Yüz bin aslan bana pire görünmez.
Öfke derler bana bir bahadırım,
Düzen bozmaya her yerde hazırım.
Nereye basarsam orda ot bitmez,
Her nereye varsam orda dert bitmez.
İşitenler kaçar benim sözümden,
Ben bile korkarım kendi özümden.
Sakın bana uyup da gafil olma,
Sözümü tutup da imansız ölme.
Sanma el içindir benim kılıcım,
Bana da keskindir benim kılıcım.
Kim öfkelense imanı gider,
Sana iman lazımsa onu gider.
Öfke geldiğinde iman ne olur?
Oda düşüp yanar, ya can ne olur?
Öfke işi küfür ve dalalettir.
Allah korusun farklı bir halettir.
Nerde göremezsen orda yol vurur,
Nerde harap yer varsa orda durur.
Onun hâlleri, hâle benzemez hiç,
Zevali, bir zevale benzemez hiç.
Emin olanlar onun fitnesinden,
Ne ölümden çekinsin ne de sinden.
Cihanda onun benzeri bulunmaz,
Onun hile ve tılsımı bilinmez.
Baksan bir kişiye suretâ sakin,
Ne sıfat olduğunu ne bilirsin?
Boynunda tespihi elinde asa,
Çöp incinmeye, yola öyle basa.
Bir bakarsın ansızın çıkagelir,
Tespih kırıp imame yıkagelir.
Asayı kırıp koparır bir kavga,
Hiç yüzü yok ki bir kimseye baka.
Sual ettim: “Sofi bu ne hâldir?
Senin gibi kişiye bu muhaldir!”
Özür diledi ki: “Ben bir kişiyim,
Filan derler bana filan eşiyim.”
Bilirim onu itaati yoktur,
Halk içinde iyi sıfatı yoktur.
Benim gibi kişiye hürmet etmez,
Cevap verir bana öğüt işitmez.
Ben ona vurdum, o yakamı tuttu,
Bana karşı gelip Hakk’ı unuttu.
Ne diyeyim, ele geçirip onu,
Hükmetmiş hep ona öfke divanı.
Kendini koyup başkasını sınar,
Yolda doğru giden kişiyi kınar.
Yakın yerdedir, öfkeden sakın,
Öfke unutan sarhoşudur Hakk’ın.
Kişi kendinden geçmezse yâr için,
Sapmıştır ona bir şey demeyesin.
Her kimin dosta kullukta eli yok,
Öfke kapmış onu, ağzı dili yok.
Arı tut evini, çıkagelir yâr,
Yârin gelmediği ev neye yarar?
Arı dirlik gerekir dost elinde,
Öfke ve kin engeldir, yâr yolunda.
“Dost ne zaman gelir?” diye hazır ol,
Evine çeki düzen ver, nazır ol.
Gururla oturma dost döşeğinde,
Daim ayakta dur, yâr eşiğinde.
Gafil olma evine hırsız girer,
Ağır uyursan duvarı deler.
Ev sahibi uyur, hırsız sevinir,
İşi tez tutar sanır ki uyanır.
O kadar geldi, uyanmadı o kul,
Belli bildi ki çok kolaydır bu yol.
Ne vakit gelse bildiğini işler,
Kiminde oturur kiminde kışlar.
Hırsız gelince ıssız olsa hane,
Girip çıkar, gelir çok kolayına.
Sen nerdeydin evini hırsız aldı?
Yer içer oturur, ev onun oldu.
Sen dışarda hırsız içerde ne hoş,
İşin ucu, gösterir yakında baş!
Bu hâlin ne senin, zulmet içinde?
Daha ne uyursun gafletiçinde?
Öfkeyle geçirdin aziz ömrü sen,
Daim zulmettesin bu huy yüzünden.
Öfken gitmez de kalırsa iyi bil,
Canı o damardan alır Azrail.
Kurtarmaz elini yüzünü yuman,
Hak’tan korkmazsan boştur, aşr okuman.
Değil öğüdüm, kusur bulmak için,
Sana bütün nasihatim, hak için.
Riyayla örünce dış duvarını,
Hırsızlar aldı, içteki şarını.
Dışında sarık, tespih ve seccade,
İçinde zünnâr bağlı, can belinde.
Bezedin dış yüzünü, için harap,
Hiç kimse beğenmez, nedir sebep?
Böyle giderse hâlin nasıl olur?
Hiç iyi bir işin yok, lafın boldur.
İşe yaramaz bu dış ibadetin,
Arı olmaz ise gizli sıfatın.
Senin bâtın evini hırsız aldı,
Şu zâhir amelin dışarda kaldı.
Senin için şudur hepsinden evla,
Kulluğun gizli olmalıdır dostla.
Şu hâlde bu iş nasıl başa yeter?
Sultan buyruğunu tutmadın meğer.
Ölümdür, şahlar önünde utanman,
Zerre suçun olsa orda kırk batman.
Hele beri gelin, tanış olalım,
Nere tenhaysa orayı bulalım.
Ey uslu kişi, sen bir haber ver,
Nerde bizim için gizlenesi yer?
Ben yeri göğü gezdim bulamadım,
Ne var hilalsem, bedir olamadım.
Usandım ben bu hesaptan sayıştan,
Gerekse hesapla sen yeni baştan.
Bu gafletle nasıl olur bu dirlik?
Ya bu amel ile olur mu birlik?
Ömrün geçti bir amel eylemedin,
Bir sözü edep ile söylemedin.
Söz bir başka gerek sultan katında,
Çabuk olmak lazımdır hizmetinde.
Ne dem, bir sipahi çekse işten el,
Olur, sultanının kulluğunda kul.
Ne nasihat vereyim gayrı bundan,
Kulum demesin kulluğu unutan.
Eğer kul olursan sermaye yeter,
Ne saadet, yedi kat gökten üter.
Tamam olsa işin yer gök senindir,
Her neyi dilersen dilek senindir.
Bu âlem cismine, can sen olasın,
Sensiz olmaya bir yer, sen dolasın.
Günleri geçirip yapmadın bir iş,
Vehim ve şüpheyle geçti yaz ve kış.
Bu nasıl devran, onda rahle kurdun?
Aşr ayeti okurdun, yolda durdun.
Bunca yıldır ilim ve amel için,
Bu kapıdasın bu mu birikimin?
Acep sana yol niye yok içeri?
Kimse demedi mi sana;“Gel beri?”
Sözlerim kendimedir nükte değil,
Bilin can birdir, ikilikte değil.
Vah ona ki geri kala bu yoldan,
Çalış ki kurtulasın sen bu hâlden.
Gaflettir bizi bu hâlde koyan,
Nasıl gafil olur bu hâli duyan?
Evi süpürmedim, kim gelir bize?
Süpürgeci yok, kim gelip de düze?
Bunca ihmal edilmiş bu haneye,
Kim çağıra dostu: “Bize gel!” diye.
Niçin geçmez acep yol bu aradan,
Öfke aldı yolu, bil her yöreden.
Çok zamandan beri öfke yol almış,
Kimse izlememiş gizlide kalmış.
Akıl casuslara söyler divanda:
“Gidip bulun dirlik düzen ne yanda?”
Dedi Casus dirlik hâlini ona:
“Öfkeden dağılmıştır dört bir yana!”
Casus o dem Akıl katına vardı,
Olan biten her şeyi haber verdi.
Hiç haber kalmadı Akl’a ulaştı,
Öfke’yi tutma işi başa düştü.
Akıl düşünüp tartıp verdi haber,
Buyurdu çavuşa toplandı asker.
Bunca dem, söylenen belli divanda,
Öfkeden yüz şikâyet gelir günde.
Sabır nerde? Öfke gelince birden,
Dirlikle düzenlik bozulmuş hemen.
Buyurur: “Sabır hemen tutsun onu,
Şehri harap etti onun ziyanı!”
Çıkageldi huzura Sabır, o dem,
Tut öfke katlinde İbrahim Edhem.
Görülmez oldu Öfke, izi yoktur,
İzden geçtik, izinin tozu yoktur.
Bu kez gördüm, düzenlikle dirlik hoş,
İçip aşk şarabın, olmuşlar sarhoş.
Sabır, dünyada kimin olsa yâri
Her lahza zevk ü safa olur kârı.
Sana can feda, ey sabır iyesi!
Sabırdır benim canımın gıdası.
Sen ne zaman bu sabr ile olursan,
Seninle hoş safa bulur o mekân.
Yunus işin sabırla kolay olur,
Sabreden kişi özge bir mülk bulur.
SABIR DESTANI
Dinle, söyleyeyim sabır hâlini,
Cümle âlem sabra verdi malını.
Tüm bozguncuları mat eder sabır,
O sebepten mutluluk ihsanıdır.
Sabrın her yerde iyiliktir işi,
Dayim azad eder yâd ve bilişi.
Sabırlının devleti dayim kalır,
Sabredenin nasibi fazla olur.
Duydun Yûsuf’u kuyu içinde vay,
Sabırla beklerdi kuyuda o ay.
O kuyu ne kadar derindir bilmez,
Çağırsa sesi dıştan işitilmez.
Çağırdı, ses gitmeyince dışarı,
Vazgeçti bu işten bağırmaz gayrı.
Yukarı bakar, kuyu ağzı uzak,
Aşağıdaki yeri taş ve toprak.
Dedi: “Ya Rab, bir suç işledim ki ben,
Başıma bu iş geldi durup dururken.
Kabrim buysa nereye varırım ben?
Sabretmezsem nasıl başarırım ben?”
Böyle der, gözü yukarı bakardı,
Gözyaşı durmaz sel gibi akardı.
O anda aklını başına derdi,
Başka yeri bırakıp sabra girdi.
Ulu sabırla yüce devlet buldu,
Cümle hâli, sabırla güzel oldu.
Bu hâldeyken kuyuya kova indi,
Görüp onu Yûsuf, o dem sevindi.
Tutundu kovaya çektiler onu,
Dedi: “Geldi işte devlet nişanı!”
Çektiler onu kuyudan dışarı,
Müjdeler ona ki başara sabrı.
Gör ki sabırla Yûsuf neye erdi,
Sabır acısıyla helvaya erdi.
Sabır neyse sabırlı bilir yine,
Bakmaz sabırsız onun dediğine.
Sabır sahibi olan Arşa çıkar,
Zira sabr içinde türlü hüner var.
Sana güzel sabır gerekir her hâl,
Ağuyu sabır ile yaparlar bal.
Sabır gerek sana her hâl içinde,
Kalır sabırsız, çene çal içinde.
Her kimde ki var ise sabır hâli,
Sabır üzre olur cümle ameli.
Her şeyi bırak, sabır evine gir,
Sabır evinde cümle erenler bir.
Nebi ve veli yolu, sabra uğrar,
Sen de varmak istersen sabırla var.
Sabır gözet sabır, aziz olursun,
Sabır gözetirsen mânâ bulursun.
Sabırsız kişilerin dirliği ham,
Sabırla iyiye gider serencam.
Nasihat istersen sabırdan işit,
Onayım der isen sabrı meslek et.
Sabır ne işin var ise bitirir,
Seni ulu saadete götürür.
Emanettir sana bırakma sabrı,
Sabırla bulursun Miraç ve Tûr’u.
Sabırla vardı o miraca varan,
Diri iken ölür sabrı başaran.
Yunus eğer sadık isen gir sabra,
Yiğit ona derler ki sabra gire.
Sabredende kalmaz öfkeden eser,
Kötü huydan kurtulur sabreden er.
Sabır gözetsin devlet dileyenler,
“Bil ki Hak, sabredenlerle beraber”
Sabırla hâlin güzel olur gayet,
Gelir sabredene Hak’dan inayet
Yol çok emindir diye gafil olma,
Harami çoktur düşersin pusuya.
HASET VE CİMRİLİK DESTANI
Eğer dinlersen diyeyim nasihat,
Sakın hasetle cimrilikten gayet.
Evvelden beri bu iki serasker,
Yürüyüp her yerde bildiğin işler
Yol keser sakın, cimrilikle hased,
Kurtarsın seni bunlardan o Ahad.
Hasetçi hasta geçirir her anı,
Teni sağlamdır dertle inler canı.
Kendi ziyanından kendisi kaçar,
Şer tohumunu çorak yere saçar.
Yaptığı her iş kendisine ziyan,
Var mıdır kendisine böyle kıyan?
Hep şeker yese bile tadı yoktur,
Tatlı dirlik içinde adı yoktur.
Hasetçinin eli ermez bir işe,
Kime kuyu kazarsa kendi düşe!
Diyeyim de bil cimri hâlini sen,
Yediği şeyi sakınır kendinden.
Kendi kazancını kendine vermez,
Elleri bağlıdır yemeğe ermez.
Nedir bu durumun ey yararsız can?
Yoktur bir gayretin ey kararsız can!
Bir bak ne hâldedir, canın ve cismin,
Nasıl birisin sen ya nedir ismin?
Bu ne kavrayış bu ne kısa nazar?
Olmadın bir dem kendi kendine yâr.
Âkil olman imkânsız, cimrisin sen,
Sanma alkış alırsın bir kimseden.
Dünyayı sevme, arta kalır senden,
Gelip sonunda düşman, alır senden.
Süleyman gibi malik olamazsın,
Şu bir gerçektir, burda kalamazsın.
Tutalım sendin mülkün Süleyman’ı,
Bu mülk temelsizdir Süleyman hani?
Cimri olmak seni Hak’tan ayırdı,
Gayretin himmetin nereye vardı?
Kişi hasetlikten ne fayda görür?
Layık olduğun şeyi Allah verir.
Ne neye gerek, bilen odur yeğrek,
O kâdirdir verir, kime ne gerek?
Sen kendi nasibine nazar eyle,
Ona göre hazırlan hazer eyle.
Zekâtsız sürü ve sadakasız mal,
Verilmesin kimseye böyle bir hâl.
Bana inanmazsan sen kendin izle,
Benim dediğimi kendinde gözle.
Dememe gerek yok işte amelin,
Nişanı odur ki bağlanmış elin.
Suçsuz bir kişinin bağlanmaz eli,
Dolaşmaz ayağına öz fiili.
Suçunu bilmiyorsan bildireyim,
Hırsızı tutup eline vereyim.
Hırsıza yoldaş olan verir başı,
Çok düşürür seni hasetlik işi.
Kim ederse yoldaşına hıyanet,
Bulsun vardığı her mekânda lanet.
Bilirsen gerçek yoldaşın olanı,
Doğruya varıp kurtarırsın canı.
Doğruluk ehline cimrilik ermez,
Haset eden kibrinden bunu görmez.
Hasetçinin her yerde belli pazarı,
Hiç bir dem gitmez onun gönül darı
O sebepten hayatı gam içinde
Bin kez helak olur bir dem içinde
Yıl on iki ay onun şadlığı yok,
Yese de yemese de kaygıyla tok.
Ne derse desin havsalası dardır,
Ne kadar dar dense bin daha vardır.
Hasetçi huzur bulamaz bu yüzden,
O şimdi nerededir? Çok yaşa sen!
Yoktur hasetlikten hasede bir kâr,
Gönül dışına düştü neye yarar?
Hasetçiyle cimri sayışta değil,
Bunlar reddedilmiştir işte değil.
Bunların birliğe ikrarı yoktur,
Her ne olursa olsun arı yoktur.
Padişah heybetinden korkusu yok,
Kimse beğenir bir huyu husu yok.
Nereye varsa halk ürker sözünden,
Hiç bir kimse yarar görmez özünden
İyi bilin onu, âdem değildir,
Ezeldendir haber, bu dem değildir.
Cimri bir kişinin nazarı olmaz,
Haris emeli çoktur arı olmaz.
Cimrinin gözlerinde ibret olmaz,
Hiç kimseye bunlardan himmet olmaz.
Sultan ganîdir, cimri bunu görmez,
Biter diye elin bir şeye sürmez.
Nimet tükenmez durdukça cihan,
Bir tane bile eksilmez hiç bir an.
Nice yıldan beri o nimeti yer,
İkilikten geçip de demedi bir!
Her gün yeni sofra indirir yere,
Yeni giysi verir yeni erlere.
Yeni sabah, yeni akşam, yeni hâl,
Yeni devran, yeni dem, yeni visal.
Yeni dirlik, yeni nasip, yeni gün,
Yen tertip, yeni iş, yeni düğün.
Yeni kadeh, yeni mey, yeni meşrep,
Yeni aşk, yeni meclis, yeni şarap.
Gör ne kadar cömerttir âlem şahı,
Rahm eder işitip bendeki ahı.
Cimri olan erin haşri Karun’la,
Onun gibi o da tapınır mala.
Diyeyim dinle Karun’un hâlini,
Verdi imanı vermedi malını.
Karun’un malı için buyruk indi,
Zekâtı vermeyince dini döndü.
“Veremem!” deyince yer yuttu onu,
Topuğundan dizine geldi canı.
Feryat edip dedi: “Bırak vereyim,
Boynumdaki vebali gidereyim!”
Yer, işitip Karun’dan bu cevabı,
Gerçek sandı bunu, kesti azabı.
Yer bıraktı, zekâtı hazır etti,
Kıyamadı vermeye canı gitti.
Dedi ki: “Gidince benden bunca mal,
Kalmaz yeryüzünde yürüyecek hâl.
Bu mallar eksilince ölürüm ben,
Nasıl dayanayım gözüm görürken!”
Zekâtı vermeyince döndü bahtı,
Bu söz üzerine yer, tekrar yuttu.
Tutup yuttu onu beline değin,
Verir şimdi ona kendi dileğin.
Gördü Karun, evren değil sureti,
Dayanamaz bu işe azap katı!
Bağrır: “Bir kez daha bırakın beni,
Böyle olurmuş göremedim sonu!”
Şart eyledi ki zekâtı verecek,
Kararsızlık halini giderecek.
Bırakınca yer, tekrar bozdu ahdi,
Vay o zata ki, o darbeyi yedi.
Pişman olunca yer bir daha tuttu,
Boğazına kadar Karun’u yuttu.
Gel bak Karun’a nasıl feryat eder,
Kalbin katılığından imdat eder.
Gömüldü yere boğazına dek,
Malı veremedi, canı verecek.
Katılık eyleyip işi uzattı,
Mal, gözünün önünde yere battı.
Malın ardından kendisi de batar,
Yer her gün onu, boyu kadar yutar.
Kıyamete dek yutacak onu yer,
Bak şimdi ona, kıyamet ne eder!
Ateşten zincir yaparlar malını,
Cümle âlem görür onun hâlini.
Bu ateşli zincir boynuna düşer,
Kul, köle, avam, has hep ona koşar.
Mahşer halkı diye, görüp bu hâlde:
“Şu boynu zincirli kalmış vebalde!”
Zekâtı vermeyenin hâli budur,
Boynuna zincir olur malı budur.
Çaresi yok, cimri görünce onu,
Geçip boynuna dar olur cihanı.
Zenginlikten cimriye ne fayda var
Yüz bin mal ile yoksul gibi yaşar.
Kişinin zenginliği malla değil,
Çok zengine yoksul diye gül ha gül!
Cimrinin gönlünü yıldırım vurdu,
Onun dört yanını karanlık sardı.
Hak’tan mühür vuruldu himmetine
Kim gelip dinlenir onun katına?
Bin nasihat versen kar etmez ona,
Dilini tutmaz, küfreder boyuna.
Kendi dahi âciz kendi özünden,
Kimse şad olamaz onun yüzünden
Kendinin kendiyle yoktur hesabı,
Meğer yok âhiretten açık bâbı.
Kimseye demez yol nereye gider,
O, “belâ” deminde “lâ!” demiş meğer.
Belâ nedir lâ nedir onu bilmez,
Bunlara yaraşır hiçbir iş kılmaz.
Cimri her nerde olsa Karun’ladır,
Şüphe yok ki sonu mutlak beladır.
Kim ki Hak yolundan dışarı çıkar,
Tutup kendi boynuna zincir takar.
Cümle cimrilerin işi bu olur,
O azap ile cehennemde kalır.
Kimin cimrilikle biline hâli,
Yok, ateşten kurtulmaya mecali.
Özünü bilmeye kimin kadri yok,
Gözleri kördür onun nazarı yok.
Olsa cimri ilim, hüner sahibi,
Sakınır onu bir nazar sahibi.
Ta cimrilikten kurtulsun da o kul,
Açılsın ona Hak’tan yana bir yol.
Gelip Akl önüne yüz yere koydu,
İşlemişti ona cimrilik odu.
Söz aldı ki, anlatsın durumunu,
Akıl kulak tutup dinledi onu.
“Gamım çoktur kaygı çekerim dâyim,
İsterim cimrilikten kurtulayım.
Ömür geçti, yazık ki geç uyandım,
Bu dünya bana baki kalır sandım.
Dilerim ki edesin bana feryat,
Bu zulüm görmüşe edesin imdat!”
Dinle şimdi akıl ona ne söyler:
“Hasetten el yıkar bize gelen er.”
Akıl bir kişidir Allah’a bakar,
Uyarsan akla uy cimriliği yakar.
Onun huzurunda dilekler makbul,
Makbul olur kim olursa ona kul.
Akıl der;“Beri gel, gözlerini aç,
Cömertlik nerde ise o yana kaç.
“Dünya leştir, talibi de köpekler!”:
Hadis, Hz. Muhammed’in sözü.
Götürsün cömertlik tutup elini,
Göresin yordamınca Hak yolunu.”
Söz bitince Cömertlik geldi hemen,
İyilik, attı peçeyi yüzünden.
O dem bütün malını yağmalattı,
Bu dünya leşini ardına attı.
Gördüler ki o leş dışarı düştü,
Cimriler it gibi ona üşüştü.
Çekiştirip onu it gibi yerler,
“Dünya leştir, talibi de köpekler!”
Cömert kişilerin dünyası terktir,
Lakin Allah’a imanları berktir.
Sevemez dünyayı er oğlu erler,
Baki hayat neyse onu dilerler.
Baki âlem göründü gözlerine,
Oturdu aşkın nuru yüzlerine.
Bu yüzden gözleri Hakk’a açıldı,
Hazineden ona rahmet saçıldı.
Nesi var nesi yok terk etti yola,
Yola böyle çıkanlar yâri bula.
Bin türlü amel bir terke eremez,
Terki olmayanlar yâri göremez.
Cümle evliya enbiya terk buyurur,
Helal, o ki Hakk’a can terki vurur.
İtibar arayana terk muhaldir,
Bilemezsin ortada bu ne hâldir?
Pek yüce yerdedir dostu görenler,
Nereye meyletsin gönül verenler.
Meyletmez hiçbir şeye gönül eri,
Yâr, terk ve tecritle sever bunları.
Ev bark bekleyerek kim görür onu,
Tam terk etmeyince fani cihanı.
Bu sözle geçti âlemden cömert er
Zira yolun ulusu böyle söyler.
Yüz bin süvariyi bir cömert üttü,
Bu meydan ödülünü alıp gitti.
Yüz bin dava kılan ona eremez,
Onun zerresini kimse göremez.
Cömert içindir, sekiz cennet süsü,
Derviş için yedektedir gerisi.
Cömert olan kişi cennete bakmaz,
Gönlü, taç, hulle ve huriye akmaz.
Cennetten vazgeçer onu duyanlar,
Huri ve köşk istemez terke uyanlar.
Onun için tecelli vurur ona,
Zerre kadar meyletmez hiç bir yana.
Neye meyletsin tecelli gören er,
Bakacak ondan daha güzel ne var?
Netsin iki cihanı dosta giden?
Akçe aşktır orda, ey pazar eden!
Sermaye hiç değildir aşk katında,
Varlık hükümsüzdür dost hazretinde.
Cömertlik edersen aşkı alırsın,
Terkin tam olunca aşkta kalırsın.
Cömertlik bedelini aşk bağışlar,
Vardır aşk içinde acayip işler.
Gerekmez aşkta ne sermaye ne mal,
Bir gönülde iki dilek ne muhal!
Boş yere değil senin bu dediğin,
Sen bilirsin ancak ne istediğin.
Kendi kendinle tanış gör nerdesin,
Kendi bahtına kendin bahanesin.
Seni senden daha iyi kim bile,
Geçirdin ömrünü bu hayat ile.
Nasıl yaşar isen öyle ölürsün,
Bugünkü günündür yarınki günün.
Hakk’ı duyanlara bugün yarın yok,
İşi bugün bitir uzatma artık.
Her kimin hesabı yarına kaldı,
Farz eyle ki balığı taşa saldı.
Sana ne fayda sağlar yarınki iş,
Burda olup bitti tüm alışveriş.
Şu kişi hâlini yarına koydu,
Eliyle öz başına koydu odu.
Senin padişahın burada hazır,
Söyle bir, yarınla ne işin vardır?
Gözün görür iken gel Hak yoluna,
Bırakma nefsini kendiliğine.
Niye saklarsın kendini zor vakte,
Niçin yanıp durasın kıyamete.
Bütün çiğ işlerini burda pişir,
Yol uzaktır yükünü burda devşir.
Burda bitmeyen iş orda da bitmez,
Sağır mı kulağın niçin işitmez?
Her kim ki hesabını burda verdi,
Şüphesiz bil ki o Hakk’ına erdi.
Cömertler burda duydular bu hâli,
O yüzden sabit oldu Hak visali.
Yunus cömertliğe girdin ise berk,
Söyle şimdi bu yolda neyledin terk?
Aklın başındaysa gönüllere git,
İsyankâr damarlarını teskin et.
Eren öğüdünü bırakma elden,
O kurtarır seni türlü fiilden.
Öğüt tutup bırakma eteğini,
Taç et başına ayak toprağını.
Zannetme ki olur her yerde birlik,
Mutluluktur sana iyi bir dirlik.
Seç de bu dünyada iyi bir yoldaş,
Şu nefsinin çınarı çekmesin baş.
İFTİRA VE GIYBET DESTANI
Gel şimdi edeyim bir kaç nasihat,
Bu cüzî akıldan sana iyi baht.
Dünya aklına yer, bu ilin dışı,
Cüzî akıl bakar böyle bakışı.
Dostun yüzünden gözünü ayırmaz,
Ondan ayrı bir an bile dem vurmaz.
Dost iline doğru düzen verdi ki,
Dosta kavuşup eylesin dirliği.
Zira dost onunladır her nefeste,
Can kuşu dostsuz durmaz bu kafeste.
Nasihat alırsan sen bu haberden,
Haricîler sürülmelidir şardan.
Şehir içre bin eren el bir etti,
Haricîyi sürüp eli bir etti.
Düşman yenilip şehir ele geçti,
Bize hizmet edenler göğe uçtu.
Değme gün işlenirse kinle gıybet
Âkıbet olur sonları melâmet.
Bu yüzden gıybet iyi kadem değil,
Gıybet eden kimse de adam değil.
Çünkü küfre girer gıybet sahibi,
Gıybete verir her neyse nasibi.
Her kimin ki ağzında gıybet ola,
Sorgu sualsiz her yerde mat ola.
Kişinin hayzıdır ağızda gıybet,
Ki gıybet söyleyen bulmaya rahmet.
Aklın varsa gıybeti bırak ey yâr,
Gıybetten geçenin haznesi dolar.
Şah hazinesinde çoktur mücevher,
Uykudan uyan sözüme kulak ver.
Şu ki o kapıya hacete vardı,
Neyise maksadı onu başardı.
Cimrilik ve gıybetle gider taat,
Etmeli bu ikiliden feragat.
Fani cihandan hep kaçınmalısın,
Hakk’a zıt işlerden arınmalısın.
Gizlidir içerde yüz türlü ahlak,
Kimseye gösterme, yıkamaya bak.
Gerekir pasını kalbin yuyasın,
Layığı neyise onu koyasın
Sakın katran kabına koyma balı,
Ki nazik yerdedir dostun visali.
Tutup tüm damarlarına cila vur,
Ve her birisine bir kulluk buyur.
Nice hâlden hâle düşmen gerekir,
Geçer pek çok rüzgâr aşman gerekir.
Define bulamazsın eşmeyince,
Ya kalp nasıl arınır pişmeyince?
Bedduadan kaç öğüdümü işit,
Öğüt tutar isen defineye git.
Gel, defineyi sana buldurayım,
Sana buldurmayanı bildireyim.
Uzat ki Hayy u Kayyum işine kol,
Hazne kapıcısı versin sana yol.
İnci mücevher alasın hazneden,
Senin ola cümle ocak ve maden.
Var mı defineyi zahmetsiz bulan?
Emeli bırak ileri varırsan.
Arzuyla kim şeker yiye ya da bal,
Pahasını vermeyince ermez el.
Biri bağlar yükü ucuz şekerden,
Haber alsa idik sana o erden
Şeker için değil sözümün ucu,
Ne yediysem bilir mana bilici.
Olur mana sözü şekerden uzak,
Bulayım der isen şekeri bırak
Şeker sevme ki o Mısırda biter
Kim neyi severse orda yeter
Neyi seversen çok gözlersin onu
Görünmedi sana şeker cihanı
Bizim elin dağı taşı hep şeker
Dokuz bin kişi her dem onu över
Dünya şekeriyle benzerliği yok
Sebildir herkese orda şeker çok
Göreyim dersen bırak bu cihanı
Öğüdüm tutanın dinlenir canı
Sana göstermeyen gıybet ile kin
Düşmanını dost sanırsın ey miskin
Git dostun haberini şimdi dinle
Ona layık taze bir dirlik eyle
Kin ve gıybet seni uzak düşürür
Tutup haset ateşiyle pişirir
Doğan cümle günün geceye benzer
Ya bu geçen yeni günün neye benzer
Gözsüzler yer içer dünyayı görmez
Doğar Ay ve Güneş o Ay’ı görmez
O yüzden gözlerinde perde vardır
Karanlıkta o hâl içinde kalır.
Kulağı işitir şeklini görmez,
Ona dirlik tadı sırrını vermez.
Onu göstermeyen kin ile gıybet,
Eğer terk etmezsen eder seni mat.
Gözün görmez dersem bana kızasın,
O damardan beni bizzat üzesin.
İçinde çok göz hırsızı var senin,
Yer içer oturur seninle her gün.
Gözün ölü gibi bakar yok nuru,
Özünü görmeyen ne görür gayrı.
Özünü bilmek sana farz oldu gel,
Amel eyle seninle gider amel.
Bıraktın aklı sen seni unuttun,
Kin ve gıybet nedir onu unuttun.
Ne vakte dek görmezsin aç gözünü,
Ateş içine attın sen özünü.
Kişi olunca kendisine düşman,
Ona dost olmak şüpheli o zaman.
Gözü görmez kişi sevgiden uzak,
Dost nerde sen nerde, aç gözünü bak!
Yârini görmezsen o sevgi değil,
Kabul etmezse göz neylesin gönül.
Her sevgi tadını önce göz alır,
O yüzden hasreti gönülde kalır.
Gözü görmez kişinin sevgisi yok,
Şu gözlü kişilerse sevgiyle tok.
Gözdür kıymet biçen her bir nesneye,
Kıymetsiz nesneye kim para saya?
Gözü yok kişi neye kıymet biçer,
Suyu bitmiş kuyudan kim su içer?
Gönül tutuksa göz kördür mutlaka,
Canı armağan etmek gerek Hakk’a.
Kişinin gözü her neye ki bakar,
Gönül iradesiz o yana akar.
Gözü yok kişinin sevmek nesidir,
Gönlü kul eyleyen göz fitnesidir.
Suret gözü değil bu göz dediğim,
Bilirim ben neden ne istediğim
Göz odur kim daim o canı göre,
Vazifedir kula Sultan’ı göre.
Bu baş gözü değil o can gözüdür,
Kimin canı varsa cananı görür.
O yüzden yoksundur can yemişinden,
Gözü alamayan dünya işinden.
Ulu dirlik gerekir şimdi cana,
Ne dünya âhiret de dâhil buna.
Canı yok kişinin uykusu kanmaz,
Ki canlı parmağın uykuya banmaz.
Gözün açılmadı meğer canın yok,
Bütün damarların uyku ile tok.
Üç yüz altmış damarı uyku aldı,
Kervan gitti, yükün yabanda kaldı.
Ömür geçip gitti, uyandığın yok,
Kin ve gıybet suyuna kandığın yok.
Hâlâ bozulmadı o kin damarı,
Elinde gıybetin harcandı varı.
Dilersen gıybeti ben bildireyim,
Şikâyet perdesini kaldırayım.
Gördüğünü demek gıybettir mutlak,
Ki perdelilere sabit değil Hak.
Görmediğini demek büyük bühtan,
Kur’an-ı Kerîm’dir böyle buyuran.
Fariza her kişiye kendi sözü,
Bakar kendi yoluna kendi gözü.
Ne vakit göz gönül içinden baka,
Bir zalim de erişir bilin Hakk’a.
Hak sözünden daha güzel söz yoktur,
Hakk’ı duyan kişiler Hak’la toktur.
Bırak başka sözü, sen seni izle,
Kendi suçun ile kendini gözle.
Kimse kınanamaz suçu yüzünden,
Sorulmaz başkasının suçu senden.
Benim suçum için sana günah yok,
Senin suçun için bana günah yok.
Eli söyleyen kendini unutur,
Deme başkasına yavuz huyludur.
Söze yol verilmez söylenirse boş,
Söz Hakk’ın sözüyle olur helal hoş.
Ne kadar söylersen sen Hakk’ı söyle,
İzin verilmez başkasına meyle.
Nice sözün var ise sen sana aç,
Hak ile ol sen kendi gamından geç.
Ne hâcettir sana elin haberi,
Ki farzdır herkese kendi pazarı.
Kendini gözleyen kimseye bakmaz,
Başka iş buyursan o yana bakmaz.
Sözü kes, konuşma gel sen seni güt,
Kınama kimseyi sen işit öğüt.
Kimsenin suçu sana zerre ermez,
Elin yediği sana lezzet vermez.
Sen elin yediğiyle doymayasın,
Hiç kimse için ömrüne kıymayasın.
Nice bir âvarelik sende böyle,
Kendinle iki gün kalsan ne ola?
Bir gün olsun kendine sataşmadın,
Bir günlük olsun dağından aşmadın.
Bir an olsun küfrünü yensen ne var,
Seni şerh edip seni ansan ne var?
Avaresin artık elin günün yok,
Kendi kusurunla bir düzgünün yok.
Eğer görse idin kendi amelin,
Kimseyi anmaya kalmazdı hâlin.
Eğer görseydin hazırlık kılardın,
Hesabını senin kendin alırdın.
Saadet olsa Hak verse basiret,
Görürdün sana ne yapmış bu gıybet.
Nice yıl bir kişi gıybete uymuş,
Sonunu akıbet kendisi duymuş.
Olmuş pişman gönlü dar gamı yeğin,
Neler etmiş ona gıybet ile kin.
Deyip halini derdini yeniler,
Akıl padişahından çare diler.
Cümle derdini hâlini arz kıldı,
Akıl ne dediyse göz yumdu kaldı.
İşi Doğruluğa buyurdu Akıl:
Hemen gel bana acele yârî kıl!
Çağırdı Doğruluk yaranlarını,
Özüne sapmasız varanlarını.
Gör şimdi doğruluğu neler eyler,
Yakar gıybet evin kara yer eyler.
Dürüstler cümleden derinde yüzer,
Özü doğru olanlar Arş’ta gezer.
Mahal mi Arş ile Ferş doğrulara,
Daha ötede perde yok bunlara.
Âşıktır doğruluğa doğru canlar,
Doğruluğu bulur dostu sevenler,
Sadıktır doğrulukta iyi kişi,
Doğruluk iyi eder yavuz işi.
Öğüdü cümle doğruluktan alır,
Dürüstlük dirliği ebedî kalır.
Sana canım feda ey doğru yâran,
Tecelliye erer onu başaran.
Ezel ebed nedir ki doğrulara?
Zâhir bâtın hicap olmaz bunlara.
İki âlem bir oddur bir nazarda,
Dürüste birdir bugün de yarın da.
Doğrular hâlini yarına koymaz,
Bugün yarın demek o hâle uymaz.
Zâhir neyse batın da odur sana,
Endişen neyse yolun da o yana.
Cümleler doğrudur sen doğruysan,
Bulunmaz doğruluk sen eğriysen.
Gitme ayrı yola sen bigânesin,
Senin dirliğine sen bahanesin.
Herkes ayna gibidir bakan da sen,
Senin gözündür seni ihbar eden.
Her neye bakarsan kendi yüzündür,
Kimde ne görürsen kendi özündür.
Eğer bin yıl kaçsan seni terk etmez,
Amelindir senin bir yere gitmez.
Dürüstlük kaftanın o dem giyesin,
Cümle ahaliye doğru diyesin.
Göz doğruluk göstersin bakışına,
Ta ki senden yavuz işler taşına.
Çırayı yakınca karanlık kaçar,
Özün yakıp nur kapısını açar.
Söze tarih yedi yüz yedi idi,
Yunus canı bu yola feda idi.
Çıra yandı doğru delil bulundu,
Ev aydınlık oldu hırsız bilindi.
Çıra dediğim iman nuru mutlak,
İmanlıya yüzünü gösterir Hak.
O hırsız dediğim şeytandır gezer,
Ki her bir an içinde fitne dizer.
Makamını yıkarsan ibadetle,
Muradına ulaşırsın devletle.
Ey gafil bilmedin ömrün geçecek,
Ecel gelip ayıbını serecek.
Geçip giderken şu ömrün ey gafil!
Sorup durursun nereye gider yol?
Bırak bu fikri kendini bil her dem
Söz burada bitsin vallâhu ‘alem.
Risâletü’n-Nushiyye, Samed ve Mâlik olan
Allah’ın yardımıyla Hamdi ve namazı Allah’a
özgü kılarak tamamlandı.
Nasihatler Kitabı, Yunus Emre’nin dervişleri eğitmek amacıyla yazdığı öğretici bir mesnevidir. Edebiyatımızdaki nasihatname türünün özgün örneklerinden biri olan eser, kullandığı yöntem yönünden diğer nasihatnamelerden ayrı bir yerde durur. Yunus Emre, bu eserinde alegorik(sembolik)
bir dil kullanarak ahlakî kavramları kişileştirme yoluna gider. Eserde yer yer başvurulan diyaloglar, ona teatral bir hüviyet de kazandırır. Yunus Emre, bu eserinde erdemli kişiye yahut kâmil(olgun) insana giden yolun nitelikleri üzerinde durur. Ona göre gönül ülkesinin her bir şehrini, nefs ordusunun bir komutanı işgal etmiştir. Nefs ordusunun ele geçirdiği gönül ülkesini, ruh/akıl ordusuyla yenerek ülkeyi huzur ve esenliğe kavuşturmak gerekir. Mutlak zafer için hırs askeri
üstüne kanaat askerini, kibr çerisi üstüne alçakgönüllülük çerisini, öfke ordusu üstüne sabır ordusunu sürmelidir. Cimriliği cömertlikle alt etmeli, gıybet ve iftirayı doğrulukla mağlup etmelidir. Sonuçta iman çırası yanar, ev aydınlanır ve şeytana makam olan gönül, ibadetle ele geçirilerek devlete ulaşılır.
Nasihatler Kitabı
Yunus Emre
Hazırlayan
Doç. Dr. Ziya Avşar
Şub 23
Dost Arayan Şairler
Dostuma
Dost sesler mutluluktur ıtır dolu ve billûr,
Bir gün boşalır içi bir sesin, mâlum olur,
Artık kalbimiz kutup denizinde ve yalnız.
Hüsrev Hatemi
biliyorum aşka kimse yok
aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde…
aşklarım arkadaşlarım dostlarım
dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde…
Murathan Mungan
Haydar Ergülen
Dağ kirazı,
Anılarım var
Eski bir dosta rastlamış gibi.
Takahama Kyoshi
Bütün bir yıl çiçek açan limon ağaçlarının altında
Bir sandalda dostlarınla geziyorsun
Guillaume Apollinaire
Sonsuzluğu size bırakıyorum , dostlar…
Bir de
şafağın tortusunda uyanıveren
o incecik ot sapını-
merhametinize.
Bojana Apostolova
Dost düşmanlar ile sohbet-i hâs eyleyicek
Bana şem’in özü köynür kadehin içi acır
Necatî
Dostum düşmenler ile yâr sanmışsın beni
Ey dîrigâ yâr iken ağyar sanmışsın beni
Usûlî
Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti diyorum.
Artık boş odalarda ölümü bekliyorum…
Necip Fazıl Kısakürek
Ayırmadan hatta dostu düşmandan
Çagırırmışız kimi olsa meclisimize
Resul Hamzatov
Tanrının kalbine tırman, çok çalışsın ellerindeki ışık, şiirin ışığına tutun
Şehrin göğünü kucaklasın ellerin, çok olsun yüreği yufka dostların
Engin Turgut
Masaldır, hikayedir on günlük sevgisi feleğin,
İyiliği fırsat bil dostlara ey sevgili.
Hâfız
kötülük ve iyilik, aşk ve nefret, dost ve düşman
hepsi aynı bu savaşta: aldatanla aldanan
Baki Ayhan T.
İç çekmeler ve bağırışlarla
Titriyor teller
Pencereme dolanma ayışığı
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı sessizce
Ahmet Erhan
Bana sorular öğreten dost
Bir de sen bulmadıkça doğrular yarımdır diyen…
Kimi gün bir türkü, kimi gün şiirlerle
Kitaplarla daha çok, giderek kitaplarla
Sabırlı, içten, yalın
Örnekler çıkarıp adım adım
Küçücük bir kentin kapalı hayatından
Bana dünyaları gösteren dost…
Şükrü Erbaş
Gece ayaz
Rahat durgunluğunda kavşak.
Önünde yalnızım pencereciğin,
Ne bir konuk, ne bir dost bekliyorum.
Sergey Yesenin
Benzemezler insan dostlarıma
Ağaçlar gölgesini esirgemez
Güneş köpeğimden daha sadık
Dizlerime sıçrar ellerimi ısırır
Karşılık beklemeden
Hele kuşlar
Avcılara bile kin beslemezler
Oktay Rıfat Horozcu
Fırtınalı bir günün sonunda
bir dal istedi kadın, tutunmak için
dostane
Bir mum yaktı adamın biri, elini uzattı
beyaz bir gül geldi karşılığında
Böylece bir muhabbet başladı gözlerde
aylarca devam etti bu dostluk
sessizce
Nurcan Uğurlu
Hıncım bile zarifleşti zamanla
Duygusu belirsiz huylar edindim
Tükettim eski dostlarımı bir bir
Yenileri habersizce aldı yerlerini
Mahmut Temizyürek
insan soyu
iletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
iki insan
başka hiçbir yaratıkta olmayan
geçirgen bağın başlatıcısıdır
anneler ve babalar
oğullar, kızlar, hısımlar
komşular, hemşehriler, yurttaşlar
hangileri arasından seçilirse seçilsin
iki insan bir araya gelince
o geçirgen bağa bir ilmek atar
bazen fiyonk olur arada
bazen her şey düğümlenir
yine de sonuna kadar
bu bağın götürdüğü
yere kadar gitmez
insanlar
dostluğa, kandaşlığa, aşka evet
evet ama nereye kadar?
İsmet Özel
herşeyi bırakıp sadece seninle konuşmak var…sadece
bir şehir dinler gibi..
o şehrin bir tepesinde..
rüzgarı dinlemek var…
nefesini hisseder gibi..
seninle dost olmak var…
ey güzel kadın
hem kavgasın, hem huzur,
hem dertsin hem çare…
hem tatlı hem huysuz
kah acı kah tatlı..
sevdiğim insanlar şehirler gibidir..
senin gibi..
İstanbul gibi…
Hakan Gülhan
– bir çay içimi dostluğuna gelmiştim
“bir vardı/ bir gitmiş” dedi ardımdan-
Neriman Calap
Seni seviyorum, verdiğin acıyla da,
Yine de mecbursan beni yıkmaya
Bir dostun bağrından kopar gibi
Çekeceğim senden kendimi.
Lou Andreas Salome
Anlıyorum sizi dostlar, her şeyi anlıyorum.
Benim olmayan sözcükler girdi araya,
Anlıyorum sizi dostlar!
Pablo Neruda
Ve yakındır aşkımızın dağılıp gitmesi
Eserken yaban yeller üstümüzden –
Ama nedendir, sevgilim, ey sevgili dostum
Ah! nedendir bana eziyet vermen?
İsmail Aksoy
ölü bir dostun son bakışına mı benziyorsun, acı gibi değil, değil matem gibi
dönüp dönüp seni buluyorum sanki hep senden korktum hep sevdim seni
Faris Kuseyri
İki gözüm ona iyi bak
Dünyaya küskün gitti biraz
Zemheride çiçek açmış
Acılı, suskun bir topraktır o
Seslenmezsen
Merhaba demez
Hastadır, koluna gir
Yürüyemez
Ayakları tutuk
Bağışla İlhan
Öyle ya
Senin de kaburgaların kırık
Metin Demirtaş
Ben yaşama da, ölüme de inandım;
Tamamlarlar sanırdım eksiklerimi.
Çarşıları hep birlikte gezerdik;
Biri dostumsa, sevgilimdi öteki.
İkisinin adını yanyana andım.
Bir soluk alayım izin verin de.
Metin Altıok
Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya
Can Yücel
Dostum yaşlandı ve kendine yetmiyor artık
Geçenler hep aynı yağmurla
güneş aynı ve sabah bir çöl
Yorulmaya değmiyor. Ve mehtapta dışarı çıkmak
bekleyenin yoksa değmiyor.
Cesare Pavese
nedir dostluk?
ikinci bir güneş.
Adonis
Gel, bizden iyi olanlara acıyalım.
Gel, dostum, hatırlayalım:
Zenginlerin uşakları var, dostları yok;
Bizim dostlarımız var, uşaklarımız yok.
Ezra Pound
oysa ne iki ırmak
karışırmış birbirine dünyada
ne de göz yaşları aşkta
dostum, demiştim dostum
otuzumda bir gün
öğrendim ki bu gün
aşktan farkı yokmuş
dostluğun
öyle deme, öyle deme
ayrı ayrı düşüyor yaşlar
iki gözden bile
Cevdet Karal
Kalmadı başka korkum
Düşünmeden eline bıraktım kendimi
Bütün dostlarım söylüyor
Bu sefer mutlaka tutuldum
Necati Cumali
Kıyıdan el salladık beyaz bir gemiye
gemi gülümsedi. Ne top atışı, ne bir bayrak, ne isim
anladık bir dosta veda ettiğimizi…
Zerrin Taşpınar
Bir çölde biten dal gibi ıssızsa da rûhum,
Dost âleminin ettiği kem söz neme yetmez?
Vardır anacak bir gün olup ismimi elbet,
Bir servinin altında dolan göz neme yetmez?
Dağlar neme yetmez, bağlar neme yetmez?
Bir kuş ki benim derdime ağlar, neme yetmez?
Şükûfe Nihal Başar
Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu doslar ne güzel , dilsiz ve adsız.
Eski evde , şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.
Her akşam , aynı yer, aynı saatta,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi , yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk !
Necip Fazıl Kısakürek
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Nazım Hikmet
Bıraktım eşi dostu
Eski bahçelere gittim gizli gizli
Seni anmak için tek başıma
Salvatore Quasimodo
Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman
Murathan Mungan
dokunsam yok kimse
dokunsam yalnızlık çıkacak duvarlardan
ne Selim ne Ömer
çıkıp gelmez hiçbiri uzaklardan
dostluklar elimde kaldı
baştan çıkaran bir ırmağa atıldı hülyalarım
sesi gelir belki Vahdet abi’nin az sonra telefondan
bırakırım bu şiiri yarım
uçarım
Sıtkı Caney
Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın “merhaba” demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin
Ahmet Telli
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım, mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Murathan Mungan
hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üstüne
Nazım Hikmet
hoşçakalın ağız tadları
sıcak çorbam çayım sigaram
havalandırma sıram banyo sıram kelepçe sıram
kalemimi ve saatimi ve kavgamı bıraktığı sevgili dostlar
hoşçakalın
Ersin Ergün
Yaşıyan her fani
Yaşıyan ruh özler,
Her sıkıldıkça arar,
Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku.
Yahya Kemal Beyatlı
dostlarım,
beni söylediklerimden sorumlu tutun
Şükran Belen
Uzun sokakların ucunda evleri
İlk denemelerden geri dönülmüştür
İtildikçe içe, durduğu bilinen
Bazı dostları yitirmeye gidilir
Gülten Akın
İstanbul’da olsam İstanbul’da olsam
Çocuklu bir dostum var kalkar onun evine giderdim
Daha olmazsa Metin’i bulurdum.
Can Yücel
hayatın bu sarhoş denizinde
umut gemim karaya oturdu.
ah! Dostlar yetişin feryadıma
ölüm yetişecek feryadıma bu gece yoksa
Ali Şeriati
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Şükrü Erbaş
Her kim dostı severise dostdan yana gitmek gerek
İşi güci dost olıcak cümle işden olur âzât
Yunus Emre
Elini ver, ey güzel ve zarif varlık,
Ben dostunum ve cezalandırmak için gelmedim.
Cesur ol! Ben vahşi değilim,
Rahatça kucağımda uyumalısın.
Matthias Claudius
Hayat güzeldir, kızım, sen de göreceksin;
nasıl da, her şeye rağmen,
dostların olduğunu, aşık olduğunu.
José Agustín Goytisolo
her şeyi boşladım senin uğruna
dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum
Louis Aragon
‘Dostun evi nerede?’ diye sordu, günün battığı yerde süvari
Gökyüzü biraz duraksadı.
Sohrab Sepehri
dostluğun yüreğimde çok kez sebep oldu acıya
düşmanım ol n’olursun -dostluk adına
William Blake
İki düşman ordu
Birlikte ağlardı ölülerinin ardından
Dostça mertçe yas tutulurdu öldürülenler için
Gassan Satar
Yaş ilerliyor… Artık geçti bizden;
Kişi ev bark edinmeli vakitken.
Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
Cahit Sıtkı Tarancı
abdullah, ah dostum, sevdiğim, çalı yüzlüm abdullah
kaç kurşun sıktı üstüme
yeterince içmiştik. vuramadı
vurdu, ben anlamadım belki de
belki de yavaş yavaş devam ediyorum ölmeye.
Altay Öktem
Bir zamanlar bizimle eyleşen
Dostları hatırlatır bir bir,
Ki ayrılığın kara büyüsüyle büyüyen
Hasretleri artık insafsızca derindir.
Emily Dickinson
Ey, değerbilir dostlarım,
n’olur hor görmeyin beni,
yelkensiz teknelere döndüm
içime çöken acısıyla aşkın.
Arivara Narihira
kalbimi kalbine bağladığım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
Arkadaş Zekai Özger
İşte buradayız şimdi, dostum, gitme benden,
hemen gitme, hayır hiç gitme …
Erik Stinus
Dostlarla doluydu dünyam
Yaşantım aydınlıkken henüz
Şimdi, sis çöktüğünden
Oldular hepsi görünmez.
Hermann Hesse
Yalnızlığa dayanırım da, birbaşınalığa asla..
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka..
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla…..
Elif Şebnem Akal
sabahın seherinde puslu bir dağ başında
bir dostun mezarı hazırlanırken!
Hıdır Toraman
yürürken bir ayağı aksıyor
hep kıyısından gidiyor yolun
belli yakıştıramıyor kendini kente
uzun uzun bakıyorum ardından bir dostu uğurlar gibi
ağlamak geliyor içimden
nasıl da uzağız birbirimize
Murathan Mungan
Saçma bir kadın, anlaşılmaz
Ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan
İyidir adanmak, yalandan
Bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.
Didem Madak
Bir güzel düş gibi bir hayal gibi
sen de git can kuşum, de var sen de git
dost mezarı içim bulunmaz dibi
düşersem aklına el aç niyaz et
belki bir su yürür…içim çöl gibi…
Mustafa İslamoğlu
Fırtınaya tutulur, bir liman bulamazsan,
Demir at sineme dostum! koylarım senindir.
Kanadın kırılır da, maviye uçamazsan,
Ne güne duruyor al! kanatlarım senindir.
Çaresiz çilelere, bir umut bulamazsan,
Kendime etmediğim, dualarım senindir.
Ey dost,
Yanım senindir
Yarım senindir,
Canım senindir…!
Mehmet Orhan Durdu
Kendime en çok on yedi yaşımda benziyormuşum
buldum o çocuğu Gençlik Parkı’nın önünde
yıllar seni eskitememiş dostum, ifaden aynı
yarısı tebessüm yarısı korku dolu o çehre
suçlarımla göz göze gelmemek içinmiş meğer
o resimden bugüne gözlerimi kaçırarak bakışım
hâlâ suç gibi duruyor o bakış gözlerimde
Haydar Ergülen
Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar
Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi
Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız
Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi
Gülten Akın
Çok şeyler gördüm geçirdim: yağmurlar, gökkuşakları
Ufuklar kararırdı geçerken adım
Ve dostlar bana ihanetten nasıl da zevk alırdı
Ben bile bıkmış usanmıştım kendimden
Ama tüm bunlara karşın sen hep sen kaldın.
Andrey Voznesenski
eskiden önemsediğim ne varsa
şiirim, dostlarım hatta gururum
hepsi iskambil kağıtları gibi
yıkılıyor
ve belki de ben ilk kez aşık oluyorum.
Lale Müldür
Ve düşlerimde dost sesler bana bakıp fısıldıyor şimdi:
“İşte bakın, burada yatıyor hüznüyle birlikte ölen adam.”
Halil Cibran
beni bırak git sakın sen yalnız kalma
dost kalalım mı düşman olalım mı bırak dokunma
sen böyle konuştukça
ruhuma
görüşmek üzer…
Zeynep Elif Arkan
Dostlarım, anmayın artık adımı!
Siliniz gönülden eski yadımı!
Kırınız, sonuncu itimadımı:
Ölünce bir daha beni aldatın!
Orhan Seyfi Orhon
Karac’oğlan der ki, ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ile vâsıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil
Karacaoğlan
Sala verile kasdımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun
Yunus Emre
Agâhî karıştır kanı yaş ile
Dost bulunmaz hayal ile düş ile
Yetilmez menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli
Âgâhî
Paltomun bir cebine kahramanlığı, bir cebine korkaklığı koydum
Bir yanına dostlarımı, bir yanına düşmanlarımı…
Ahmet Erhan
hiçbiri değil dostlar hiçbiri değil
çiçeğe durur gibi uyanışım
akpak sevdamdan
ve böyle bir gün say say bitmez güzelliği
Akgün Akova
ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
can canı sever ötesi yok bunun çocuk
ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
bir dostla bir sevgili arasındaki ayrımı
Arkadaş Z. Özger
Çünkü kalbi seninle uzlaşmayan
Nice ayrı dünyaların insanlarını
Sevecenlikle anladın yıllardır
Hepsine de dost elini uzattın
“Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.”
Cansever Eyüboğlu
Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit
Aşık Hüdai
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Cahit Sıtkı Tarancı
beni güzel hatırla
çünkü sevdim seni ben
herşeyini….
sana sırdaş oldum
dost oldum koynumda ağladın
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
beni üzdün kınamadım
alışıktım vefasızlığa
el oldun aldırmadım…
Okan Savcı
Sonra sonra açılan boşluklardan
Sevdiğiniz, dost olduğunuz, bel bağladığınız
Birinin kayıp gittiğini hatırlarsanız,
Sessizce… ah, yaralandım diyebilirsiniz,
Bütün ölenleri bağışlıyorum.
Ceyhun Atuf Kansu
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Ceyhun Atuf Kansu
Dudaklarımda dostlardan şiirler,
Şimdi haykırarak da okusam kimse duymaz;
Şehir acınacak halde,
Boşalmış bütün caddeler.
Şükran Kurdakul
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bahaeddin Karakoç
dağınıklığını toparlarken odamın,
elimde kaldı bir kitabın içinden düşen fotoğrafın
göz göze geldik bir an,
gözlerinde “seni seviyorum” bakışın
kara çalılar ardına saklanan sinsi bir isyan kaşıdı yüreğimi
fotoğraflarda kalacak kadar yabancı değildik o zaman
her şeyden önce dostumdun,
ıslak hüznümü bile varlığınla gülümsetebildiğim
şimdi gözlerinde yeniden kulaç atmak istiyorum desem,
mavilerinde yüzemeyecek kadar bitkinim artık
Pelin Onay
İşte iki adım daha atıyorum
Artık söylenecek hiçbir sözüm kalmadıdilimde
İçimde kar yüklü geçit vermez anılar
Ve her şiir biraz ölüm
Bir bir çekilip gidince dostlar.
Her şiir biraz yalanla başlar
Varlığın ve yokluğun ikiz yalnızlığında….
Tuğrul Tanyol
Yaklaşmaktasın ve / çok yakınıma taşıdığın / güller
Sana canı gönülden âşık oldum meleğim
Kollarına gümüş bilezikler düşündüm
Dostlar buldukça onlara
Kalın kaşlarını övdüm
Güzeldin
Gövden gerilmiş devinmekteydi
Bir tabloda gibi her bakmaya değişen
Karanlık anlamlardan arınan yüzünle
Cahit Zarifoğlu
Seyyah oldum şu alemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkarımla okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himmet
Evim fakir, dostlarım beni terketti,
Hastayım, ziyafetlere gidemiyorum.
Po Chu
koltuğunun yerini değiştirdim dün
yüzün beliriyordu camda
dudaklarından geçen güvercin
tozunu alıyordu sözcüklerin
sen ağzını açmıyordun ama
hadi çevir telefonu
bari dostluğunla oyala
Enver Ercan
Bir dostun sıcaklığına
Öylesine
Yaslamak istiyorum ki başımı
Ya omzunu uzat sevgilim
Ya da telleri kopuk
Bir kemanı
Sunay Akın
Dostlar da muhabbeti kestiler,luzumda yok
Zaten senden ziyade sohbetim sözüm de yok
Sen dönmeden kimseye bakacak yüzüm de yok
Aynalarda kendimi göresim sende kalmış
Cemal Safi
Söküklerden yeryüzü dolarken ağzımıza
İnsansak,
Çok uzağız eski iyi dostlarımıza
Osman Konuk
Oyun yapıp oynarlar seni
Geceleri aralarında.
Şarkı yapıp söylerler dostlarına,
Roman gibi okurlar boş zamanlarında.
Masal yapıp anlatırlar çocuklarına.
Özdemir Asaf
Dostlarım!
Hakiki şiir sizsiniz.
Nizar Kabbani
umut kesilmiyorsa dostlarım
kesip
barikatlar kurarak kangrenli gövdemizden
şurda güneşe ne kaldı
İlhami Çiçek
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ağla sevgili yıldızım
Yeryüzündeki dostun da
Ağlıyor bak burada
Mevlana İdris Zengin
Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Didem Madak
Bu zamanda az dostun oldun, daha iyi.
Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.
Can gözünü açınca görüyor ki insan
En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.
Ömer Hayyam
Kader şimşeklerini çakarken,
Ne tatlıdır, bir dosta sığınmak!
Ve hepimiz
Her şeyi inkar edebiliriz
Tanıdık dost kokusu haricinde
Geldim yolun sonuna,
Uğurlar olsun bana!
A dostlar, o dostlar, kalsın siz de sağlıcakla!
Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz
Gel dosta gidelim gönül
Yunus Emre
Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım ben bakakaldım
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
Ahmet Erhan
ağlayacağım
başka çarem yok
dostlarımın beni birer ikişer terk etmesi var
ağlayacağım
ağladığımı sonbahar ağaçlarına anlatacağım
Bünyamin Durali
Artık ayrıyız dostlar
bulutlarda birbirini yitiren
yaban kazları gibi.
Matsuo Başo
Yeniden başlamalı, yeniden
Dostum, görüyorsun ya işte
Bozuldu birkere umudun ordusu.
Edip Cansever
Sevgili dost, yoksa sezmiyor musun
Tüm dünyada tek bir şeyin var olduğunu:
Yüreğin yüreğe
Dilsiz bir selamla söylediğidir bu..
Vladimir Solovyev
tibet’e git
deveye bin
incili oku
ayakkabılarını maviye boya
sakal bırak
kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı
the saturday evening post’a abone ol
çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının
tek bacaklı bi kadınla evlen
ve düz bir usturayla traş ol
ve kadının koluna adını kazı
benzinle fırçala dişlerini
bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman
keşiş ol
viski ile bira iç
kafanı suyun altında tut
ve keman çal
pembe mum ışığında göbek at
köpeğini öldür
belediye başkanlığına aday ol
bir varilin içinde yaşa
baltayla kafanı yar
yağmurda lale ek
AMA ŞİİR YAZMA!
Ne mutlu o güne ki, uçacağım o dosta,
Ve kanat çırpacağım varmak için yanına…
Mevlânâ Celâleddîn
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
Cahit Külebi
Bir varmış, bir yokmuş aramızdaki dostluk.
Kızına kıl kadar olsun göz koysaydım,
Derdim, buydu korktuğu.
Odama uğramaz oldu, semtimden geçmez;
Oysa bir ben vardım içli dışlı olduğu.
Behçet Necatigil
söylenmesi gerekeni
söylemeye değmiyor,
kulaklar kalbe uzaksa
konuşalım diyorum, gel
kendi aramızda,
kız kulesini alarak arkamıza
Ebubekir Eroğlu
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…
‘Nereden çıktın bu vakitte’ dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı…
Can Dündar
ve şarjım öyle azdı ki… gelemedim, dedim. olsun, dedi, martta… demişti ki jarş bitti. birden soğuklar başladı sanmayın! avucuma bir avuç ateş bıraktı dostum. bende onu kalbime, üşüyen yerlerime yasladım.
Zeki Bulduk
Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli’ zebûn
Fuzûlî
Dostları olmalı insanın,
Aynen gemilerin limanları gibi
Zaman zaman uğradığın
Yükünü boşalttığın
Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda
Oğuzkan Bölükbaşı
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.
İsmet Özel
Sevgili Dost,
Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra?
A. Ali Ural
Kalbindeki cama bir taş değer, dosttandır
‘kırılınca anlaşılır kalbin camdan olduğu’
kalbin bahçesinde bir gül solar, dosttandır
dostun varsa taşı güle sayarlar, akşamı güne
dostum varsa sözümü şiire sayarlar, beni şaire
dostum var, öyleyse
ölebilirim bile!
Haydar Ergülen
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşamüstünün bir saatinde,
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun,
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin,
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
Murathan Mungan
Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Aşık Veysel
Ateşli bir ruhla doğdum ben,
Severim birlikte olmayı dostlarla;
Lermontov
”Kim gelmiş kim!” diye sevinç gösterileri yapar,
boynuna sarılırım…
Sonbahar, her seferinde gözlerimin içine bakıp;
” Hiç değişmemişsin” der ve omzuma dokunur.
Ben sonbaharın gözlerinin içine bakamam;dokunur…
Ali Ural
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya…
Kalp durur…
Akıl unutur…
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur…
Mevlânâ Celâleddîn
Kitaptan mana onda dost kazanmaktır.
Nedeni açıktır, kitaba yazmaktadır.
Felsefenin bağrında psikoloji aramaktadır.
Ne büyük kayıptır ki geç kalmıştır.
Ne de olsa uçan kuştan hesap almamıştır.
Dosta düşman diyemeyiz.
Geçen günü geri getiremeyiz.
Bilsek dahi belki düşünemeyiz.
Ufuk’la gün batımına erişemeyiz.
Dostum, gelen gün için geçen günü düşünmez.
İkibinden başka cıgara içmez
O paket bitmiş dahi olsa zulasından geçilmez.
Dost için hiçbir şeye önem vermez.
Adem Utku Çakıl
Dostun yüzünden gözünü ayırmaz,
Ondan ayrı bir an bile dem vurmaz.
Dost iline doğru düzen verdi ki,
Dosta kavuşup eylesin dirliği.
Can kuşu dostsuz durmaz bu kafeste.
Yunus Emre
Kabul et, uzaklardaki sevgilim,
Kalbimin vedasını,
Dul kalmış eş gibi,
Bir mahpusluk öncesi,
Dostuna suskunca sarılan,
İyi dost gibi.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Onlara veda etmeme yardım edecek misin, Nikko?»
Nikko hafifçe öksürerek bağızını temizledi. «Bunu nasıl yapabilirim efendim?»
«Kiraz ağaçları arasında benimle yürüyerek. Sessizliğe dayanamadığını anlarda seninle konuşmama izin vererek.”
Şibumi / Travenian
Sonu belirsiz bir kavgaya atılıyoruz Olric. Yanımda senden başka kimse yok elle tutulabilen. Öyle bir savaşa giriyorum ki Olric, bizi İsa bile kurtaramaz.
Oğuz Atay
“Yıllar sonra tekrar görüşen iki insanın heyecanını hayal ediyorum. Bir zamanlar sık sık görüşmüşlerdir ve bu yüzden de, aynı yaşanmışlıklarla, aynı anılarla bağlı olduklarını düşünürler. Aynı anılar mı? Yanlış anlamalar burada başlar: Anıları aynı değildir. İkisi de geçmişten iki ya da üç durum hatırlamaktadır, ama herkesinki kendinedir; anları birbirine benzemez, birbiriyle örtüşmez; hatta nicel olarak bile birbirleriyle kıyaslanamazlar; biri öteki hakkında, onun kendisi hakkında hatırladığından çok daha fazla şey hatırlar.”
Milan Kundera / Bilmemek
Kuşkusuz en ufak engeller dahi en ateşli gayreti soğutmaya, dostluk bağına senin kadar sıkı bağlanmayan insanların belleklerindeki anıları silmeye yeterlidir.
İbn-i Hazm
Derviş-i Nureddin olmağa istidad-ı ezeli gerek
Cümleden fariğ olup Dost ile halvete giresi gerek
Kapusunda kıtmir olmayı cümleden yeğ bilesi gerek
Erenler bir kere evladım demeğe can veresi gerek
Nureddin Cerrahi
Gönlüm dahî canım dahî el bir etti şu ikisi,
Yüz bin Yunus’tan ferâgat, dost yüzünden gözün ırmaz.
Yunus Emre
Ey güzeller güzeli
Ben huysuzum
Töresizim
Tut ipimi
Eşiğine kelp yerine bağla beni
Velvele gününde dost meclisinin.
Şükrü Karaca
Ama seni bilirim dostum,
O yüzlerin arkasında gizlenen filigranlı hışırtıyı hemen duyarsın
Ülkü Tamer
– Artık senin baban yok! Benim Çora’m yok! Bağışla, bağışla beni Çora diye bozladı Tanabay. Birileri gelip onları ayırdı. Sonra Tanabay kalabalığın arasına girdi. Herkesi yakından görüyordu şimdi ve o sırada, onu, Bibican’ı da gördü. Bibican Tanabay’a gözlerini dikti. Gözyaşları iri iri damlalar halinde akıyordu. Tanabay, öncekinden de büyük hıçkırıklarla sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Şimdiki ağlayışı, ömür boyu yitirdiği her şey içindi: Artık hiç göremeyeceği Çora için, işlediği suçlar için, karşısında duran Bibican için, kader ikisini ayırdığı için, o müthiş fırtınalı gece için, Bibican’ın yarsız ve yalnız kalması, birmutlu ve aydınlık gün görmeden yaşlanıp gitmesi içindi… Karalara bürünmüş Gülsarı için, çektiği bunca sıkıntı için ve eziyetler için, dile getiremeyip içine attığı her şey için ağlıyordu. Neler neler içinde o gözyaşları…
Cengiz Aytmatov / Elveda Gülsarı
Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından
Mehmet Akif İnan
Hâtır-ı dost için zahmet-i düşmen çekerim
Râgıb Paşa
Gönül yalnızlıktan pek mustariptir.
Ey Allahım! Ne olur, bir dost!
Hâfız-ı Şîrâzî
Omi’de bir dostla
oturdum da, isteksiz
elveda dedim
giden bahara
Matsuo Başo
Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar
— Yaşayıp gidiyorduk yahu
Ne vardı acele edecek!
Diyecekler
Erdem Beyazit
Başıma bir belâ geldiginde, dostlarımın ihaneti
Kimseye acımayan zamandan şiddetliydi.
İmam-ı Şafiî
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Mehmet Akif Ersoy
Selem ağaçlarını mı, ordaki dostları mı andın ki birden
Gözbebeğin kanlandı, gözyaşın aktı kırmızı kırmızı..
İmam Bûsîrî (Kaab bin Zubeyr)
Bir Yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki:
Ölmüş!”
Ziya Osman Saba
kaçıp uzak koyakların yaprak kokularını bulsam da hep aynı yerdeyim
ölü bir dostun son bakışına mı benziyorsun, acı gibi değil, değil matem gibi
dönüp dönüp seni buluyorum sanki hep senden korktum hep sevdim seni
Faris Kuseyri
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.
Metin Altıok
Dudaklarımda dostlardan şiirler,
Şimdi haykırarak da okusam kimse duymaz
Şehir acınacak halde,
Boşalmış bütün caddeler.
Ş. Kurdakul
dost ateşinde kalmış askerleriz bu günlerde
Furkan Çalışkan
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı sessizce
Özlerim bir çiçeği öperken
Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi
Ahmet Erhan
dağlardan inen soğuk sulardım
dost yanında kaldım, sıcağında demlendim
bir nefeslik sigaraysa gülüşlerimiz,
içine çek, söndüğünde yakmaya geldim
Pelin Onay
Sönmüş sanılan ışık, bir anda parlar
Dostun sesi, tekrar sevinç ısmarlar
Bir buzlu soğuk sisli bulut, nur kesilir
Kuşlar ötüşür yerde erirken karlar
Hüsrev Hatemi
Gittiler,
Göçüp gittiler birer birer
Ahbap, dost, yâran!
Mugaylan ağacıyım sanki, gölgesiz…
Mustafa Ceylan
Dostum benim, yokuşlu yolum, düzgün ovam,
günün hangi saatte battığını görememiştik seninle,
tepelerin arasındaydık çünkü,
üstümüze keder çiseliyordu çünkü,
saçak altlarına sığınıyordu çocuklar,
her evin eşiğinde sessizlik vardı.
Ülkü Tamer
Şimdi kar yağsa, üşüyorum desem,
eldivenim atkım olur musun?
Enis Batur
Aşklar, dostluklar, bir arada olmalar
Hangi birine yetiş, geçtim, öderim.
Eşler, çocuklar, ölmüşlerin yakınları
Sonradan katılanlar, kaçtım, öderim.
Behçet Necatigil
seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla
oyundan çıkarılmış bir çocuk
gibi gördükten sonra, dostum,
Cahit Koytak
“Dostça gülümsedi. Bu gülümseme sanki bana değil de çocukluğuma gitmiş gibiydi.”
Romain Gary
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Ahmet Telli
Artık söylenecek hiçbir sözüm kalmadı dilimde
İçimde kar yüklü geçit vermez anılar
Ve her şiir biraz ölüm
Bir bir çekilip gidince dostlar.
Tuğrul Tanyol
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir –
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Nilgün Marmara
Hoşçakal, dostum, el sıkışmadan, suskunlukla
Sakın üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzün?
Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.
Sergey Yesenin
mesela dost için ölüme yatıp orda
teslimiyet doğuran bir uykuya dalmaktır
Alper Gencer
-her zaman paylaşılan duygular vardır
yeri gelince ölümler de paylaşılır
bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
benzemez beyaz evlerden mavi sulara
aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-
Haydar Ergülen
Bir gün dünyaya edince veda
Peşimden istemem gözyaşı ,susun
Ağlayıp sızlamak yerine dostlar
Herkes bildiğince şiir okusun
Captain Hook
Bir gün öldüğümde
Ardımdan ağlayacak karım ve kızım
Topu topu birkaç dostum üzülecek
Yahu diyecekler haberiniz var mı Kadir ölmüş
Başsağlığı dilemeye gelecekler kızıma ve karıma
Bütün bunları merak etmiyorum
Ha bir gün önce olmuş ha bir gün sonra
Anacığım duyacak mı mezarında
İşte onu söyleyin bana
A. Kadir Paksoy
Zülfün esîri Bâkî-i bîçâre dostum
Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş
Mahmud Abdülbâki
Boşuna mescitleri dolaşma sofu dostum
Aradığın aydınlık meyhanede kalmıştır
Esrâr Dede
I
Bir hastalıktan sonra,
Mektup yazdım eşe dosta
-İadeli taahhütlü-
Ve yıldırım telgraf çektim yare
-Cevaplı-
Neler olmuş Rabbim, neler.
Ben tüberkülozdan yatarken, hastanede
Dostlar unutmuş adımı,
Yar kocaya gitmiş…
III
Ve dünyamız Rabbim
Bir hastalıktan sonra
Eskisi gibi değil.
Rüştü Onur
Bir ağacı uyur görürseler, uyandırmasınlar,
Güneyde kalmış böyle güzel ağaçlar vardır,
Duldasında bir an dinlendiğimiz o ağaçlardır,
– Herşeyi o ağaçlar bilir dostum, o ağaçlar bilir! –
Biz yaprak misali olduk artık, bize birşey sormasınlar.
Arif Damar
Neresi yurdum?
Güneş belki de.
O hep duran. Çocukluğumu tanıyan eski dostum kaplumbağa.
Bejan Matur
Nasıl paylaşıyorlar güneşi dostça
portakal ağacında portakallar?
Pablo Neruda
Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir.
Işıklı geceler, saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça…
-Uyan Turgut um, garibim, uyan
Bura Terme’dir.
Turgut Uyar
duralım, haberler vahim, kan sızıyor ajanslardan
kim sorar gecenin şairine isyanın var mıdır
yalnızca türküleri sevilen ülkelerin şairiyim ben
dostlarım gece sohbetine çağrılmış gönlüm muratsız
dağlarında binlerce çiçeği budanan
ve sualsiz ölümleri olan bir dünyanın şairiyim ben
nasıl mıyım, dağlarımı düşündükçe? Diken üstünde
Tuğrul Keskin
Sen vâr iken ey dost banâ yâar gerekmez
Cevrin çekeyim gayri vefâdâr gerekmez
Mihrî Hatûn
fotoğraflarda kalacak kadar yabancı değildik o zaman
her şeyden önce dostumdun,
ıslak hüznümü bile varlığınla gülümsetebildiğim
Pelin Onay
Aşıklarla beraber otur kalk!
ah, gökte yüzen bulutlar ve seyyah bir serserinin hayalleri!
Elini o kadar sıkı tutuyordum ki onun da elimi tuttuğunu sanıyordum. Bir dost o elini hiç tutmadı dediğinde gevsetince tutmadığını farkettim 23 Kasım 2011
La Edri
Mevlana
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
Fuzuli
Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli’ zebûn
Fuzuli
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar
Cahit Sıtkı
Sev beni dost. Bırakma beni. İzle beni.
İzle, beni dost, bu bunaltı dalgasında.
Pablo Neruda
Kader şimşeklerini çakarken,
Ne tatlıdır, bir dosta sığınmak!..
Thomas Thaarup
Gider isen bu il sana yurt olsun
Münafıklar aramıza kurt olsun
Ben ölürsem yüreğine dert olsun
Geçti dost kervanı eğleme beni
Can dostum Hiç’i unut, Hep’İn saatini kur,
Gamın kederin değil, sevincin izini sür!
Ahmet Necdet
Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim
Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay`ın
“Hatıralar da dal istiyor”
“Kuşlar gibi konacak”
Muzaffer Tayyip Uslu
En son ben kaldım,
Gömdüm tüm sevgili dostları.
Leopold Staff
Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor
İlktir dost elinin hançersizliği
Ağlıyor yeşil
Ahmet Arif
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten.
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum derdim başka…
Orhan Veli
uyandım
karşımda seni buldum
dosttan daha dost
güzelden daha başka
Asaf Halet Çelebi
bir dosta dokundum sanki
gülümsedim bir yoksula
seni öyle sevdim
Serdar Ünver
Dost
Bu eli sıkı tut
Çarşıda evimizden uzakta
Bir pazu güreşi varsa kaybolmayalım
Geçecektir daha daha
Günler
Bilmeden kavramak nasıl
Zirvesine göz koyduğum dağlara bak
Koşup takıldığım çitlere bak
Cahit Zarifoğlu
ben senden öğrendim ki oysa inanmak
mesela dost için ölüme yatıp orda
teslimiyet doğuran bir uykuya dalmaktır
Alper Gencer
Bu da gelir bu da geçer sevdiğim.
Cemal Safi
Aşk,dostluk!.. Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin.
Yalnızlık dediğin hayatta başlar;
Kabir boyunca devam etmek için.
Cahit Sıtkı Tarancı
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yaşamında iki temel değer bulacaksın:
sevgi ve dostluk. Bazen, bunlardan biri
ötekinden daha değerli gelecek sana;
zaman olacak, öteki öbüründen; kimi zaman da
ikisinden hangisini daha değerli sayman gerektiği
belirsiz hâle gelecek; ama, kimi zaman da,
ikisi birden, eşit bir değersizlik düzeyine inecekler,
gözünde.
Ama, bu sevgin ile şu dostluğun o hâle düştüler diye,
yaşamın temel değerlerinin kendilerini
yadsımayacaksın: o zamanlarda, içindeki buruk acıyla,
onlara olan saygını koruyacaksın– ki, bu da,
işte üçüncü temel değerin
olacak.
Oruç Aruoba
Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim,
Nazım Hikmet
Zahm-ı hicrân şerhi çün mümkün değildir dostum
Sîne-çâkinden haber versin girîbânım sana
Avnî (Fatih Sultan Mehmed )
Kapılarını yıllardır çalmadığım
Eski dost evleri gibi
Eski şiirlerim
Kitaplarda
Bekler beni…
Girip dinlendiğim olur
İçlerinde
Bir kahve içimi
Çıkıp giderim sonra
Buruk bir hüzün
Bırakıp geride…
Ataol Behramoğlu
sevinç kendisine güvenilmeyecek bir dosttur
çünkü yalnız kendi rahatını düşünür
Nizar Kabbani
Ne alnında dolaşan bir dost eli
Ne yardım isteyecek kimsesi vardı,
Cahit Külebi
Kızmıştım bir dostuma,
Açıldım ona, kızgınlığım geçti,
William Blake
istanbul konya’da güzel güzel yaşamak varken, çekip giden dostlarımdır
istanbul acı bir “hoşçakal”dır
Abdullah Harmancı
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım
Cemal Süreya
bir masal saçmalığına kurban gitti
kırılmıştım
tüm kırılmışlıklarımı üst üste dizmiş
dipsiz
bir
uçurum kıyısından kendimi bırakmaya
hazırlanıyorken
dur bile demeyen Pollyanna’dan dost olmazdı anladım
içinde besle büyüt yıllarca
kendi infazına göz yumsun
Bugün Pollyanna’ya rest çektim bayım
büyükannemin kılığına bürünse de
açmayacağım hiçbir masal kapımı
Dilek Akın
Çok oruspu tanıdım; çocukları arkadaşımdı, dostumdu, sevgilimdi, bir şeyimdi işte…
Hiçbir oruspu çocukluklarını görmedim!
Dilek Akın
ölümümden bir ay sonra
bir güncük yaşamak
ve
dostu düşmanı
suç üstü yakalamak.
Aziz Nesin
ölümü sevdim, uzun zamandır beklenen
bir dost gibi, gelse vaktinde, kollarında
eski dostlarım, ninelerim, dedelerim…
usulca fısıldasalar kulağıma: zamanı değil daha!
Sustu, sonra ben konuştum: “Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Edgar Allan Poe
ve hepimiz
her şeyi inkar edebiliriz
tanıdık dost kokusu haricinde..
ve hepimiz
her şeyi gizleye biliriz
içimizde adım atan o “kadın” haricinde..
Nizar Kabbani
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır.
Aşık Veysel
Şub 23
Torino Atı
dışarısı kırbaç sesi, içimde bir torino atı
açım. belki de özlemi açlıktan sayıyorum.
toplan dünya. yaşam toplan.
çaresiz sahiplik toplan.
gitmiyorum, hadi bakalım şimdi de gitmiyorum.
aklım tahta bavulların içinde yolculukta.
ben buradayım akılsızlığın başında
hasta bir ruh gibi koşulamıyorum.
dur, bunu anlatamazsam çok ağlayacağım.
ölüm geliyor bir şeyi anlatamamak zira.
tımarlanmıyorum deli atlar gibi
kalbim duracak. vaktin peşindeyim.
bazen de duruyorum saatler gibi
olmaz zamanlarında.
soğuk. soğuktan donuyorum sen anlamayınca.
duydun mu ne diyorum?
soğuk bir ateş kırmızısında, harlı.
hastayım. at gibi bütün yemleri ve suyu bırakarak
yemekten içmekten kesildi anlatacaklarım,
şimdi biraz hasta kalmak istiyorum.
yalnızlanmak,
hayat, yağmur sıkıntısı ve olacaklar,
gözüm yolları isterse bitiriyor. sonuna geliyorum.
sayfaları çabuk çabuk çevirirken ellerim
bitmesin hiç bitmesin istiyorum
şimdi bilmediğin bir yanındayım. seni bulamıyorum.
aklım karışık. atın hüznünden bulaşıyor kapılara.
yine de açıyorum, ben hep açıyorum
kapının kolunu tutuyorum elin gibi
müzik sesi geliyor resimlerden. galiba deliriyorum.
İnsanın saklanacak küçücük bir köşesinin dahi kalmadığını, gidecek yerinin olmadığını anlatan bir tükeniş hikayesi.
Başrolde rüzgar oynuyor, tüm ihtişamıyla. öyle ki sadece onun çığlıkları dört nala koşuyor, Öyle ki 58 yıldır ses çıkardığı söylenen tahta kuruları bile sözü ona devretmişcesine sessizleşiyor. Rüzgar öfkeli, rüzgar tükenen tüm sesleri üzerinde taşıyor. İnsan susuyor, rüzgar konuşuyor. Rüzgar konuştukça tükeniş de başlıyor.
Arttıkça rüzgarın sesi, daha da sessizleşen insan, Pencerenin önüne geçip sadece onu izleyebiliyor, onu dinleyebiliyor ancak ve daha da hissizleşiyor. Ya tekrar hissedebilmek için ya da artık zaten hissedemediği için elleri ve ağzı yana yana haşlanmış patates yiyor. Rüzgar konuştukça, tükeniş devam ediyor, su tükeniyor. O konuşmaya devam ettikçe, atın gücü de tükeniyor. Atın gücü tükendikçe insan da tükeniyor. İnsan, torino atının kaderini yaşıyor.
Gidemeyen, saklanamayan insandan geriye, bir tek olan biteni öylece izleyen insan kaldığı vakit, ışık da tükeniyor. İnsan artık bakamıyor, izleyemiyor, Artık göremiyor. Artık elleri ve ağzı yanmıyor, yiyemiyor, içemiyor. Ve artık rüzgar da susuyor.
Varoluşun tükenişi sadece altı günde gözünüzün önünden akıp geçiyor. “Rahip, cemaate şöyle buyurur: Tanrı sizinle! Gün geceye döner. Ve gece biter.” cümlesine inat, gece bitmiyor.Her şey tükenirken ve hiçleşirken, gece daha yeni başlıyor.









