Ruz-ı mahşerde sorarlarsa nemiz var denecek

Ruz-ı mahşerde sorarlarsa nemiz var denecek
Biz bu dünyada günah etmedik insancasına.

Yenişehirli Avnî

Tahmîs bâ-ıstılâhat-ı zenân der vâdî-i nush ü pend ez dehân-ı vâlide

TAHMÎS

(Tahmîs bâ-ıstılâhat-ı zenân der
vâdî-i nush ü pend ez dehân-ı vâlide)

(Bir annenin kızına öğütleri)

Kız dinle nush ü pendimi kavline sâdık ol
Gönle rızâ-yı kaynanayı kul halâyık ol
Kim der sana ki bir çamura var bulaşık ol
Ne kesret ile zâhide ne pek de açık ol
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Bir nev-civân kocaya varub et dediklerin
Beş altı parça kesdiregör yediliklerin
Eksiklilerin er düzer eksik gediklerin
Yarım papûşla giyüb a postal çediklerin
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Böyle kılıkla görse a kız oynaşın şaşar
Bir kez alan miyânını âguuşa bin yaşar
Hâsılsız olma ol hamarat evde iş başar
Fakîr börekci sonra seni her alan boşar
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Bak büyük ablan oldu Küçük Tevbe’de gelin
Siz de bacınla dâye dadı bir yere gelin
El birliğiyle yenge kadınlar tutub elin
Var bir kibâr-zâdeye sardıragör belin
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Görüb giyimli elleri yüksünme hey düdük
Elbet biçer sana da sağ olsun koca kütük
Huysuzluk etme gayri değilsin kızım küçük
Oldun şükür yetişdirene işte bösbüyük
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Oldu gelin bak Âtike darısı başına
Ta Kıztaşı’nda girdi birinin firâşına
Düşme pek öyle çengi çegâne telâşına
Girdin a dil-baz artık on üçüncü yaşına
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Baban vereydi seni bolay kim mevâliye
Sâyende biz de taşınıruz belki yalıya
Baldırı çıplak alıp oturtdurma halıya
Ne pırpırîye eyle meyil ne paşalıya
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Neymiş pateste telli pataküte yok deve
Sana sevâyi kesdireyim giy seve seve
Gîce yarısı gezme dönüb düzd-i şeb-reve
Koğlar babana komşu konu hayda gel eve
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Kız kaç yanımda vızlama sivrisinek gibi
Fink urma iki yanına kırnak köçek gibi
Yere geçer arından erin köstebek gibi
Ayak bağıyla sonra kalırsın eşek gibi
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Erlerle etme pencerelerden alış veriş
Dadına gâhi yardım edüb sen de gör ki iş
Yağ bağlasun yüreği ninenin karış karış
Dek dur küçükden evde oturmaklığa alış
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dik çocuğun başına çörekotu sarımsak
Sûsenle uyhu nüshası alub beşiğe tak
Söndür kömür ki kötü nazardan ola uzak
Gezmek senin nene keferet otur işe bak
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Çekdir çiçekli enterine telli bir şerit
Akrânlarına pâçe günü giy de körlük it
Kâküllerini bağla saçı düğününe git
Alur seni de belki bu günlerde bir yiğit
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Hay hây bâri yordamına güleyim biraz
Turp sıkayım zerâfetine fos çoğa bu naz
Gel tuzlayım da kokma seni vay zavallı kaz
Bin kerre sana etmedi mi süt ninen niyâz
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dik başlı kahbe yansılayıb gitme dikime
Pay verip öyle taş başına ninemin dime
Yazık değil mi âbo çekilen emeğime
Sonra seni herifler omuzlarsa kim kime
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Dil dök yabana söylemeyüb durma hem-çü put
İçim sıkıldı hortlayası ma’tuhu uyut
Kimseden iylik umma da var gönlünü avut
Al elden örnek işle geçin kuut-i lâ-yemût
Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Enderûnlu Vâsıf

Cevâb nâme-i pesendîde-eser ez dehân-ı duhter-i zîbende-güher

TAHMÎS

(Cevâb nâme-i pesendîde-eser
ez dehân-ı duhter-i zîbende-güher)

(Kızın anneye verdiği cevap)

Pend eyler ise bir daha ağaca sarayım
Yanmış odunla başını gözünü yarayım
Başlı başıma ben dahi bir iş başarayım
Bir âşinâya yalvarayım sonra varayım
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Çıkrık misâl dırlayacağına hey ozan
Gir dest-gâha doku bezin pârecik kazan
Bâzârı derler âbo hâram-zâdedir bozan
Satub savub da neyse sahan tencere kazan
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

İkide birde der sana kız görünür kocan
Çığlıklı olma hasba götüresi afacan
Kocam da sen de lâhi kuruyup olun koçan
Çıkıp sokağa tende iken hâsılı bu can
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Tırnağım oldu kör yumadan bulaşıkları
Babam başına çalsun o çemşîr kaşıkları
Evvel doyurub eve gelen alışıkları
Sonra düzeldüb odadaki karışıkları
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Dedikoduyla geçdi bütün yaz ile kışım
Da’vâcı gitdi Bursa’ya yok gayri hîç işim
Yapışdı kaldı birbirine iki apışım
Çıkmazdan evvel âbo a kız yirmi yaş dişim
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Gelse görücü kocayıcak elli kerecik
Der burnucuyla ağzı büyük dişi seyrecik
Yok yok yaşı da anlayışım kırkını geçik
Sarf eyleyib de varı yoğu bâri şimdicik
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Ben istedikçe bayrama ondan balakoza
Der bana kahbe sana yazık ekilen tuza
Yazık değil mi gençliğime bak şu yelloza
Girmezden evvel ablacağım yaşım otuza
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Almış parayla sanki halâyık gibi beni
Sokmaklık ister aşevine gidi külheni
Yağlı paçavra gibi atub ben dahi seni
Yarın alub alaca karanlıkda rûşenî
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Lâzım mıdır ki öğreneyim çamaşur yumak
Ben bu pamuk elimle a fos saramam yumak
Bana düşer mi iplik eğirüb de bez komak
Dursun musandırada nele öreke tarak
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Yufka makarna açmasını açmayın bana
Ben bilmem öyle hamur işi samsa baklava
Yapıp bir-iki türlü yemecik kaba saba
Da’vet için konağa çıkıp yarın ibtidâ
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Kendi keser göbeğini öksüz olan savul
Yanşak karışma dırdır edüb kalayım mı dul
İş edeyim ki sana görüb saçlarını yol
Komşu kapusın açub elimle usul usul
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Yazub yüzümü Esmâ Hanım kâkülümü kes
Bir âşinaya varacağım sen çıkarma ses
Pek pos bıyıklı pırpıriye eylemem heves
Dört kaşlı yosma şûh-i cihân tâze dalfes
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Satub yemekden oldu evin içi tam takır
Titrer görünce bir eri içim sakır sakır
Kalub da böyle olmadan altun adım bakır
Akşam olunca bâri gezip bayır ile kır
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Bir âfitâba geçdi ki hiç sorma sıcağım
Yandı eridi aşk ile sînede yağım
Geçdi soğuk su başıma bilmem solum sağım
Ahd eyledim bu şart ile ki geçmeden çağım
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Bildim tekin değildir ev içinde mezbele
Dedim tü tüü tü üç kez o birşeylere hele
Yok mu birisi ortalığı süpüre gele
Ben yine takub ardıma bir sürü hergele
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Gavgayı kessün eyle nine Vâsıf’a suâl
Gör imdi sen mi fâhişe yohısa ben mi mal
Ona kalırsa der ikiniz de kuru kaval
Yaz geldi gayrı evde oturma ne ihtimâl
On beş yaşında kendime bir oynaş arayım

Enderûnlu Vâsıf

Uğurlama

Yavrusunu uçurmaya hazırlanan
kuşa sor,
yağmur olup
damla damla gökyüzünden kopan buluta…

Çiçeği meyveye ulanmadan
koparılan dala sor,
doluya tutulmuş kızılcığa
çitlenbiğe
zerdaliye
kiraza…

Tren yollarına sor
telefon seslerine
mektup zarflarına…

Korudaki ispinoza
isketeye, sakaya, ibibiğe,
yuvasına dal arayan kumruya sor,
bahçelere
bayırlara…

Sokağın bütün gürültüsünü silerken gece
hasretin bağrını ateşe veren
rüzgârın sesine sor,
derin gökyüzüne
hırçınlaşan uykuya…

Uzun, upuzun gecelerin
çınlayan, uğuldayan örsünde
daralıp genişlerken yüreğim
kalem uçlarına sor
gözyaşlarına…

Onaran, cesur kılan
incecik sırları olan
bir veda havasıdır bu,
yine de dudağı inciten sözleri var
ardın sıra söylenen şarkıların…

Nefesin titremesin,
avuçların terlemesin,
solmasın sağnaklarda topladığın çiçekler…

Yapraklardan başka çıtırtısı kalmadı şimdi
o mahzun koruların;
gün günü kovaladı, ay güneşi
ve buluştu ayrılık vaktiyle hazan;
kelebekler kadar hafif dudaklarınla
alnıma dağıttığın sıcaklık
ruhumu nasıl da yaraladı…

Usulca uzanırken otlara
derin derin soluyorken yeryüzü seni,
boynunu boynuma alıştırır
nabzını nabzımda kamaştırırken
omuzlarında dinlenirdi bağrımdan kalkan kuşlar…

Dağa, uçansuya, köpüğüne dalganın,
uzayıp giden yollara sor..

Yüreğimde
rüzgârların kopardığı kayalar kadar
yalçın izleri kaldı bakışlarının…

İster yıldızlara sor
ister uçurumlara…

Nihat Behram
1977
-Hayatı Tutuşturan Acılar-

Öpüldüğü Yerlerden Kanar Aşk

I.

öpüldüğü yerlerden kanar aşk
acı siyahtır oysa, kanar ve boyar gözleri
gülüşlerimi tahliye et ey Panos ..! Cezasını çekmedim mi..?

II.

yüzüme kapattım telefonu, sesimi duymak istemiyorum
zamanla kabulleniyor insan arızalı ümitleri,
meşgule düşen beklemeleri
kendimden kaçıyorum, beni saklayabilir misiniz..?

içinden taşan bir kadının dalgaları ıslattı aynayı
ayna..! Göstermiyor iç yıkımları
ağrıyan kırgınlıklarımın test sonucu geldi oysa
iyi huylu çıktı yüreğimdeki sevgi..kahrol ayrılık..!

III.

dikişleri kaynadı kesilen mavilerin
suya düştü öpüşüm, düpedüz intihar bu
dur! Ölme. Öpüş(me)lerim

ağzımla kuş tutsam yaranamam artık aşk’a
ben de alır kanatlarıyla lir çalarım
hadi uyan içimdeki kadın,
kır zincirlerini. Dört ikilik bu hüzün senin,
söyle şarkını, dillen..sahnedesin
sahne sensin
ağlayacaksan, başlamayalım

IV.

firar etti özlem, geceler tutuştu
hayatım uykuya daldı göğsümde, saçlarını okşadım
kim serdi üzerime bu sessizliği..? Terlemek kötü

bağışlasın beni çocukluğum, koruyamadım yumuk ellerini
dağınık sevgilerin ortasında kaldı yaptığım kumdan kaleler
hadi baba! Bir kez olsun yardım et
dikenli teller örelim anılarımın çevresine,
yaralanmasın sevişmelerim

V.

uçakların arkasından su döktüm bekleyenler için
gemilerin rotasına çiçekler ektim
suladım tren garlarında unutulan hüzünleri
halinize gülün, halime değil
blöfünüzü gördüm, artık çekiliyorum

son kez sigaramı yakar mısınız..?. Ateşime kar yağdı

VI.

siz hiç martılarla şiir içtiniz mi?
sızdınız mı bir yıldızın üzerinde dibe vurmuşken..?
bıçak kemiğinize dayandı mı, kemiğiniz dahi titrerken..?
çıldırmak içten değil, dışarısızlığımdan geliyor

VII.

kimlerin albümlerinde resmim varsa tozunu alsın lütfen,
öksürüyorum

Pelin Onay

Anneme Mektup

Sağ mısın henüz ihtiyarcığım?
Ben de sağım. Selam, selam!
Döksün çatısından yuvacığının
O betimsiz aydınlığını akşam.

Duyuyorum özenip tasanı gizlemeye,
Kederleniyormuşsun benim güç yazgıma,
Sık sık çıkıyormuşsun yolumu gözlemeye
Bürünüp eski moda harap urbana.

Ve akşamın mavi karanlığında sana
Sık sık görünüyormuş bir acıklı düş:
Meyhane kavgasında birisi güya
Fin işi bıçağını yüreğime gömmüş.

Değil anacığım! Dinsin gözünde yaş.
Başka şey değil bu, acı bir karabasan.
Olmadım daha öyle sefil bir ayyaş,
Hiç ölür müyüm sana kavuşmadan.

Eskisi gibiyim yine, öyle sevecen ve sıcak
Ve yalnızca bir düşte yanıyor yüreğim,
İçimde başkaldıran özlemle çabucak
Alçacık evimize döneceğim.

Döneceğim, baharın ak bahçemizde
Salınınca dallar dört bir yandan.
Ancak sen uyandırma beni sekiz yıl önce
Uykumu böldüğün gibi gün ağarmadan.

Uyandırma o düşler içinde gideni,
Dalgalandırma o gerçekleşmeyeni,
Çok erken bir bitkinliği ve yitimi
Çekmek beklermiş yaşamda beni.

Dua etmeyi de öğretme bana. Eksik olsun!
Eskiye dönüş hiç yok artık.
Sensin tek dayanağım ve avuntum,
Tek sensin bana betimsiz aydınlık.

Unut, son ver artık tasanı gizlemeye,
Kederlenme benim güç yazgıma.
Öyle sık çıkma yolumu gözlemeye,
Bürünüp eski moda harap urbana.


Sergey Yesenin
Çeviri: Azer Yaran

Şiirler Okudum Bugün

Şiirler okudum bugün türkçemin ormanlarında,
Adım adım dizelerle içimde direncim, sevincim ve acım,
Çocuklaştım, aldım da gövdemi salladım dallarında
İlkgençlik suyunu yakmış gür bir ağacın.

Hayatı bir gürültünün içinden yeniden yaratmaktır şiir,
Ve söz demlemek değildir mutluluğun kanatlarında.
Şair bazı okur da kitabını sevdiği bir şairin,
Doyar, şiirler düşünür, uyur bu kitabın yapraklarında.

Ben aslında bugün annemi yazacaktım,
Çatlak ellerini sevdiğim, telaşında bir bazlama ekmek,
Beni ve kardeşlerimi büyüttü mavi dumanlı bir ocaktan
Ve eğitti içimizde çınar gibi şiiri, eğitti Nazım Hikmet.

Ama öldürüyor bazı şeyler gür yetenekleri,
Umutsuzluk, pişmanlık, sevgisizlik gibi.
Şair! rakı iç, aman çok içme,
Öyle bulandırır ki, ağlatmaz bile güzelim şiiri.

Şair bu, kimi zaman kalabalık bir köşede
Yapayalnız ve gözüpek dizeler çiziktirir,
Ne de olsa şair bir kuyumcu değilse de,
Yüreğinin tellerinde som altın biriktirir.

Azer  Yaran

Aşk Şiirleri

I

Ne zaman insana rastlasam
Fısıltılarım ve gülüşlerimle eğlenirler
Garip yolculara acırlar
Delikanlıyı harcarlar

Hoş gör sevgilim
Görmüyorlar seni, ardımdan yürüyorsun

Hoş gör

2

Bana seni  görmeyi öğret
Sen bende iken

Bana seni sarmayı öğret
Ben sende isem

Nasıl edeyim de hüznünü
Sevinç edeyim
Sana iyilikler dilerim

Tut elimden akıyor sana
Nehir gibi
Yüce aşk, kutsal kelime

3

Ömrüm boyu kanadım
Kanım çoşkun aktı
Olduğum yere kanadım
Kanım bir hengame
Yine de gururum bende kaldı
Çünkü ağıtlarımı paylaştın
Kutsadın şarkılarımı

4

Seni seviyorum
Fısıltıyla, “seni seviyorum”
Haykırışla “seni seviyorum”
Zamanın başı ol
Mekanın sonu

5

Elin bende
Gözün bende…
Memleket bir katar
Zamanın yitik ufkunun ardında kaybolan
Geriye bir toz girdabı
ve gazete paçavraları
Geriye bir kadın ve erkek, dönüyorlar

Kuşatılmış, yığınla bavul
Hüzün yüklü, bekliyorlar

Semih el Kasım
(“İsrail’ de yaşayan Filistinli bir şair. Anadili Arapça. Yazı dili Arapça. Şiir dili de Arapça. Çocukları İsrail’de. Dudakları onların ellerinde.”)

İki Pencere

Taştan bir duvarın içinde
iki tutsak pencere
iki yorgun iki yalnız
biri sen biri ben.

Kara taştan bir duvar
soğuk eğri büğrü taştan…

Vurulmuş sessizliğin kilidi
yorgun dudaklarımıza.
Kıpırdayamıyoruz
duvarın ağırlığı altında.

Aşkımız bizim
bir var oluş öyküsüdür, bir bakışma öyküsü, ah!

Daima boş
elimle elinin arası.
geçer aynı acıyla
gecemiz gündüzümüz seninle benim.
uzak bir mesafe değil aramızdaki
ama çok fazla yine de!
Rüzgarın şefkatli elleri birleştirir bizi yalnız.

Daima tutsak kalsak bile
yaşamalıyız yine de.
Bizim için ölüm ayrılıktır sadece;
ölürüz ayrılırsak, ah

Keşke yıkılsa bu duvar
biz de ölsek birlikte.
Tutuşsak başka bir dünyada el ele.
Belki orada
yer yoktur sevgisizliğe kalplerde
ve yoktur pencereler arasında artık duvar.

Ardalan Serferaz

Pencereden göründüğü kadarmış hayat

Bıraktığın gibi duruyor tablada sigaran
Sekseninci sayfadaki Gorki
Ve penceredeki karın
Seni bekliyorlar, dönmeni

İsmail Uyaroğlu

Nasıl değişti erkeklerin hali
Anlayamadım kızım
Artık Sâlah Birsel bile geçmez
Penceremden sanırım.

Sâlah Birsel

Akşam bırakıp gidecekler,
biliyorum
küçük pencerelerinden gizlice seyredecekler.
Benim küçük tanrılarım,
belki de ay ışığında tanrıları gibi görecekler.

Ömer Nazmi

Ne sorular sorardım düşünüyorum da
Pencereme yansıyan yaz akşamlarında

Şükran Kurdakul

Ardına kadar açtım penceremi.
Nasıl beklediğimi bilirsin
Unutma e mi?
Bir beyaz kedi gibi gel pencereme
Öyle sessiz gir içeri.

İlhan Demiraslan

Serpilirken pencereme avuç avuç kar…
İçerimde hicranlardan bir nehir akar…
Karların da lambam gibi rengi sarıdır…
Onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
Rüzgâr, sana yazdığımı geri getirdi…
Pencereden dondurucu bir nefes girdi…


Sabahattin Ali
içeri hava ve güneş ışığı bırakan pencere,
Masuma Ahadova
Karın kapattığı yollarda
Yalnızca serçelerin kanat izleri
Bir tek pencere görünmüyor ufukta…

Şükrü Erbaş
Boğaz’ın bir kıyısında, aydınlık
Pencerelerde -her bulutun yolu-
Bir mevsim, seninle başbaşa kaldık,
Yaşadıkdı bir zaman İstanbul’u.
Ahmet Muhip Dıranas
Ruhumuz Boğaz’da, o eski yerde,
Yeni akımları umursamadan,
Bir hayalet gibi pencerelerde
Ne denli beklese de.. hiç bir zaman.

Ahmet Muhip Dıranas
Kalktım pencereyi açtım. Şu sıkıntılı hava dağılsın.
Yusuf Atılgan
Bu ara hep tedirginim,
bir pencerenin açılışını bekliyorum şimdi
arkandan gideyim
ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda.

Efrain Huerta

kış serçesi gibi pencere önlerinde telaş yapıyorsun

Sezai Sarıoğlu

Evin içinde uçsam
Kapılara duvarlara çarparım…
Ama sen yüreğime, ruhuma
Bir pencere oldun

Osman Serhat Erkekli

pencerede oturmuş
yaşlı adam
gözleri yorgun
saçları ak
ağzı kötümser
kimin yolunu bekler
ölümünden başka

Attila İlhan

Penceremde sayıklıyor bir sardunya

Nergihan Yeşilyurt

Sen, penceredeki suskun kadın :
Hayatımda ol, kal, öl, istiyorum.

Enis Batur

Ama ben avlum hakkında ve pencereden görebileceğiniz
nehir hakkında yazmak isterim.

Zvonko Maković

Kimdi o çocuk ben dediğim
O delikanlı ben miydim gerçekten
Şimdi bir tren penceresinden
Başka yaşamlara bakar gibiyim

Ataol Behramoğlu

titrek bir mum ışığı kadar mahzun
yarısı kapalı bir pencereden geliyor bir türkü

Ömer Faruk Toprak

Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize…

Vasfi Mahir Kocatürk

“Rıza Tevfik’e bir şiir vermiştim, beğenmemiş. Masasının üstüne koymuş. Pencereden gelen cereyanla şiir uçmuş. Ali İlmi Fani Bey’e; “Çocuğun şiirini de uçurduk, ne diyeceğiz?” demiş.”

Cemil Meriç

Dört yaşındaydım. Bir yaşındaki kardeşim Kemal ölmüş. Babam kollarındaki bir yastığın üzerinde taşıyor onu. Ardında bir kalabalık. Ağır ağır ilerliyorlar. Ben penceredeyim. Kış.

Cemal Süreya

Ve hangi pencereye dayanmış da
bakıyorum habire gömülen zamana?

Pablo Neruda

Ben meyhanenin penceresindeyim
İçerde ve kar içindeydim
Bir demet gül içindeydim
Güle gömülüydüm
Kana.

Edip Cansever

“Sirkeciye kar yağarken pencereden
Senin sokaktan geçtiğini düşlemek güzeldi”

Murat Solgun

Yeni bir dize’yi pencereden uzatıp, güneşe doğru
tuttunuz mu akşam üzeri, hava esintiliyse eğer,
pır pır ettiğini görürsünüz ışıltılar saçarak yer yer.

Sait Maden

ona açılan pencereleri kapatın

Tuğrul Keskin

Birden,
ardına kadar açık pencerelerden
beline kadar sarkar,
Aşk..

Üryan

Penceresinde benim perdelerim,
Etajerinde kitaplarım olsa.

Cevdet Kudret Solok

Bana Bulaşmasın

Yağmur çiseliyor ya
bana bulaşmasın der gibi
çekinerek bakıyor penceredeki saksı

kente uzak, kırlara yabancı

Kemal Özer

Kudüs’te yağmura açarlar kadınlar pencerelerini

Ahmet Ada

Küçük pencereli karanlık dar odalarda

Cahit Zarifoğlu

Boynunda kan torbası
geçer balkonlardan
koşuşuruz pencerelere
şimdi başka balkonlarda

Nuri Pakdil

Bir dokun bin ah işit pencereden

Nurullah Genç

pencere kenarında yağmuru seyrettik yalnızlığımla,

Pelin Onay

her zaman bir aralık var
pencere ile görmek arasında
niçin bakmadım niçin
bir adam yağmurlu ağaçların altından geçerken baktığım
gibi?

Furuğ Ferruhzad

Ey yağmurda açılan pencerelerin komşuları
Onu bağışlayın
Onu bağışlayın
Çünkü büyülenmiş

Furuğ Ferruhzad

Yağmurlar daha çok pencereler içindi

Afşar Timuçin

yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden;

Adnan Özer

Bir pencere açıldı kitabımın sayfasında
El sallayarak sen göründün,
 …
Anlattıklarına karışıyor kitabın anlattıkları…

Nahit Ulvi Akgün

bu pencerenin ardındaki karanlıkta
bir çiçeği dalından koparır gibiler
dinle, duyuyor musun?

Mensur Ovci

“Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak” Cahit Zarifoğlu’nun vefatından bir süre önce hastahane penceresinden bakarak söylediği söz.

Penceremi titreştiren ışık ile abdest alırım.

Sohrab

Penceremden geceleyin giren Kelebek–sanıyor musun burada yaşam bulacaksın?

Oruç Aruoba

Karşılıklı oturmuş bir çift, ikisi de sağına ve uzaklara bakmakta. Sanki kadın “gönül penceresinden”i, erkek “çaldığım kapılar”ı mırıldanmakta.

?

Hüzün kaçıyor penceremden koşarak
Ölüm kayboldu geceye karışıp
Bir kolunda gözyaşı diğerinde acıyla

Kaan İnce

Birazdan alnını dayar cama gelgiti bekler keder daralır pencereler içine kapanır oda.

Oya Uysal

Birden pencere açılacak
annem beni çağıracak

Tadeusz Rózewicz

Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum.
Umut etmiyorum,kızmıyorum, üzülmüyorum.
Sadece h a t ı r l ı y o r u m.

Alper Canıgüz

Beyaz şehrin akşamından geceye doğru
Her şeyden vazgeçmenin arifesinde
Vazgeçilmişliğin ertesinde
Bir pencerenin altında dikilip kaldığında
Soğuk, hançer gibi sokulur bağrına.
Uğultu sarar geceyi, toprak kımıldar; dal kımıldar, damar kımıldar…
Beklersin,
Pencereden bir hayal gibi gözüksün.
Bir peri gibi görünüp kaybolsun perdelerde.
Soğuk zannetsin. İçi titresin senin gibi.

Adige Batur

Çarşaflarımı denetliyorlar ben yokken. Pencereme konan kuşları
takibe alıyorlar. Tek kişilik bir içbükey zaman bile
bırakmıyorlar bana.

Murathan Mungan

-her zaman paylaşılan duygular vardır
yeri gelince ölümler de paylaşılır
bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
benzemez beyaz evlerden mavi sulara
aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-

Haydar Ergülen

Bu gökyüzü
Her gün böyle değildir Saint-Antoine’in üstünde
Belli sevişme vakti
İşte pencereler ilk kollarını açtı
Karıncalar yuvalarından çıktı
Yosunlar uyandı
Gerildikçe gerildi gökyüzü
Dikiş diken kız penceresinde ilk kez mutlu
Denize bakan evler kahveler ilk kez mutlu

İlhan Berk

Hırsız

pencereden giren mehtap
bu evde hırsız var
mehtapta
pencerede oturmuş
beni görüyorum

kapıyı çalsam
içerden ben çıkacağım
içerden çıkacak beni
ne kadar görmek istiyorum

penceredeki beni uyandırmalıyım
içerde hırsız var
içerdeki hırsızın
ben olacağımdan korkuyurum

Asaf Halet Çelebi

O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bugünlerde

Cemal Süreya

alnımı dayadığım pencereden dışarıyı seyrediyorum

Adonis

İşte pencerenin camında yavaştan biriken buğu gibidir-gözünü tamamiyle kapayacak körlük-: görüşünü tamamiyle örtmeye yönelmiştir; ama açık bakışının da hangi noktada olanaklı olduğunu (bahar’ın ne zaman ve nasıl geleceğini) sana bildiren, gene, odur…

Oruç Aruoba

Sevdiği olmalı insanın,
Eski ahşap pencereye hayat veren çiçek gibi..

Tufan Genç

sen aklıma düşünce bir rüzgar
duyarım dolar içime
ve göğsümde bir pencere hızla çarpar.

Metin Altıok

Pencerede sapsarı bir limon görüntüsü

Edip Cansever

Baba yaşamadaydı geçmiş zamanı
Bir pencere açık dururdu düşüncesinde
Bir kadın eşsiz elbiselerinin içinde
Ne uzun zaman sevmişti onu

Sabahattin Kudret Aksal

çocuğu babasına baktıran bir pencere
babasını getiren sürgülü bir kapı var mı
babasını kucaklayan, ertesi günü olan?

Mehmet Efe

Kalkıp pencereden hayata bakacağım…

Şükrü Erbaş

Biliyor musun kalbim artık
Bir kuş gibi çırpınarak pencere önlerinde
Titrek kanatlarıyla umudun
Düşmüyor bekleyişin hayal camlarına
Gelmene yakın saatlerde.

Şükrü Erbaş

Evin içinde uçsam
Kapılara duvarlara çarparım…
Ama sen yüreğime, ruhuma
Bir pencere oldun

Osman Serhat Erkekli

Bir gün çıkıp geleceğim
Görünce pencerende ‘yeşil panjurları’
Yüreğim daha bir bende
Çekip gideceğim.

Naim Kandemir

sabahın yanağı penceremde

Emre Gümüşdoğan

Kenar mahallelerin geri dönüş saatleridir şiir. Kasaba kahvehanelerinde, dışarıya hiç bakılmayan pencerelerdir.

Şükrü Erbaş

Pencereme selâm ver
Ey sevgilim
Ey sevgilim

Ebdulrehman Mizûrî

pencere, pençesindedir günün
pencere, pençesindedir güneşin
ah
yetmez gücüm!

Ketayun Amuzegar

Pencereden göründüğü kadarmış hayat.

Bejan Matur

uzakları seyrediyorum buğulu pencereden,
ince bir ışık demeti düşüyor buruşuk
masa örtüsüne,

Osip Mandelstam

penceredeyiz sarmaş dolaş,kendimizi seyrediyoruz sokaktan:
vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
zamanıdır, zamanı gelmenin.

artık zamanıdır.

Paul Celan

baktım eve, sensiz boşluğuna
yürekler acısı pencereler var yalnız artık

işte bak, seni yalnız bir ev gibi bekliyorum
hem dönmelisin bana görüşmeli oturmalıyız
eğer dönmezsen rahatsız olur pencerelerim de.

Pablo Neruda

Pencereden çekildim.
Günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedim
Yıllardır ilk olarak
Sanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim.

Edip Cansever

Elime ne geçtiyse
Açtım pencereleri dışarı attım.

Edip Cansever

Bir pencere çarpıyor
Viran yüreğimde
Sıvalar dökülüyor
Pervazından.

Metin Altıok

gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?

Murathan Mungan

ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın

Turgut Uyar

rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık

atilla ilhan

Önünde yalnızım pencereciğin,
Ne bir konuk, ne bir dost bekliyorum.

Sergey Yesenin

Bir gün yaslanmak istesen pencereye
Diz çökmek istesen nafile
İş işten geçmiş olacak

Oktay Rıfat Horozcu

-yalnız bir kadın
duruyor pencerede;
durmadan yağmur.

Suiha

Dün, hani birisi adını söylediğinde
yanımda yüksek sesle,
bir gül düşmüştü sanki
açık bir pencereden içeri

Wislawa Szymborska

Bu nemli, bu bunaltıcı gecelerde, pencerenin
Önündeki dallardan bir kafes örerim kendime

Ahmet Erhan

Çoğunu ezbere bildiğim kızlar
sevdalar geçit vermez gözbebekleri
akşam bir esmerliğe doğru yol alırken
pencere pervazlarına otururlar

İhsan Fikret Biçici

Ve penceredeki karın
Seni bekliyorlar, dönmeni

İsmail Uyaroğlu

Söylemek istediğim korkak fısıltılar değil karanlıkta
Gündüzdür söz konusu olan ve ardına kadar açık pencere

Furuğ Ferruhzad

Karanlık pencereden boğuk bir soluk giriyor,
denizin tüm üzüncünü bilen adamdan gayri
kimse dinlemiyor onu.

Cesare Pavese

Bu yapayalnız insan böylece
Kapatır pencereyi
ve sıcak tutar kendisini.

Yukio Tsuji

Şaşkın sığırcık kuşunu hatırlıyorum
İki yıl önce tam bu odaya girivermişti
Nasıl gizlice süzüldük ve bir pencereyi açtık

Havalanıverdi bir sandalyenin arkasından
Dümdüz uçup doğru pencereyi buldu
Dünyanın pervazında kayboldu

Richard Wilbur

ama bir defa koklatın sert içkileri
pencereden dışarı atmaya başlarım insanları
kim olursa olsun fırlatırım dışarı
bunu yaptım daha önce
ama siz aşk nedir bilmezsiniz

haydi bakalım gösteriye başlayalım
ne dediğimi hatırlıyorum
ama bir tek atacağım yalnızca
ne de güzel tadı var şu meretin
haydi uzatmadan bitirelim bu işi
yalnız bundan sonra kimse durmasın
açık pencerenin yanında

Charles Bukowski

Antik şömine üstündeki tabloda anlatılan,
Sanki bir pencereydi ormana açılan,

Thomas Stearns Eliot

Sokağı ve denizi isterim pencereden

Oktay Rifat

Geldiğimde rüzgâr dolu iki konağa
Günlerce uyudum
Kilimler ve bakırlar arasında.
Rüzgârı sevebilirdim
Kapılar ve pencereler olmasa

Bejan Matur

Ağustos Konuğu

Odama bir an giren uçucu bir böcek
Arıdan irice, kanatları renkli
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti
Bir öykü çeviriyordum Çehov`dan
Masamda bira bardağı
Odam, kitaplarım,olağan dünyam
Tül perdede ağustos ışınları
Tanık oldu yaşamıma
Bu uçucu böcek, sadece bir an
Çıkıp gitti sonra
Tıpkı yaşamıma bir an katılan
Sonra yitip giden bir sevgili gibi

Ataol Behramoğlu

Yıldızlarla dost eden küçük pencere
Her akşam gönlümün dilediği yere
Götüren sihirli araba .
Ey en içli en yanık türkülerimi duymayan
rüzgarı saçlarımı dağıtan sokak
Ve ey saçı ak gönlü ak
Anneciğim pencerede ağlayan .
Ah biliyorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere…

Ataol Behramoğlu

Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Ahmet Muhip Dıranas

Aralamış pencerenin perdesini
yaprak güzeli
Uzanmış bakıyor saf saf
bir çocuk gibi
Söyle diyor haydi
bir şiir yaz
bırak tembelliği

A. Kadir Paksoy

Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor

Nuri Can

pencereler şaşkın
perdeler bir uzak yol kadar uzun

Edip Cansever

Pencereden sarkıtılmış bir sepet

Edip Cansever

ah bırak bu açık pencerenden
rüyaların ipkeleri üzerinde uyuyarak
ışıltılı bir kanatla uçayım
dünyanın hisarlarından geçeyim

Furuğ Ferruhzad

Annem tuz almaya gönderdi beni
O gün bugündür eve dönmedim
sokakları çocuk adımlarıyla
caddeleri suçlu telaşıyla geçtim
zamana açılıyordu bütün pencerelerim
anıya dönüşebilecek kelimelerle kurdum
şiirlerimi
kaybolduğum bütün dağlarda
bulutlar annemin yüzüne benziyordu

Şehmus Ay

Bir gölge gibi düştüm ardına yıllardan beri
Sordum seni şehir şehir
Şimdi her gece yarısı rüzgâr değildir
Pencerene vuran benim.

Yavuz Bülent Bâkiler

karşı pencerenin perdesi çekiliyor

Metin Fındıkçı

Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar

Necati Cumalı

Sabahları açık penceremin soluduğu kent

Murathan Mungan

Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.
Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.
Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.

Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de…
Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.

Şanslıdır…
Eğer geri döndüğünde açık bir pencere
veya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse…
Eğer terkettikleri taşınmamış,
Aynı yerde kalabilmişse…

W. Generous Blackstone

itfaiyenin sesine, pencereye koşardım
çocukluğum boyunca hep yoldaydım

Pentti Saarikoski

kar sevincin büyüsünü serperek karanlık denizlere
çocuk düşlerimize oturtuyor akşamın hüznünü
ipekle sargılanan yıllan getiriyor penceremize
bin bir nakış ekliyor yaşamı havalandıran şarkılara.

Ahmet Özer

hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere

Yücel Kayıran

taştan bir duvarın içinde
iki tutsak pencere 
iki yorgun iki yalnız
biri sen biri ben.

Ardalan Serferaz
Dünya bir penceredir
her gelen bakar gider
Mani
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle

Ahmet Telli
“sıkıcı bir mevsim” diyor annem bir sabah
kabuğuyla ısırılması gereken bir elmadır hayat, diyorum
ona
pencere kenarında dantel örüyor komşu kadın
şarkı söylüyor…
Sohrab Sepehri
Ve yalnızlık penceresinin sükutun eli ile açılıp kapanmasını

Sohrab Sepehri
Gitmeliyim bu gece
ben bütün açık pencerelerden bu bölgenin
insanları ile konuştum,
ama zamana benzer, tek kelime bile duymadım.
Sohrab Sepehri
o çok sevdiğin korkularını
her mevsime açık pencerenden içeriye bırakarak
içimdeki her şeyden habersiz çocukluğumu yanıma alarak gidiyorum

Pelin Onay
Ayışığı tutkal gibi
Yapışıyor pencereme
Açamıyorum perdeleri
Ahmet Erhan
Pencereniz sıkısıkıya kapalı, kapınızda
Enis Batur
annem pencereleri sardunyalara bakan bahçeli bir evdi

Sema Enci
kıralım demir parmaklı pencereleri 
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim 
A. Kadir Bilgin
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu

Edip Cansever
Bir kumru konar her sabah pencereye 
İbrahim Sadri
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

Nazım Hikmet
Ey mutluluğun sâde ülkesinin sakinleri
Ey yağmurda açılan pencerelerin komşuları
Onu bağışlayın
Onu bağışlayın
Furuğ Ferruhzad
pencereye gittim kalkıp çalışma masamdan
iki sevgiliden söz ediyordu ağaçlar fısıldaşarak bahçede

Akgün Akova
Bir pencereden ansızın bir hazin şarkı başlar…
Turgut Uyar
Bu gece bir konuk gelecek sana
Itır kokulu gün odana indiğinde
Pencerende solgun yüzüyle belirecek
Sana bu gece bir konuk gelecek

Haydar Ergülen
Gören kim gecede pencereye dayalı, 
Dalgın kendi aleminde sessiz ağladığını? 
Biz hepimiz tarifsiz yalnızlıklar içindeyiz.
Dagmar Nick
sen ulu çınarlar ortasında, sevdalı serçeleri
pencerenin gün ışığına çağırırdın
gece yinelendiğinde
gece bitmediğinde sen 
ulu çınarlar ortasında, sevdalı serçeleri
pencerenin gün ışığına çağırırdın.

Furuğ Ferruhzad

bir evi soymuşcasına pencereden atlar gibi
bu nasıl bir gidiş böyle..?

Pelin Onay

Gözlerinin mavi limanında
Denize doğru açılır bir pencere

Nizar Kabbani

Yüzünü akşamın göğsüne gömmüş bir bulut,
incecik ağladı penceremde
serinlik birdenbire.

Oya Uysal

Ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi

Erdem Beyazit

Kilitliyoruz ya biz kapılarımızı, pencerelerimizi artık,
Kapılar, pencereler de artık açılmıyor yüzümüze…

Sahir Üzümcü

Koyu yeşillikler içindeki evin
gözümüze çarpıveren
sarı sıcak penceresi gibi.

Oruç Aruoba

İbrahim bey bu gece eve gelmedin
Kaç kez açıldı senin için kimdir o penceresi

İbrahim Tenekeci

ister içinden bakılsın ister dışından,
bütün pencereler
birer yalnızlıktır ev denen yalnızlığın yüzünde.

Hasan Ali Toptaş

Korkabilmeli insan delirmek üzere olduğundan
Şakağına bir soğuk metal dayayabilmeli, çekemese bile tetiği
Sonra açıp pencereyi,incir ağaçlarına bakabilmeli
Ezan sesiyle kendine gelebilmeli, bir kez olsun..

Dilek Kartal

Bu mektup belki de pencerene konan son güvercin.

Cemil Meriç

Ve kırlarınızın üstünden mevsimlerin geçişini
kabul ettiğiniz gibi, aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de onaylıyacaksınız.
Ve kederinizin kışını da, pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.
Acılarınızın çoğu sizin tarafından seçilmiştir.

Halil Cibran

Ne veda ne de ağaç!
Uyumuştu pencereler ardındaki kösnüler
Uyumuştu tüm ilişkiler
Uyumuştu pencereler ardındaki ihanetler
Uyumuştu bilimadamları!

Mahmut Derviş

Ve açıp kapanan yalnızlık penceresinin saf sesini.

Sohrab Sepehri

her zaman bir aralık var
pencere ile görmek arasında
niçin bakmadım niçin
bir adam yağmurlu ağaçların altından geçerken baktığım
gibi?

Furuğ Ferruhzad

nasıl anlamsız bir ışık belirdi küçük pencereden
niçin bakmadım?
biliyordu tüm mutluluk anlarını
yıkılacak senin ellerin
ve ben bakmadım
açılan penceresinden saatin
yaslı kanarya dört kez ötünceye kadar
ötünceye kadar dört kez
sonra o küçük kadınla karşılaştım
gözleri simurg’un yuvası kadar boş
salınan kalçalarıyla yürüyüp götürdü
kızıllığını göz kamaştıran düşlerimin
kendisiyle birlikte gecenin yatağına…
yeniden tarayabilecek miyim
saçlarımı rüzgarla?
menekşeler dikebilecek miyim yeniden bahçelere?
ve pencerenin ardında duran
gökyüzüne sardunyalar dizebilecek miyim?
acaba yeniden dansedebilecek miyim kadehler üstünde?
kapı zili çağıracak mı beni yeniden bir bekleyişe?

Furuğ Ferruhzad

O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye…

Şükrü Erbaş