İlk Söz

I
Gölgesi uzuyor kırların
Biraz daha bulanıyor su,
Unutuşun diriliği.

II
Yola bak, yorgunluğuna
Yumuşak bir ayrılık,
…Senden duyduğum son şarkı.

III
Bahçedesin:
Sessiz gök gürültüsü
Yüzün unutulmaz anı
Bir tırtıl gibi eğildiğin,
Bahçede.

IV
Görüyorsun genişleyen hazırlığı
Akşamla incelen dalları
Ey yabancı!

Bozulmuş bir örümcek ağı…
Kime ne anlatayım!

Kadir Aydemir

kime+ne+anlatayim İlk Söz

Yarı Yolda!

Deniz de çekildi aramızdan
Yaprakları yumuşattı yel
Bir tüy gibi düştü önümüze
Ayrılık!

Göremiyorum dünyayı
Kuruyan otlara basıyorum
Hiç ses yok
Sahile vuran boş kabuklar
Aceleyle kaçışan kuş
Ah ne gemi ne sağır fenerci
Fark ediyor beni

Hangi diken
Dilinin altında büyüyen?

Her gece tanıdık gelen sessizlik
Hep susayan gök!
Ah kapanan kalp acıyla!

Söyle nereye gideceksin
ey gölge?

Oysa hayat
ve yazgıydı şiir
Geniş hazırlığım gelen ölüme
Tek silahım var:
Sözcükler sözcükler sözcükler!

Kadir Aydemir

kadir+aydemir Yarı Yolda!

Şiirleme

Öksüz bir yüreğin çözülüşüdür şiir.
Yalnızlığına kapanan anın kör ışığı değil.

Çekili perdelerden süzülen gün ışığıdır ki,
Yürek tayfından geçmeden vermez alını yeşilini.

Seslerin delip geçtiği kulaklara küpedir
Sözlerin köpüğünü süzen.

Suların çıplak elidir dar gelir de bulvarlar
Kendi patikalarında yürür.

Dağıtır da düzyazının çarkını zembereğini
Yaşamı değil salt izdüşümünü verir.

Ali Rıza Çamur

Ali+R%C4%B1za+camur Şiirleme

Dilin Masumiyeti

Kum içine çekiyor beni
Deniz diliyle itiyor
Ada olayım istiyorum
Susmayı öğrenmelisin diyor.

Sessizlik nasıl deneyimlenir
İsmiyle çağrılır olan şeyler
Olağan şeylere dönüşürler
Utangaç bir rehavet alır onları.
Söylenemezlerin tortusu
Hapsolmuş bir gürültü mataramda
Serinlik istiyor okunaksız alnım
Noksanlığımı susku tamamlasın.
Ben vazgeçersem dil de geçer,
Paramparça olur.
Yazgımı yaralarımla çözeriz.
Kadim bilgi
Gülün kendisi değil fikri.
Kaderini sev, diyor bana.
Kim çocukluğuma döndürebilir beni?
Yalnız, dilin masumiyeti…
Asuman Susam
kim+cocukluguma+dondurebilir+beni Dilin Masumiyeti

ah!

ah tutmaz, bu rüzgarlı çatılar
odalardan dilsiz uğultular yükselir
örtünme telaşında utangaç kızdır kasabalar
düşünü kurarlar bedenlerinde gezinen nefesin.

sonra akşamüstleri gelir
huzursuz eşiklerde bekleşir
kime ihanet etmemiştir ki zaman…
tedirgin ve tekinsiz… anlar
karanlık kuyulara birikir.

korkudandır bütün koruganlar
çatlağından endişe sızar
bir gül, yakasını yırtar kan revan
içimizi oyar aşktaki tereddüt.

tedirgin ve tekinsiz… hayat
eşiğinden gözü kapalı atlamak isteriz
bilmek istemeyiz; ama aldanmak…

Asuman Susam
asuman+susam ah!

Ölümde Hiç Risk Yok

ne zaman bir resme baksam;
orman koca bir yalnızlıktır
karanlık bir ışık gibi sızar aşklara

ne zaman sana baksam;
yakalanırım kalabalık evlerin
can sıkıcı telaşına
gece hep tersten düşer kasıklarıma

yanıldım! hiçbir şey yok aramızda
tenha bir masadan başka

kısa saçlı bir sürtüğün
tek başına çiftleşmesidir zaman
bıçağın kendini bileylemesidir, hiçbir şeydir.

kırık bir aynayı taşıyoruz hep
beraber dalıyoruz sokaklara
kanayan yerlerimizi ovuyoruz
ayakta, kırmızı kapının tam ortasında

her insan kendinin katilidir aslında.

Deniz Durukan
%C3%96l%C3%BCmde+Hic+Risk+Yok Ölümde Hiç Risk Yok

Kız Kurusu

hayatıma giren bütün harun’ları saydım
kırmızı suratlı, hafif kambur, hatta babadan aksak
bir tek harun çıkmadı

isterdim elbet, yakası açık
vişne çürüğü yalanları olan izdivaç
kuyruğu çok uzun gelinlik…

akşam saat beşi gösterince, sıcak çorba yanında
fazla sirkeden kabarmış puf börekleri, nur topu bebekler…

tamda şurada, kurt sineklerini izleyerek geçirdim sabahı
tüy kadar hafif, arı kadar hızlı
geçti zaman dizlerimin dibinde

bir ara öper gibi bakmıştık birbirimize
yarım dakikadan az, zehre batırılmış ok
beyaz bir örtüye sıçrayan mürekkep gibiydi

Deniz Durukan
yarim+dakika Kız Kurusu

Aşşşk

aslında hiçbir şey yok ayla!
sadece tecrit ettim kendimi loşluğa
ayaklarımı uzatarak, bazen de gerinerek
kış esmerliğinde şarkı söylüyorum, ayla
senin ruhun uçmuş rutubetli odalarda

üşüyor şimdi tüm eşyalar ama korkma
korkma iyiyim ayla!
koca dolabın içinde asılı tek bir ceket gibiyim
açık yerlerimi kapıyorum, uzayan tüylerimi
güneş nasıl da doğuyor yorulmadan her sabah ayla!
sen her sabah aynı sıcaklıkta kalkabilir misin yataktan?

hatta üç ayrı aşkı taşıyabilir misin?

bu şehir yokuş yukarı uzuyor ayla!
çift camlı pencereleri, parlatılmış kapı tokmaklarıyla
kıvrılıyor evler dar sokaklara

kaldır eteğini ayla!
aşk hiçbir şeydir, beraber uyumaksa tecrübe…

ayla! bazen atlamak istiyorum aşağıya

Deniz Durukan
Deniz+Durukan Aşşşk

Salınacak

                                  “biriyim, cesurum, var mısın ellerime
                                   bir başka sabaha kadar içelim.”
                                                                 Edip Cansever

saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze
kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman
su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım
güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda
ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana
kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi
toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene
ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden

içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha
şaşıralım içindi, dilinin tek bir tüyünden
kirli beyaz bir melek doğrulabilirdi ama kanatsız
su çekildi, kum dememi bekliyorsan tanrı da
bu kadar beklemişti, büyük harfle başlamaktan
başka işe yaramıyor şimdi ismi, bağışlamadan
kalkıp yıkadın en çok da boynuma haksızlık eden
nefesini, bundan mıydı kına tutmaması sesinin

bir boğumluk incir rakısıyla devam edeceğim sonra
hangi yanımdaki hangi örgümün kaçıncı boğumu
serçelerinle ördüğünden tutamları aralıklı
kız çocuklarının saçlarına kuşlar konsun diyeydi
bıyıklı babalar, ama serçelerle saç örmeyi
annem bile bilmezdi, babamın bıyık bırakmayı
kuşyemliklerini doldurmayı bilmediği gibi, bu yüzden
hızla havalanan bir salıncaktan inmedi hala çocukluğum

Didem Gülçin Erdem
Didem+G%C3%BClcin+Erdem Salınacak

Bugün Biraz Kustu Gök Beni

Bugün hiçbir söylediğimin anlaşılmadığı gündür:
Yağmurlar yine güzel, ellerin de

Sanki borsaları su basmış, hızla tahvillerini kaçırmak isteyen ağalar,
Çamura paçalarına kadar batmış koşturuyorlar.
Namaz beş vakittir, çünkü insan ahmaktır,
Pavlov’un köpeği gibi ezberletmek gerekir,
Kendiliğinden dönene ya pervane ya Mevlâna denir
Benim sessizliğimin de bir anlamı yok
Çünkü çok çığlık biriktirdim, üç kağıt imzalayıp
Ruhumun sesini kafesleyen puştlar
Gidip gelip nane verdiler, bu boğaz ağrına iyi gelir diye
Sonra paralarını sayıp aptallara nane yeter dediler
Aklım naneyi aldı, kalbimin çığlığına bağladı
Tuhaf mı tuhaf boğulma, incecik kokuyor Kapitalist amcalar
Parfüm, bir pislik icadı, hâlbuki abdest alırız biz, peki ya
Tesbihli ve seccadeli masalarında dağlara “eğil” komutu veren amcalar
Üzerimize üzerimize ölüyorlar, çekilin, bu irin,
Bu çok korktuğumuz gövdelerin dolgusu, çekilin!
Yahut çekin elinizi yârin boğazından, daha bir gün olsun
Benim haneme girmedi ekmeği.

Namaz beş vakittir, dua bin.
Namazdan korkup duadan korkmayan Adem!
Gel seninle Musa olmaktan çıkıp Hızır’a dönelim
Ne de olsa dünya da dönüyor bir ateşin etrafında
Adımıza mülhem pervaneler de
Âşık ve günâhkârım ve borsalarına batmış hayâllerim
Düstursuz girdiğim kapılar, Allah’ın izninde çalışmıyordu
Hükümetlerin verdiği yaşama izinleri, bazı koltuklarda
Azaltılıp nefes alma ve beyaz ekmekle yapılan diyetlere dönüştürülüyordu
Bu şiir olmayan ve kime küfrettiğine âşina güzeller devşirdiğiniz sathı
Ben bir yâr, bir dost, Allah ve düşmanla paylaşıyordum
Gittim, zamanınızda bir nişânem kalmadı
Umursamak yahut da bizim kıyıda pek durmadı
İnsan bir saat işte, abartılı bir saat,
İnsan geçip gidiyordur
İlgim yoktur.

yazılış, bir kovulma şiiri; 10 nisan 2012

Temrin-Ekim-2012
Nergihân Yeşilyurt

nergihan+yesilyurt Bugün Biraz Kustu Gök Beni