Kapı Eşiği

Denizin kederini anlatacak dili yok,
dedim ve devrildim,
böyle sürdü uzun yıllarım
düştüm,sustum,içimden geçirdim,
evi oldum sol yanından yaralı bir salyangozun
ve komşusu ağlayan bir ağacın.
Yeryüzü, ah yeryüzü diyerek
gürültüsüne de alıştım
kapladığım yerin.

Bana verdiğin bu yarı-saydam gövdeden
sisin altında uğuldayan ve ipuçlarını bir türlü
çözemediğim üç-eksik-uzun vakti geçirdim.
Sadece bir baş dönmesi kaldı şimdi
ömrümden, o acı suyu biriktirdiğim

Ağaç anlatabilir kendini yağmura,
hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum.
Kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av,
uçsa bir ömür boynunda vebal.
Ve kimim ben, düşe kalka dolaşan
yorgun ruh, dolaşık gönül, som gurur?
Ve kim, beni omzumdan öpüp o siyah
yolculuğa çağırır?

Birhan Keskin

kap%C4%B1+esigi Kapı Eşiği

Buzul

Suyun sırtında geçiyor ömrüm
kentlerim, saraylarım silik.

Gül ekilirmiş dünyada,
zülüf dökülürmüş yastığa.
Derinde bendeki, müebbet,
Ve aşağıda, yer değiştiriyor,
dönüyor
koyu bir sıvı:hatıra.

(Rüyamda bir göl dokunduydu bana.)

Ah, üstümde geniş sessizliği uzaklığın,
pul pul bir akşamüstü.
Yaşadım mı yaşamadım mı ben o çağları
içimde külrengi ve sonsuz buz ağları.

Kim yardı beni, bana kim yardı?
Kim akıttı kanım,
bilmiyorum
hatırlamıyorum.
Dünyaya atları sürmeye gelmiştim,
mart sonu muydu, şubat mı,
gül ekiliyordu toprağa,
kanımı kim?

Birhan Keskin

buzul+birhan+keskin Buzul

Derin Zaman

Ben senin sınırlı gövden ile
beni sonsuz sarmanı diledim.
Uykum seninle kışın kolları arasında
devrilerek dönerek tamamlansın,
içimde kuzeyin kuşları sussun istedim.
Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini,
çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili
hatırlamak için
beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda
durup yalvardım:
Beni bu siyah boşluğun içine bırakma,
derin bir zaman istedim senden, ama
bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun
kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
içimde.

Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında
de ki:
Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz
taşlar üstünde sustuydum.

Birhan Keskin

derin+zaman Derin Zaman

Gül

sevgili gül,-gül sen bana gül! sana onca kuşatmadan
birikmiş ter içinde, yorgunluk içinde geldim.
Sorma bana, nedir karşılığı aşkın bir insanda
savaşın, cinnetin kıyametin çağında.

Ruhumla bu hayat arasında kurduğum bu köprüye
“ah çok sallantılı” diye bakıyorlar.
Evet, çok haklılar.
Göçebesiyim çünkü bozkırın ve her gün
ufkun mor çizgisini özlüyorum.
(Önce de söylemiştim, bu dünyaya ben atları sürmeye
gelmiştim.)
Evet, haklılar.
Kanımı ben bir kıl çadırda,
bir bozkır akşamında bıraktım.
Ve bilmiyorlar, barışacak mı bnde
yeryüzünün ilkel’i, çağın meşru zihniyle
-gül sen gül-
korkmakta haklılar.

Sevgili gül, sana kendimde kanayan kazandan
birikmiş, sonra silinmiş sularla geldim.
Sorma bana, nasıl kurulur ömrün kaygısız bahçesi
bir ayağım tek hücreli bir hatırada
bastığım bin yıllık toprakta öbür ayağım.

Yaktığım kadar yandım. yaşım başıma vursun
geçtim aşk dediğimden,-gülme bana
gülümsün, gülüm kal, ömrüm
kendime yeni bir merhamet seçtim.

Birhan Keskin

sevgili+gul Gül

Herkese Günaydın

ben biraz sevineceğim siz şu odaya geçin isterseniz
ben biraz askere gideceğim ben biraz evleneceğim
birazdan kilisenin çanı çalacak birazdan akşam çatırdayacak
birazdan şu bacağımı indirip şu bacağıma koyup birazdan
bütün insanlar beni hatırlayacak beni çağıracak beni ağlayacak
birazcık bir arkadaş lazım

öyleyse öpüyorum gördüğüm ilk kızı: herkese günaydın
herkese merhaba ve hatta burjuvaya da
iniyorum ben topraktan göğe doğru güzellik olup
kötü bir alışkanlık yaptı şu susmak hastalığı

işledi işlediklerime: bir sevda bulup hidayet romancılarından
yastığımın altına koyuyorum gece rahatsız etmesin diye
yanına birkaç arabesk birkaç pop birkaç kenar mahalle
ve derken derimin altındaki kediler susmak bilmiyor
böylece ben aşık olduğumu düşünüp efkârlanıyorum aklımdan
sevgilim diyorum sevgilim sen gidersen sen gidersen: rahatça uyurum

Cafer Keklikçi

cafer+keklikci Herkese Günaydın

Eski Bahçenin Hafızası

Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek…
Oysa kimseden çıkartmadım öfkemi
saçlarımı uzatmak için kimseye
söz vermedim
kimseye yakın değilim inan
susmaktayım, uzağında değilim unutmanın
ah! öfke için geç vakitteyim
durup dururken bir yerde
karşıma çıkan rastlantıdayım
hafızasındayım eski bahçenin
sarhoş asmaların biriktirdiği
boğazımı yakan acı bir imgedeyim
güneşi anımsamada,
ve orada durmakta
ama orada kaybolmaktayım
ah! öfke için geç,
çok geç öfke için
durgun gölü bulandırmak gerek…

Gölde unuttuklarımızı rahatsız etmek!
oysa gölün hafızası var
ve o anımsar içinde unutulanı
ve çürüyüp kendine dahil olanı
ah! öfke için geç
çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.

Ben seni çoğalttım
ben seni çoğalttım
sırlarım azaldı böylece.

Birhan Keskin

eski+bahcenin+hafizasi Eski Bahçenin Hafızası

Eksik Cinayetler

I

Kendine kucak arayan gövde
kendini yok eden gövde
yitirdin kendini işte
artık ne yurt sana
ne varolabiliyorsun başka evde.

Bu mum medeniyetinde
bu metal öznede
bu cam sözde
ne yurt sana dil
ne şölen yeterince.

II

Ben büyüdüm
akasyalar öldü
üzgünüm.

dışınız çok kalabalıktı
beni içinizdeki zindana attınızdı
olur ya bir gün
suyu hatırlar şelale
şeytan utanmayı öğrenir ve
yüzleşir yüzünüz mevsimlerle

sırf bu yüzden büyüdümdü,

akasyalar öldü.

III

Karanlık suyun dibini göze aldım
sonsuzluğu göze aldım o yatakta
sen gittin ben bu balkonlara kaldım
metalin damara dayandığı nokta
şimdi söylüyorum dilimdeki küfrü
büyülü sözü kalbimdeki:

tekrar karşılaşsak
ölür müsün?

IV

Kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.

Anı olacak bir şeyim yok
Her şeyin dünündeyim.

V

İçime işleyen acıyı size değil
Bir suya bırakmayı öğrendim
Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
Bu yüzden ne bir ağacım var
Bana beden
Ne de çiçek açacak benden.

Birhan Keskin

tekrar+karsilassak+olur+musun Eksik Cinayetler

Hüzünlü Gezinti Güvertesi

I

Kimbilir hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara,
saçların balkonları terk edeli kimbilir
ne kadar olmuştur?
-annene göstermeden aşağı akardı saçların
kaç kez eksilip çoğalırsın dişlerini fırçalamayı
ezbere bildiğin günlerde…

Mor bir kedi geceyi sıyırarak geçiyordur
kuyruğunda teneke yıldızlar
düşlerinle buluşurken lanetli aynalarda
söylesene hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara…

Ne gece yer rüşveti ne ben
Söz! Annene söylemem…

II

Yüzüm
hangi dağa baksam
içinde öfkelerinden habersiz
korkunç atlar gezdiren
bu sessiz, yıldızsız.
Yüzüm
hangi yola çıksam
bu yetim avlusu, bu ateş
bu ağlamaklı şey.

III

Hiç gürbüz
hiç pembe yanaklı
sayfalarımız olmadı mı bizim?
Biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlardan
kışın?

Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin,
Nasılsın…
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim,
Ya sen…
Sen… Nasılsın?
Göğsündeki ağrılar nasıl?
İyi misin?

IV

Ben hangi kelimeye açsam ağzımı
Ben hangi kelimeyi nereye koysam
Bir sonbahar konaklar sesimde.

Ben hangi kelimeyle girsem akşama
Ben hangi kelimeyle nereye gitsem
Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma.

Ben hangi yaprağın ince hüznüyüm
Sen hangi sersem haydut…

Birhan Keskin

sen+nasilsin+g%C3%B6gsundeki+agrilar+nasil+iyi+misin Hüzünlü Gezinti Güvertesi

Bîmaram ey ecel, bu gece bekle yânım al

Bîmaram ey ecel, bu gece bekle yânım al

Rûz-i firak-i dilberi gösterme cânım al

 

Âl ile gönlün almağ içün cümle âlemin

Geymiş zerafet ile o gonce dehânım al

 

Ol kaşları kemâna ilet bir nişânımı 

Ey murg-ı kûy-i yâr ölücek üstühanım al
 
 

Taşlıcalı Yahya Bey

olum-siirleri-1024x777 Bîmaram ey ecel, bu gece bekle yânım al

Keder Gibi Ödünç

I
eskiden köpeğim gibiydi şiir
ne zaman üzülsem hissederdi

ve yanıma gelirdi

yaşlı bir köpek şimdi şiirim
ne kulağı duyuyor ne yüreği

II
o zamanlar öyle yaralıydım ki
bunu yalnızca bir hayvan anlayabilirdi

hayvandan anladığım bir şey varsa
insanlardan hiçbir bok anlamadığımdır hayatta

anladım ki: bir insanda hayvan şart

III
bazıları ağaçtan toplar kelimelerini
bazıları taştan çıkarır şiirini
bazıları aşkını çölden…
ben hiçbirinden…

geceye kalmış gibi olurum
bir sokak pavyonu var da ona
düşmüş üzgün bir şair gibi

benimki ne şiir ne keder
onların terkettiği gölgeyi bulsam
bana yeter

IV
sende denize inen bir sokak
bende başkente giden bir ev
eski duman, eski kömür, eski ray
aramızdan güzel bir karanlık geçti

V
yağmur yağınca şairler aranmalı
ve onlara elmadan sormalı, nedir sır
yoksa elma da, sır da, şair de
unutulmalı yağmurda ve “susanlara
hiçbir şey sormamalı”

sana bir elma borcum var ama
elma biliyor sen bilmiyorsun bunu

VI
kağıttanmış kederi kelimelerin
boşluğun acısı cümleden ince

ağacın kederi yapraklarından
aşklar yerle bir oluyor gazelden önce

yağmurun kederi mırıldandığı şeyler
ahşap hanesine bir yetim düşünce

kiracıya benziyor aşkın kederi
yerleşmeden çıksa evsiz
yerleşip kalsa yersiz

benim şiirden başka kederim yoktur

-şiirde tren yok
bu ne kederdir?

VII

hüznün son sayısı gibi çıkar
şiir dergilerinin her sayısı

VIII
öleceği zaman hayvanlar gibi
saklanmak istiyor ya insan
saklanacak bir yeri olmalı
aşka, çocukluğa, anneye, şiire
yoksa fazla gelir ölüm
ve eksik ölür insan

IX
suyu görünce taşmak istiyorum
onun bir bardağı var benim hiç kimsem

bir dize daha olacaktı burada ama
aklım suya gitti, unuttum

X
gözler var aramızda
hasan’ın gözleri
selahattin’in gözleri
ece’nin gözleri
seyhan’la konuştuk da
ece gibi bakmış sona doğru
onun babası da
‘beni bırakma’ der gibi
çocukluğuna baktı babam da

gözler dolaşıyor ruhumuzda
çarpmayın bakarken
kırmayın geçerken
o gözler bizim şiirimiz
sıcacık ekmeğimiz
ta çocukluktan kalma
o gözler hem çocuk hem baba

XI
anne ağladığında gördüm
çocuğun büyüdüğünü
hayvan ağladığında
ağacın küstüğünü duydum

dağlar dikine gidiyor
bunda bir his var

XII
hangi yalana inanacağını şaşırdıkça
yalnızca inanmaya inanıyor insan
ve hiçbir yalan kalmıyor sonunda
her şeyin gerçek olduğundan başka

XIII
eski yazıda;
‘yüz’ yazmak resimdi
‘göz’ yazmak aşk
ve şiir derlerdi ‘söz’ yazmaya
öyleyse bir ilgisi olmalı
‘güz’ yazmanın kalple
ve ‘yaz’ı çocuklukla
yazmanın

XIV
sabah çok zordur
şiirden de zor

XV
bir gülü taşıyamadım dostuma şımarır diye

Haydar Ergülen

idiller_gazeli Keder Gibi Ödünç