İlm ile marifete cây-ı kabul
Olmaz illâ ki meğer İstanbul
Olmaya mîve-hor-ı bâğ-ı hüner
Olmaya şehr-i Sitanbul kadar
İtsün İstanbulı Allah mamur
Andadır cümle meâli-i umur
Mevlid ü menşe-i ashâb-ı himem
Terbiyet-hâne-i esnâf-ı ümem
Ne kadar var ise ashâb-ı kemal
Hep Sitanbulda bulur istikbâl
…….
Ne kadar âlemi devr itse sipihr
Bulmaz İstanbula benzer bir şehr
Hüsn ile görmek ile müstesnâ
Anı âğûşuna çekmiş deryâ
Ne kadar var ise aksam-ı hüner
Hep Sitanbulda bulur revnâk ü fer
….
İtidal olsa hevâsında eger
Gayri buldâna kim eylerdi nazar
Her kimün kim ola bünyâdı kavi
Yapmasun gayri vilâyetde evi
Ana mânend olamaz şehr-i diyar
Olmaz anun gibi bir cây-i karar
Andadur mâ-hasal-ı kadr ü hüner
Taşralarda kim okur kim dinler
Akçedür taşranun ancak hüneri
Hakk olunmuş hünerün sanki yeri
….
Nolduğun halkı kenarın ancak
Gören İstanbulu anlar ancak
Olur irdükde kemin meclise hasr
Geçinen taşrada allâme-i asr
Mütefennin görünen sersem olur
Mütekellim geçinen ebkem olur
Olmaz ednalarınun bezmine râh
Taşra yirlerde satan izzet ü câh
…..
Hak budur âb-ı rûy-i buldândur
Hayli mamûre-i âl-i şândur
Maksad-ı Hind ü Firenk ü Maçin
Bender-i muteber-i rûy-i zemin
Bulunur emtia-i gûn-a-gûn
Nimet ü mal ü menâli efzûn
Bâhusus ab ü hevâsı dil-keş
Sâha-i nihr ü binâsı dil-keş
Şub 23
Der Beyan-ı Şeref-i İstanbul
Şub 23
Kaside Der Vasf-ı Der İstanbul
Bu şehr-i sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl
Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır
Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ
El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır
Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet
Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır
İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek
Gülzarların cennete teşbih hatadır
Herkes irişür anda muradına ânınçün
Dergahları melce-i erbab-ı recâdır
Kala-yı meârif satılır sûklarında
Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır
Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî
Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır
Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır
Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş
Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır
Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul
Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır
Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın
Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır
Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd
İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır
Kûh-sarları bağları kasrları hep
Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır
İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç
Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır
Şub 23
Eylül Sonu
Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa…
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa…
İçtik bu nadir içki’yi yıllarca kanmadık…
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
Şub 23
Köprü
İnsanlar köprüden geçmediği zaman
Acaba köprü düşünür mü?
Çamaşır mandalını gözlerinde allayan meczubun geçtiğini
Üsküdar iskelesinin kanapelerinde güneş banyosu yapanı
Üsküdar kıyılarının ötesindeki
Kastamonu, Sivas, Safranbolu… Erzurumu.
Burada insanların içinde büyük dürbünler.
Güller gibi açmıştır.
Yufkacılar burada açarlar, koskocaman oklavalarla
-İçlerindeki hamurdan-
Şeffaf ve titrek memleket rüyalarını.
Alyanaklı, beyaz, kalın şekerciler;
Akide ve bergamutlarını mermer tezgâhlara
vurdukları zamanki kasvetsiz hallerini burada
kaybeder, burada şairleşirler
hışırtı ile ve kocaman bıçaklarla kesilen tahan
helvalarının kokusu ellerinde
Askerî müzedeki, balmumundan yeniçeri heykelleri gibi, güzel, büyük insanlar
Burada omuz omuza;
Kötü yağlarla yaptıkları börekten şişmanlamış, iyi insanlarla
Dalgıcı seyrederler.
Onlar ki küçük parmaklarını birbirine vermişlerdir.
Onlar ki sarı elbiselerinin içinde
Kazsız köyün sıcak gecelerini
Kırağıları ve zelzeleleri, fezeyanları ve harbleri görmüşlerdir:
Onlar ki yağsız köpüklü ayranlar içmiş, taşlı bulgur pilâvı yemişlerdir:
Küçük parmaklarını birbirine vererek…
Bazen birdenbire sarası tutup düşerek..
Nereden gelir, nereye giderler?
Küçük parmaklarını birbirine vererek…
Bunlardır köprünün sairfilmenamları.
Hepsi yirmişer, otuzar yaşında ihtiyar rüyaları görmüş;
Aşağıda, İstanbul bıçkınlarının söğüştüğü sandallarda.
Balıkçıların torik yakaladığına onlardan daha çok memnun;
Çifti altmış paraya satılan bayat simitlerden hoşlanırlar.
Onlarda her şey bir derin uykudadır
Kahramanlık, dostluk, sevgi ve müsamaha…
Bütün lüzumlar ve lâzımlar.
Şu ensesi dümdüz ustura ile alınmış
Saçları arkaya taranmış.
Bol elbiseli, altın bakışlı, sarışın, uzun bacaklı adam
Kimdir biliyor musunuz?
Onu köprüden başka, bir de eski polisler tanır:
-Ulan sen yine buralarda mısın? derler.
Omuzlarını kısar, ellerini cebinden çıkarır, atar ağzından cigarasını
– Gidiyoruz be muavin bey ağabey, der.
Bu meşhur yankesici, Yedikuleli İstavrodur
Ve hoş çocuktur.
Bir başkası gece saat ondan sonra vapurları ve ışıkları
seyreder, güler.
Ah ona bir bilet alan olsa dünyayı dolaşmak işten değil;
Onun yanındaki gitmemeyi, gitmek isteyerek düşünmekte
Yalnız bu sonuncuda her şey yalancı, hülya, ve melânkolidir.
Her kim ki bir arkadaş bulmak için dolanmakta ise
Ondan çekinmeli..
Köprüde arkadaş olunmaz;
Köprüden seyredilir.
Şub 23
Siste Söyleniş
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?
Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.
Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis’i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.
Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua…
Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.
Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.
Şub 23
Bedri’ye Mısralar
Bedri Tahir Şaman`a zarif dostluk havasının ilhamiyle –
Gelmek’çün ikinci bir hayâta,
Bir gün dönüş olsa âhiretten;
Her rûh açılıp da kâinâta,
Keyfince semâda bulsa mesken;
Tâlih bana dönse, nâzikâne;
Bir yıldızı verse mâlikâne;
Bîgâne kalır o iltifâta,
İstanbul’a dönmek isterim ben.
Bin bir tepe yükselen Boğaz’dan
Baktıkça vatan görünsün engin;
Her yıl, bin ömür boyunca, yazdan,
Yelkenler açılsa ufka gergin.
Lâkin bu ikinci varlığımda,
Son devrede, ihtiyarlığımda,
Artık çekilince söz ve sazdan,
Ömrüm İç-Erenköyü’nde geçsin.
Şub 23
Gece Buluşması
Sen İstinye’de bekle ben buradayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Çünkü ben buradayım Karanlıktayım
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadınmı seni seviyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlıyabilir misin
Gece yarıları telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Şub 23
Kırık Değirmen
Bir içimin alacakaranlığında dayanmak meselesi,
Bir bu fena İstanbul akşamını yaşamak
Nice odaların kapanmış penceresi
Gene bana iniyor yalnızlığıma sığınmak.
Gene benim, şimdi tek başına, sonra beraber.
Bir yanım mağrur sağlam, bir yanım gücüme gider.
Bir yanımda karşı koyma, bir yanımda ezilmeler.
İkili tutkular gibi canıma okuyacak.
Her şeyler devam eder bu bildiğim gidişte.
Evli evine giderken yolcu yoluna.
Ne rüzgârlar yapacağını yapmış ki bana
Kırık değirmenler gibiyim, dönemiyorum işte…
Şub 23
İstanbul ‘da Olmak isterdim
Şu anda İstanbul’da olmak isterdim.
Mihrabat Korusunun dar yollarında seninle
Yan yana,yana yana yürümek…
Bir de martıların kanatlarından seyretmek İstanbul’u.
Bir de sen olacaktın yanımda adamım.
Bakarken Çamlıca´dan mehtaba,
Dinleyecektik en güzel aşk şarkılarını.
Ve ben senin gözlerinde kaybolurken,
Seni Seviyorum diye haykıracaktım Marmara´ya
Şimdi yanımdasın belki ama,
Ne Mihrabat Korusunun dar yollarında,
Seninle yan yana,yana yana
Yürüyebildik…
Ne de bakabildik Çamlıca’dan mehtaba
Ne de dinleyebildik en güzel aşk şarkılarını
Sadece kaybolabildim gözlerinde ama
Seni seviyorum diye haykıramadım Marmara’ya…
Şub 23
İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla
bu yolu buraya mavi otobüsle kasten getirmişler
Şeyda Mohammedi








