Güvercin Gerdanlığı

Kuşkusuz en ufak engeller dahi en ateşli gayreti soğutmaya, dostluk bağına senin kadar sıkı bağlanmayan insanların belleklerindeki anıları silmeye yeterlidir.

İbn-i Hazm

guvercin+gerdanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1+ibni+hazm Güvercin Gerdanlığı

Bir şeyin son kez olduğunu bilmek yakıcı bir bilgidir .

Bir şeyin son kez olduğunu bilmek yakıcı bir bilgidir .

Nazan Bekiroğlu

Bir+seyin+son+kez+oldugunu+bilmek+yak%C4%B1c%C4%B1+bir+bilgidir Bir şeyin son kez olduğunu bilmek yakıcı bir bilgidir .

Başım Eğik Dilim Kapalı Gözler

Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir

Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz

Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
‘Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun’
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan

Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi

Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN

Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben

Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar

Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil

Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil

Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar

Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim

Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm

Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi

İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri

Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır

Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın

Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının

Korkuyorum o nedenle
Başım eğik
Dilim kapalı

Cahit Zarifoğlu

dusyuysem+sana+bakarken+dustum Başım Eğik Dilim Kapalı Gözler

Zambaklı Padişah

Ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
Sana uzun heceli bir kent vereceğim
Girilince kapıları yitecek ve boş!
Azizim, güzel atlar güzel şiirler gibidirler
Öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam!

I
Ey imece ile başsız gömülecek derviş
Sen kendin o zamandan değilsin
Ya bu hikayeyi nereden bilirsin?
Ey ustalıkla taşaronluğu birbirine karıştıran ve
Yaşayan okur!
Sen yabancı değilsin bense bir fakir derviş.

II
Ve bir derviş … atını saldı salar.

III
Karartma benizli bir sözcük kırıntısından bile.
Kesekağıdı yapıyor, yapabiliyor.

IV
Hava gırçımadır
İki çocuk da bir gömlek içinde
Valde külhandadır
Hafız! Sence çocuklar
Çiçeklerin koynunda uyumalıydı değil mi!

V
“Sizde ölüm var mıdır?”

VI
Yedi kez görünmeyen denizin üzerinde, iki açık deniz evliyası
Tabuttaş’tan Üsküdar Sultanlığı’na bir konsol aynası taşır.

VII
Eski bir göç yolu, izlenmektedir.

VIII
Devlet ve şairleri, iki kaşık gibi içiçe uyurlarken
Geldiği kapkara denize Karpiç’den gönderilmiş bir gemi.

IX
Duyduk ki, bir daha
Kuş getirmek sınıfa
İntihar olmuş cezası
Hal ve gidişat tüzüğünde
Biz kuşları tutmuyoruz ki
Kapıda koyveriyoruz
Dönüp onlar ceplerimize giriyorlar
N’apalım?

X
İnsan gözünün soldan sağa okuma alışkanlığı!

XI
Unutulmuş bir çocukluk hastalığından da bilinebilir
İkinci Savaş’da Galata’da geçilmiş bir kedi merdiveni.

XII
Şiir de, duraklarda, dinlenirdir, dinlenir.

XIII
Yenilmiş, geri çekilmededir bir gizli yol
Muvazzaf şairler de …

XIV
Geceleri, aydan, evlere girilemiyordur.

XV
Devletin cüceleri nasıl iki kez ayağa kalkmak zorundaysalar
Tabiatın cüceleri de bir dehliz bulmuşlardır kendi içlerinde.

XVI
Portakallarla donanmış selatin meyhaneleri, kapalıdır.

XVII
Ustasından geçmiyen bir deniz
Gittikçe uzaklaşıyor, okunmuyor.

XVIII
Mühründe şiir kazılıdır bir padişah.

XIX
Kuşlar havada, insan karada
Ölmek istemezler!

XX
Beş aydan bu yana, ilk bir insan görüyorum…

XXI
Kışı ve Üsküdar’ı, atkısıyla geçirecek bir kadın
Yazmışım, nedense, deftere.

XXII
Sarışın Osmanlı tarihçileri…

XXIII
“Bak bre çirkin!”
Karanfilinde bir … basılıdır.

XXIV
Beyaz kargalarlı, aykırı düşüncelerdir.

XXV
Biliyorsun; ölüm
Artık ayakta karşılanmıyor, karşılanmaz!

XXVI
Akıl, yürütülüyor, yürüttüm bu kentte.

XXVII
Bir erkeğe gerilmiş bir kadın,
karşıdadır.

XXVIII
Ebru ile bir yazı arası.

XXIX
“Şiir, ölüm ve yaşam dolayısıyla,
Şimdi ve daima, açıktır.”

XXX
İşkence!… Bu sözcüğü, ilk Karagümrük’de
Duyduk duyuldu.

XXXI
Camında sabun kurutulan evler
Beyoğlu’nun yıkılacağını bildiriyorlar.

XXXII
Ey gemileriyle birlikte yiten denizler
Ve bağlı limanlarıdır! ki unutulmasın
Gerçeklikte, gemiler terketmektedir fareleri.

Ece Ayhan

zambakl%C4%B1+padisah Zambaklı Padişah

Leke

Kim ki güneşe sürekli bakıp durur
Siyah bir lekenin uçtuğunu görür
Gözlerinde, çevresinde ve havada

Bir zamanlar çok genç ve çok gözüpektir
Utkuya bir an sabit gözlerle baktım;

Aç bakışımda kara bir nokta kaldı.

O gün bugün, bir yas işareti gibi
Görürüm her yerde o siyah lekeyi,
Karışır gözümün daldığı herşeye!

Nedir bu? Mutlulukla arama giren!
-Yazık bize, yazık! Bir kartal var göz ri:«:

Atam benim! Sen misin içimdeki kıpırtı?
Gücün var mı yaşamaya, daha ölümü yenmeye?
Yoksa düşecek misin vurdukça kanatlarım

Gerard de Nerval

Gerard+de+Nerval Leke

Bayan Lazarus

İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm

Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım

Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.

Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum? –

Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.

Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak

Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.

Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.

Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için

Ellerimi ayaklarımı çözmelerini –
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar

Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,

Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.

İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üstüstüme kapaklandım.

Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları

Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.

Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.

Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi

Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:

‘Mucize!’
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.

Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin —-
Hakikaten çalışıyor.

Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.

Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.

Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim

Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.

Kül, kül –
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok—-

Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.

Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.

Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Sylvia Plath
Çeviren : Enis Akın

bayan+lazarus Bayan Lazarus

Boyunayım

Ama enine olmayı tercih ederdim.
Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim
Taşları ve o ana sevgisini emen
Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki
Sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi,
Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden.
Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç
Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir,
Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin.

Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında,
Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya.
Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan.
Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen
Ben de onlar gibiyim aslında –
Düşüncelerim bulanır sonra.
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.
Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda.
Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım:
O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin

Sylvia Plath
Çeviri: Enis Akın

cesaretini+istiyorum+bir+cicegin Boyunayım

Üstad Necip Fazıl’ın Çile’hanesinin penceresinden şiir denizine yansıyan yakamozlar

BÜYÜK RANDEVU
Büyük randevu… Bilsem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

MESAFE
Bu ne hazin mesafe iki ten arasında;
Bir hali dinleyenle dinleten arsında…

AZİZ EŞYA
Sırma renginde pislik, dünyanın süsü püsü.
Bende tek aziz eşya annemin baş örtüsü…

KALMADI
Bu kasvet dünyasında kalmadı özlediğim,
Namaz vaktinden başka , ânını gözlediğim…

SAHTE KAHRAMAN
Bize kalan aziz borç asırlık zamanlardan;
Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan!!…

MAYMUN
Maymun: “insan bendendir, bu benim devrim” dedi;
Başına bir oturak geçirdi, “devrim” dedi!!…

ZARF
Şafakta, namaz vakti bana uzatılan zarf;
Kelime bu zarftadır, gerisi sadece harf…

GÜNAH
Sanırım , insanların her suçunda ben varım;
Günah uzun bir kervan , tâ ucunda ben varım!

HÂL
Pencereme vurmayın, ödüm patlayabilir;
Dokunmayın, vücudum boşluğa kayabilir…

YİNE HÂL
Kazanda su kaynasa sanki ben pişiyorum;
Bir kuş bir kuş öldürse ben can çekişiyorum..

NEFS MUHASEBESİ
Bıçaklarım su oldu , boyuna bilenmekten;
Bitti benlik madenim her ân törpülenmekten.

DELİ
Mayın tarlasına düşmüş bir deliyim , hudutta;
Gözüm, sekizinci renk ve dördüncü bulutta….

BAŞIM
Zonklayan başım benim, an pıhtısı , cerahat;
Ona yastıkla değil, secde yerinde rahat…

ZITLAR
Zıtlar arası ahenk , af ve günah yarışta;
Bütün zıtlar kavgada bütün zıtlar barışta….

VEHİM
Her şey kesik ve kopuk, zaman tutamaz lehim;
Mazi albümde hayal, istikbal kalbde vehim……

KALMADI
Yıkılan sarayımdan tek bir nakış kalmadı;
Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı.

MUKAYESE
Çıbanımız çok derin, işletemez yakılar;
Nerde bizim şarkımız, nerde öbür şarkılar?

MEÇHUL
Sordular: Adresi ne ?.. Çeşmeye karşı, dedim;
“Çanakkale içinde aynalı çarşı” dedin.

AKIL
Cüce akıl, bilmece salıncağında çocuk:
“Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk”….

VAR – YOK
“Var”ın altında yokluk, yokun altında varlık;
Başını kaldırda bak, boşluk bile mezarlık..

İMAN
Yum gözünü, kalbine her ân yokluğunu üfür
“Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür”.

HAKİKAT
Allah’a hakikatten yola çıkmak, meşakkat;
Allah’tan yola çıkıp varılan şey, hakikat….

GAYE
Perdenin ardı perde, perdenin ardı perde,
Her siper aşıldıkça gaye öbür siperde……

DÜZEN
Doğan güneşler her gün aynı da her gün yeni;
Ezelden ebede dek, işte İslam düzeni!..

ATEŞ
İçimde bir fırın var, ateşi yakan ateş,
O ne alev deryası, çiçek bahçesine eş.

CEHENNEM
Ateş benim yıkayan, yuyan , emzirem annem!
Bir arınma kurnası olsa gerek cehennem……

LÂTİF
Eşya latifleştikçe göze görünmez olur;
Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur.

MANTIK
Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu?
Mademki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?

ZAMAN
Zaman, sudan çıkarıp suya daldıran dolap;
Bir varlık ve bir yokluk; her tasta bir inkılâp….

KESİKSİZ ÂN
Zamanın olmadığı diyar acaba nasıl ?
Kesiksiz bir ân mıdır bundan sonraki fasıl?

HİÇ
Âlemin küfre göre, hem başı, hem sonu “hiç”..
“İki hiç” arasında varlık olur mu hiç ?…

KADER
Kader , beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!….

OLUR – OLMAZ
Olmaz bil de “olur”u, olur bilde “olmaz”ı;
Buluver günü geçmez, pörsümez ve solmazı….

VARLIK
Tek neşe bu dünyada , var olmanın sevinci;
Ve tek ilim, varlığın bilinmeden bilinci….

İN-ÇIK
Çıktım, çıktım, inilmez dağlar elimden tuttu;
İndim, indim, çıkılmaz çukurlar beni yuttu…

AYRI AYRI
Ne kadar göz bebeği varsa üst üste gelse
Yine ayrı manzarayı , ayrı görüş herkese..

O KİTAP
Hasta olsam, ilâcım, çorbam, sütüm, o kitap…
Suda mantarım, gökte; paraşütüm o kitap…..

HAYRET
Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette;
Âlim ki, hayreti yok, ne boş yere gayrette !

VE HAYRET
Şeyh-i Ekber diyor ki: “en büyük makam hayret”
İki bir, iki eder demek bile cesaret….

KELİME
İman. İhlas, vecd ve aşk, bunlar birer kelime,
Kelimeyi boğardım verselerdi elime……

EKSİK
Göz attığım her şeyde işte o şeydir eksik;
Mekân kopuk kopuktur, zamanda kesik kesik….

BESTE
Halim, açık denizde düdük çalan bir gemi;
Kim duyar, ötelerden haber veren bestemi ?….

BİR
Varlık yalnız Bir’dedir, Toplam bölüm hep birde..
Devam eden yalnız bir, sayıda dört tekbirde…

SAYILAR
Sayılar yalnız Bir’in kendi dalgalanışı,
Sayılar kemmiyetin keyfiyeti anışı….

HİÇ Mİ HİÇ
Sayılarda çoğalmak, niçin, ne olmak için ?
Bir tek hiçtir çarpışı, kırk milyona bir hiçin…

BİR
“Bir”i deşerken her ân beynini yiyen adam
Sayılar köpürdükçe “Allah bir!” diyen adam..

BU DÜNYA
Bu dünya bir tamam’dan eksiklikler âlemi;
Kopuşlar, ayrılıklar, kesiklikler âlemi….

HÂTIRA
Renk renk hâtıralarım oda oda silindi;
Anne kokan bir Türkçem vardı , o da silindi.

İHTİZAZ
Renkte, seste, ışıkta her şeyde bir ihtizaz;
Her şeyde bir titreşim, zikir , fikir ve niyaz…

YENİ
Tohum çatlar da bilmem , kafa nasıl çatlamaz?
Yeni odur ki, solmaz, pörsümez, bayatlamaz.

AŞK
Allah, Resûl aşkıyle yandım, bittim kül oldum !
Öyle zayıfladım ki, sonunda herkül oldum.

OYUNCAK
Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem;
Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem!

SU (1)
Bir haman ki, arınma gayesinden şahaser;
Arınmışların yeri, Cennette nurlu Kevser.

SU (2)
Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.

SU (3)
İnsanlar habersizken yolların verâsından,
Gökle toprak arası su şaşmaz mecrasından.

SU (4)
Su kesiksiz kareket , zikir , ahenk , şırıltı;
Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı..

SU (5)
Kâh susar , kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar;
Su, eşyayı kemiren küfe ve pasa ağlar..

SU (6)
Su bir şekil üstü ruh, kalıplarda gizlenen;
Yerde kire battımı, bulutta temizlenen….

SU (7)
Bu dünya insanlığa manevî hamam olsa;
Her rengiyle insanlık tek renkte tamam olsa…

SU (8 )
Su duadır, yakarış, berraklık, saffet;
Onu madeni gökte altınlar gibi sarfet!

MADDE VE RUH
Ne varsa nakış nakış, tabiatta, maddede,
Gözlerimdeki nurun aksi, beyaz perdede…

NUR ŞEHRİ
Şehirlerde tabanım değil, yüreğim yarık:
Nur şehrine gidelim, yürü, çilekeş çarık!

ŞEHRİN KALBİ
Nur yolunu tıkıyor yüzbir katlı gökdelen.
Bir küçük iğne yok mu şehrin kalbini delen?

DİPSİZ KUYU
Ağzıma soğuk kurtlar dolacak, gözüme kum ;
Dipsiz kuyu, sürdükçe zaman, sürecek uykum….

YOKLUK
Yokluk, o donduran buz, o söndüren karanlık;
Büsbütün bilgisizlik ve tam bir unutkanlık…..

HABERİ YOK
Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden;
Soruversem: Haberin var mı öleceğinden ?

GEÇER AKÇA
Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akça neyse, onu biriktir!

NASIL
Başım çığlıklı çocuk, onu nasıl avutsam?
Ne yapsam da ölümü bir saatcik unutsam?…

EZAN
Ölürken aynı âhenk, salâ sesinden sızan:
Kulağıma doğduğum günde okunan ezan.

HASRET
Ölecek miyim, tam da söylecek çağımda
Söylemedik cümlelerin hasreti dudağımda….

ZAFER ARABASI
Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu unut !
Zafar araban senin, gıcırtılı bir tabut ……

TABUT
Ufka bakarlar: Ölüm uzakta mı , uzakta…
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta…

GİTTİLER
Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti diyorum.
Artık boş odalarda ölümü bekliyorum…

TEBESSÜM
Bu dünyada renk , nakış , lezzet , ne varsa küsüm;
Gözümde son marifet, Azrail’e tebessüm…

BAYRAM
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!…

O DEM
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklanbaçta var mısın ?

HÜNER
O demde ki , perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e “hoş geldin !” diyebilmekte hüner…

KAPI
Kapı kapı bı yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!

MÜJDE
Öleceğiz; müjdeler olsun , müjdeler olsun !
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun !

GÜZEL ŞEY
Ölüm güzel şey; budur perde altından haber ….
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?….

KARINCA
Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca;
Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca..

KORKUYORUM
Su çekildi, göründü sanki zamanın dibi;
Korkuyorum, bu akşam kıyamet varmış gibi…

KORKU
Bir kalbim varki benim, sevdiğinden burkulur:
Kahredenden ziyade, sevilenden korkulur…..

ONLAR
İnsandan murad onlar, ölümü öldürenler;
Ötenin ötesinde sonsuz hayat sürenler…

VE ONLAR
Sebil sebil sunanlar, ölümsüzlük tasını;
Çizenler, nokta nokta ebed haritasını…

SEYYİD TÂHÂ ‘YI ZİYARET
Şemdinli dağlarının içtim nur çeşmesinden;
Kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden…

KAHRAMANLIK
Ne varsa çöplüğe at , belli başlı zamanlık;
Ölümü öldürmekte olanca kahramanlık.

ŞAH-I NAKŞIBEND
Yüce Şah-ı Nakşibend , Nakkaş ve Nakış onda
Bütün içi dışıyle ölüme bakış onda…..

NAMAZ
Namaz, sancıma ilâç, yanık yerime merhem;
Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem !

DÜZEN
Doğan güneşler her gün aynı da her gün yeni;
Ezelden ebededek, işte İslâm düzeni !…..

1400
1400’e bir yıl var, yaklaştı zamanımız;
Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız ?…

KEVSER
Yalnızlar!…O havuzun çevresinde birleşme…
Susuzlar !…O havuzda suyu kesilmez kesme !…

AHŞAP EV
Tek tek kalktı eşyamız, ahşap ev bomboş kaldı;
Güneş gözünü yumdu, has odamız loş kaldı…

RENKLER
Renkler, mavi, kırmızı, yeşil, erguvan ve mor;
Camlarda, kaybedilmiş vatanı heceliyor….

DEVRİM
Devrim odur ki, kalbten fâniliği devirsin;
Yaşamaktan murad ne, hesabını bildirsin !..

KOLAY
Kolay mı Kafdağını çevirmek dolay dolay ?
Varol ey ulvî zorluk , yere bat sefil kolay !

EMANET OLSUN
Genç adam , bu düstur sana emanet olsun:
Ötelerden habersiz nizama lanet olsun !……

ERKEN GEL !
Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin!
Erken gel, beni evde bulamayabilirsin !

ALLAH VE İNSAN
Seni aramam için uzağa attın !
Âlemi benim , beni kendin için yarattın !

AĞZIMI DİKSELER
Tel tel ve iple iplik dikseler de ağzımı ;
Tek ses duysalar ; ALLAH… Yoklayanlar nabzımı .

İLMİHAL
Yandı kitap dağlarım , ne garip bir hal oldu !
Sonun da bana kalan , yalnız ilmihal oldu !

LÛGAT
Tutuşturanlar , lûgat kitabını elime ,
Bilsin : Allah ‘ tan başka bilmiyorum kelime..

ÖPMEK
Ellerime uzanan dudaktan tepeyim;
Allah diyen seni gel ayağından öpeyim !

TEK KELİME
Ne var ki , pazarlığa girişecek ecelle ;
Sermayem tek kelime , ALLAH azza ve celle….

GÜZEL
Güzel Allah ‘ ım , senden ne gelecekse gelsin ;
Sen ki ; rahmetinle de , kahrınla da güzelsin ..

YAKINLIK
Neye yaklaşsam , sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki , yok Allah ‘ tan başkasıyla yakınlık…

KUDRET
Kudret O’nun; gayrında ne mecal var, ne tüyan;
Alim ilmine yansın, pazısına pehlivan …

AŞK
Rabbim , Rabbim , bu işin , bildim neymiş Türkçesi;
Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi…

AŞK VE KORKU
Aşk korkuya peçedir, korkuda aşka perde,
Allah ‘tan nasıl korkmaz, insan O’nu severde..

İSTE
Verirler “ben acizim, kudret senin” dedikçe
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe !..

YAKIN
Yakın O’dur, gerisi birbirine en uzak;
Her şey Rakip ismiyle O’nun kurduğu tuzak…

HEY
Neye baksam aynı şey , neyi görsem aynı şey…
Olan sensin , heydiki Hakikat Sultanı hey !

YÜK
Bu yük senden Allah ‘ım, çekeceğim , naçarım !
Senden sana sığınır, senden sana kaçarım !

EMANET
Bir anlık emanetle ne türlü övünelim;
Gel, rahmet kapısında ağlaşıp dövünelim !….

AFFET
Göz kaptırdığım renkten, kula verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten….

O BAHÇELER
Adının o bahçeler, her gün anıldığı yer;
O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer….

HABERCİ
Ne kadar vatan varsa, o vatandan haberci,
Gurbet dediğin senin, Yaradandan haberci…

EBEDÎ TAZE
Bir yer var ki, orada sayı üstü endâze;
Ne solmak, ne yıpranmak, her şey ebedi taze…

HASRET
Hasretim, her tümseğin, her çatının altında;
Kelimenin üstünde, cümlelerin altında….

BOŞ UFUKLAR
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.

NİMET
Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki?
Orda o varken, burda bırakılmaz ne var ki?

KAVUŞMAK
Ne görsem, ötesinde hasret çektiğim diyar;
Kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var ?

AYRILIK
Hep ayrılık; isteğe varınca istek ölür,
Bir anda ölseler de insanlar tek tek ölür…

HİCRET
Baktığımız her ufkun öte yanına hasret;
Bir ömür ürüyoruz, nereye varsak hicret….

VATAN
Bu dünya bir benzeyiş, bir vatanı andırış;
Ve göz, görmediğine kendini inandırış !…

ZİFAF
Birazcık su ve kepek , şu kuduz nefse kifaf ;
Dünyada varsa söyle, sabaha çıkan zifaf !….

GEÇER
Hasret bir rüzgâr , kapı kapı aralar geçer;
Gördüğüm her güzel şey, beni yaralar geçer…

AYNI NOKTA
Çocukken gün battımı, bir köşede ağlardım;
Nihayet döne döne aynı noktaya vardım.

RAMAZAN
Ramazan mübarek ay, müminlerin balayı;
Hatırla der, suyu bal kaybedilmiş sılayı…..

MURAD
Hangi dağa tırmansam muradım ötesinde;
Murad, bugün yerine her günün ertesinde…

HAYRET
Ruhum öz dünyasına kaçmak için gayretle;
Yalan dünyaya şimdi inmiş gibi hayretle….

GÖLGELER
Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere;
Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere…

YALNIZ
Yalnızız, beşikten tut, tabuta kadar yalnız;
Ülfet, kara yalnızlık madeninde bir yaldız…

KAMIŞ
Ben gurbet rüzgârının üflediği kamışım……
Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım…

KERVAN
Yedi renkli Peygamber kuşağının altında,
Kervanım yola çıktı, öncüsü kır atında….

MANZARA
Bütün manzara, ucuz bir dekor muşambası;
Kurtuluş günü, çıkmaz ayın son çarşambası…

1000 YIL SONRA TARİH
Bin sene evvel, iğne ucuyla delindi zar;
Resûlden haber geldi, mezarsız öldü Sezar !…

SURDA AÇILAN GEDİK
Surda bir gedik açtık ; mukaddes mi mukaddes !
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es !

DÜŞMANIMA
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın ;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın !..

YOBAZ
Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu !..
Yine sen kesiyorsun, küfür uğrunda yolu !..

HÂLİM
Benim bu sahipsizler yurdunda hâlim ne mi ?
İn-cin yok bir ummanda düdük çalan bir gemi…

ÖLÜMSÜZ ŞARKI
Garip geldik gideriz, rafa koy evi barkı !
Tek, dudaktan dudağa geçsin ölümsüz şarkı…

GİTTİ
Gitti, su yollarını kıvrım kıvrım bilenler,
Bir ot yığını kaldı ; kökünden kesilenler…

ZAMANE
Mevsimler cücelere def çalıyor gerdekte,
Devin yalnızlığını sular bestelemekte.

İSLÂM
Her fikir, her inanış, tek mevsimlik vesselâm;
Zaman ve mekan üstü biricik rejm, İslâm……

PETEK
Oluş sırrı, o nurdan heykelin eteğinde;
Ve ölümsüzlük balı, şeriat peteğinde!..

O KANUN
O kanun ölümsüzlük nizamının hevengi,
O kanun doğru, güzel, iyinin tek mihengi…

GÜLE GÜLE
Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle ;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle……..

ESER
Gecekondu yapısı, bir üfürüklük eser…
Elbet beklenen rüzgâr bir gün Kıbleden eser !

NİZAM
Bir nizam ki, eskimez, yıpranmaz, sendelenmez,
Mekân onu aşamaz, zaman onu delemez.

O NİZAM
Kim var o nizama ki, Hak yolunda kırbaçlık;
Fırın, fikir ekmeği verinceye dek, açlık….

SAĞ-SOL
Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim;
Görevi olmasaydı sol elimi keserdim….

ANAYASA
Perde düşse ve her şey olduğu yerde donsa ;
Görünse yıldız yıldız, fezada Anayasa ……

KAFİLE
Her şeyde bir tükeniş, her oluşta bir bitiş;
Gökten ses: Ölümsüzler kafilesine yetiş !

TUTUK
Gel beri, kurtuluş ordusunun tuğu ol !
Hürriyet mi dileğin, Allah’ın tutuğu ol !

HÂTIRA
Nerede o has ekmek, bir kuruşa okkası;
Nerde o ağız tadı, eski reçel hokkası ?..

DEĞİŞEN – DEĞİŞMEYEN
Sofrada değişir her şey, ekmek değişmez;
Ne kanun ! Değişmez’e hasret çekmek değişmez.

FİKİR SANCISI
Lâfımın dostusunuz, çilemin yabancısı,
Yok mudur, sizin köyde, çeken, fikir sancısı?

TAM OTUZ YIL
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…

HOKKABAZ
Marifetli hokkabaz, başını kaldır da bak !
Gökte bir oynayan var, yıldızlarla kaydırak…

MİMARÎ
Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler?
Nasıl kayanştırılmış, sesler, renkler, hacimler ?

MERDİVEN
Diyorlar bana: Kalsın şiir de söz de yerde !
Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde?

SANAT
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…

ZEHİRLE PİŞMİŞ AŞ
“Zehirle pişmiş aşı yemeğe kimler gelir?”
Dilsizce, yalnız Allah demeye kimler gelir?

YAKINLIK
İnsan, yaklaştıkça yaklaştığından ayrı;
Belli ki

Necip Fazıl Kısakürek
necip+fazil+kisakurek Üstad Necip Fazıl'ın Çile'hanesinin penceresinden şiir denizine
yansıyan yakamozlar

Suyum Unum Buğdayım

Ben bir iyiliğim, diyorum
Yitiklik duygusundan doğan.
Çoğalmak istedikçe azalmaktan alırım
Güzelliğimi.
Seçilmiş bir yalnızlığın içinden
Seslenirim mahcup ve özgür;
Sevdiği herkesi bir kedere
Dönüştüren kalbimle.
-Karlı bir boşluğa inen gece
Çocuk kalır odamın yanında.-
Kalabalığı kanıt gösteririm
Kalabalığın kendine:
Hiçbir yakınlık hiçbir hayale
Su taşımaz
Buğday olmaz
Un vermez…

Kendini sevmeni süsleme
Diyor, kitaba bakan dostum;
Bencil bir acısın sen.
Kimseye sezdirmeden gülümsüyorum
Kalbimdeki kalabalığa.
Öyleyse neden odama düşüyor
Çekilen her perdenin yalnızlığı.
Ağzının pasını
Topuklarından aldığım çocuk…
-Suyum, unum, buğdayım-
Herkesin başkasını konuştuğu
Bu aynalar pazarında
Seni kimselere
Söylemeden öleceğim.

Şükrü Erbaş

seni+kimselere+soylemeden+olecegim Suyum Unum Buğdayım

Uzak Fırtına

i.

uzak fırtına
korkuyorum
senden
sensizlikten
korkuyorum
denge gibi gözüken dengesizlikten
uzak fırtına
anlamıyorum nasıl
bu denli uzak bu denli yakın
ve lazerlerin uçuşu
leyleklerin uçuşu gibi bir imge hep
fırtına habercisi seninle gelen

gözyaşı dökülmeyen bir umutsuzluk bu
yaşam sularının buza kestiği
beyaz ince bir şey diyorum
beyaz ince bir şey o
cam cam cam
bendeki selintiler ve yarıklar karşılığı

ii

sen gelince
bir şeyler düşüyor kırılıyor hep
kapılardan
buz parçaçıkları dolu bir akım
duvarlarda çığlıklardan sarkıt
önodalarda doppler etkisi

iii

bir erkeğin sevişi
usul usul yaklaşan
sigara dumanı gibi
kendine doğru

iv

ve cam zorlar içindekini
kendi biçimini almaya
uzak fırtına kenarları keskin çelik bir ayna
getiriyorum sana
megalomaninin de bir bedeli vardır çünkü

v

uzak fırtına
bir gün seni yazacağım
ağır aynalar olacak
yalnız seni yansıtan
elektrikli bir güzellik olacak
ve parafin kulaklarını acıtan

unutmuyorum bunları işte
bir gün seni yazacağım
şimşeğe uyarlanan bedenimin
umarsız bir saati olacak
ve mükemmel tozu yazacağım
kıvılcım tozunu ve buz adasındaki volkan

artık beklemeyelim
şimdi iki gemi siluetinin sessizce çarpışma saati

vi

zırhımı kuşanıp yatıyorum
sabah yine bir zıpkın yüreğimde…

vii

uzak fırtına
sana son kez söylüyorum
böyle gecelerin bir sabahı olacak
öyle bir sabah ki
ben bir leyten şişesi bulmayacağım yatağımda
ve vurgun olmayacak artık yüreğimdeki
ve yatağını değiştiren bir nehir gibi sanki

geri gelmemek üzere giden bir şeyin
kanat sesleri kalacak yalnız kulaklarında

viii

kaçıyordum senin soğuk yalazından
onca yürek çarpıntısı kırgınlık
gömülürken buzlu sularına belleğin
donan bir ateş gemisiydi kaskatı

üretilmiş her şey bir fosildir şimdi
düşünüyorum da bazen
ne kaldı diye geriye senden
yıpranmış sinir uçları
genişlemiş damarlar
ve belki prensesin tahta bacağı

ölen bir kuğuydu bir imgeydi bellekte

içimde bir şehir daha bütün yıldızlarıyla söndü

ix

dumandan bir albatros o
su renginde bir hüzün deltası
olmayabilirdi de
oluşmayabilirdi… aramızda… zehirli katmanlar…
bu beyaz kül…nefret…

x

cenova şövalyesi andrea doria
çöküntüler mimarı bir kadın-erkek çelişkisi
daha gömüldü bak kum saatine

ve sabit bir sarsıntı olmaktan kurtuldu zaman
takıntılar zelzelesinin getirdiği
korkunç bir enerji birikimi var şimdi
atomun parçalanışı gibi bir şey bu

çekilen boşalan sular duyuların dalgası
hâlâ bir takım sallantılar kaydetse de zaman
acının uzak sınırlarında geçen bir çarpışmayı
tarihi kaydırabilir insan

xi

çürüme çözülmeyen çelişki
soğuk delici şeyler
sıfır noktaları acının haritalarında
içten bir ölüş bu bir ölüm dansı
metalik kadans kara dans
bilinmezliğini boynumda siyah bir bant gibi taşıyordum

xii

savaşların içinde bir savaş
bir kadın ve bir erkeğin savaşı
“uzağa daha uzağa” diyor nefret
“yakına  daha yakına” diyor sevgi

preveze deniz savaşım benim
hâlâ üstünde gama ışınlarının titreştiği bu anılar senin olsun

Lale Müldür

z%C4%B1rh%C4%B1m%C4%B1+ku%C5%9Fan%C4%B1p+yat%C4%B1yorum Uzak Fırtına