Eski Şarkılar

Bir gün döner gelirse
Ona ne söylemeli?
– Dersin ki bekleyerek,
Kapadı gözlerini.
Ya yine o sorarsa
Beni hiç tanımadan?
Belki bir derdi vardır,
Ona kardeşçe davran.
Nerde diye sorarsa
Ne cevap vereyim ben?
– Ver altın yüzüğümü,
Hiç birşey söylemeden.
Ya derse ki salonda
Neden yok hiç kimseler?
– Açık kalmış kapıyı,
Sönmüş lambayı göster.
Ya o zaman derse ki
Nasıl oldu ölü mü?
– Belki ağlar, korkarım,
Söylersin güldüğümü.

Maurice Maeterlinck

blogger-image--1069741378 Eski Şarkılar

Sevgili Dost, Yoksa Görmüyor Musun

Sevgili dost, yoksa görmüyor musun
Ne varsa gördüğü gözlerimizin
Yansısıdır sadece, gölgesidir
Gözle görülmeyenin
Sevgili dost, yoksa duymuyor musun
Bu kulak tırmalayan uğultusu yaşamın
Bozulmuş bir yankısıdır sadece
Yüce bir uyumun
Sevgili dost, yoksa sezmiyor musun
Tüm dünyada tek bir şeyin var olduğunu:
Yüreğin yüreğe
Dilsiz bir selamla söylediğidir bu..

Vladimir Solovyev

blogger-image--776823120 Sevgili Dost, Yoksa Görmüyor Musun

Zamanın Ritmi

Saklı bir şey vardır her insanın içinde,
Biliyor musun arkadaş, ne olduğunu onun?
Dayanandır o, bir milyon yıldır darbelere
Ve sonuna dek de dayanacak olan.

Önce doğdu o, takvimlerden,
Ve büyüdü ötesinde yaşamın,
Kesti zehirli sarmaşıklarını şeytanın
Bir bıçak gibi, dehşetli yangın.

Oydu harlayan ateşleri, yokluğunda ateşin
Ve tutuşturdu aklını insanın,
Su vererek çeliğine kurşunlanmış yüreklerin,
Başladığı andan beri zamanın

Süzüldü sularından Babil’in,
Kayıplardayken herkes,
Haykırdı kıvranarak ıstırapla,
Ve gerildi kanayarak çarmıha.

Aslan ve kılıçla öldü Roma’da,
Küstah, zalim düzende,
Ölümcül kelime Spartaküs olduğunda,
Appian Yolu boyunca.

Yürüdü Wat Tyler’in yoksullarıyla,
Korku saldı efendiye ve krala,
Süslenmişti onların ölümcül bakışlarıyla,
Hep yaşayan bir şeymişçesine.

Gülümsedi kutsal masumiyette,
Geçmişin conquistador’larından evvel,
Mütevazı, uysal ve bihaber,
Altının ölümcül kuvvetinden.

Taştı hazin Paris sokaklarından geleceğe,
Ve bastı köhne Bastille’i,
Yürüdü üzerine engereğin başının,
Ve parçaladı onu, altında topuklarının.

Düştü kan içinde, Bufalo Çayırları’nda,
Ve açlıktan öldü yağmur aylarıyla,
Gömüldü kalbi Yaralı Diz’e,
Ama gelecek yine, yeniden doğmaya.

Çınladı haykırışları Kerry gölleri boyunca,
Diz çökmüşken toprağın üzerinde,
Ve düştü bir muhteşem direnişte,
Vurduklarında onu soğukkanlılıkla.

O her umut ışığında vardır,
Ne mesafe tanır, ne de sınır,
Doğmuştur kızılda ve karada ve beyazda,
Orada tüm ulusların içinde.

Yatar ölmüş kahramanların kalplerinde,
Haykırır tiranların gözlerinde,
Yetişmiştir yüksek doruklarına dağların,
Ve gelir oturmaya göklerin karşısında.

O aydınlatır, bu hapishane hücresini,
O çakar, şimşek gibi kudretini,
O, “yıldırılamaz düşünce”dir arkadaşım,
Ve o düşünce der ki: “Ben haklıyım!”

Long Kesh Cezaevi Kompleksi, H-Blok

blogger-image--236204140 Zamanın Ritmi

yeniden merhaba diyeceğiz

yeniden merhaba diyeceğiz
kırılgan bulutlar yer yeryüzüne küserdi
yeni bir ayrılık işaretiydi yağmur
eskiden kaçarcasına yağarken hüzne

kaybolan hayatlardan ürperiyorum
yüreğim buruk sevdam yaralı
hesapsız zamanın
dipsiz kuyusuna atılmış sevmeler
yüzünde kırılgan hayaller
amaçsızca taşınan sinenin kafesinde

şehrin sokaklarında bir eskici dolaşır
yitik bir kuşağın anılarını toplar
boş hayatlar hurdalığını doldurur sessizce
yüzlerinde mutluluk maskesi
hayalsiz yaşamların nihayetinde
gelip geçen bir rüzgar gibi
bir yerlerde umut saklı belki

tomur tomur yeni yaşamlar
ütopyanın gücünde
aşkın şehrinde
sevginin sıcaklığıyla harmanlanarak canlanır

yitmek yok ey sevgili
gitmek yok böyle umarsızca
yine gelecek bahar
o zaman haykıracağız
kelepçesiz türküleri
inancın ışığı çıkaracak bu kör kuyulardan
çok uzak diyarlardan duyulacak
haykırışlarımız
kol kola
yürek yüreğe
yeniden merhaba diyeceğiz aşka
hayatta güzel olan her şeye

Ergin Doğru

blogger-image-398486180 yeniden merhaba diyeceğiz

Ama gene de üzülüyorum

geçmiş dönmez, mümkün değil, yas tutulacak bir şey yok bunda.
her devrin kendine ait bir güzelliği var.
ama gene de üzülüyorum işte. artık yemek yiyemeyeceğiz
aleksandr sergeyeviç’le, yar meyhanesi’ne gidemeyeceğiz iki kadehliğine.

artık el yordamıyla dolaşmamız gerekmiyor sokaklarda.
otomobiller hazır, roketler hazır uçurmak için bizi uzaklara.
ama gene de üzülüyorum işte, bir tek troyka bile kalmadı moskova’da
ve hiç olmayacak bundan sonra da. ne yazık ki işte böyle.

peki, yerlere kadar eğiliyorum aklın kıyısız denizi huzurunda,
akılcı, tecrübeli asrımızı seviyorum.
ama gene de üzülüyorum işte. putlar hâlâ put,
bizler köleyiz yine.

itinalıydık zaferimizi dökerken,
tamam, her şeyi keşfettik: limanlar güvenli artık, ışık da var…
ama gene de üzülüyorum işte zaferlerimizin
kaideleri zaferlerimizden daha yüksek.

geçmiş dönmez. mümkün değil. sokağa çıkıyorum,
aniden karşımda nikitskiye vorota.
bir troyka duruyor, aleksandr sergeyeviç gezmeye gidiyor.

Bulat Şalvoviç Okucava

                                                     blogger-image--1358085472 Ama gene de üzülüyorum

Somut Şiiri

Şiir bir emekçidir
Hep güzel şeyler üretir
Bir yerde rastlarsan ona
Gir koluna bize getir

Halim Şefik Güzelson

563092_4511847475963_501219198_n Somut Şiiri

Urla

Nasıl ki
Kalkar, doğup büyüdüğün şehre
Gidersin bir gece
Ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden o şehir
Ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları
Onları yeniden bulmanın umudu içinde

Yorgo Seferis
 (1 temmuz 1950  İzmir günlükleri)

blogger-image-897693161 Urla

Otopsi

Orhan Veli’ye ağıt

Morgda açılınca kafatası
Doktor beyler beyin gördüler
İndirince tenkafesine neşteri
Doktor beyler yürek gördüler
Yürekte ne gördüler dersiniz
Yürekte memleket gördüler
Dünya gördüler
Bir de dost gördüler
Ama bu işte doktor beyler
Doğrusu geç kaldılar
Çok geç kaldılar

Halim Şefik


Tek şiir kitabı olan Otopsi’yi 1978’de kendi imkanları ile yayınlatır.Kitaba ismini veren otopsi bilindiği gibi Orhan Veli’nin otopsisidir. 

“Orhan ölmüştü. Bütün arkadaşları yazılar çıkarmaya başladı. Ben dört-beş ay yazamadım. Altıncı ayda bir utanç üzüntüsü içine girdim. Ve hayatta ilk defa, şiir yazmak için masaya oturdum. Akşam dokuzda yola çıkan kalemim ancak sabahın dört buçuğunda bir yerlere varabildi. O heyecanla kanepede uyuyan karımı uyandırdım. Şiiri okuduktan sonra ‘çok kötü’ deyip uykuya döndü. Ben de dışarı çıkıp, deniz kenarında kahvelerin birinde oturup şiirin güzel olduğuna inanarak bir çay içtim.” 

 

Sunay Akın’ın Yeni Yaprak dergisi için şairle yaptığı söyleşiden.


blogger-image-1922013826 Otopsi

Ömrüm Seni

bir kadınla bir adam arasında tutuşuyor deniz
mumlar büyülü sözler camdan toplar yetmiyor

ve bir kadınla bir adam arasında sıkışıyor hayat
ölü canlar kurumuş dallar ve vurulmuş atlar

yenileniyor,kan ve yürek de yenileniyor
bazilakası durgun sular akşamına gömülüyor

ne bir adam bir kadını gözlerinden yaralıyor
ne bir kadının dudakları kana rengini veriyor

insan döndüğü yollardan topluyor yaralarını
döndüğüm yollar ne çok acı veriyor
anılarımı sokak çocuklarına ve karda kalmış
kuşlara dağıtıyorum,köpek ulumaları korkutmuyor
ve ben artık çardakta donup kalmıyorum
elim boş dönmüyor gökten en çokta sihrin
doluşuyor gözlerime en çok nasırlı ellerin
hadi desem mahallenin bütün çocukları
yağmur suyu gibi akacaklar kırk odalı konaklardan
hadi desem ihtiyarlar haminneler
kendi tabutlarını taşıyacaklar öldükten sonra
el yazması bir kitap gibi dokunaklı kalaçağım
naftalin kokusuyla ahşap bir sandukada
sen seslendikçe ben akaçağım

ömrüm uzayacak
ve serpilecek çengilerin bin telaşlı etekleri
tek taş yüzük bağlamayacak sözlerimizi
bütün hesaplarımız yarım kalacak
bütün aşklarımız yarım

dört koldan da aksak karşılaşmayaçağız
başkasının ağzıyla konuştukça karşılaşmayaçağız
hadi yürü,üzerinden dökülen ölü bakışlara aldırma
savaşmak kadar zarifdir yaşamak
sevişmek kadar arzulu
seni yeniden tohumun çatlaması gibi yeniden
teyellenmiş bir elbise gibi yeniden
mushaf gibi yeniden

seni kalbimin ağrısı gözümün karası
bileğimin gücü seni

Kenan Çağan

kenan-cagan Ömrüm Seni

Lehlik

Lehime değil hiç bir şey sen olmasan
İçimde dışımda büyüyor tuhaf bir lehlik
İnsem rumda kışlarım
Çıksam her yer Allahın nefesi

Aldığın nefese selam olsun
Sen olmasan her sabah pazartesi
Yürüdüğün yola selam olsun
Sen olmasan her yer pazartesi

‘Sen olmasan her sabah
Pazardan sonra işe gitmek gibi’

Hüseyin Atlansoy

blogger-image--1736226627 Lehlik