edebi bir aşk

onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım
ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı,
ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca
biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp kuzey’e sürdüm;
uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış,
işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır
çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum
küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde
ve orda oturup bir sigara tüttürdüm
düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye,
ve bir saat geç çıktım
kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı,
nedense benim kadar, pek seksi değildi
ve bana çok set, ham bir elma verdi
kalan dişlerimle çiğnediğim;
adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş
astım gibi bir şeyden, ve
sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de
biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim.
ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir:
bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım
ve anlayışlı olmaya çalıştım
ama çok berbattılar.
sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına
ve ellerini kenetleyip
dumanın içinde öksürdü
ve etrafına bakınıp durdu
bütün insanlara
ve sonra da boksörlere.
sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi
ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım,
ve onunla iki-üç kere daha buluştum
şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum
ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu
ama ondan ayrıldığımda
hala bakireydi
ve berbat bir şair.
düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
35 yıl
iş işten geçmiştir
aşk için de
şiir için de.

Charles Bukowski

edebi_bir_ask edebi bir aşk

Kitlelerin Dehası

Ortalama insanda
Herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
Ve cinayet konusunda en becerikliler
Cinayet karşıtı vaaz verenlerdir
Ve nefreti en iyi becerenler
Sevmeyi vaaz edenlerdir
Ve -son olarak-
Savaşı en iyi becerenler
Barış vaazı
Verenlerdir

Tanrıyı vaaz edenlerin
Tanrıya ihtiyacı var
Barış vaaz edenlerin
Huzuru yok
Sevgiyi vaaz edenler
Sevgisizdir
Vaaz verenlerden sakının
Bilmişlerden sakının.

Durmadan
Kitap
Okuyanlardan
Sakının
Yoksulluktan nefret edenlerden
Ya da gurur duyanlardan sakının
Övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının
Karşılığında övgü beklerler

Sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
Bilmedikleri şeylerden
Korkarlar

Sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
Tek başlarına
Bir hiçtirler

Ortalama erkekten
Ortalama kadından
Sakının
Sevgilerinden sakının

Sevgileri vasattır, vasatı
Aranır dururlar
Ama nefretleri dahiyanedir
Nefretleri seni beni
Herkesi öldürebilecek kadar
Dahiyanedir.

Yalnızlığı istemezler
Yalnızlığı anlamazlar
Kendilerinden farklı
Herşeyi
Yoketmeye
Çalışırlar

Sanat
Yaratamadıklarından
Sanatı
Anlayamazlar
Yaratma başarısızlıklarını
Dünyanın beceriksizliğine
Yorarlar

Kendileri tam sevemedikleri için
Senin sevginin
Eksik olduğuna inanır
Ve senden
Nefret ederler

Ve nefretleri
Parlak bir elmas
Bir bıçak
Bir dağ
Bir kaplan
Bir baldıranotu gibi
Mükemmeldir

En usta oldukları
Sanattır
Nefret!

Charles Bukowski

kitlelerin+dehasi Kitlelerin Dehası

Buhran

çok fazla
çok az
ya da çok geç

çok şişman
çok zayıf
ya da çok kötü

kahkaha
ya da gözyaşı
ya da kusursuz
kayıtsızlık

nefret edenler
sevenler

ellerindeki şarap şişelerini sallayarak
önlerine çıkanları süngüleyip
kadınların ırzına geçen ordular

ya da ucuz bir pansiyon odasında
Marilyn Monroe’nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu saatin kollarının ağır hareketlerinde
bile görebilirsiniz.

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu Vegas’ta, Baltimore’da ya da Münih’te
yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz.

insanlar yorgun,
hayat tarafından cezalandırılmış,
ya sevgiyle ya da sevgisizlikle
sakatlanmış.

yeni hükümetlere ihtiyacımız yok
yeni devrimlere ihtiyacımız yok
yeni kadınlara ihtiyacımız yok
yeni yollara ihtiyacımız yok
şevkate ihtiyacımız var.

müşfik davranmıyoruz
birbirimize.
müşfik davranmıyoruz.

korkuyoruz.
nefretin gücü simgelediğini
sanıyoruz.
cezalandırmanın
sevgi olduğunu.

daha az sahte bir eğitim bize gereken
daha az kural
daha az polis
ve daha iyi öğretmenler.

bir odada
bir başına acı çeken
öpülmemiş
dokunulmamış
bir başına bitki sulayan
olsa da çalmayacak
bir telefondan yoksun
insanın dehşetini unutuyoruz.

müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize

boncuklar sallanır, bulutlar örter
köpekler gül bahçesine işer
bir çocuğun kafasını koparır cani
dondurma külahından bir ısırık alır gibi
okyanus bir gelip
bir giderken
anlamsız bir ayın esaretinde.

müşfik davranmıyor insanlar birbirine.

Charles Bukowski
buhran Buhran

Bir Dahiye Rastladım

bugün trende
bir dahiye rastladım
5-6 yaşlarında,
yanıma oturdu
ve tren kıyı boyunca
ilerlerken
okyanusa geldik
sonra bana bakıp
hiç de güzel değilmiş,
dedi.

bunu ilk defa
o gün
farkettim.

Charles Bukowski

blogger-image-298620775 Bir Dahiye Rastladım

Fesleğen

kurduğum-
bu küçük-
tuzaklara kalbim takıldıkça…
fesleğenler geliyor aklıma

sözlerin ne taş
sektirmeye benziyor sularda
ne de gözlerin
o kar fırtınasında
ışıkların yanmasına
yüzün de benzemiyor
gece yarısında tutuşan bayraklara

neden başka bir çiçek değil de
fesleğenler geliyor aklıma
bir sırrım daha al senin olsun
koy bunu da ötekilerin yanına

geçen yaz aldıklarım-
kaskatı kesilmiş toprakları
bu yazsa güzel sözlerle övgülerle
çürüten benmişim onları

fesleğenler
başka bir çiçek değil de
elbette fesleğenler
her an düşünceli
her an tefekkürdeki
bir başı okşar gibi
seven var mıdır
uykuma giren
ra
yi
ha
ları.

oysa ne iki ırmak
karışırmış birbirine dünyada
ne de göz yaşları aşkta
dostum, demiştim dostum
otuzumda bir gün
öğrendim ki bu gün
aşktan farkı yokmuş
dostluğun
öyle deme, öyle deme
ayrı ayrı düşüyor yaşlar
iki gözden bile

Cevdet Karal

feslegenler Fesleğen

Siyah Kar Kasidesi

hiçliğin o kekre tadı
vardığın her kıyıda

serin tapınaklara girdin durulmadın
serap öldü, rüzgar saldı
kumdan atlarını, bu son kum
sal/dı ya
ne sandın
şehvetli bir dua
gibi boşaldın
kasıklarından hayatın

denizlerde hep aynı fırtına

bilmem kaç kez yalvardım
allahım
bir cehennemden ötekine
savrulsun hayatım

Cevdet Karal

siyah+kar+kasirgasi Siyah Kar Kasidesi

Denizden Toplanan Umut

Ey benim
Mavi soluklarıyla saçlarımı dağıtan
Küçük karanfilim
Gidiyorum
Öyle başını yana çevirip
Ağlama

Şarkı söyleyen kuşlarla
Acıları tanımayan renklerden geçip
Ellerimde
Sabah denizden topladığım bir demet çiçekle
Dönerim belki

Mevlana İdris

donerim+belki Denizden Toplanan Umut

Ben Bir Çocuğum

Ben bir çocuğum gözlerim mavi
Gökyüzüyle kardeşim
Biliyor musunuz

Üzülünce ağlarım
Gökten de yağmur yağar
Ne sanıyorsunuz

Mevlana İdris

mevlana-idris-cocuk-siirleri Ben Bir Çocuğum

Gecem Gündüzle Geldi

Her şey çok basitti: Dönmüştün bana
Çok mutluydum, başka derdim kalmamıştı.
Kimin umurunda, beni terkedip gitmiş olman
O herifle günlerce yaşamışsın -kim takar.
Yaşlı köpeğimizle beni, evi tekbaşına
Koyup gitmişsin- hiç sorun değil.
Anlaştık tamamen, sen ve ben ve
Mutlu köpeğimiz ve ferah bir uykuya daldık.

Sabah uyandım, hala içim içime sığmıyordu
Gerçekler tepeme çökene kadar: Geç kaldın. İşe.
Bir: Yıllar oldu, günler değil.
İki: Köpeğiniz filan yoktu.
Üç: Dönmedi sana. Tersine başkasıyla evlendi.
Ha bir de, dört: Sen terkettin onu hatırlasana.
Ben? Evet ben. Ben terkettim. (Hatırlıyorum)

Geoffrey Brock

Çeviren: Ümit Ünal
hatirlasana Gecem Gündüzle Geldi

Yazar

Evin en ucundaki odasında
Işık kırılıp, camlara ıhlamur dalları çarparken
Kızım bir hikaye yazıyor.

Merdivende durup dinliyorum
Kapalı kapısının ardında bir daktilo karmaşası
Küpeşteden salınan zincirin sesi gibi.

Evet genç, ama kızımın hayatı
Dev yüklerle dolu, bazısı çok ağır:
Ona kolay gelsin diyorum içimden

Ama birden duruyor
İçimden geçen kolaylığa itiraz eder gibi
Sessizlik büyüyor, sanki

Bütün ev durgun, düşünüyor.
Sonra aniden bir sürü tuş darbesiyle
Yeniden başlıyor, derken yine sessizlik.

Şaşkın sığırcık kuşunu hatırlıyorum
İki yıl önce tam bu odaya girivermişti
Nasıl gizlice süzüldük ve bir pencereyi açtık

Ve sonra geri çıktık korkmasın diye;
Sonra çaresiz bir saat boyunca kapı aralığından
Seyrettik o ince, vahşi, kara

Ve yanardöner yaratığı
Işığa uçup, cama vurup, boş eldiven gibi düşerken
Sert zemine ya da masaya,

Sonra tortop, kanlar içinde bekleyip
Yine denerken; sonra nasıl sevindik
Aniden kendinden çok emin

Havalanıverdi bir sandalyenin arkasından
Dümdüz uçup doğru pencereyi buldu
Dünyanın pervazında kayboldu

Unutmuştum, canım, aslında bu iş hep
Ölüm kalım meselesi. Sana yine aynı şeyi
Diliyorum ama daha büyük bir güçle…

Richard Wilbur

Çeviren: Ümit Ünal
Richard-Wilbur Yazar