Yeni Bir Şey Yok Yaşamda

Aralamış pencerenin perdesini
yaprak güzeli
Uzanmış bakıyor saf saf
bir çocuk gibi
Söyle diyor haydi
bir şiir yaz
bırak tembelliği

Karanfille yaprakgüzelinin arasında
Halinden hoşnut sardunya
Gel diyor usulca
bir şey fısıldayacağım
gel yanıma

Başı yukarda karanfilin
Diyor ki
Boşuna seçmedi insanlar beni
bir kırmızı gül
bir de ben değil miyiz
özgürlüğün simgesi

Yüzünü avuçlarına almış
Mor düşlere dalmış menekşe
Siz işinize bakın diyor
bırakın beni kendi halimde

Duyuluyor yüz yıllık yoldan gelen çocuk sesi günışığının
Yeni bir şey yok diyor sessizce
Yeni bir şey yok yaşamda
Ben sizdeyim nicedir
Siz de bende.

A. Kadir Paksoy

yeni+bir+sey+yok Yeni Bir Şey Yok Yaşamda

Merak

Bir gün öldüğümde
Ardımdan ağlayacak karım ve kızım
Topu topu birkaç dostum üzülecek
Yahu diyecekler haberiniz var mı Kadir ölmüş
Başsağlığı dilemeye gelecekler kızıma ve karıma

Bütün bunları merak etmiyorum
Ha bir gün önce olmuş ha bir gün sonra
Anacığım duyacak mı mezarında
İşte onu söyleyin bana

A. Kadir Paksoy
(Öte-Beri)

merak Merak

Darende Özlemi

Şimdi kavaklar budanır bizim oralarda
Rahatlar yorgun gövdeleri ağaçların
Dallarda ilkyazı muştulayan o göksel koku
Balkır babamın yüzü gibi
Güneş karşı tepelerde

Şimdi ocaklar tüter bizim oralarda
Yükselir göğe mavi dumanlar
Çizerek “mutluluğun resmini”; döne döne
Evlerde o yufka kokulu yufka yürekli sevgi
Ana baba kardeş bir arada
Yankır anamın sesi gibi
Tohma’nın sesi Darende Vadisi’nde

Ah yaz bostanları yaz meyveleri
Bize daha tatlı gelir nedense
komşunun elması eriği
Hocalar’ın karadutu Karcılar’ın mişmişi
Dolanır durur
Çocukların sevincini kutsayan bir derviş gibi
Karıklardan akan su bahçelerde

Nasıl anımsamam şimdi
Bir kavak gölgesine uzanmış
suların sesini dinlerken
Gürr diye kalkan kuş sürülerini
Sonra derin bir sessizlik ve
Çalınır yeniden zamanın ezgisi gibi
Rüzgârın senfonisi serviliklerde

Kıraç dağların koynunda yeşil bir vadi
Ne kadar anlatsam anlatamam ki
Elinde büyüdüm ben onun
Ruhumu o biçimlendirdi
Bekler beni oğlunu bekleyen bir ana gibi
Otuz yapraklı gül şehri / Darende

A. Kadir Paksoy

darende+ozlemi Darende Özlemi

Dilek

hiçbir şey avutmuyor beni artık
büyüyen çocukları izliyorum
uçuşarak çiçek ölüleriyle

bu sessiz acılar bizim tohumlarımız
çığlıklı günlerin bağbozumunda
güz dökümü yemişler tadacaklar
o bildik rüzgarla yarışacaklar
ışık ve ses olacak gölgeleri
otlarla bulutlar arasında

taşlar çağıracak onları mavi
yamaçlara gizli patikalara
derinleri kazacak uçurum adımları
köpükten bir yankıyla buluşacaklar

uçuşarak çiçek ölüleriyle
yağmurun adını yeniden koyacaklar
ses ve ışık olacak yürekleri
karanlık, tenha yollar boyunca

sessizlik diliyorum kendim için sessizlik
acının ve tükenişin meyvesi olsun
eski yazlardan kalan bir avuç toprak
gibi koksun yağmurun köklerinde

hiçbir şey avutmuyor beni artık
büyüyen çocukları izliyorum yalın düşlerle
acılarla büyüyen çocukları sessizce

Ayten Mutlu

ayten+mutlu Dilek

bir tanımı olmalı

bu acının bir tanımı olmalı
bana hiç söylenmemiş sözcükler gerek

gözlerime doluşan bu yağmur kuşlarının
her sevgiye bir tarih düşüren yanlışların
çıkmayan sokaklarda yitirdiğim düşlerin
bu acıyla buluşan bir tanımı olmalı

göğsünü kanırtarak oyan kör bıçak gibi
yaşanacak herşeyi dünde unutmak gibi
ömrünü kayalardan fırlatıp atmak gibi
kendinde kaybolmanın bir tanımı olmalı

toprağı gökyüzüne savuran depremlerden
bütün evleri birden sürükleyen sellerden
geriye bir başına kalan ihtiyar gibi
acıyı solumanın bir tanımı olmalı

güneşin ortasında karanlık olmak gibi
kuruyan bir denizde sessizce yanmak gibi
ıpıssız bir evrende tek canlı kalmak gibi
bu çılgın yalnızlığın bir tanımı olmalı

sevdiğinin yüzüne son kez değercesine
söylenecek hiçbir şey kalmadı dercesine
en uzak tınıları boyayarak sesine
“hoşçakal” demenin de bir tanımı olmalı

ben ne söyleyeceğim şimdi yelkenlerime
bana rüzgâr dilinden sözcüklere gerek

Ayten Mutlu

acinin+tanimi bir tanımı olmalı

Gün Bitecek

I
gün bitecek paramparça döneceksin kendine
silmeye çalışarak geceden suretini
aynaya bakacaksın içindeki deliye

kim bilir hangi aşkta bıraktığın gülüşün
kırıkları olacak yaralı bakışında
aynalarda gördüğün
son cesettir kendine öldürdüğün
diyecek gözlerinde kırılan ayna

sen geceden gizleyip suretini
gövdendeki hayalete sarılacaksın
tanıdık kokular kesecek bileklerini
yırtık fotoğrafları yeniden yırtacaksın

II
geceyi örtse de geçtiği mevsimlere
hâlâ yalanların en güzelidir aşk
sarışın acılar gizlenir gölgesine

böyle diyecek ayna, yine inanacaksın
ilk kez inanır gibi huzura ve lanete
paramparça bir yüzün son gülüşünden kalan
cam kırıkları hâlâ kanarken yüreğinde

geçtiğin sokaklara yeniden dönmek için
içindeki delinin ardından koşacaksın

sustuğun aşklar gibi konuşkan
yalnızlığın gibi bin parça
yeni bir gün çizerek yüzündeki aynaya
kendine yeniden başlayacaksın

Ayten Mutlu

yeniden+baslamak Gün Bitecek

Yitik

Issız bir şehrin yağmalanmış kalbinde
yitik parçasını arıyor ruhum
yok artık diyorlar, o kırık gülümseme
bu şehrin silinmiş adreslerinde

bir telefon kulübesi, eylül çarşısı,
yağmurun sesinde birikmiş kahkahalar
yasemin bir öpüş gibi… öylece kalmış
karanfil sokağının cebindeki şiirde

çiğ mi yazar, çiy mi, yaprak aşkın adını
konuşup durmuştuk bir eylül gecesinde
çiyler çoktan kurumuştur kirpiklerinde
eylülü bekleyemez bazen yapraklar

bilmem, sildi mi sokaklar ayak izini
ama gençlik parkının buz tutmuş ateşleri
hiç sönmedi bir kadının kalbinde

ölüm hangi acıyı giyinir en çok
hüznü avuçlarına gizlemiş bir resimde
hangi rengi açar külrengi solan şiir
külün kendi renginden utandığı gecede?

hiç bilmezdim, şehirler de ağlarmış,
düşlerini gömerken şiirlere

anımsayamadım, gül müydü, karanfil mi,
mezarıma getirirsin dediğin – ne çok gülmüştük,
ne çok gülmüştük, meğer…

meğer aşk da sığarmış külrengi bir kedere.

Ayten Mutlu

guvercin+gerdanligi Yitik

Telefonda

beni hiç merak etmemiştin sen
şimdi ben merak ettim,

sana ne oldu?
bu tınıyı bir yerden tanır gibiyim
gecenin bıçakları kalbime saplanırken
sözlerinden sesime dökülen yorgunluğu

hiç merak etmemiştin
kış güneşlerinin ağaçlarından
koparılmış bir yaprağın sarındığı uykuyu
ne zaman yağmurla insem ormanlarına
senin dallarında kuşlar uyurdu
ne oldu?

birdenbire anımsamış gibisin
bir yaz gecesi estiğin fırtınada
buzulun içine gömdüğün ruhu

beni hiç merak etmemiştin sen
küheylan bir rüzgar gibi çekip giderken
hiç merak etmemiştin savurduğun külleri

demiştin ya, unut beni
su bile dönüp bakmaz geçtiği kıyılara
beni eksik bir çan gibi
gömmüştün sesimden uzak uğultulara
şimdi ne oldu?

anlıyorum, seni de terk etmiş sevdiğin biri
üzülme,
ateş yakar ve söner
ve açmaya devam eder kır çiçekleri…

Ayten Mutlu

 
ayten-mutlu Telefonda

Serenad

Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak…

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Ahmet Muhip Dıranas

blogger-image-1166656261 Serenad

eski zaman

Eski zaman güzel olsaydı renkler bahçeler
Dar çağlar aralıklar güzel olsaydı
Kırların neşesi değir mi gürbüz yüzler
Olmayacak şey değildi tarihi yeniden yazmak

Tarih içimize çöreklendi bir engerek gibi
Söküp atamıyoruz beraber yatıp kalkamıyoruz
Değişim rüzgarı başka bir hayatın
Tohumunu attı gitti

Şimdi köşe bucak Zaman’dan kaçan insanlar var
Kendi kendini yiyenler benim gibi
Tarih mecrasına sokulup geceleri
Gündüz başka bir kimlikle dolaşan ortalıkta

Toplumsal us yarılımı bu kadar olur
Adına mavi denen çağ eskimedi mi hala
Yenilenmedi mi kazılar gün ışığına çıkmadı mı
Çocukların solgun yüzüyle biçareliği

Levent Sunal

eski+zaman eski zaman