size bakmanın tarihi

size bakmanın tarihi! Siz
bir gonca kadar kendiliğinden
yazılmış olmalısınız
derin, korkunç ve ergen
kalbim, sevdalara sığmayan kalbim
bir dağı içeriyor geçerken
siz o dağa sanki kış
ve sanki bıldır yağan karsınız
umarsız sözcüklere bulanmış

size bakmanın tarihi! Siz
bir keteni köpürten yaz
ve inanılmaz
yalnızlıklarsınız: sadece
sizin olan o vahim, o beyaz
ve kuytu gurbet sesleriyle
işlenmiş yazdıklarınız
ve yanık, kavrulmuş dizelersiniz
kimbilir hangi sevdalara dolanmış

size bakmanın tarihi! Bir
kalbime güvensem sizi hep
okurdum ben.. . ama nedense
hep aynı hüzün ve
hep aynı tutkuyla
bakmayı bilmediğimden, ne yapsam
bir ilenç, bir kargış
gibi ardımsıra geliyor şairliğim
o solgun yolculuğa adanmış

Hilmi Yavuz

size+bakmanin+tarihi size bakmanın tarihi

Kalbim Uzun Menzilim Benim

Ben ona dedim ki
Suyun üç hali var
Dördüncüsü sensin.

Taşların saltanatında
Bir gönül iklimiyim
Ağzımda esensin.

Rüzgârla yaprağın aşkı
Neyse dört mevsim
Öyle süreceksin.

Eşiğinde duracağım
Yıpranmış ve kirli
Kirpiğinle sileceksin.

İnsan adım atmazsa
Gidemez ki iyiliğe
Hüznümü düzeltensin

Benim geldiğim geçmiş
Çok açık bir yazıdır
Parmağınla okuyansın.

Zamanı saymayı
Yeniden öğreniyorum
İbresin çekisin yelkovansın.

Kalbim
Uzun menzilim benim
Yolumu karşılayansın.

ben ona dedim ki
Bütün kuşlar tünedi
Göğsümdeki tek kanatsın.

Şükrü Erbaş

kalbim+uzun+menzilim Kalbim Uzun Menzilim Benim

Sığınılacak çocukluğumu özlüyorum

Ne biliyor musun?

Sığınılacak çocukluğumu özlüyorum..
Orada bir yerlerde beni beklemiyor oysa..
Geriye dönüş kapıları çoktan kapandı..
Ne eski mahallemiz tanıdıklarla dolu,
ne yeni hayatlarımız güvenli..
Sır gibi alemde, sırdan bihaber kaybolup gidenlerdenim..

ağzımın tadı acılaşınca, ölümüm gelir aklıma..
sırlar doludur, tıpkı varoluşum gibi..

Köklerinden gövdesine sular salınan ağacın,
vakti gelince hazanı yaşaması gibi,
an geçmiyor ki kurumayayım..

gelişen her şey, bir öncekini yok saydırdı
ve insan yok artık..

kuş seslerini duymak istiyorum,
bu dehlizden kurtulmak,
hayatımın anlamını bulmak için
hayatın dışında solumak istiyorum..

işte bu yüzdendir yalnızlığım,
küçük bir balığın suda yüzüşü gibidir,
kalabalıklarda boğulur,birkaç dostla ölürüm,
Rabbimin verdiğini ancak yalnızlığımda görürüm..

Ve beni duyduğunu bilirim.

Herşeye rağmen beni sevdiğini,
benden yana umutlu olduğunu bilirim..
Benim de TEK umudum O’dur..

Sibel Alırkan Kuruca

cocuklugumu_ozluyorum Sığınılacak çocukluğumu özlüyorum

Sustum

Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen.
A.H.İzgören

Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı

Herkesin konuştuğu bir dünyada
ben sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız…
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor…

Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar…
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor…

Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin…
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum! ..

Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!

Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor…

Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor…

Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor

Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor

Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor

Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben

Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor

Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor

sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor…
duymuyor…
duymu…
duy…

Nuri CAN

guvercin+gerdanligi Sustum

Yağmur Arkası

Yağmurlar yağdı ve hiç dinmedi
Her biri saydam çiçeklenen saçında
Yağmurlar daha çok pencereler içindi
Öksüzdüm gözyaşıydım dudağında
Bir sancıydım boğuk akşamlar gibi
Büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak
Kirazını soldurdu ağaçların
Nasıl devrildi taşlar üstümüze
Çoğalan nasıl boydan boya kuşkular
Kar dizboyu ölümü sokakların
Ezgiler sabahlarda eriyecek
Gözlerin uykumda yeşerir durur
Kalsam çağlar boyu yokluğunun kapısında
Yaşamak bunca umuda yeniden varmak olur
Ölmek seni duymamak bir gün daha

Afşar Timuçin
yagmur+arkasi Yağmur Arkası

Yaşanmamış Çocukluğun Türküsü

Bir de onlar inancı örer gibi
Kendilerini gererler boşluğa, ölüm gibi

Bir günlük çocukluğa, bin yılını verirdin
Artık çocuk değilsin, büyüdün artık
Yolda yürürken kendine dikkat et
Yemek yerken sakın üstüne dökme
Kömür mü taşıdın, kapkara tırnakların

İyi bir işin olsun, gösterişli bir çantan
Güzel bir ceket, pantolon yaptır
Annenin elini öp, dostlarına telefon et
Bir sözün, bir sözünle çelişmesin
Sokakta türkü söyleme, ayıptır

İçinden gelmese de
Her zaman, bir şeyler yapacakmış gibi dur
Şiir ve aşk üstüne konuşmayı bil
Donla denize girme, çok içme rakıyı
Ne olursun o berbat kasketi değiştir

Bir günlük çocukluğa, bin yılını verirdin
Ama çocuk olmadın bir gün bile
(Büyük insan gibidir benim yavrum)
Sen şimdi sessiz bir deniz kıyısında
Dönüşsüz büyümüşlüğünle durmadan
Panayırlar, balonlar, kayıklar özlüyorsun

Afşar Timuçin
yasanmamis+cocuklugun+turkusu Yaşanmamış Çocukluğun Türküsü

Gecedir

gecedir
durdum ortasında hüznün

yağmur mermi gibi iniyor sabrıma
bu dar havadan bıktım artık

yoluma mayın ekerek giden aralık
yatmış pusuya

Ocak sapa kaldı
yamacından geçtim şubatın da

gecedir

yumruğum kendi avcuma

öylesine sürüldü ki yüreğim buzullara
öğrendim ateş yakmasını suda

o hırçın nehir
köprüleri yıkmış
bahar karşı kıyıda

gün olur bir şiir açar
gökyüzü büyür
tat gelir acıya.

Türkan İldeniz
turkan+ildeniz Gecedir

Güvercin gerdanlığı

karanlıktan korkup odanın köşesine saklanan çocuk gibi
dünyanın dibine saklandım hayatı kilitlediler üstüme

sağır oda ömrüm
çıtırtı duysa kanat çırpar düşlerim
her gece çitten atlayan korkularım
uykuyu söktüler gözümden

künyemi sıktım dişlerimin arasında
kaybolmadan bulmayın beni
dilimin üstünde yabancı kelimeler
uyruğum münzevi

her sokak başında esmer kahkahalar düşürdüm
yaşımı ikiyle çarptım
ömrümü tebessümden çıkardım
avuç dolusu katreler ekledim
dibine kadar hüzün elde kalan

derken
bir adam düştü içime
beni sabaha doğuran
her lehçede benliğimi saran
nefesimi nefesine hibe ettiğim
güvercinin gerdanlığıdır
boynuma takılan…

Feyza Can

guvercin+gerdanligi Güvercin gerdanlığı

sana şehir gelecek

sana şehir gelecek uzaklardan
esmer bir aşkı yüklenerek gelecek

kimsesiz bir ağacın dallarından
acısını dut gibi dökerek gelecek

yıllar sonra buğulu bir sabah vakti
kapına yaralı bir at gibi gelecek

kâğıdın kalemin tozlu sunağından
beyaz kefenini yırtarak gelecek

aşkta kaybedilmiş bir eli kazanıp
geçmişini unutmaktan gelecek

dilin terkisinden, harflerin hızından
söze küskün kelimelerden gelecek

sana şehir gelecek uzaklardan
bir halkın içinden geçerek gelecek.

Tozan Alkan

sehir+sana+gelecek sana şehir gelecek

Zaman ve Maske

Zaman da bir maske, pişmanlıkların!
Dalgın bir mürekkep lekesi gibi
Masum günahıdır beyaz sayfaların.

Kilit tutmuyor kapıların önü arkası,
Herşey aynıdır anıların bahçesinde.
Dağılan gövde…kuru sıkı yaşanmış yıllar,
Esirgemiyor zehrini sarmaşık,
Sen çekip gidiyorsun kolalı gömleğinle.
Bense ne çok biriktirmişim, en çok ölüm,
Yine de güvenemiyorum ölümüme.

Zaman da bir maske, pişmanlıkların!
Dalgın bir mürekkep lekesi gibi
Masum günahıdır beyaz sayfaların.

Ben de beyaz bir leke gibi size aktım,
Denizler yarıldı, bana tutundu boşluk,
Ben batık gemi! içimde hiçbir yolcu yok,
Ah kolsuz ahtapot, nasıl sıktın boğazımı
Nasıl dişledin beynimi!

Vazgeçtim yazmaktan
Aşklardan apartılan o kırmızı şiiri,
Çünkü istasyonsuzdu trenleriniz
Fenerleriniz ışıksız, suskunluğunuz sağır
Boşuna tabancalar aradım çarşılarda
Önümü arkamı kendimi boşuna aradım.

Zaman da bir maske, pişmanlıkların!
Dalgın bir mürekkep lekesi gibi
Masum günahıdır beyaz sayfaların.

Tozan Alkan

zaman+ve+maske Zaman ve Maske