Son Oyun

“…sana dün çarşıda dolaşırken aldığım o atkıyı kaybetmemeye çalış… belki ilerde bu olanların gerçek olduğunu hatırlamana yardım eder… ben bana aldığın yüzüğü kaybetmemeye çalışacağım… bunların yaşandığını hatırlamak için…
   sanırım ben hayatım boyunca hep olanaksızları istedim… onları benimle isteyecek bir kimsenin varlığına ise inanmadım… şimdi zaman zaman senin varlığına inanmadığım gibi…
   bazen inanıyorum var olduğuna…
   yaşadıklarımızın gerçek olduğuna…
   benim istediklerimi benimle birlikte isteyebileceğine.
   sen kendini bana yakın hissettiğini söylemiştin bir seferinde… bense mecbur hissediyorum… bu hayatımdaki en güzel mecburiyet…
   ev için teşekkür ederim… o hayali de hep saklayacağım.
   şimdi gerçekten yatıyorum.”
   Ben biraz daha oyalandım yatmadan önce.
   Ben hayatımda hiç mutluluk hayali kurmadım, mutluluğu hiç düşünmedim diyebilirim, kitap yazmaktan ve eğlenmekten başka bir  isteğim olmadı. 
   Yalnızlığı hep çok sevdim.
   Mutluluğa ihtiyaç duymadım.
   O gece belki de ilk defa mutluluk denen şeyin nasıl bir duygu olduğunu sezdim, birisiyle birlikte hayal kurabilmek sanırım, böyle bir hayalin gerçek olabileceğine inanmak.
   İnsanların “mutluluk” dedikleri şeyi neden o kadar çok istediklerini o gece anladım.
Son Oyun / Ahmet Altan  / s.319

son+oyun Son Oyun

Benim

Ve büyür gözlerimde güvercin güzelliğin
Sonra bıkıp usanmadan sabahlara dek
Biri durur kapında korkulu ürkek…
O duran benim.

Bir gölge gibi düştüm ardına yıllardan beri
Sordum seni şehir şehir
Şimdi her gece yarısı rüzgâr değildir
Pencerene vuran benim.

Bir gün bölerse uykunu bir saat çıngırağı
Birdenbire yatağından kalkıp oturma
Öyle korkulu gözlerle etrafına bakınma
Saatleri kuran benim.

Senin bir suçun yok kabahat bende
Bitsin bu kıskançlık gayrı diyerek,
Boy verdiğin aynaları istemeyerek
Tekrar tekrar kıran benim.

Bir ceylan gibi durma artık gecenin ortasında
Ceylan gibi bakma oraya
Seni bir beyaz duvağa, altın halkaya…
Duyuran benim.

Kolay kolay unutulmaz adına yaktığım türküler
Kapanmaz yüreğime açtığın yara.
Her akşam saçlarını karanlıklara…
Savuran benim.

Yavuz Bülent BÂKİLER

benim Benim

Kadın Ve Giz

“..geç kapanırmış güya derin yaralar
zira bizim de kabuklara düşmanlığımız aşikâr..”

daha sessizim şimdi van gogh’un kadınlarından
ve daha da içli.
ihtimâl o ki; okumayacağınız şiirlere yazıyorum hevesle sizi
tanığı olmayacağınız bir aşkla sevdiğim gibi

isminizi fısıldıyorum sürekli geceye ve güllere
sufle veriyor telve ateşe. ateş köze. köz küle.
sanki kül ateşten azade bu minvalde

ey siz!
siz ve o nihavent gözleriniz. güne düşen cemre her hecede.
her nefeste doyumsuz giz.

ve elbet kusursuz müebbet yokluğunuz. sorgusuz
üstelik bunu bir tek siz bilmiyorsunuz

adanabilirdim öykülerce adımlarınıza oysaki
oysaki bütün kadınlarımla ezberleyebilirdim sizi

cümlenizin en sessiz harfi olmaya hazırdım
yaslanırdım usulca dudaklarınıza adımla
ya da bir mum karanlığınıza
nasıl da razıydım vâkıf olmaya sırrınıza
ışığa karşı durduğunuzda
arkanızda kalmaya nasıl da arzulu

mânâ da olabilirdim mesela bu bahar aldanmaya
ya da dönüp dönüp baktığınız o ayna
hani şart değildi nazarınızda leyla olmak
yazılsaydım yeterki alnınıza
siz yeterki dokunsaydınız yaraya parmak uçlarınızda vefa

oysa çalmayacağınız kapıların gerisinde
açmayacağınız kapıların önündeyim
vâveylâ! en yakınınızda
ve fakat en uzak sürgündeyim

Arzu Eşbah
Dilküşa / Kanguru Yayınları

 
IMG-20211029-WA0000-834x1024 Kadın Ve Giz

Yaz Bitti

    Dalgın bir kırlangıçtı annem
    uçmayı öğretmedi bize
    yaz bitti…

yaz bitti…Kendine dönük bir bıçağı
bileyerek bitti yaz…Usulca soldu iskele

üşüyen sulara bıraktım bedenimi
dedim ki aşk, bir kez daha
fırlatıp kıyıya attı dudağımdaki tuzu emerek
sessizce yalvararak içine çekti sonra.

Ah! Bir deniz kızı olsam
bir mercan ada
mavi bir yelkenli

kimseler anlayamıyacak bu ilişkinin
bende çoğalttığı kederi

Her sabah nar ağacından öten bülbülü anlattım ona
sözcüklerimi sorgulayan kül rengi kuşunu akşamüstlerinin
asmanın bu yıl üzüm vermediğini anlattım
dalgaları dinlediğim geceleri, herkesten gizli.

Kumsalı avuçlayıp okyanusu tanıdığımı anlattım
bir denizatıyla yaşadığım düşünsel serüveni
güneşin tenimde nasıl dolaştığını ve unutturduğunu yalnızlığımı
dağların ucuna konup konup kalkan bulutu anlattım

O bana ne ölüm oruçlarında kalan ömrümü sordu, ne kirli savaşı
ne de askere alınan oğluma getirdi sözü
erken inen bir yaz gibisin dedi yalnızca
sıcak saçlarındaki siyahı solduracak
ve tuttuğun yas yakışacak yüzüne…

Yaz bitti, dedi, oturduğu taştan hafifçe doğrularak
günlerdir bize yol gösteren ezgi
göçmen bir kuşun kanadında Kumsal
sensizliği yaşamaya başladı çoktan

Yaz bitti, dedi, incecik dildi domatesleri beyaz tabağa
peynir ve yeşil biber ve mavi bir hüzün
uzakta, çok uzakta ağlarınıatan balıkçılar
ve gözyaşının yalnızlık olduğu dünya.

Yaz bitti, dedi, az önce yaktığı ateşte ısıttı ekmekler
bir çağ kapandı sanki…Ürperen akşam
suskunluk olup kondu dudaklarına
yaz bitti, dedi, kalbim seninle çarparken yaz yaz bitti…

O gece ağlarını onardı balıkçılar
sarı ışığında fenerlerin
teknelerini yıkayıp parlattılar
sandalcılar yakamozlar astı küreklerine

hep birlikte açık denizlere gittiler
silmek için çapalarına dolanan pası.

O gece bir bekleyişti ömrümüz
uzun , sakin, umutla berkitilmiş.
Dağ koyaklarından getirilmiş ,taze
sütleri içtik ve eski ağılların
çıngırak seslerini doldurduk ceplerimize.

Çıkıp geldi Homeros, yorgun
ak bir ihtiyar, dayanmış asasına
aşkı ne yaptınız diye sordu
hangi küle kardınız günlük kokulu aşkı.

Yanıt bile beklemeden yürüyüp gitti.

Baktık ki ayak izlerinde ay
öpüşüp duruyor denizle.

Sen yokken, denizin başladığı yerden doğardı güneş
kumları yıkardı, gümüş oyuncaklar salardı suya.
Dağlara çekilirdi sonra ve rüzgar
susam ve sakız kokularını karıştırırdı birbirine.

Çocuklar uyurdu serin uykularda, lacivert bir dinginlikti akşam
kıyıda ateşler yakmazdım, bir şiir sokulmazdı düşüncelerime
rastgele derdim balıkçılara, sabrınız bol, ağlarınız dolu olsun
yalnızlık kardeşimdi hüzün nehir yatağındaki zakkum.

Şimdi ben, düşlerimde balığa çıkıyorum her gece
her gece bir sardunya sararıp düşüyor, her yolcu
yüreğimi ağrıtıyor biraz. Bir kırlangıç sesimi tırmalıyor durmadan
yaz bitti, diyor, kalbim seninle çarparken bitti yaz…

Günün ilk sesi, gecenin son iç çekişiydi
sevgiden doğmuştu aydınlık, harlı ateşten sıcacık kül.
Dağ gerindi, asfalt anımsadı uzun bir yol olduğunu
usulca sallandı tekneler, gözlerini açtı orman
bir saklı liman usulca çıktı yeryüzüne

Ötede Hadrianus parlak giysilerinden soyunuk
kılıçsız, kalkansız, bir kemerdi herkesin unuttuğu

Yaz bitti, dedi.Tarihte, tanrıların geri çekildiği
insanın tek başına direndiği o benzersiz an’ı yakala
yüreğinle tut zamanın en masum saatini.

Az sonra Roma’ya yerleşecek yoksul İsa
ilk mermi fırlayacak kovanından
ilk kan, bir destan gibi sunulacak
ve okşanacak bir altınla barbarlığımız.

Yaz bitti, dedi, kalbim seninle çarparken bitti yaz…
Ötede Hadrianus, kırallığını aşmış bir bilici
barışın titrek ışıklarına bakarak
gözleri açık gitti ölüme ve yaz bitti…

Anladık ve acıdan kır düştü saçlarımıza
denizin üstünde kalkan tülsü bulutu örtündü köy
korsanların kutsal tapınağına çevirdi yüzünü
yıkılan seralardan, bozulan meyve bahçelerinden
yükselen ağıtı duymadı hiç.

Yaz bitti… kendine dönük bir bıçağı
bileyerek bitti yaz…usulca soldu iskele

Kıyıdan el salladık beyaz bir gemiye
gemi gülümsedi. Ne top atışı, ne bir bayrak, ne isim
anladık bir dosta veda ettiğimizi…

Zerrin Taşpınar
Asi Bir İmge / Kanguru Yayınları

yaz+bitti Yaz Bitti

Uyarı Levhası

Günler bir bir dökülüyor hayatımdan
Dedim yaşamak bir ihtimalse
Biraz tuz biraz ekmek
Kullanışlı kelimeler alayım yanıma
Ama izler hiçbir yere çıkmıyor

Yolda kaldım
Yolda kaldım

Sesim kararmış yangınlardan
taşların arasında durmadan
ağladım
arınmak için aşk ölmek için bahane
unutuşa elverişli zamanlardan
Gölgesinde büyüdüğüm ağacın
yaşındayım
Ama yollar hiçbir şehre çıkmıyor
izler hiçbir yere götürmüyor

Yolda kaldım
Yolda kaldım

Şehmus Ay

yolda+kaldim Uyarı Levhası

zamanlar sorular

Annem tuz almaya gönderdi beni
O gün bugündür eve dönmedim
sokakları çocuk adımlarıyla
caddeleri suçlu telaşıyla geçtim
zamana açılıyordu bütün pencerelerim
anıya dönüşebilecek kelimelerle kurdum
şiirlerimi
kaybolduğum bütün dağlarda
bulutlar annemin yüzüne benziyordu

sokağa çıkmanın yasak olduğu günleri bıraktım
uçurumların çekimine kapıldım
dağların çağrısına uydum
başka çağlara açılıyordu okuduğum
kitaplar,
defterlerimde iç çeken ormanlar
şiirler bambaşka bir hayatın sözleriyle
büyüyordu içimde

düşlerimle uykusu kaçtı sabahların

uykusuz bir ormana vardığımda
ağaçlar kardeş saydı beni
dallara takıldı sözlerim
dikenlere anlattım hayatımı
sonra, çok sonra
ateş sınadı beni
su sevdi
hiç bilmediğim cevaplar öğretti
toprak

hiç tatmadığım acılara doğru koştuğumda
anladım:

Bazı zamanların soruları zor olur
Zor olur bazı soruların zamanları.

Şehmus Ay

zamanlar+ve+sorular zamanlar sorular

Kalk Gidelim

Kalk gidelim,
geçmiş bekliyor bizi
gidelim toz tutmuş hatıraların
koyu gölgeli mevsimine
nasılsa yerimiz kalmadı bu şehirde

Bakışlarımızı çalıyor katil şehrin
uğultusu
Gidelim,
kan bulaşmadan
Kelimelerimize
Vakit kalmadı aşka ve hayata

Gidelim kelimelerin anayurduna
Susmayı deneriz belki şiirlerin
koynunda
Yorgun adımlarla geçip gidelim
bizi içlerine almayan şehirlerden
Geçip gidelim sevdiklerimizin
Düşlerinden

Şehmus Ay

kalk+gidelim Kalk Gidelim

O, Gelsin Üstümü Örtsün

Eski bir magirus bulsam girip içine ağlarım
Ne yana dönsem karanlık
bu ne biçim cumartesi
İçimde bir gölge
Bilmiyorum neyin lekesi

Soğuk
Ve yorgunum
Gitmeliyim
Ama yorgunum
Susmalıyım artık
-ki dinleyen de kalmadı!-
Çok yorgunum

Boş bir vagon bulsam girip içine ağlarım
Tersiz ve telaşlıyım
Yolun sonuna doğru
Kopup dört yana dağılan
Tesbih parçaları gibiyim

Ama işte
Umut bu
Bitsin deyince
bitmiyor
Ömür gibi
Bitsin demek
Günah gibi

Kırık bir sandal bulsam girip içine ağlarım
Bütün unutulmuşluklarımı
Tek bir gecede unutup
Kabul eder mi beni
Tahta
Su
Ve karanlık

Uygunsuzum
Ve uykusuz
Kesilsin artık sesim
O, gelsin
Üstümü örtsün..

Ali Lidar

blogger-image--237142041 O, Gelsin Üstümü Örtsün

Mektup

I

Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık

Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu herşeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.

II

Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açılmaya vesiledir.
Kınalıada, vapur, deniz, yunus
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi
Niye böyle oldu
Neden kitapları severdim?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir?
Burada senin doğduğun bana malumdur
Yoksa sever miydim minareleri
Süleymaniye’yi?
Sen gavur olduğun halde.

Sait Faik Abasıyanık

pasam+efendim Mektup

Şimdi Sevişme Vakti

Çıplak heykeller yapmalıyım
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için.
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci.
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım. Resimlerden.

Şu oğlan çocuğuna bak.
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.

Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe.
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.

Söylemeliyim.
Yok
Yok… meydanlarda bağırmalıyım
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım.
Baygınlık getiren şiirler.
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor.
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını.
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz Bizans şarkısı.

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam?
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu.

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere.
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan’dan
Orhan Veli’den
Yunus’tan, Yunus’tan…

Sait Faik Abasıyanık

simdi+sevisme+vakti Şimdi Sevişme Vakti