Vurulduk yapayalnız, Ceylan gibi…

“Hahoo!… Vey lımın… Oyy Hazalemın…
Oyy ez bımırım… Hazal… Oyy bikesamın…

“Ah! Kürdistan, bomba yağar, kan yağar
Genç, Lice yas tutar, ah! Ceylan için
Burada bir kedi bin aslan boğar
Bu nasıl bir yağma, bu zulüm niçin
Yerden göğe paramparça can yağar

Hahoo!… Vey lımın… Oyy Hazalemın…
Oyy ez bımırım… Hazal… Oyy bikesamın…

Dönmez suya giden o ceylan kızlar
Paramparça şimdi aşkın Kürtçesi
Gökte paramparça bütün yıldızlar
Vurulmuş arkadan aşkın mertçesi
Vurulmuş art arda bütün yalnızlar”

Evet, yalnız kaldık diye oldu bunlar…

Kürtçe bilmeyenler için çevirebildiğim kadarıyla işin Türkçesi bu.

Vurulduk yapayalnız.

Vurulduk Ceylan gibi…

Herkes kendi kaderiyle baş başa kaldı diye oldu bunlar, vurulduk bir başına.

Vurulduk çaresiz.

Birbirimizi yalnız bıraktık diye, birbirimize iyice yabancılaştık, hatta kendi kendimize yabancılaştık diye oldu bunlar.

Vurulduk gurbet elde gibi…

Vurulduk kimsesiz.

Ne annemiz, ne babamız, ne ağabeyimiz, ne ablamız, ne komşumuz ne arkadaşımız, hiç kimse kimseye hiçbir şey söylemedi, herkes olacaklardan habersiz.

Vurulduk ecelsiz.

Nice siyasetçi, hep yalan hayallerle avuttu, aydınlık bir gelecek masalıyla uyuttu bizi.

Onları parmağında oynatanlarsa Kürt, Türk, Alevi, Sünni diye bölüp bölüp yuttu bizi.

Ne zaman hak aramaya kalktıysak, en ufak bir kımıldamamızda darbelerle susturulduk, gözaltında, zindanlarda, tecritlerde unutulduk.

İdam sehpalarında, hain pusularda, işkencelerde vurulduk.

Vurulduk sebepsiz.

Kürt diye vurulduk, Türk diye vurulduk, hem mezhebimizden, hem memleketimizden sorulduk.

Aslında ne Kürt olduğumuz için ne Türk olduğumuz için, yalnızca zulüm payidar olsun diye vurulduk.

Vurulduk sorgusuz, sualsiz.

Şair, mütefekkir yazarlarımız, sanatçılarımız fildişi kulelerinde sanat hünerlerini sonuna kadar sergilerken, hayattan hiç haber vermediler, yol göstermediler.

Yalnızlığımızı bile seslendirmediler.

Sessiz bir çığlık oldu hep ölümlerimiz.

Vurulduk hikâyesiz, şiirsiz.

Ne zaman yola çıktıysak, yoldan çıkardılar bizi, hem de her birimizi bir başka yöne savurarak.

Vurulduk paramparça olarak.

Vurulduk habersiz.

Faili meçhul oldu hep cinayetler…

Gücü yeten yetene, kim vurulmuş kime ne…

Soruşturmalar gizlendi, deliller de canımız gibi paramparça edilip yağmalandı, bazen cesetlerimiz tümüyle kaybedildi.

Medya suskun, sanatçılar suskun, savcılar suskun, halk suskun…

Vurulduk sessiz, sessiz.

Yüzyıllardır hep vurulduk yine de tükenmedik.

Binlerce öldük ama bitmedik.

Öyleyse artık yeniden kalkalım ayağa, yeniden başımız dimdik…

Son verip yalnızlığımıza Yunus olalım.

Yeniden birbirimizi bulalım.

“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz”

Yeniden bir olalım.

Artık vurulmayalım…

Bir olalım ve vuralım kalbine, kalbine zulmün.

Gün bugün, gün bugün, gün bugün…

Sıtkı Caney

blogger-image--1159500808 Vurulduk yapayalnız, Ceylan gibi...

Tiryakinin Sigara Bırakma Günlüğü

Yatmadan-once-bir-kilo-margarin-yerim-35203 Tiryakinin Sigara Bırakma Günlüğü

Sevgili günlük, Bu sabah Hürriyet’in Kelebek ekinde sigarayı bırakmanın vücuda yaptığı olumlu etkileri anlatan bir haber okudum. Bu tarz haberlerden oldum olası tiksinmeme rağmen nedense coşup sigarayı bırakmaya karar verdim. Kararım kesin, sigarayı bırakıyorum. Bu kararımın vücuduma etkilerini gösteren tabloyu başucuma astım. İçimin zehirden temizlenmesini tabloya bakarak daha rahat hissedeceğim. Şimdi masanın üzerindeki dolu sigara paketini buruşturup çöpe sallıyor ve sağlıklı gürbüz bir kişi olma yolundaki ilk adımımı atıyorum.

SEKİZİNCİ SAAT

Sevgili günlük,
Tabloya göre sigarayı bıraktıktan sekiz saat sonra tansiyon ve nabız normale dönüyormuş. İnanır mısın, bunu hissediyorum sanırım. Tamam, tansiyon ve nabzımın bundan sekiz saat önceki halinde de anormallik hissetmemiştim,ama normale dönmesi iyi bir şey herhalde. Coşkumu paylaşmak için Teoman’ı aradım, sigarayı bırakmama “geçici Ubeyd Korbey sendromu” adını taktı. “Oğlum” dedim, “bak tam sekiz saattir sigara içmiyorum, tansiyonum ve nabzım cillop gibi oldu”.
Bunu söyleyince kendi nabzının ve tansiyonunun da harika olduğunu söyledi, meğer sekiz saattir uyuyormuş. Yavşak işte, ben ne diyorum o ne diyor. Yalnız laf aramızda, kafama takıldı gerçekten, demek ki günde sekiz saat uyuyan bir sigara tiryakisinin tansiyonu ve nabzı da günde bir kere normalleşiyor. E peki, tansiyon ve nabız günde üç kez normale dönemeyeceğine göre benim kazancım ne bu işten? Demek ki, savaşı erken bırakmayacaksın. Yoksa Teoman itinden ne farkım kalır? Onun tansiyonu da normal, benimki de…. Neyse, bakıcaz….

ONUNCU SAAT

Sevgili günlük,
Sigarayı bırakırken başlangıcın çok zor geçtiğini duymuştum. Hiç de değilmiş. Az önce yemek yedim, iştahım açılmış, yemeklerin tadını daha iyi aldım. Yıllardır ilk kez yemeğin üzerine sigara içmeyeceğim.

ON BİRİNCİ SAAT

Acaba azaltarak mı bıraksam? Sadece yemeklerden sonra içsem mesela? Yok yok, dayanmam lazım. Kuruyemişçiye gidip kabak çekirdeği alayım, oyalanırım.

ON ÜÇÜNCÜ SAAT

İki saattir aralıksız kabak çekirdeği yiyorum. Ve bir de yıldıran dejavu: “abi bu çekirdeğe elini sürünce bırakamıyorsun.”

ON DÖRDÜNCÜ SAAT

Kabak çekirdeğini bırakınca yemekten sonrakine benzer bir sigara içme isteği uyandı. Çöpe attığım sigara paketini ararken telefon çaldı, Teomanmış. “Sağlığında yeni düzelmeler var mı?” diye sorup kahkaha attı .Vay ayı vaaay, sigarayla mücadelemde başarısız olmamı bekliyor demekki. Bu beni sinirlendirmekten çok kamçıladı. Ulan Teoman, görüşürüz bakalım. İlk işim sigara paketinin olduğu çöp torbasını evden atmak

ON YEDİNCİ SAAT

Sevgili günlük,
Kendimden utanıyorum. Az önce kapıdaki çöp torbasını geri almaya karar verdim, kapıcı götürmüş. Kararsızım, sigarayı bırakanların sinirli olmaya başladığı ve kilo aldığı söyleniyor. Şişman ve sinirli biri olup Hüseyin’e benzemeyeyim sakın?

YİRMİ DÖRDÜNCÜ SAAT

Sevgili günlük,
Biliyor musun, sigarayı bıraktıktan 24 saat sonra kalp krizi riski yüzde 25 azalıyormuş. Fena değil ha, ne dersin? Teoman’ı aradım az önce, sana en fazla 15 gün veriyorum dedi. Kalp krizi riskinin azalmasından sözettim, güldü. Gül bakalım Teoman efendi, gül… Gidip kabak çekirdeği alayım.

İKİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Dün çok kötü geçti. Kuruyemişçiye gidip bir kilo kabak çekirdeği aldım. Gazeteleri çıkmadan okusaydım keşke, Hıncal Uluç köşesinin yarısını “kabak çekirdeğinin cinsel güce katkıları”na ayırmış. Allahım, ya kuruyemişçi de okumuşsa yazıyı? Ulan yüz gram al çık, bir kilo niye alıyorsun? Bundansonra o dükkanın önünden geçemem.

ÜÇÜNCÜ GÜN

Sevgili günlük,
Çok güzel bir gündeyiz. Sigarayı bırakmamın üzerinden 72 saat geçti, yani sinir uçlarım bugünden itibaren yenilenmeye başlıyor. Daha da güzeli, sevgilim geliyor. Bugün biraz sinirli gibiyim, kızın yanında arıza yapmasam bari…

DÖRDÜNCÜ GÜN

Sevgili günlük,
Dün ne güzel başlamıştı hatırlarsın, ama korktuğum başıma geldi ve sevgilimle kavga ettim. Her şey iyi başlamıştı halbuki. Bir ara dışarı çıktık, ben sosisli sandviç almak istedim, hanımefendi karşı çıktı. Neymiş, yürüyerek yemek yenilmezmiş. Durduk yerde kavga çıktı. Sonunda dayanamayıp karşıdaki lokantaya gittim ve patlıcan musakka söyledim. Garson tabağı getirir getirmez hatunun yanına koştum ve “yürüyerek yemek öyle yenmez böyle yenir” diyerek elimde tabak yürümeye başladım. Bir yandan da musakkayı yemeye çalışıyorum. Kız kaçmaya başladı, ben de peşinden koşuyorum. Bir ara ağzımdan köpükler çıktığını farkedince durakladım. Elimdeki tabağı çöpe atıp eve döndüm. Sevgilimin telesekreterine not bıraktım, umarım arar.

BEŞİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Bu sabah İstikbal’den çek-yat gelecekti, öğlene kadar bekledim, ne gelen var ne giden. Birden sinirlerim tepeme çıktı, elimde odunla beklemeye başladım. Hayır, niye sözünde durmuyorsun kardeşim? Sabah dediysen sabah getir. Adamlar saat üçte geldiler, ben odunla kapıya çıkınca tedirgin olup kaçtılar. İstikbal’i arayıp siparişi iptal ettim, Seray’ı var Mobella’sı var canım, banane yani…

ALTINCI GÜN

Sevgili günlük,
Sevgilim aradı, bana çok kızgın olduğunu söyleyip bir çuval zır zır yaptı. zaten ona moralim bozuk, bir de Teoman gelip karşımda fosur fosur sigara imesin mi? Dumanı suratıma üflediğinde çaktırmamaya çalışarak içime çekmeye çalıştım. Ulan özlemişim be…

YEDİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Kabul etmem gerekir ki bugün çok sinirliydim. Gevşemek için televizyonu açıp belgesel izlemeye başladım. Discovery Channel’da Timsah Avcısı diye bir lavuk var, 10 dakika dayanamadım herife. Eline bir yılan almış, yılan çıtır çıtır ısırıyor, bu gevrek gevrek gülüyor. Neymiş, yılan zehirsizmiş.Ya arkadaşım, zehirsiz diye ne bu yani? National Geographic’I açıyorum, zürafalar var, daha iyi. Ama zürafalardan, Mary ve ailesi diye söz ediliyor. Allah belanızı versin hepinizin. Süt içip uyumaya karar veriyorum, süt şişesinin üzerine “lütfen çalkalayınız” yazmışlar. Çal-ka-la-mı-yo-rum. Mecbur muyum lan sizin şişenizi temizlemeye. Para almasını biliyorsunuz eşşoğlueşşekler sizi be! Akşam arkadaşlarla bira içmeye gittik. Buinsanlarne kadar anlayışsız var ya günlük, aklın oynar.Ulan zaten sigarasız bira içiyorum, beynim sulanmış, hala üzerime geliyorlar. Masada ideolojik hadise çıktı, dışarı kadar uzadı. Tartışma sorun değildi de “sigarayı bıraktığındanberi kilo aldın lan kocagöt” deyince dayanamayıp kafa attım Teoman’a. Yapmasam iyiydi.

SEKİZİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Teoman arayıp bir daha benimle görüşmek istemediğini söyledi. Çok umurumdaydı lavuk. Gereken cevabı verdim zaten. Bu arada, gazetede okudum yine. Sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden bahsediyordu. Azaltarak bırakma ve marka değiştirerek bırakma maddeleri ilgimi çekti. Acaba? Ama yok yok, bu kadar dayandım, gerisini getirmek lazım.

DOKUZUNCU GÜN

Sevgili günlük,
Sana ne zamandır sevgili günlük diye seslenmediğimi farkettim. Oysa sen bu dünyada beni anlayan tek varlıksın, tek dostumsun. Bugün ne oldu biliyor musun, sevgilim beni terketti. Alçak kadın, Manyaklaştığımı söyleyip ayrıldı benden. Bu arada kabak çekirdeğinin bokunu çıkardım, her tarafımda sivilce çıktı.

ONUNCU GÜN

Sevgili günlük,
İki gün önce, sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden sözetmiştim. Ben iki yöntemi birleştirip hem marka değiştirdim hem de azalttım. Günde üç tane yemeklerden sonra Parliement içiyorum. O kadar zaman sonra ilk içilen sigaranın bir güzel kafası var, şaşırırısın.

ON BİRİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Kendime bir iyilik yapıp sigarayı beşe çıkardım. Ha üç, ha beş. Eskiden günde bir paket içiyordum, şimdi beş tane içiyorum. Yine kazançlıyım yani…

ON İKİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Bugün gazetede Amerika’da yapılan bir araştırmayla ilgili haber okudum. Habere göre günde 10 taneye kadar sigaranın çok fazla zararı yokmuş. Üstelik sigaranın markasını değiştirmekten falan da bahsedilmiyordu. Madem öyle günde 10 tane Camel içebilirim.

ON ÜÇÜNCÜ GÜN

Sevgili günlük,
Sevgilimi ve Teoman’ı arayıp özür diledim. Sevgilim, bir süre daha görüşmek istemediğini söyledi. Ağzımdan köpükler çıkarken koşturduğum sahneyi unutamıyormuş. Haklı kız, bir şey söyleyemedim. Teoman aramızda geçen hadiseyi sigaraya yordu, ona göre yavaş yavaş sigara içmeye başlayınca beynim tekrar faaliyete geçmiş. Neyse barıştık ve yarın akşam buluşmaya karar verdik.

ON DÖRDÜNCÜ GÜN

Sevgili günlük,
Teoman’la ocakbaşına gittik. İçtiğim sigaraları saymadım. Teoman’ın da dediği gibi, sigaranın zararlarını bilerek içiyorum, kime ne? Sana da soruyorum günlük, sana ne?

ON BEŞİNCİ GÜN

Sevgili günlük,
Püfür püfür içiyorum sigaraları. Bir de, “sigaraya tekrar başlayınca ne olur” tablosu yapmaya başladım. Sevgilim de bir daha sigarayı bırakmayacağım sözünü verince geri döndü. Elveda günlük, bir daha işim olmaz seninle.

Yapracığı Gören Balık

Minnacık bir balık bir yaprak gördü
Körpe – yeşil – ve yemiş bahar güneşini
               -yaprak değildi
               Bahardı gördüğü-
Ve o düşle fırladı denizden
                               Ve düştü kaldı
Balık ki yaprağı görüp sarhoşladı
                                              O ben’im işte
Erik ağacından düşen yapracık
Damarlarında hâlâ özsuyun hazzı
                               Bir gözyaşıyla
                               Sapından sarkan
Yaprak ki düştü erik ağacından
                                              O ben’im işte
Ve çiçekler arasındaki erik ağacı
Güneşe ve yağmura dikmiş gözünü –
-Güneş ki olduracak meyvasını
Yağmur ki besleyecek meyvasını
Meyva ki sürdürecek erik ağacını
Ağaç ki çiçekler arasında
                                              O ben’im işte
Ve meyva ki güneş kokar
Usulcana erir ağzında
Ve bir an emip de çekirdeğini
Ya yere atarsın ya da denize
O çekirdek ki mutlu
                                              O ben’im işte


Zareh Yaldızcıyan (Zahrad)
Çeviri: Can Yücel
zareh+yaldizciyan Yapracığı Gören Balık

Yeniyıl Armağanı

Yarı gecede ışığını söndürme sakın

Hiç değilse perdeye düşen gölgeni izleyeyim özlemle 
Ve yaz güneşlerinden kopardığım ışıl ışıl hediyeni 
Bırakıp eşiğine uzaklaşayım

Yarı gecede düşlerimin ışığını söndürme sakın

Zareh Yaldızcıyan
Çeviri: Ohannes Şaşkal
yeniyil+armagani Yeniyıl Armağanı

Bir Adamın Aklı

Ağaca bakar – görmez ağacı – kendini görür 

Yola bakar – görmez yolu – kendini görür 
Yukarı bakar – yıldızlar var gökyüzünde – 
Görmez – kendini görür 
Ve aynaya bakar – görmez kendini – 
-Selâm verir

Zareh Yaldızcıyan
Çeviri: Ohannes Şaşkal

bir+adamin+akli Bir Adamın Aklı

Tramvayda Birisine

Efendi! Yan gözle hor bakma bana,
Senin baban kadar benim yaşım var
Belki tuhaf gelir şu halim sana:
Geçinmek uğrunda çok savaşım var.

Halimden hoşnudum; düşkün değilim.
Süste senden elbet üstün değilim! ..
Bahtıma mağrurum, küskün değilim.
Ne korkum, ne hırsım, ne telâşım var.

Elimde kuvvet var; eldivenim yok.
Yakamda gülüm yok, yâsemenim yok.
Zengince bir dayım, bir yeğenim yok,
Benden daha fakir bir kardeşim var.

Esirci değilim, esir değilim.
Sizin kumpanyada müdir değilim.
Üç tuğlu, beş tuğlu vezir değilim,
Başımda sorguç yok, fakat başım var!

Her neyse muradım, ben ona yettim:
Değersiz ömrümü hayra sarfettim.
Kâbe-i maksûde dosdoğru gittim,
Benim “namus” gibi bir yoldaşım var.

Şu açık alnımda kara istemem;
İzzetinefsimde yara istemem! ..
Zillete mukabil para istemem,
Evimde yiyecek bulgur aşım var! ..

Zâhire bakanlar belki yanılır;
Kisbinden sorulup kişi tanılır.
Feylesof Rıza’yım adım anılır,
Dünyada malım yok..Mezar taşım var! 

Rıza Tevfik Bölükbaşı
tramvayda+birisine Tramvayda Birisine

Hummayi Aşk

Hastayım, yalnızın, seni yanımda
Sanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Mahmûr ı hulyâyım; câm ı lebinden
Kanıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Bir olmaz emelin düştüm peşine
Vuruldum hüsnünün şen güneşine
Elâ gözlerinin aşk ateşine
Yanıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Tâliin kahrı var her hevesimde,
Boğulmuş figanlar titrer sesimde,
O nazlı ismini son nefesimde
Anıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Rıza Tevfik Bölükbaşı
hummayi+ask Hummayi Aşk

Uçun Kuşlar

Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.

O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.

Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.

Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;
Öyle akar sular, öyle hava yok;
Feryadıma karşı aks-i seda yok;
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.

Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende -derya gibi- daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.

Rıza Tevfik Bölükbaşı
ucun+kuslar+ucun Uçun Kuşlar

Selma…Sen de Unut Yavrum!

Bir akşamdı, evimizde ecel kanat germişti,
Anneni – bir cellad gibi – vurup yere sermişti.
Ölüm ile pençeleşen bir hayatın güreşi,
Sekiz yıldan sonra dinmiş; nihayete ermişti.
Adalar’ın denizinde batan akşam güneşi
Sönük, ölgün ışığını çamlıklara dökmüştü.
Evde yoktun, sonra geldin, dağda kırda gezmiştin;
Lâkin bilmem bu yokluğu nerden, nasıl sezmiştin?
Güzel ela gözlerine bir öksüzlük çökmüştü,
Gözyaşımda dehşetli bir sır arayan gözlerin,
Issız kalan vicdanıma karanlıklar serperdi.
‘-Baba! Annem nerde? ‘ dedin, hep tüylerim ürperdi:
Hançer gibi ta ruhuma battı yaman sözlerin.
O gün bugün ‘Annem nerde? ‘ diye ba’zı sorarsın,
Gülümserim gözyaşlarım sakin sakin akarken;
Uzaklarda bir şey arar, ufuklara bakarken,
Benim dalgın gözlerimde hayalini ararsın.
O tâli’siz bi-çareyi bak ben bile unuttum,
Gönlümdeki iniltiyi ninnilerle uyuttum.
Unut kızım, sen de unut, anma artık adını;
Yabancıdır bize, sorma o zavallı kadını.
Sorma kızım, sorma yavrum,ben de bilmem nerdedir;
Onu örten kara toprak bir karanlık perdedir.
‘O ağaçlar neresidir? ‘ diye sorma güzelim!
Gel, seninle yapayalnız çamlıklarda gezelim.
O ağaçlar batıp giden güneşlerin gölgesi;
O serviler hayal olan varlıkların ülkesi.
Bak bu yanda daha dil-ber fidanlar var, kuşlar var;
Beyaz, penbe çiçek açmış gelin gibi ağaçlar.
Bahar olmuş bak her yere hayat nuru saçılmış,
Gözyaşların döküldüğü yerde güller açılmış.
Güneş senin, bahar senin, bak sen de bir çiçeksin;
Gül ki, benim küskün gönlüm o gülüşe özensin,
Sessiz dağlar kahkahana cevap versin, bezensin.
Ölüm şeklindeki sırrın ma’nasını düşünme
Gölge gibi bir varlığın ru’yasını düşünme
Sabahı yok, nihayetsiz karanlıklar içinde
-Bir kıvılcım gibi- bir an beliririz, söneriz.
Varlık budur benim için, hatta senin için de;
‘Bir hakikat var mı? ‘ derken bir hayale döneriz.
Nice yüzler gördüm, geçti – ben unuttum- besbelli;
Her çehre bir hayalettir bu süreksiz ru’yada
Unut yavrum, sen de unut! . Bu ölümlü dünyada
Her cefayı unutmaktır bizler için teselli.
Sonbaharın matemini gözlerimde okuma! …

(Serâb-ı Ömrüm) -1903

Rıza Tevfik Bölükbaşı

selma+sende+unut+yavrum Selma...Sen de Unut Yavrum!

ömrümü böyle uzatıyorum

ağaçları suluyorum durmadan
ışığın ve rüzgarın peşinde
uzun yürüyüşlere çıkıyorum.
yerimi çocuklara veriyorum
parklarda ve otobüslerde
çocukları büyüklerden çok seviyorum.
bir genç kızın halka halka gülüşü
duvar diplerinde soluklanan ihtiyar
aynı hazzı veriyor aynı yalınlıkla
gökyüzünü biçimleyen bulutlar.

eğiliyorum toprak, eğiliyorum sular
bir kıyısız zamana kanat vuruyor
üzerimden uçan bütün kuşlar.
dört mevsim bire indi uzaya uzaya
iyimser, geniş, dingin ve turuncu.
kimseleri kıskanmıyorum artık
kimselere gücenmiyorum
gerilerde kaldı, çok gerilerde
hayatın yüreğime verdiği acı
ışıklı vitrinlerin gövdemdeki kırbacı.

yeni bir gülümseme edindim yüzüme
bozkır sabrında ve tenime yakışan.
insanların çevremde açtığı yalnızlığı
yine onlarla doldurmak için
güneşle birlikte çıkıp yataklardan
ayışığı ile dönüyorum evlere
azalan ömrümü böyle uzatıyorum.

1993

Şükrü Erbaş
omrumu+boyle+uzatiyorum ömrümü böyle uzatıyorum