Düşlerine Sarıl

Düşlerine sım sıkı sarıl
Eğer düşler ölürse
Hayat kanadı kırık bir kuştur
Çırpınıp uçamayan.

Düşlerine sım sıkı sarıl
Eğer düşler giderse
Hayat kuru bir tarladır
Karlar altında donup kalan.

 Langston Hughes
Çeviren: Erdal Ceyhan

duslerine+saril Düşlerine Sarıl

Nazlı Sevgiliye

Eğer yaşam yeterli, zamanımız olsaydı
Bu nazlar, cânım, bir suç olmazdı
Oturup önümüzdeki aşk yıllarını
Konuşurduk nasıl harcayacağımızı.
Sen Ganj kıyılarında yakutlar toplarken
Ben suların yükselmesinden korkardım
Seni Nuh’tan on yıl önce sevmiştim
Yahudilerin imanına dek inat ettin.
Benim otsu tutkum gittikçe büyüyecek
İmparatorluklar denli geniş ve yavaş
Belki gözlerini öpmeye yüz yıl gidecek
Her göğsüne tapmak için iki yüzyıl yetmeyecek
Aslında her parçana bin yıl ayırmalı
Son çağda kalbinde durup, saklanmalı.
Canım, bilirim tüm bunlara değersin
Seni ben böyle sevdim, daha başka ne dersin
Ama ben, her an içimde duydum
Zamanın dörtnala atlarıyla kovalanıyordum.
Sanma ki gelecek günler sonsuz ve uzun,
Bu güzelliğin hep böyle kalmaz
Mermer gömüt içinde, hiç bir ses duyulmaz
Gençliğin, kızlığın artık kurtların olacak,
Gururun, gövdenle topraklaşırken
Benim yaşamım da küle dönecek.
Gömüt küçük,dar bir yerdir ama
İstemem canın fazla sıkılsın.
Şimdi gençliğin üzerinde bir sabah çiğiyken
Ruhunun her yanından arzular fışkırırken
Şimdi, hadi yaşarken sevelim birbirimizi
Tanrıya yakaran aşk kumruları gibi,
Zaman tükenmeden, hadi bütün gücümüzle
Bütün tadımızı bir araya getirelim
Birlikte kıralım hayatın demir kapılarını
Kaygılarımızı koyverelim gitsin dışarı,
Mademki zamanın akışını durduramıyoruz
Öyleyse onu bir anda tüketelim.

Andrew Marwell (1621-1678)
Çeviren: Erdal Ceyhan

nazli+sevgiliye Nazlı Sevgiliye

Eski Bildik Yüzler

Dostlarım vardı, arkadaşlarım vardı
Çocukluğumun günleri, neşeli okul günleri
Gitti gelmez artık geri, bildik insan yüzleri.

Sabahlara kadar gülerdik, eğlenirdik
İçerdik canımdan çok yakınlarımla
Gitti gelmez artık geri, bildik insan yüzleri.

Aşıktım ki aşkım kadınları en güzeli
Kapandı artık kapısı, göremem onu ben
Gitti gelmez artık geri, bildik insan yüzleri.

Bir arkadaşım vardı, dünyanın en iyi insanı
Nankör gibi, bıraktım dostumu birden
Bıraktım, onu da geçmiş dostlara kattım.

Çocukluğumun anılarına baktım, hep düş,
Dünya geçtiğim bir uzun çöl gibiydi
Bulmak için aradım bildik yüzleri.

Canımdan çok sevdiğim, kardeşimden yakınım
Niçin benim babamın yuvasında doğmadın
Böyle konuşabilirdik seninle bildik yüzlerden.

Kimi ölüp gittiler, kimi beni terk etti
Kimi benden alındı, şimdi tümü yok artık
Hepsi hepsi gittiler, bütün bildik yüzleri.

Charles Lamb (1775-1834)
Çeviren:Erdal Ceyhan

eski+bildik+yuzler Eski Bildik Yüzler

Sevgili Çocuk, Sevgili Kız!

Güzellikle dolu bir akşam, sakin ve özgür,
Kutsal vakit sessiz bir Rahibe gibidir
Nefessiz kalmış aşırı sevgiyle; geniş güneş
Batıyor sükunetinde;
Derin derin düşünür gökyüzünün yumuşaklığı Denizin üzerinde:
Dinle! kudretli Varlık uyanık,
Ve o ebedi hareketini yapar
Gök gürültüsü gibi bir sesi yükselterek—hiç durmaksızın.
Sevgili Çocuk, sevgili Kız! benimle buraya yürüyen,
Eğer tesiri altında kalmamış gibi gözüküyorsan dini düşüncenin,
Senin tabiatın daha az kutsal değildir bu yüzden:
Bütün yıl İbrahimin koynunda yatarsın;
Ve içteki türbesinde ibadet edersin Tapınağın,
Tanrı seninledir biz bilmediğimiz vakit.

William Wordsworth (1770-1850)
Çeviren: Vehbi Taşar

sevgili+cocuk Sevgili Çocuk, Sevgili Kız!

Vazgeçtim Bu Dünyadan Tek Ölüm Paklar Beni

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüs el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş basa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

William Shakespeare

Çeviri : Can Yücel

vazgectim+bu+dunyadan+tek+olum+paklar+beni Vazgeçtim Bu Dünyadan Tek Ölüm Paklar Beni

Yabandan Gelen Kız

O dar vadideki yoksul çobanlar
Arasına uzak ellerinden,
Genç ve güzel bir kız baharla koşar
Gelirdi ilk tarla kuşu öterken.

Doğduğu yer onun başka ellerdi,
Kimseler bilmezdi geldiği yeri;
İzi de hemen kaybolur giderdi,
Bırakır bırakmaz bu vadileri.

Çobanlar genç kızı görünce hemen,
İçleri neşeyle dolar taşardı;
Olmazdı fakat hiç taşkınlık eden,
Çünkü kız o kadar güzel, kibardı.

Onlara mutlu bir elde yetişen,
Bambaşka güneşler altında olan,
Yemişler, çiçekler getiren bu şen
Kızı dört gözle beklerdi her çoban.

Hepsine güzel bir hediye verir,
Kâh yemiş, kâh çiçek, memnun ederdi;
Genç, yaşlı, ihtiyar, herkes sevinir,
Şen şatır gülerek eve giderdi.

Herkese karşı çok cömertti bu kız;
Ama sevişen bir çift görünce hemen,
Çiçeği, yemişi seçer ve yalnız
Onlara verirdi en güzelinden.

Friedrich Schiller
Türkçesi: Burhanettin Batuman

yabandan+gelen+kiz Yabandan Gelen Kız

Yeryüzünün Paylaşılması

Zeus bir gün seslendi insanlara göklerden;
‘Dünyayı size verdim, alın mülkünüz olsun!
Bu sonsuz armağanı bölüşüverin hemen,
Ama kardeşçe yapın, herkes hakkını alsın! ‘

Eli ayağı tutan herkes geldi üşüştü,
Harıl harıl işlere sarıldı genç, ihtiyar,
Ekin dolu tarlalar hep çiftçilere düştü,
Elde silah avcılar ormanlara daldılar.

Tüccar ambarlarını doldurdu tıka basa,
Altın gibi şarabı rahipler seçti hemen,
Yolları tutan kral çıkararak bir yasa,
Dedi: ‘Ben de onda bir alacağım her şeyden.’

Bu paylaşma bittikten çok sonra bir gün şair,
Uzak uzak ellerden gelip dünyaya vardı;
Yeryüzünde nimetler çoktan bitmişti bir bir,
Gördü ki, her nesnenin bir de sahibi vardı.

‘Herkese bol bol nimet dağıtırken ey ilah,
Unuttun mu en sadık oğlunun hissesini? ‘
Diye şikayet etti, haykırdı: ‘eyvah eyvah’
Tahtına yüz sürerek, yükselterek sesini.

Tanrı dedi: ‘Hayeller aleminde gezersen,
Bana söz söylemeye hakkın olmaz evladım!
Sen acaba neredeydin dünya paylaşılırken? ‘
Şair dedi: ‘O zaman ben senin yanındaydım.

Seyrediyordu gözüm yüzünü hayran hayran,
Duyuyordu kulağım göklerin ahengini,
Coşup sarhoş olmuştum ışığınla o zaman,
Dünya nimetlerini kaçırdım, affet beni! ‘

Zeus dedi: ‘Ne yapsak, bu dünyayı verdim ben,
Benim malım değildir şehirler kırlar artık;
Ama gökte benimle yaşamak ister isen,
Her gelişte cennetin kapısı sana açık.’

Friedrich Schiller

yeryuzunun+paylasilmasi Yeryüzünün Paylaşılması

Lili’ciğim (Mektup Yerine)

Tütün dumanı kemiriyor havayı.
Oda
Kruçyonıh’ın Cehennem’ inden bir bölüm gibi.
Anımsıyor musun
İlk kez
ardında bu pencerenin
tutkudan çıldırmışçasına
okşamıştım ellerini.
Şimdi
oturuyorsun aynı yerde,
yüreğin
demirden bir kılıf içinde.
Ve yarın
paralayan sözlerle
kovacaksın belki beni
Ve loş antrede
uzun süre
titreyişlerle sarsılan bir kol
bulamayacak
ceketteki yerini.
Çıkacağım, ezilmiş.
Fırlatacağım vücudumu sokağa.
Yabanıl
çılgın
umutsuzlukla paramparça.
Hayır
gerek yok buna,
sevgilim,
biriciğim,
gel
vedalaşalım şimdiden.
Ağır bir gülle gibi
aşkım
nereye kaçarsan kaç
asılıdır sana
nasıl olsa.
Bırak
son bir haykırışla uluyayım
horlanmışlığın acı yankısını.
Çalışmaktan
anası ağladığında öküzün
gider
salar kendini soğuk sulara.
Aşkından başka
deniz yok bana,
ve gözyaşları da
bir erinç
koparamıyor ondan.
Yorgun fil
sessizliği aradığında
yatar
kızgın kumlara saltanatla.
Aşkından başka
güneş yok bana.
Ve bilmiyorum bile
neredesin şimdi ve kiminle.
Eğer
bir başka şair olsaydı
böylesine üzdüğün,
onarırdı acısını
parayla ve ünle.
Fakat
sevinç vermiyor bana hiçbir çınıltı
senin sevgili adının
çınıltısından başka.
Atmayacağım
bir boşluğa kendimi,
zehir içmeyeceğim.
Ve dayayıp
şakağıma namluyu
çekmeyeceğim tetiği.
Ağzı hiçbir bıçağın
bakışların kadar senin
kesemez beni.
Yarın unutacaksın
seni taçlandırdığımı,
ve yakıp tükettiğimi
çiçeklenmiş bir ruhu
aşkla.
Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı
dağıtacak
sayfalarını kitaplarımın.
Sözlerimin kurumuş yaprakları mı
durduracak seni
çırpınan soluğuyla.
Bırak hiç değilse
son bir sevgi dalgası sereyim
beni bırakıp giden adımlarının altına.

Vladimir Mayakovski
Çeviren : Ataol Behramoğlu

son+bir+sevgi+dalgasi+sereyim Lili'ciğim (Mektup Yerine)

Bu Çiçek, Senin İçin

Doruktan senin için kopardım bu çiçeği
O sarp bayırdan hani, suya iner eteği
Kartalın bildiği yalnız ve yaklaşabildiği
Sessizce seprilmişti kayanın çatlağında.
Gölgeler yıkıyordu burnun sağrılarını
Açıkça görüyordum: bir yengi alanında
Nasıl kızıl ve parlak bir utku anıtı
Olanca görkemiyle bir anda kurulursa
İşte tıpkı öylece
Güneşin gömülüp gittiği yerde gece
Bulutlardan bir tak yapıyordu kendine.
Yelkenliler bir bir erirken uzakta
Birkaç çatı eğimli bir vadinin dibinde
Parlayıp görünmekten ürker gibiydi sanki.
Sevdiğim, senin için kopardım bu çiçeği!
Evet, rengi uçuk ve koku yok tacında
Çünkü kökü dağların bu çetin yamacında
Yalnız su yosununun acı tuzunu içmiş.
Dedim ki: garip çiçek, şu tepenin üstünden
Bulutların, yosunun ve teknenin gittiği
Uçsuz bucaksızlığa yolcu olmalıydın sen.
Git öyleyse bir kalbin
Herşyeden daha derin uçurumunda dağıl
Başka bir acun olan o göğüste sol artık
Göğün seni sular için yarttığı besbelli
Ben’se Sevda’ya adadım işte seni!
Rüzgar birbirine katıyordu suları;
Yavaş yavaş silinen
Belirsiz bir ışık kalmıştı yalnız günden
Ah! nasıl acılıydım ve nasıl da derinden! ..
Düşler içindeydim ve kapkaranlık gece
Sonsuz titreyişlerle doluyordu içime.

Victor Hugo

bu+cicek+senin+icin Bu Çiçek, Senin İçin

Kızım

Senden istediğim zaman
Evde olmanı karanlıktan önce
Ben, sevgili kızım nefret etmiyorum senden
Yalnız korumaya çalışıyorum seni

Ziyafet çeken kaplanların pençelerinden
Karanlıkta
Fırlayan leoparlardan
Sezdirmeden hayaletler gibi
Senin üstüne sıçramaya hazır

Sadece korumaya çalışıyorum seni
Aç aslanlardan seni sessizce gözleyen
Dudaklarını yalayarak
Sana hücum etmeye hazır
Telaşlı telaşlı maymunlardan
Oynayan ağaçtan ağaca
Kendilerine ait bir temeli olmadan

Korumaya çalışıyorum seni
Kibirli tavuskuşlarından seven
Gösteriş yapmayı dolar balyalarıyla
Ve sterlin banknotlarıyla
Senin gibi kurbanlarına

Ben sana karanlıktan önce evde ol dediğim zaman
Sadece korumaya çalışıyorum seni sevgilim
Böğüren fillerden
Gecenin derinliğinde aşk partisi zamanlarında
Pullu timsahlardan ağızları
Herzaman açık ve hoş karşılayan
Gezinen her ziyaretçiyi karanlıkta
Daha yeşil çayırlar arayan

Seni korumaya çalışıyorum
Görünürde suçsuz kirpiden
Kalbini paramparça edecek
Sen onun ruhuna erişmeden bile önce,
Çakallardan
İşleri garanti etmek olan
Senin gibi masum ruhların her zaman yaşamalarını
Bütün ömürlerinden pişman olarak

Seni korumaya çalışıyorum
Zürafalardan sana yukardan bakan
Ve seni en tepeden başlayarak alacak olan
Aşağıya dibine kadar
Şişmiş hayvan memesinden dili herzaman tatlı olan
Zehirle

Sadece görevimi yapıyorum bir baba olarak
Benim görevim seni korumaktır
Kara mambalardan nefret eden kaçırmaktan
Bir hedefi
Sırtlanlardan ağızları herzaman sulanan

Seni korumaya çalışıyorum sevgili kızım
Endişeli
Sosyal doktorlardan yalnız senin üstünde ameliyat yapmaya hazır olan
Derin gizliliğinde gecenin

Hepsi senin kalbini kazanmak isterler,
Ve hatırla piton yılanı avlanır kurbanının üstünde
Rengini değiştirerek
Ah o renkleri gökkuşağının
Güzel değilmidirler

Fakat hatırla hepsinin asıl istediği
Kalbini parça parça etmektir!
Kızım dikkat et karanlığın gözleri yok

Albert Nyathi
Çeviren: Vehbi Taşar

senden+istedigim+kizim Kızım